YARBAŞI VE DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ ( 1.2 )


Kurucu Müdür AHMET LÜTFİ DAĞLAR'IN "DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ ve SONRASI KİMİ ANILARIM" KİTABINDAN
1950 li yıllar..
Kapatıldığı yıllarda Düziçi Köy Enstitüsü Eğitim yerleşkesi ve Tarım alanları..
DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ.
Anılarımın başında açıkladığım gibi, en sıkıcı, en zor iş, eşya, erzak araç ve gereçlerin Bahçe İstasyonu’ndan, Osmaniye İlçesi’nden, patikalarda, bozuk toprak yollarda, yağmurlarda geçit vermeyen Kanlı Geçit ve Deliçay’dan da geçilerek taşınmasıydı. At, eşek, katır ve develerle yapılan taşıma işleri yürüyordu yürümesine ama her geçen gün de işin bunaltıcılığı artıyordu. Ulaştırmaya kolaylıklar aramak, çeşitli olasılıklardan yararlanmak zorunluluğu vardı, ikinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü bu yıllarda eşya, erzak, araç ve gereç sağlama zorluklarının yanında bunların Enstitü’müze ulaştırılması ayrı büyük bir dertti. Ulaştırma işlerimizde yeni sorunlar, olumsuz yönde bazı sürprizler baş vermeye başladı. Adana’dan aldığımız ve Bahçe istasyonundan taşıttığımız, Enstitü’müze tahsis edilmiş, örneğin, unlar, çimentolar dağ yollarından develerle taşınırken bir un çuvalı delinir, içindeki unun yarısını yel alır. Bu yel, dağ yollarının yeli mi, yoksa devecilerin elimi. O yıllarda çuvallarla undan elbette, yelin de, elin de aldıkları olacaktı. Bu yel alma, el almaya son verme çabalan içinde gel de kıvranma. Zaman zaman çimentolarda da başladı bu yel alma sorunu. Unu, çimentoyu yel almasın kaygı ve düşüncesiyle Yörüklerin Düziçi Ovası’ndaki geçici yerleşme yerlerine, Enstitümüz’ün Al atına atlar giderdim. Başlarının çadırına konuk olur, ayranlarını içer, sohbet eder, sonra da unların, çimentoların yele verilmemesi için önlemler aldırmaya çalışırdım. Çuvaldız, bir yumak sicim, birkaç yedek çuvalın kervana getirip götürenlere verilmesini, un ve çimentonun yele verilmesinin önlenmesini rica ile kesinlikle ister; karşılıklı, ödev ve sorumluluklarımızı açıklardım.
Ulaştırma işlerimiz böyle gidemezdi. Döner Sermayemiz kurulmuştu. Dokuz katır, iki araba, iki koşum atı satın aldık. Ama bunlarla da ulaştırma işlerimizde kendi kendimize yetemezdik. Ulaştırma işlerimize çare olarak, Bahçe İstasyonu ile Mamure İstasyonu. arasında, Haruniye Bucağına dokuz kilometre mesafede bulunan, Haruniye-Osmaniye arasındaki toprak yolla demiryolunun kesiştiği hemzemin geçitin yanına bir demiryolu durağı yapılamaz mıydı? Bu hemze Bahçe’den Mamure, Osmaniye yönüne giden trenler önce tünelden çıkar küçük bir yardan geçer giderdi. Bu küçük yarın bulunduğu yer de Yar-başı adını almıştı.
Bir işlik başkanı öğretmen, bir usta öğretici, bir kaç öğrenci ile bir dekametre, metre, çekiç, duvarcı tesviyesi, birkaç dikeç, bir yumak sicim, bir keser vb alarak, katır arabamızla Yarbaşı’yolunu tuttuk. Amacımız, kendi aklımıza göre, buraya bir demiryolu durağı yapılabilir mi, bunu saptamaktı. Bunun için de tünelle Yarbaşı arasındaki mesafenin, eğilimini ölçmemiz gerekiyordu. Tünelin ağzından başladık eğilim ve mesafeyi ölçmeye. Elimizdeki ölçmede kullandığımız araç ve gereçlerle pek kolay olmadı bu iş, ama bize de bir fikir verdi. Yarbaşı’na durak yapılabilir, kanısına vardık.
Kurucu Müdür AHMET LÜTFİ DAĞLAR'IN "DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ ve SONRASI KİMİ ANILARIM" KİTABINDAN


