KISA KISA
Enstitülerdeki eğitim anlayışını sürekli canlı tutmalıyız. Bugün garip bir uygulama eğitim diye dayatılıyor. Eğitim yoluyla kalkınma ve refah toplumu olma hala mümkündür.
Aaa! TAVŞANA BAK TAVŞANA
Baak sonra ÖCÜ GELİR ÖCÜ
Çocuklar akranları ile oynarken, oyunu bilenler yeni katılan kişiye kuralları uygulamalı olarak öğretirler. Oynanan oyunlardan sıkılınca, yeni bir oyun ortaya koyarak kurallara göre oynarlar. Kendi kendine oyun yaparak eğlenir, mutlu olurlar. Aralarında anlaşmazlık yaşansa bile, tartışırlar, yalancıktan küsme, nazlanma yaşanır. Araya arkadaşlar girer anlaşma sağlanır. Ertesi günler birbirini bekler sokak arasında, caddenin sakin yerinde, köy meydanında, her yer oyun alanı onlar için. Birbirini kandıramazlar, sürekli oyun bozan olursa, oyunun içine almazlar uzun süre. Ne zaman tüm gurup onay verirse oyuna katılır.
Büyükler bazen bunları anlamaya değil, yönlendirmeye çalışırlar. İşte çatışmalar o zaman başlar. Çocukların yalancıktan yaptıklarını onlar gerçekten yapmaya başlarlar.
Çoğumuzun yaşadığı, bir tavşan ile dikkat dağıtma yöntemi olurdu. İstediğimizi söyler durur yerine getirilmesi için ısrar ederken, elimizdeki eşyayı, oyuncağı almak için kullanılır idi.
Aaa Tavşana bak tavşana diyerek işaret edilen yöne bakarken önündeki oyuncak ya uçar gider, yada kedi alır kaçardı.
*Ne zaman elinde kalırdı?
*Elindekine sıkıca sarıldığında.
İstekte bulunuyorsan tavşan ile ilgili bol masal dinlersin. İstek gerçekleşmez. Zaman ilerledikçe istek ve duygularına gem vurmaya çalışırsın aynı masalı dinlememek için. Yoksa masala ara verilir bir daha dinlersin.
*Ne zamana kadar?
*Ne zaman masal dinlemek istemiyorum diyene kadar.
TAVŞANA BAK TAVŞANA
BİR TAVŞANCIK DURURMUŞ ORADAA
Bunlarla ikna olmazsan da.
BAK ÖCÜ GELİR ÖCÜ!
*Ne zamana kadar?
Osman YILMAZ 14. Nisan. 2020
ZURNACI ÜFLER DAVULCU DA İYİ ÇALARSA, OYUNCU DA DÖKTÜRÜR.
Evde kalma süresinde birçok kazanım ediniyor, var olan kazanımları pekistiriyoruz. Çevre ile Konuşma kısıtlaması oluşuyor doğal olarak. Bir çoğu okuduğu kitapları, yaptığı pastaları, çocuklarını, kedilerini, köpeklerini, paylaşıyor Özelden genelden. Bahçeli evlerde kalanlar inceden inceye çevreyi düzenliyor. Apartman dairesinde kalanlara zor oluyor. Uzun süre içerdeler, herkes ses de çıkarmıyor. Sanki Virüs sese gelecek miş gibi, bazıları içini dinliyor, hafif tıkırtı dikkat çekiyor.. Mahallede, sitede, apartmana kısmen de olsa sıkıntıdan bir bağ kuranlar oluyor artık. Balkondan balkona sohbetler takılmalar sürüp gidiyor. Dün bir kaç kişi sürpriz yaptı, sakinler olarak şaşırmadık desem yalan olur. Herkes balkonlara, pencere kenarlarına geliverdi. İzliyoruz uzun süre görmemiş gibi. Davulcu boynundaki davula bir eli ile tokmağı vuruyor, diğer elindeki zirziri çubuğunu oynatıyor, harika bir ritm. Zurnacıda iyi üflüyor. İnledi aniden ortalik. Ortada 65 likler, aralarında en az üç metrelik fiziksel aralıklarla bir oynadı, bir oynadı, döktürdüler. Çok kısa sürdü, gittiler hemencecik. Yanlış anlaşılmasın diye. Yasak var ya. Balkondan balkona devam etti sohbetler.
- Ne guzel oynadılar.
- Arada bir olsun böyle. Aşk olsun size.
- Bence ortadaki iyi oynuyordu.
- Yok yok en iyisi öbürü idi.
Karşıdaki 70 lik emekli seslendi.
- Hadin be, Hepiniz boş konuşuyorsunuz. Davul zurna iyi çalmasa idi nah oynardı onlar. Dedi.
Gülüştük, kıskandın mı diye takıldık ama haklı.Gercekten davulcu ile zurnacı iyi çaldılar. Zurnacı davulcuya, davulcu da oyuncunun ayağına göre çalar mış, tecrübe edinmiş olduk. Seyrettik, hatirlarda kalacak bir anı. Ne günlerdi be! Diyeceğiz.
Günler geçiyor, siyah beyaz film, renkli film, canlı yayın sıkılmiyoruz.
Osman YILMAZ 13 Nisan 2020
GÜVENSİZLİK - ŞÜPHE - KORKU
TV yi kapatarak erken yattım. Otuzbir ilde İKİ GÜNLÜK sokağa çıkma yasağı olduğunu sabaha karşı öğrendim. İyi ki erken yatmışim diyorum. Bu illerdeki izdiham görüntülerini izleyince. Uzaklara bile gerek yok burnumuzun dibindeki marketlere akın edilmiş, sokaklar bir anda özel araçlarla dolmuş. Yoksa gerilirmisim.
Bu ne hal böyle? Bu nasıl düşünce, nasıl okunur, nasıl yorumlanır? Akıllar tutuklandı birden.
