FIRINCI ÇIRAĞI ( 2.1)

FIRINCI ÇIRAĞI
Yaz döneminde Çalışmak zorunda olduğum dönemlerde Babam bir fırıncı ile görüşmüş fırında çırak olarak çalışacaktım. Fırıncı ile tanıştık Bakkallara ekmek taşıyacağımı, akşamdan hamur suyunu hazırlayacağımı, fırının genel temizliğini yapacağımı belirtti. O zaman kasabada üç fırın vardı. Biri Haruniye de,diğer ikisi Hacılar da idi. Ben Hacılar dakika fırının birisi ile anlaşma yapmıştım. Yeni açılmıştı. Diğer fırın daha büyük müşterisi fazla, çalışan sayısı da benim çalışacağım fırından daha fazla idi. Orada çalışan, aynı mahallede oturduğumuz Zekeriya'dan bilgi almaya başladım. Çalışması zor diyerek bana yapacaklarımı anlatmaya başlardı.
Anlattıklarını pür dikkat dinliyor, bir yanlış yapmamalıyım diye düşünüyordum. Kendisi üç yıldır orada çalışıyor tecrübesi vardı.
İki gün sonra işe başlayacağımı usta bana söylemişti. Kendimle baş başa kaldığım zamanlarda anlatılanları düşünür yapacaklarımı planlamaya çalışırdım. Sabah ezanından yarım saat önce kalkıp fırında olacağım.Hamur pasalarını hamur teknesinin yanından alıp tezgahın üzerine getireceğim. Ocaktan çıkan ekmekleri tezgaha dizeceğim. Mahalle bakkallarının listesine bakıp ona göre ekmekleri sayıp bisiklet sandığına yerleştirip dağıtım yapacağım. Çarşı içindeki bakkallara da dağıtım yaptıktan sonra kalan ekmekleri tezgaha dizip satışını yapacağım. Günün sonunda ustama hesap vereceğim. Akşam eve gitmeden önce hamurgerlere hamur için yirmi metre ilerde ki meydan çeşmesinden tenekelerle su taşıyıp işim bitecek.
Haftalık ücret ne kadar olduğunu sormuştum yeni başlayanlara 20 lira verilir daha sonra da konuşulur demişti patron. Yirmi liraya da bunlar yapılmaz diye iç geçirirdim.babamla konuşmuşlar babamı zor durumda bırakmayayım diye düşünür, üstünde durmamaya çalışırdım.
İkinci günün sonunda akşamdan kurduğum saatin zili ile uyandım. O saati anam için küçük kız kardeşimle almıştım. Anam bayağı sevinmişti. Çok sevindiği zaman hafifçe güler, bir şeyler mırıldanır çok sağ olun der,karşısındakine duacı olurdu. Her sabah erkenden kalkar, ocaklığa çalı çırpı ile ateş yakar, akşamdan hazırladığı hamurla darı bazlaması pişirirken ateşin yan tarafına da büyük bir emaye çaydanlıkta dağ çayı kaynatır, kokusu evin içine dağılırken hane halkına seslenirdi. Bazı günler pişirmeyi yetiştiremezdi biraz da yavaş yiyin derdi.
İşte o gün onunla beraber kalkmıştım ben fırına, anam da işine başlamıştı. Ev ile fırın arası bin bin beş yüz metre ,tan yeri yeni yeni belli oluyordu. kasaba elektriği öğretmen okulunun jeneratöründen sağlardı. Ev ve sokak lambaları gece saat on bir de sönerdi. Alaca karanlıkta ilerlerken sokak köpekleri ile kedilerin kovalaşmaları sessizliği bozuyordu. Parke taşları ile döşenmiş çarşı içi yoldan geçerek fırına vardım. Hamurgerler hamuru kesip pasalara yerleştiriyor, ocakçı ocağı ateşliyordu. Yapacaklarımı kısaca söylediler. Bir metre uzunlukta otuz santim enindeki pasaları hamurgerlerin yanından alıp tezgahtaki tırnakçıların yanına bırakıyordum. Ortalık aydınlanana kadar bu iş devam etti. Önce pide sonra somun ekmek çıkarıldı.