''Köy Enstitüleri; Okulların adı ‘enstitü’ konuldu, çünkü bilgiyi iş haline getirerek uygulayan bir eğitim sistemi öngörülüyordu. Yani öğrenerek üreten, üreterek öğrenen bir anlayış vardı.
Binlerce öğretmenin yetiştiği, onlarca köyde binlerce çocuğun, gencin, yaşlının, kadının, erkeğin okuma yazma ile tanıştığı ve bilimden sanata, tarımdan sağlığa pek çok konuda aydınlanma düşünün gerçekleştiği Köy Enstitüleri…

1940 yılında, yalnızca yüzde 5’inin okuma yazma bildiği ve yüzde 75’inin köylerde yaşadığı bir coğrafyanın, 21 bölgesinde kuruldu Köy Enstitüleri.

Sistem köylülerin yine köylüler tarafından eğitildiği bir yapıyı öngörerek yola çıktı. Eğitmenler köylüye hem okuma yazma öğretiyor, hem de yurttaşlık bilgisi öğretiyordu. Onların yetiştirdiği eğitmenler de diğerlerine…

Bu şekilde 7 yılda tam 8 bin eğitmen yetişti.
Köy Enstitülerinden mezun olanlar da pozitif bilimlerden, sağlık hizmetlerine, tarımcılıktan, inşaat işçiliğine pek çok konuda yetkin olmasını sağlayan bir eğitim almış oluyordu.

İlk kez okuma yazma ile tanışan köylerde büyük yazarlar, ressamlar, müzisyenler çıkmaya başlamıştı.
Köylerde eğitim verenlerle, öğrenciler kendi binalarını inşa etti, kendi arazilerini ekti. Bu sayede 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi. 750 bin fidan dikildi. 1200 dönüm arazi üzüm bağına çevrildi. Köy Enstitüleri el birliği ile 150 büyük inşaat işi yaptı, 60 atölye, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 12 elektrik santrali, ambarlar, depolar, balıkhaneler inşa etti, 100 km yol yaptı.
Öğrenciler ve öğretmenleri ile kendi coğrafyasına uygun yaratıcı fikirleri uygulama ile birleştiren Köy Enstitüleri, köylerde eğitim hizmetine ulaşamayan yoksul çocuklar için hem aydınlanmanın bir yolu olmuştu hem de köylerde çeşitli meslek alanlarında iş imkanı yaratmıştı.

İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitüleri için ‘Köy meselesi sadece köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Onlar da her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir’ diyordu.

Okul henüz gelişme çağında olan bu çocuklara doyurucu yemek sunamıyordu. Savaş yıllarıydı ve ekmek gramla tartılarak verilebiliyordu. Sabahları un çorbası, bulgur çorbası , öğleyin adı etli fasulye ama et içinde azdı  yanında da bulgur pilavı…
itirazların dillendirildiği yer ‘Cumartesi Toplantıları'ydı. Eleştirilen kimi zaman temizliği iyi yapmayan görevli öğrenci olurdu kimi zamanda yemeği beğenilmeyen aşçı, kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman cumhurbaşkanı İnönü... Tam bir adalet ve eşitlik duygusu ile yetiştirilmişti enstitü öğrencileri...Savunma okul alanının ortasında ve herkesin gözü önünde yapılırdı.''