*
Ya bu milletin evde iki günlük dahi yiyecek içeceği yok.(ne yazık ki bazı hanelerin yok, gün bulup gün yiyor bu hanedekiler zaten istesede alışverişe çıkamaz, gücü yok. )
*
Ya, İzlenen Eğitim, kültür ve ekonomi politikalarının etkisi ile yerleşmiş, bencil bir ruh hali, kültür yozlaşması, sorgulamayan, iç güdüsel sürü psikolojisi içindeyiz.(Bu durum kısa sürede oluşmaz, uzunca bir dönem içinde oluşur.)
*
Ya da iki gün için bile gelecek korkusu oluşmuş, yöneticilere, ve hükümetine güven bitmiş.
*
STK lar kendi olanaklarıyla ürettikleri maskeleri dağıtırken yakalanıyor.
*
Muhalefet belediyelerin bağış hesaplarına el konuyor
*
Maske ve kolonya kollileri bazı muhtarlara ulaşmış, bazılarına ulaşmamış, ulastirilanlarda yetersiz.
*
Eskişehir de aş evinin faaliyetine, hesabına elkonmus. Belediye Başkanı prof. Büyükerşen sorulara yanıt verirken, boğazı dugumlenerek konuşuyor, beyefendi tavrını korumaya çalışıyor.
*
Birine yardım etmek için, birilerine teşekkür etmek için, birilerine kızmak için bir yerden direktif mı gerekiyor.
*Kimin eli hayırlı, kimin eli hayırsız bunu kim belirliyor?
Amaç ne? Nereye götürülmek isteniyor? Dikkatler bir yere toplanıp, birşeyler mi yapılacak diye şüpheler oluşuyor. Akıllar tutuklanıyor artık.
*
Boğaz sıkmak ile, baskı ile toplumsal birliktelik sağlanmaz.
*
Güven içinde olduğumu hissetmek istiyorum. Ha şu deniyorsa; Herkes benim gibi düşünecek, bana hizmet edecek, sadece benim dediğim olacak. Bu doğanın yapısına ters. Doğa dengesini kurmuş. Denge bozulunca neler olduğu görülüyor.
Toplumun denge zemberegini boşaltmayın.
Osman YILMAZ 11 Nisan 2020
AKILLI MASKE
Maskenin böyle bir durumda satılması yanlış, doğru olan dağıtımı. Satış yasağının gelmesi yerinde bir karar. Dağıtımı serbest.
*
Haberleri takip ediyoruz, İstanbul valisi Cumhurbaşkanımızın 65 yaş üstü vatandaşlar için hazırlatmis olduğu maske ve kolanya paketini dağıtıyoruz diyerek paketleri gösterdi izledik. Bartın'da bir STK pazar yerinde maske dağıtmış. Güvenlik güçleri tarafından dağıtanlari da maskeyi diken terziyi de almışlar içeri. Daha önce Cumhurbaşkanı açıklama yaptı, ücretsiz verecekler ise versinler diye. Kendini sorumlu hisseden herkes ayrım yapmadan, ayrıştırmadan dağıtım yapsın bu ne böyle? Kimin eli hayırlı, kimin eli hayırsız buna mı bakacağız? Maske devri bitince ne olacak!
Kafalar iyicene karışıyor.
Bu maskelerin arkasında ne var bilmem.
Her türlü nefeslerden koruyan, okunmuş maske yok mu diyenler bile çıkarsa ne olacak?
*
Maskenin arkasında sadece ben olmak istiyorum. Sağlık önemli. Maske virüs, bakteriler ve toz için.
*
Risklinin risklisi gurubundayım.
Kendi maskemi kendim dikmeye karar verdim. Virüs hakkında uzmanlarin görüşlerini araştırdım. Yüzde doksan pamuklu bezlerden, eşim ve benim için bir düzine maske diktim. Bez yarı kullanılmış, çok çok önceden Sümerbank satış mağazasından aldığımız nevresimi kestik. Tasarımı da dikimi de bana ait. Kullanım hakkı olanlar: Eşim ve ben.
*
Radyoda usta Neşet bir bir türkü çığıriyor, dinliyorum.
SANA BİR SÖZÜM VAR DİYEMİYORUM.
KIRILDI KOLLARIM, SARAMİYORUM.
Osman YILMAZ 09. Nisan. 2020
ÇİZGİLİ PİJAMALAR
Yine düşünüyorum, düşünmeden edemiyoruz. Bir gün önceki bir paylaşımda bir fotoğraf dikkat çekti. Hani adından çok bahsettiren, şu Düziçi'nde kurulan Köy Enstitüsü, sonradan İlkogretmen okulu olan, daha sonra da kapatılan okul. İşte o okulda birlikte okuduğumuz Ruşen'in, yatakhanede çektirdiği fotoğraf, fotoğrafa yapılan yorumlar, ve çizgili pijama düşündürdü.
*
Yerli pamuktan, kenarında Sümerbank damgalı Çizgili pijamamız gitti, sıcaktan ve soğuktan kıçımız çok etkilenecek daha!
*
Mercimek, nohut, buğday, saman, pirinç vb her türlü tarım ürünleri yetiştiriciliği yapılırken tarımı geliştirmek için çaba harcamadin.
Hayvancılığı geliştirme yolunu bırakıp, sürü sürü, gemi gemi, hayvan ithal ettin. Üç beş zengin daha!
Toprak var, su var, dağlar var, dağların altında servet var, kağıt fabrikaları var, limanlar var, gelin alın sizde kazanın bizde. Oldu mu sana üç beş zengin daha. Para gördün para, her şey bolluk! Esaret bitiyor, yürü be kulum misali.
Komşuda var bastırıp aldık, kafa yormaya emek harcamaya ne gerek. Hem birkaç kişi getirdi malı, kazandi yüklü bir para, zenginimiz çoğaldi. Karşı çıkanlar olunca zaten onlar sermaye, zengin düşmanı diye verdik yaygarayı!
Ekonomisi sağlam, hızlı birden büyüyen sayılı ülkeler arasında olduğumuzu, kasada para var telaşa gerek yok, dinledik hep beraber. Duyduklarimiza inandık, yalan söyleyecek halleri yok. Adamlar işin içinde dedik.