Küçük bir defterde mahalle bakkalların listesi vardı.defteri alıp listeye göre dağıtıma başlama hazırlığını yaptım. Aynı yol üstündeki bakkalları belirleyip listelere göre ekmek sayılarını bisikletimin arkasındaki kasaya yerleştirmeye başladım. Kasa koskocaman,tahtadan yapılmış bir kasa. Hazırlıklar bitti, bisiklete binmek yola çıkma zamanı.
Bisikletin freni yok, olsa da onca ağırlığı durduramazsın zaten. Durmak için ön tekerlek veyahut arka tekerlek maşası arasına ayağını sıkıştırma yapacaksın başka mümkün değil. Ara yollar o zaman toprak, sadece ana caddenin çarşı içi kara taşlarla parke döşeme idi.
Toprak yollar da düzgün değil, yarısı toprak içinde gömülü portakal veya çakal karpuzu büyüklüğünde taşlar ara ara karşına çıkar, bisikleti üzerinden hoplata zıplata sürerek mahalledeki üç dört metrekarelik alanı olan bakkallara ekmekleri dağıtıp fırına vaktinde dönmek zorundasın. Dağıtım işi biter tezgahtaki ekmekler sayılır teslim alırsın.Aksam olur hesap verilir, günlük iki ekmek hakkını alır eve dönersin.
Bir gün eve dört ekmekle geldim. O günü hayal meyal hatırlıyorum. Torba içinde dört ekmeği anama verdim. Arkasını döndü gülümsedi. Babam anama baktı, başını yana çevirip gözünü sildiğini fark ettim. Birlikte dokuz çocuk büyütmüş, iki de evlat acısı yaşamışlar. Birisini küçük yaşta, diğerini genç yaşta öğretmen okulunda okurken kaybetmişler.
Babam akşam yemeğine tüm aile fertleri gelmeden başlatmazdı. Yemek yedikten sonra çay fıstık faslında herkese yarın yapacaklarını söyler yatardı. Her gün yemek sonrası portakal, incir kurusu, tavada kavrulmuş fıstık,belben bastık çerezimizdi. Çünkü onları biz ailecek üretirdik.
İşe başladıktan sonra ben yemekten hemen sonra yatar gün yeri ağarmadan kalkardım. Yaz tatili boyunca böyle devam etti.
Ertesi yıl yazında yine aynı yerde çalışmaya başladım. Hafta doldu geçen yılın haftalığı kadar ücret ödemesi yapıldı. Ustam demeye kalmadan tamam sonra konuşuruz dedi üstelemedim. İkinci hafta doldu yine aynı. Ustam sözü yine yarım kaldı.Bana dünya işinden konuşacaksan olmaz, şimdi cumaya gidiyorum yanıtını aldım.
İşten çıkmaya karar verdim. Konuyu babaya açtım. Oğlum çevre işine sebat etmedi der.Yine de sen bilirsin dedi. Ertesi gün tekrar işe geldim. Ustam dedim, anında gene mi? Diye cevap verdi. He ustam ben çıkıyorum. Dünya işi ile beni oyalama dedim. Önlüğü çıkarıp ayrıldım. O günden sonra çıraklık sona erdi.
O yaz sonuna kadar tarla işleri ile uğraştım. O yaz döneminde Yılanların Öcü, Irazcanın Dirliği, Seksen Günde Devri Alem kitaplarını okuma şansım olmuştu. Sonbaharda yine okula devam.
Osman Yılmaz (Anekdotlar)
Ellerine sağlık tanık olmuş kadar oldum baba. Dedemi nenemi bir daha özledim.
YanıtlaSil