Ahmet Lütfi Dağlar ile ilgili Mehmet Küçük Osmanoğlu'nun oğlu Ercan Kucukosmanoglunun yazısından bir alıntıda şöyle denilmektedir.
Köy Enstitüleri ülkemizin en büyük eğitim atılımıdır. Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olarak , İsmail Hakkı Tonguç İlköğretim Genel Müdürü olarak bu atılımın mimarları olarak kabul edilirler.   İsmail Hakkı Tonguç’un en çok güvendiği müdürlerden birisidir Ahmet Lütfü Dağlar. Düziçi Köy Enstitüsünün kurucu müdürü Ahmet Lütfü Dağlar’ın memleketim Düziçi’ne katkıları büyüktür. Düziçi esas olarak ovanın adıdır. Köy Enstitüsü de adını ovadan almaktadır. Aslında Düziçi’nde Haruniye ve Hacılar(Yeniköy) olmak üzere yan yana iki kasaba ve belediyelik var idi. Tarihi olarak esas yerleşim yeri olarak Haruniye bilinir. Haruniye adı da kasabanın hemen üstündeki Harun-ur Reşit kalesinden gelir. Düziçi Köy Enstitüsü, Köy Enstitülerinin kuruluş tarihi olan 17 Nisan 1940 tarihinden kısa bir sonra hemen açılır. Kurucu müdür olarak atanan Ahmet Lütfü Dağlar, Almanlardan kalan eski kolej binasının onarımına 13 Nisan 1940 günü başlar. Eğitmen kursu öğrencileri ve köylülerin bilek gücüyle 24 Nisan tarihinde binanın bir kısmı kullanılır hale getirilir. Alman binasını tam olarak kullanılır hale getirdikten sonra, Düziçi Köy Enstitülülerinin binalarının yapımına girişilir. Başta Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü bina olmak üzere okul binaları, yatakhaneler, yemekhane, lojmanlar, ahırlar, sinema salonu, amfi tiyatro gibi yapılar hızla yapılır. Babam Mehmet Küçükosmanoğlu 1945-1950 yıllarında Düziçi Köy Enstitüsünde okumuştur. Bizlere bu binaları nasıl yaptıklarını çok anlatmıştır. Kolay değildir bu binaları yapmak. Şimdi bile çoğu ayakta olan binalarımız, özellikle 1980’den sonra Öğretmen Okullarının kaldırılmasıyla birlikte kullanılmadığı için, kaderine terkedilmiştir. Yalnızca bir bina müze olarak korunmaktadır. Düziçi Köy Enstitüsünde on bin dönüm arazi üzerine tarım, hayvancılık yapılarak öğrencilere tarımsal üretim ve hayvancılık alanında teorik ve pratik eğitim de verilmiştir.

Köy Enstitülerinin kuruluş kanununda, Köy Enstitülerinin bir amacının da kamunun miri arazilerine sahip çıkmak olduğu yazılmıştır. Bu nedenle de Düziçi Köy Enstitüsü ve A. Lütfü Dağlar kamu arazilerine sahip çıkıp bunu okul için kullanılır duruma getirince, ağalar bu duruma karşı gelirler.  O yıllarda ağalarla, Köy Enstitüsünün arası hiç iyi olmamıştır. Ülkemizde toprak meselesi hep bilinmezlikten gelinir ama gerçek şudur; 1864 yılına kadar azınlıklar dışında kimseye özel tapu verilmez. Toprak Beytülmalin (Allahın) sayılır. Cumhuriyet’in ilk yılları hep bu kamu arazilerinin paylaşılmasıyla geçmiştir. Ağalar kendi işlemedikleri, siyasi nüfuzlarıyla kendilerinin olmayan toprakları sahiplenirler. Orhan Kemal Çukurova’yı anlatan romanlarında hep bu konuyu işlemiştir.