Yanıldık mı yoksa?
Osman YILMAZ 07.Nisan.2020
E E DEVLET
Maske önemli, maskeler düşerse tehlike.
Maske önemli. Topluluk olabilecek alanlarda maske takma zorunluluğu söylendi. Bazı yerlerde pazaryeri girişlerinde maske dağıtımı yapıldı çok iyi. Dün TV lerden alt yazı ile istekte bulunan vatandaşlara pttavm haftada beş tane maske ücretsiz dağıtacağız diye duyuruldu. Buda güzel. Belge doldur iste ücretsiz. Sisteme giriş yapılamıyor. Nokta.. Bu sabah saat 4:20 uyku gitti, biliyorum geri dönüşü uzun sürer. İmamları bilmem ama müezzinlerden önce uyandığım kesin. Sisteme girip eşim ve bana maske isteyeceğim. Sorumlu davranmam gerek, 65 e girmeye azıcık bir süre var, artı akciğer kanseri tedavisi gördüm ciğerin yarısı eksik risklinin risklisisin dikkat uyarısı yapan yapana, o da tamam. Geri kalan ciğeri güçlü tutmaya çalışıyorum. Sitresi azaltmak için yazı yazma, okuma, ev işlerinden sorumlu olma, günde bir saat kısa ve uzun sap bağlamalarımla birbirimizi avutup dertleşme, bir süre mey üfleme çalışması, bazen müziğe eşlik için kendi başıma oynama, karşı blokların balkonlarindaki akranlar ile takılmalar geçiyor günler. 4:45 te sisteme girmeye çalıştım. Uyarı yazısı; yoğun talep üzerine, ilerleyen zaman içinde maske talebi e devlet üzerinden yapılacak. Vay be. Bu da tamam. E devlete girmeye çalıştım girdim. E devlet girişi nasıl yardımcı olabiliriz bölümüne maske talebi yazdım aranan kriterler yok lütfen yazdığınız bilgilerin doğruluğunu kontrol ediniz. Herhalde yanlış yazmışım diye vazgeçip çıktım. Bir daha, bir daha. Sonuc aynı. Sorun maske değil, herkes kendi maskesini yaratıyor havlu peçete ile, şal ile. Pttavm nin havale almaması çok büyük bir olay değil, düşündüm değil. Germeyin lan dedim. Lan sözcüğü bazen çok dost ve yakın kişiler arasında sohbetlerinde kullanır. Bazen de kızılan, yanlış yapanlar için kullanılır. Benim ikinci amaçlı kullandığım kesindir. Herkesin e devlet i mı var, herkesin akıllısı mı var? Demek ki var. Her mahallede kim kaç kişi, hangi evde kaç kişi zaten biliyorsunuz.
O zaman bu ne? Germeyin lan!
Stres artıyor
Şafak söktü
Sokak lambaları söndü.
Pencereden bakıyorum.
İskenderun şehrinin ve Akdeniz'in üstü sisli, bulanık.
Osman YILMAZ 06 Nisan 2020
SORDUM,
BEN ÇALIŞIYORUM DEDİ A.....!
Okuduk, dinledik, izledik, düşündük, bazen başımızı çevirmesekte geriye, önümüzde dolanı veriyor geçmiş. Bir süreliğine bakışım, sonra şimdide oyalaniyoruz. Sosyal medya deniyor ya dolanırken bir ara video paylaşım yapmış arkadaş izledim. Yaşanmışlık işte, sanırım uzak doğuda bir öğretmenin yaşamından uyarlanmış. İzlenme sonunda geçiverdi önüme bir yaşanmışlık.
Doksanlı yılların sonlarında. Eğitim kurumları, öğretmen, veli, öğrenciler arasında rekabetin yerini yarışın aldığı bir dönem. Dershane, sınav, öğretmen, veli, öğrenci, okul dayanışması değil de yarışmasının ağırlık bastığı bir dönem.
İskenderun İnönü ilköğretim okulunda, üçüncü sınıfları okutacagim yılda, sınıf tekrarı yapılması istenen A... Öğrencisi sınıfımızda devam ediyor öğrenimine. Bir iki hafta sonra dikkatimi çekti A.., nin muhakemesi, kavraması akranlarına göre iyi. Sorun çözümü, pratik zekası iyi. Ödevlerinin hep yarısını yapar, ilk derslere geç kalır, bazen ikinci derste gelir. Sormadan, bakmadan kendisi söyler geç kaldım özür dilerim, ödevim yarım öğretmenim der. Bir iki ay aynı devam ediyor. Ancak ödevi tamamlıyor yazı düzeni iyice bozuldu. Oysaki yazısı güzeldi, bozulma sonraları oldu. Teneffüste sınıfta kaldık ikimiz A.... Sorun nedir? Dedim.
-Öğretmenim beni sınıfta bıraktılar geç kaliyorsun, çalışmıyorum diyerek. Ama ben çok çalışıyorum.
- Çalışsan geçersin, demek ki çalışmamış sın?
- Yok öğretmenim çalıştım, şimdi de çalışıyorum. Ödevimi bitiriyorum. Deyince yazın niye bozuk sorusundan sonra uzun uzun anlattı.
- Oğretmenim, evimiz Çay Mahallesi'nde kira. İki odalı. Evimizin yakınında bir kebapçı var. Öğleye kadar onun yanında çalışıyorum.Ustam öğle yemek zamanı geçince git okula diyor.. Ondan geç kalıyorum. Ödevimi hep yarım yapardım ama sen kizmayinca utandım dedi. Gülümseyerek, çabuk çabuk yazınca da bozuk oluyor. Ben her gün geç kalırım yetişemem. Babam hafta sonunda kazandığım paranın yarısını alır. Beşi benim, beşi babamın hepsi on lira zaten.
Bir hafta sonra A.... Nin aile durumu öğrenince aile sorununu çözmeye gücüm yetmeyeceği kanaati oluşunca, A ....ile anlaşma yaptık. Geç de olsa okula gelecek, ödevi yapabildiği kadar, dersi dinleyecek A.
A...... Üç yıl boyunca sözünde durdu. Birinci dersin ortalarında geldi, bazen ikinci derste geldi, ama hep geldi. Dahası 6.7.8. sınıf var. A... 7. Sınıfta bırakmış okulu. Onbeş yıl sonra karşılaştık A.... ile. Bina boya ustası olmuş. Dışardan bitirmelere girmiş almis diplomayı ehliyet almak için. Bir kartal arabam var malzeme taşıdığım, ehliyet gerekiyordu. Dedi. Sınıf arkadaşlarından bahsetti. Kısa sürede oynadıkları oyunları, şakaları, benim nelere çok kızdığımi tek tek saydı yüzüme gülümseyerek.
Evlendim de dedi. Anlattı hayat hikayesini, dinledim sonuna kadar bir çay ocağında.
Osman YILMAZ 05. Nisan. 2020
AĞZINI YIKA, TEMİZ KONUŞ, DİNLE
Ağzını yıka, temiz konuş pis konuşma kokusu çevreyi rahatsız etmesin. Doğru ve temiz konuş ki, dinleyen gerilmesin. Hep kendini anlatma,tek zeki sen olamazsın. karşıdaki anlar, Seni zaten karsindakiler görüyor. Anlatımda fazla zorlanma. Sen zorlanip karşıyi germe. Saygıyı dilenme, saygı zorla olmaz. Saygıyi bekleyen karşındakilerdir.
Bunları kim söyledi bilmek ister misin? 47 yıl önce psikoloji ve sosyoloji dersime giren Ahmet Eker. Suç ise de, yanlış ise de sorumlu o. Onu da yıllar önce kaybettik, Allah rahmet eylesin.
Dinle Dinle, düşün, hep de sen konuşma, hep sen doğru değilsin. Güven azalınca biriktirmek çok zaman alır.
Osman YILMAZ 3.Nisan.2020
KIZILAY ZARFI
Kızılay ile ilgili olayları duyunca ilkokul döneminde ağzını hamurla yapıştırdıgim sarı zarfı anımsadım.
İlkokul çağlarındayım. Düziçi'nde O zaman Hacılar İlkokulu vardı Ulu Caminin güney yamacında. Düziçi Köy Enstitüsü çıkışlı Öğretmenimiz Mehmet Mülayim, köşesinde Kızılay amblemi olan sarı bir zarf dağıtırdı. Sonra Kızılay'ı anlatırdı. Dinlerdik dikkatlice. Zarfı kaybetmeyin, bunlar sayı ile geldi sayı ile teslim edilecek derdi. İlkokul üçüncü sınıfta iken zarfın ağzını hamur ile yapıştırmış öyle vermiştim öğretmene. Osman bu ne? Ne koydun buna? Deyince; öğretmenim açılıp dökülmesin, kimse almasın diye yapıştırdım demiştim. Bakın çocuklar bunları açıp içindeki paraları sayıp yazı ile Kızılay Kurumuna göndereceğiz. Bu paralar kaybolmaz. Kızılay'a ulaştıktan sonra korkmayın deyip açıklama yapmıştı. Bir öğretmen daha geldi sınıfa. Sol kolunun pazı kısmında beyaz bez üzerine kırmızı iplik ile işlenmiş hilal aylı kolluğu olan Sınıfımız Kızılay kolu Başkanı, İki öğretmen,üç kişi masasının üzerinde bizim karşımızda zarfların içindeki paraları sayıp müdüre götürmüşler idi.
Kızılay zarfı önemli idi, kitabımızın orta sayfasına koyar, ancak sınıfa girince çantamızın ağzını açardık kaybolmasın diye.
Öğretmenler Kızılay hakkında soru sorabilen öğrenciler karşısında çok zorlanacak.
Osman YILMAZ 02. Şubat. 2020
HALK PAZARLARI
Haftanın belli günlerinde kurulan halk pazarlarından alış veriş yapmak her zaman, her yerde, hatta her ülkede cazip geliyor ilgi çekiyor. Kendi ürettiğini getiren gururla sunuyor. Alıcı da üreten den aldım diye güven duyuyor. Pahalı tepkisini duyan üretici emeğini anlatıyor bir dakikada. Dinleyen haklısın karşılığını veriyor. Karşılıklı paylaşım. Memnun kalırsa her hafta yine buluşurlar. Aracı pazarcı olanlar, olanca sesi ile dikkat çekmeye çalışırlar.
Köy maydonozu, köy nanesi, köy domatesi bunlar.
Haydi abi Abla bunlar köy malı.
Tarladan alıp getirdik bitiyor bitiyor.
Psikolojik etki ile iyi de satış yaptırıyor bu çağrılar. Zaten söylenenlerin hepsi Köylerde yetişir. Şehir içi 101. Sokakta değil tabi ki. Ama bilinç altında köy ve üretim fikri yok edilmek istense de yok olmadı yine de.
Köylerde yaşayan kitle azaldı azalmaya da devam ediyor. Üretim, tüketim ve sosyal politikalar nedeniyle. Köy okullarının bir çoğu kapatıldı kapatılmaya da devam ediliyor. Servis ile taşınıyor öğrenciler merkezi yerlere. Hatta özel okullara. Büyük büyük binalardan oluşan okullar, apartman dairelerinden oluşturulan okullar her şeyi öğretir diyerek. Okul duvarlarına ağaç, kuş, havan türleri, meyve, dağ, dere, bulut, uçurtma, çiçek resimleri çizilir. Doğayı tanıtmak için. Gerçeği ile karşılaşınca, eşeğin kulağını görünce tavşan, domates ağaçta olur gibi tanımlama ve benzetimler sürer gider.
Yıllar geçtikçe yakınmalar çoğalır.
Köy de üretimi artırıcı önlemler alınmalı.
Köy okullarına yeniden ağırlık verilmeli.
Köylerde çalışacak öğretmenlere teşvik ile birlikte özel statüler tanınmalı. Kontrolü yapılmalı.