1945 yılından sonra ABD emperyalizmin ülkemiz üzerinde nüfuzunu artırması sonucunda ve kırsal alanda, tam bir toprak reformu yapılamadığı için ağaların, tefeci-bezirgân sermayenin baskıları sonucunda İsmet İnönü, Hasan Ali Yüceli bakanlık görevinden alır. Köy Enstitülerine karşı bir kişi olan Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanı yapılır. Köy Enstitülerini 1950’de Adnan Menderes Hükümeti kapatır. Hasan Ali Yücelin ardından İsmail Hakkı Tonguç ve tüm Köy Enstitüsü müdürleri görevlerinden alınır. A. Lütfü Dağlar da İzmir Kestel Ortaokuluna müdür olarak atanır. Babam Lütfü Dağlar’dan çok söz ederdi. Düziçi’nde o yıllarda pek çok çocuğa Lütfü adı verilmiş. Yıllar sonra, babamın da teşvikiyle, Tıp Fakültesi son sınıfta 1985 yılında A.Lütfü Dağlar ve eşini,  İzmir Alsancak’taki evlerinde ziyaret etmiştim. Çok cana yakın insanlardı, beni son derece güzel ağırlamışlardı.


Düziçi Köy Enstitüsü ülkemizde binaları en çok ayakta kalan Köy Enstitüsü olarak kabul edilmektedir. A. Lütfü Dağlar bitmez, tükenmez enerjisiyle, ülkemizde bilimsel, laik eğitimi geliştiren eğitim neferlerimizden birisidir. Onun ve onun gibilerin sayesinde ülkemizde onbinlerce öğretmen yetiştirilmiş, yetişen o öğretmenler de yüzbinlerce, öğretmen, doktor, mühendis yetiştirmiştir. Köy Enstitülerin kuruluşunun 79. Yılında A.Lütfü Dağlar’ı , İsmail Hakkı Tonguç’u ve Hasan Ali Yüceli saygıyla anıyorum.