Servisler üretim alanlarına taşımalı hizmetleri.
Eleştiren, sorgulayan, üreten, paylaşan bireylerin çoğalmasıyla kalkınma olur. Yoksa neler olmaz ki.
Eğitimde getiriler ve götürüler on, on beş yıl sonra ortaya çıkıyor.
Osman YILMAZ 11.01.2020
CİREMEZSUN BURAYA
KARADENİZ BÖLGESİ BARTIN İLİ, AĞDACI KÖYÜNDE KARŞILAŞINCA ŞOK OLMUŞTUM.. BAZI MAHALLE VE KÖYLERDE OKULUN BAHÇESİNE CAMİ YAPILMIŞ, BU DURUMDAKİ OKUL VE LOJMANLAR OKUL ÖNCESİ KURAN KURSU VEYA İMAM HOBİ BAHÇESİ OLARAK KULLANILMAKTA. GEZMEK VE GÖRÜNTÜ ALMAK İÇİN BAHÇEDEN İÇERİ GİRERKEN KARŞILAŞTIĞIM KİŞİYE EMEKLİ ÖĞRETMEN OLDUĞUMU SÖYLEDİM. GEZMEK İSTİYORUM DEDİM. HAYIR CİREMESSUN DEDİ. GİREMEDEN ÇIKMAK ZORUNDA KALDIM.
DİLİMİZ Mİ ŞİŞTİ, ŞİŞİRİLDİK Mİ?
Düziçi İlköğretmen Okulu aynı dönem mezunlarından Şair öğretmenimiz Tebernuş Polat aradı. Önce hal hatır sordu. Deprem travmasını atlabildin mi, şimdi nerelerdesiniz? Uzun süre yazılarını göremiyorum. Telefonun kullanımda değil. Sana bir şey soracağım sen yaşanmışlıklarını ziyaret edip gelirdin hep. Bazen karıştırır olduk diye söylendi. Benim de dilim şişmişti. Etimesgut belediyesi emekliler tiyatrosu için emeklileri davet etmişti. Bağlıca Türk Tarih Müzesinde herkes tiyatro ile ilgili geçmişini kısaca anlatıp kendini tanıtıyor. Sıra bana geldi. İsim doğum tahsil belirttikten sonra, İlköğretmen okulu, mezunu olduğumu belirttikten sonra uygulamaları, Köy Enstitüsülerinden bahsettim, Köy Enstitülerinin o yıllardaki eğitim felfesini, ilköğretmen okullarının onların kırıntıları olduğunu, köy okullarını köy çocukları ile sohbetleri, köy ağalarını anlattım. Bir enstrüman çaliyor musun sorusuna İlköğretmen okulu mezunuyum yanıtını verince özür hocam inebilirsin deyince, daha verdiğiniz metni okumadım karşılığı verdim. Daha ne okuyacaksın tiyatro yaşamdır dedi. Oysa değerlendirmeyi yapan sanatçının dedesi Köy Enstitüsü mezunuymuş. Benden sonra kendiside on dakika salona hitap etti. Bunları anlattım Tebernuş'a. Tebernuş emeklilikte büfe işletirken dert yanan , durumunu anlatan herkese inanıp bedelini almadan bufeden mal verdiğini iflasa gitmeden devrettiğinden bahsetti. (Tebernuş Bey, ticaret sırrını deşifre etim bu arada. Davacı olma) Kısacası sohbeti uzattık. Sonunda bu modeller hep böyleymiş zaten diye kendimizi etiketledik.
Aklından çıkmayan İlköğretmen okulları yıllarına gidip gelmiş. Konuşma sırasında karıstırdığımız konulardan sadece birisi zaman çizelgesi, ders programları.
O yıllardaki eğitim felsefesindeki basit bir ayrıntı bile düşünce derinliği.
6:30 kalkış
7:00 etüt
7:45 yemek
8: 30 ders saati.
Günlük 6 saatlik ders programı uygulanırken.
Daha sonra Günlük 7 saatlık ders programında; 6 kalkış, 6:30 etüt, 7:15 kahvaltı 8: 00 ders başı olarak hatırlıyorum.
Bazı günler öğleden sonra 4, Bazı günler öğleden sonraları 3 saat ders olurdu. Toplam yedi saat.
Haftalık Tarım dersleri bir gün öğleden sonralarına programlanırdı. Ders saat sayıları aynı kalıp ders programları zaman zaman değiştirilir idi.
Öğleden sonraları tarım derslerinde okulun çiftliğine okulun kamyonu ile pamuk toplamaya giderdik.
Ekim ayı sonlarında ziraat bahçesi kısmında yer fıstığı hasadı yapardık. Her sınıf buralara götürülür, firik yer fıstığını çok yiyenlerin bağırsakları hareketlenirdi.
Resim derslerinde yağlı boya ve sulu boyalarla yapılmış, Düldül Dağının muhteşem görüşü gözümüzde canlanıverdi.
Osman Yılmaz. 30 Eylül 2024 Ankara
HELALLEŞMEK
Yaşanmışlıklar bir ders, bir öğreti midir?
Öğretmenlik mesleğini en verimli şekilde uyguladığımız çağlarda. İskenderun ilçesinde bir beldede, çoğunluğu yirmi yılını geride bırakan öğretmen okulu kökenli bir kadro ile çalışıyoruz. Tecrübe, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri ozumsemeye çalışarak aynı akran gurupları ile çalışıyoruz. Kuşak öyle bir yaşam tarzı sürdü ki, pişti ve dolu. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin baskısı ile yorgun düştü yoruldu ama hayatı devam ettirdi. Bir yandan okul, öğrenci, veli sorunlarına, bir yandan aile büyüklerine olan sorumlulukları, diğer yandan da memleket sorunlarına kafa yorup ilgi duyan bir kuşak olarak gördük onları.