Görüntüler : Düziçi Köy Enstitüsü








1970




ARAŞTIRMA KÜMELERİ
Tarım, Hayvancılık ve Uygulama
Geçen hafta Mehmet Göl öğretmenimizin bir yazısında, dönemin okul müdürü Akif Korkmaz ile ilgili anısını okuyunca yazma gereksinimi duydum.
İlk öğretmen okulu ikinci sınıf, şimdiki Orta okul üçe denk geliyor. O yıllar da öğretmen okullarına giriş ilkokul beşten sonra. Yedi yıl eğitim sonunda on sekiz yaşında öğretmen belgenizi aldıktan sonra atama hemen gerçekleşiyor ve sonunda kendine güveni tam olarak göreve başlamış olurdunuz.
Akif Korkmaz bir yıl dersimize girmişti. Ders konuları arasında arıcılık, tavukçuluk, hayvancılık gibi konular vardı. İşlenecek konuları araştırıp  anlatımda bulunulması için sınıfı kümelere ayırdı. Oluşturulan kümeler ilgilerine göre ders konularını paylaştılar. Bizim küme arıcılık konusunda araştırma yapıp, konuyu sınıfa anlatacak. Anlatım sıralamasında üçüncü sıradayız. Her küme kendi aralarında iş bölümü yapıp konu dosyasını oluşturacak, sırası gelen sınıfa sunum yapacak. Araştırma için bir hafta süre belirlendi.
Bir hafta boyunca, hazırlık çalışmaları kapsamında uğraştık fakat bitiremedik. Ek olarak, üç gün daha uzatıldı süre. İlk olarak hayvancılık konusunda aktarım yapıldı. İneklerin bakımı beslenmesi, ahır temizliği, dışkı, ve idrarlarının değerlendirilmesi, süt sağımı konusunda sunumlarını okulun tavlasında,  ahır ve süt hanede yapmışlardı. Orada görevli kadrolu personeller vardı.Onlardan yardım alınmıştı sunum sırasında. Nasıf Amca, Ahmet Çalık Amca, Kara Hüseyin Abi,  Amcamın eşi Gülsüm Teyze ve Fatma Halamız görevli kadrolu personellerden idi.
 Okulun katırları vardı. Biri çift Katırın çektiği, diğeri tek katırın çektiği  iki de arabası.
 Katırın hangi tür hayvanların çiftleşmesi sonucunda olduğunu anlattılar. İki cins katırın olduğunu o gün öğrenmiştim. Anne ve baba durumlarına göre at ve eşeğin çiftleşmesi ile farklılık gösteriyor.  Katırlar at ve eşeğe göre daha güçlü oluyor. Çoğunlukla köyde yetişen çocuklar olduğumuz için hemen kavramıştık konuyu.
Başka bir günde tavuk çeşitleri yetiştiriciliği konusu ele alındı. Görevli küme, futbol sahasının alt tarafında bulunan okulun kümesinin bulunduğu yerde, çam ağaçlarının altında sunumlarını yaptılar.  Tavuk çeşitleri, yumurta tavuğunun ayrı, et tavuğunun ayrı olduğunu, follukların, sulukların nasıl olması gerektiğini anlattılar.. Kümesin önü geniş ve tel örgü ile çevrili. İçinde et tavukları, yumurta tavukları, ibikli, paçalı tavuklar, beş altı tane tavus kuşları vardı. Erkek veya dişi oluşları kuyruk yapılarına göre belli idi. Kızgınlık ve sevincini rengarenk kuyruklarını açarak belli ediyor. Onların bu görüntülerini izlemekten zevk alırdık.
 Okulun derslikleri aralarında, futbol sahası çevresindeki ağaçlık alan aralarında, resim öğretmenlerinden Şaban Taşçı, Filiz sayar, Fevziye Aytekin, Nergis Hanım natürmort çalışmaları yaptırırlardı. Baharda çimenlerin üzerine uzanarak, bir dikenin, bir yaprağın, bir kuru dalın, bir ağacın resmini yapmaya çalışırdık. Bu alanlar, dersliklerin devamı olarak kullanılırdı.
Daha sonraki hafta, biz  arıcılık konusunu bu açık alanda sunmuştuk. Arı kolonisindeki özellikleri,bunlar arasında olan iş bölümü, oğul verme, kovanların yapısı bölümleri, kovan bakımı, çıta yerleştirme, tütsü verme, maske kullanma gibi konuları açık alanda getirdiğimiz iki kovanda göstererek anlatmıştık. Sunumlar bittikten sonra yazılı değerlendirme yaptı. On üzerinden, yediden aşağı not alan olmamıştı. Kesin kopya çekmiş sinizdir diye takılmıştı hem ders öğretmeni, hem de müdürümüz olan Akif Korkmaz.
Akif Korkmaz, Savaştepe köy Enstitüsünden mezun olmuş. Düziçi'ne Kars Cilavuz öğretmen okulundan gelmiş. Düziçi ilk öğretmen Okulunun arazilerinde yer fıstığı ekimi onun zamanında yapılmış, hasadı öğrenciler tarafından yapılmakta idi.
Onur Cengiz Karadağ anlatımından; Akif  Korkmaz ile 1985 Eylül ayında Balıkesir'de Bayındırlık il müdürlüğünde karşılaştım. İlkokul tamir ve tadilat işleri yapıyordu.6 ay kadar görüştük. Balıkesir'in Balya ilçesindendi. ADANA Köy Enstitülüler Derneğini kurduktan sonra,15 Mayıs.2010 tarihinde, Balıkesir Derneğinin düzenlediği, Çanakkale Küçükkuyu'da 2 gün süren toplantıda yine karşılaştık. Eşiyle beraber katılmıştı. Adana'dan Ben, Ali Vefa Yurdal ve Hamit Köle olmak üzere 3 kişi gitmiştik. Bizi hiç bırakmadı.Çok ilgiliydi. Rahatsızlığı yoktu.Bize devamlı Düziçi'ni sordu. Çok özlediği belliydi. Akif Bey, yaklaşık 4 yıl önce vefaat etti. bilgisini alıyoruz.
Akif Korkmaz Düziçi'nden ayrıldıktan sonra Nevzat Süğür geldi müdür olarak.


Osman Yılmaz 08.Aralik 2019 İSKENDERUN








Yorumlar

Popüler Yayınlar