Esas anlatacağım yaşanmışlığımıza dönelim. Saygı duyduğum bir büyüğümüz, meslektaşım eşi ile birlikte mesleklerini en iyi şekilde yapmaya çalışırken üç çocuğunu yetiştirmek için çaba harcıyor. Aynı zamanda hiç evlenemeyen yaşlı amcasının bakımı ile ilgileniyor. Amca iyicene düşkünlesince mal varlığına el koyan yakınları helalesmek için ziyaretine gelirler.
Amca, dayı,abi gibi sözcüklerini kullanarak haklarını bize helal et, bizim bu hale gelmemizde emeğiniz oldu, hakkınız geçti, hakkını helal et derler.
İyice düşkün olan Hakkı Amca, kendini zorlayarak yatağından doğrulur, yanı başındaki bastonunu sıkıca kavrayarak; ULAN ŞEREFSİZ, UTANMAZ, ARLANMAZ BEDAVADAN HELALLESİLİR Mİ? DEFOLUN GİDİN..! diyerek karşılık verir.
Hakkı Amca'nin bu sözü zaman zaman aklıma takılır hep.
Osman YILMAZ. 16 Mayıs 2021
KÖY ENSTİTÜLÜLER VE İLKÖĞRETMEN OKULLULAR
Emekli olduktan sonra bu başlık ile yaşanmışlıklarımı kaleme alıp, YAŞANMIŞLIKLAR adlı blogumu oluşturma gereksinimi duymuştum. Neden mi? Son yıllarda eğitim sisteminin ne hale geldiğini görünce, idealizmin öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırıldıgini, köy okullarının bir bahane edip kapatıldığını, öğretmenlerin kırsal kesimden çekilmesini, eğitmen öğretmen köylü işbirliği ile yapılan okul binalarının çürümeye terk edilmiş olduğunu, köy Enstitü mezunu abilerin okulunu çalıştığı arazileri, atölyelerini, ahır ve kümes yerini, yatakhane, yemekhane, hamamı, derslikleri, müzik odalarını görmeye gelince, diktiği ağaçları, harabolmus binalarına bakıp 80-90 yaşlarında ağlamaklı olduklarını görünce yazma gereksinimi duymuştum.
Ne güzel bir eğitim aldığımızı mezun olup elimizden kayınca anladık. Tarım alanları, tavlalari, kümesleri, marangoz haneleri, iş ve resim atölyeleri, muzikhaneleri, kütüphaneleri, labaratuvarlari, fırınları, geniş bir alana yayılmış derslikleri olan yerlerden bahsediyorum. Bir köy öğretmeni yetiştirmek için uygulanan projeden bahsediyorum. Öğretmen okullarının sondan bir önceki döneminde mezun olmama rağmen, yazmış olduğum yaşanmışlıkları mı tekrar okuyunca, nelere katlanıp kimlerle mücadele ettiğimizi daha da anlıyorum.
GEÇMİŞTEKİ BU PROJE İLE, ÜLKEMİZ VE HALKIMIZA EMEĞİ GEÇEN TÜM MEZUNLARA ŞÜKRANLARIMI SUNUYORUM.
Osman YILMAZ 17 Nisan 2021
İT SÜRÜSÜ
Nereden aklıma geldi bilmem bu anı, böyle bir başlık, böyle bir konu?
Anadolu'nun köylerinde güvenlik amaçlı her evde bir köpek olur, evin bir ferdi gibi görünürdü. Şimdi köylerden uzak düştüğümüz için bu devam eder mi bilinmez. Uzun kış aylarında köyün köpekleri ya muhabbete yada rızkını aramaya hep birlikte çıkarlar köy dışına doğru. 79 - 80 yılları Van ilinin Haraba köyünde dört öğretmen birlikte çalışırken kar yolları kapatır, yaya üç saat yürür ana yola varır oradan bir araçla merkeze ulaşır idik. Yürüme güzergahında köpek sürüleri ile sık karşılaşır idik. Gidip gelirken bunlarla baş etme yöntemini öğrenmiştik. Köpek sürüsünün başını çeken bir köpek olurdu . Buna lider köpek mi desem, güçlü korkusuz köpek mi desem, yoksa arkasındaki sürüye güvenen mi desem bilemiyorum. Hep o var gücü ile bağırır, arkadakilerin hırçınlığı artar, onların ki arttikca kendisini ki daha da artardı. Arka taraftakiler tepki vermez ise öndeki köpek sesini keserdi. Karşılıklı etki tepki her halde. Onun için iki yöntem uygular idik. Ya önde havlayan köpeği bertaraf eder, ya da arkadaki ekibe ekmek veya kemik atardık. Öylece ilerlerdik kar üstünde duyulan ayak sesleri eşliğinde.
Vanlı Mehmet: Ula Osman bunların hepsi çıkarcı demek ki. Öndeki arkadakileri kullanıyor, arkadakiler de öndekini. Ula bunlar birbirini kullanıyo Derdi Van şivesi ile.
Bursalı İsmail: Ama bizi de perişan ediyorlar koçum. Derdi.
Gülerdik işte bu duruma.
Osman YILMAZ 16 Ocak 2021
AYNI OYUNLAR OYNANIYOR
Şu anki gençlik geçmişte olanları yaşamadı ve bilmiyor. 18 yıl iktidarda bulunan kadronun algı yönlendirme si ile geçmişi algılıyor.
1980 kere girerken okullara atanan idareciler tecrübe ve yetenekleri göz önünde bulundurmadan iktidarın siyasi yapısına hizmet edecek şekilde atamalar yapıldı.merkezden atananlar polis ve jandarmanın desteğiyle okulu yönetiyorlar, karşı duran, kendisi gibi dusunmeyenlerin okuma hakları ellerinden alındı. Yerel olarak Düziçi ilkogretmen okulu nda bu durum en acı şekilde yaşandı. Halkın hızla ayrıştırılması öğrenciler arasında kamplasmalar yaratıldı. Farklı düşünenler anarşist grup olarak etiketlendi. 12 EYLÜL 1980 askeri darbeyle yönetim ele geçirildi. Tarikatlar cemaatler bu dönemde desteklendi. Demokratik adımlar atılıyor bahanesiyle ile anayasa oylaması baskı ile oylatildi. Ardından ozellesme çalışmalarına hız verildi. Devletin elinde bulunan gelir getiren kurumları sattılar. Eğitim özelleştirilmesi hızlandırıldı. Fabrikalar satıldı. Cemaat ve tarikatlar el altından devleti ele geçirmek için Eğitim ve ekonomiyi ele geçirmeye başladılar. 15 temmuzda girişilen kalkışma bunu ispatladı. Hala devleti ele geçirme yarışı cemaat ve tarikatlarca devam ediyor. Sivil toplum kuruluşları kapatıldı, sendikalar güçsüzlestirildi. Emrivaki tutum ve davranışlar palazlandi. Önceden iktidardan farklı düşünenler anarşistler olarak etiketlenirdi. Şimdi ise, dış güç destekçisi, din düşmanı, yasadışı örgüt üyesi vb etiketlemeler yapılıyor.
UTANMAK GEREK UTANMAK
Bu kadarda pişkinlik olmaz.
Haberleri izlemek zorunda kalıyoruz kapanma dolayısı ile. Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne atama konusu. Bir eğitim kurumunun yönetimine atanıyorsunuz. Geleceğin yerde istenmediğin açık seçik belli. Polis eğitim kurumunun kapısına kelepçe vuruyor, bunu da atanan rektör kalkıp; kapı kırıktı polis sabitlemek için elindeki imkanlarla tutturmaya çalıştı. diye savunuyor açıklamada bulunuyor.
Bir eğitim kurumunda ister yönetici ister ögretici ol, sevilmeme, istenmeme durumu, güvenirliliği kaybetmek, yalancı konumuna düşmek çok kötü bir durum. Emekli bir öğretmen olarak yıllarca çalıştığım eğitim kurumlarında öğretmen ve idarecinin kişiliği öğrencileri etkiler. Hele hele olumsuz davranışlar bulaşıcı ve günümüzdeki pandemi gibi yayılır, onarımı yıllar alır. Bir eğitimci sevilmediği, istenmediği, yalancı konumuna düştüğü zaman rahat edemez, uyuyamaz. Kendi kendini sorgular. Hele hele düşüncelerin geliştiği, bilimsel araştırmaların yuvası olan kurumlarda bu durum daha da önem kazanır.
Baak sonra ÖCÜ GELİR ÖCÜ
Çocuklar akranları ile oynarken, oyunu bilenler yeni katılan kişiye kuralları uygulamalı olarak öğretirler. Oynanan oyunlardan sıkılınca, yeni bir oyun ortaya koyarak kurallara göre oynarlar. Kendi kendine oyun yaparak eğlenir, mutlu olurlar. Aralarında anlaşmazlık yaşansa bile, tartışırlar, yalancıktan küsme, nazlanma yaşanır. Araya arkadaşlar girer anlaşma sağlanır. Ertesi günler birbirini bekler sokak arasında, caddenin sakin yerinde, köy meydanında, her yer oyun alanı onlar için. Birbirini kandıramazlar, sürekli oyun bozan olursa, oyunun içine almazlar uzun süre. Ne zaman tüm gurup onay verirse oyuna katılır.
Büyükler bazen bunları anlamaya değil, yönlendirmeye çalışırlar. İşte çatışmalar o zaman başlar. Çocukların yalancıktan yaptıklarını onlar gerçekten yapmaya başlarlar.
Çoğumuzun yaşadığı, bir tavşan ile dikkat dağıtma yöntemi olurdu. İstediğimizi söyler durur yerine getirilmesi için ısrar ederken, elimizdeki eşyayı, oyuncağı almak için kullanılır idi.
Aaa Tavşana bak tavşana diyerek işaret edilen yöne bakarken önündeki oyuncak ya uçar gider, yada kedi alır kaçardı.
*Ne zaman elinde kalırdı?
*Elindekine sıkıca sarıldığında.
İstekte bulunuyorsan tavşan ile ilgili bol masal dinlersin. İstek gerçekleşmez. Zaman ilerledikçe istek ve duygularına gem vurmaya çalışırsın aynı masalı dinlememek için. Yoksa masala ara verilir bir daha dinlersin.
*Ne zamana kadar?
*Ne zaman masal dinlemek istemiyorum diyene kadar.
TAVŞANA BAK TAVŞANA
BİR TAVŞANCIK DURURMUŞ ORADAA
Bunlarla ikna olmazsan da.
BAK ÖCÜ GELİR ÖCÜ!
*Ne zamana kadar?
Osman YILMAZ 14. Nisan. 2020
ZURNACI ÜFLER DAVULCU DA İYİ ÇALARSA, OYUNCU DA DÖKTÜRÜR.
Evde kalma süresinde birçok kazanım ediniyor, var olan kazanımları pekistiriyoruz. Çevre ile Konuşma kısıtlaması oluşuyor doğal olarak. Bir çoğu okuduğu kitapları, yaptığı pastaları, çocuklarını, kedilerini, köpeklerini, paylaşıyor Özelden genelden. Bahçeli evlerde kalanlar inceden inceye çevreyi düzenliyor. Apartman dairesinde kalanlara zor oluyor. Uzun süre içerdeler, herkes ses de çıkarmıyor. Sanki Virüs sese gelecek miş gibi, bazıları içini dinliyor, hafif tıkırtı dikkat çekiyor.. Mahallede, sitede, apartmana kısmen de olsa sıkıntıdan bir bağ kuranlar oluyor artık. Balkondan balkona sohbetler takılmalar sürüp gidiyor. Dün bir kaç kişi sürpriz yaptı, sakinler olarak şaşırmadık desem yalan olur. Herkes balkonlara, pencere kenarlarına geliverdi. İzliyoruz uzun süre görmemiş gibi. Davulcu boynundaki davula bir eli ile tokmağı vuruyor, diğer elindeki zirziri çubuğunu oynatıyor, harika bir ritm. Zurnacıda iyi üflüyor. İnledi aniden ortalik. Ortada 65 likler, aralarında en az üç metrelik fiziksel aralıklarla bir oynadı, bir oynadı, döktürdüler. Çok kısa sürdü, gittiler hemencecik. Yanlış anlaşılmasın diye. Yasak var ya. Balkondan balkona devam etti sohbetler.
- Ne guzel oynadılar.
- Arada bir olsun böyle. Aşk olsun size.
- Bence ortadaki iyi oynuyordu.
- Yok yok en iyisi öbürü idi.
Karşıdaki 70 lik emekli seslendi.
- Hadin be, Hepiniz boş konuşuyorsunuz. Davul zurna iyi çalmasa idi nah oynardı onlar. Dedi.
Gülüştük, kıskandın mı diye takıldık ama haklı.Gercekten davulcu ile zurnacı iyi çaldılar. Zurnacı davulcuya, davulcu da oyuncunun ayağına göre çalar mış, tecrübe edinmiş olduk. Seyrettik, hatirlarda kalacak bir anı. Ne günlerdi be! Diyeceğiz.
Günler geçiyor, siyah beyaz film, renkli film, canlı yayın sıkılmiyoruz.
Osman YILMAZ 13 Nisan 2020
GÜVENSİZLİK - ŞÜPHE - KORKU
TV yi kapatarak erken yattım. Otuzbir ilde İKİ GÜNLÜK sokağa çıkma yasağı olduğunu sabaha karşı öğrendim. İyi ki erken yatmışim diyorum. Bu illerdeki izdiham görüntülerini izleyince. Uzaklara bile gerek yok burnumuzun dibindeki marketlere akın edilmiş, sokaklar bir anda özel araçlarla dolmuş. Yoksa gerilirmisim.
Bu ne hal böyle? Bu nasıl düşünce, nasıl okunur, nasıl yorumlanır? Akıllar tutuklandı birden.
*
Ya bu milletin evde iki günlük dahi yiyecek içeceği yok.(ne yazık ki bazı hanelerin yok, gün bulup gün yiyor bu hanedekiler zaten istesede alışverişe çıkamaz, gücü yok. )
*
Ya, İzlenen Eğitim, kültür ve ekonomi politikalarının etkisi ile yerleşmiş, bencil bir ruh hali, kültür yozlaşması, sorgulamayan, iç güdüsel sürü psikolojisi içindeyiz.(Bu durum kısa sürede oluşmaz, uzunca bir dönem içinde oluşur.)
*
Ya da iki gün için bile gelecek korkusu oluşmuş, yöneticilere, ve hükümetine güven bitmiş.
*
STK lar kendi olanaklarıyla ürettikleri maskeleri dağıtırken yakalanıyor.
*
Muhalefet belediyelerin bağış hesaplarına el konuyor
*
Maske ve kolonya kollileri bazı muhtarlara ulaşmış, bazılarına ulaşmamış, ulastirilanlarda yetersiz.
*
Eskişehir de aş evinin faaliyetine, hesabına elkonmus. Belediye Başkanı prof. Büyükerşen sorulara yanıt verirken, boğazı dugumlenerek konuşuyor, beyefendi tavrını korumaya çalışıyor.
*
Birine yardım etmek için, birilerine teşekkür etmek için, birilerine kızmak için bir yerden direktif mı gerekiyor.
*Kimin eli hayırlı, kimin eli hayırsız bunu kim belirliyor?
Amaç ne? Nereye götürülmek isteniyor? Dikkatler bir yere toplanıp, birşeyler mi yapılacak diye şüpheler oluşuyor. Akıllar tutuklanıyor artık.
*
Boğaz sıkmak ile, baskı ile toplumsal birliktelik sağlanmaz.
*
Güven içinde olduğumu hissetmek istiyorum. Ha şu deniyorsa; Herkes benim gibi düşünecek, bana hizmet edecek, sadece benim dediğim olacak. Bu doğanın yapısına ters. Doğa dengesini kurmuş. Denge bozulunca neler olduğu görülüyor.
Toplumun denge zemberegini boşaltmayın.
Osman YILMAZ 11 Nisan 2020
AKILLI MASKE
Maskenin böyle bir durumda satılması yanlış, doğru olan dağıtımı. Satış yasağının gelmesi yerinde bir karar. Dağıtımı serbest.
*
Haberleri takip ediyoruz, İstanbul valisi Cumhurbaşkanımızın 65 yaş üstü vatandaşlar için hazırlatmis olduğu maske ve kolanya paketini dağıtıyoruz diyerek paketleri gösterdi izledik. Bartın'da bir STK pazar yerinde maske dağıtmış. Güvenlik güçleri tarafından dağıtanlari da maskeyi diken terziyi de almışlar içeri. Daha önce Cumhurbaşkanı açıklama yaptı, ücretsiz verecekler ise versinler diye. Kendini sorumlu hisseden herkes ayrım yapmadan, ayrıştırmadan dağıtım yapsın bu ne böyle? Kimin eli hayırlı, kimin eli hayırsız buna mı bakacağız? Maske devri bitince ne olacak!
Kafalar iyicene karışıyor.
Bu maskelerin arkasında ne var bilmem.
Her türlü nefeslerden koruyan, okunmuş maske yok mu diyenler bile çıkarsa ne olacak?
*
Maskenin arkasında sadece ben olmak istiyorum. Sağlık önemli. Maske virüs, bakteriler ve toz için.
*
Risklinin risklisi gurubundayım.
Kendi maskemi kendim dikmeye karar verdim. Virüs hakkında uzmanlarin görüşlerini araştırdım. Yüzde doksan pamuklu bezlerden, eşim ve benim için bir düzine maske diktim. Bez yarı kullanılmış, çok çok önceden Sümerbank satış mağazasından aldığımız nevresimi kestik. Tasarımı da dikimi de bana ait. Kullanım hakkı olanlar: Eşim ve ben.
*
Radyoda usta Neşet bir bir türkü çığıriyor, dinliyorum.
SANA BİR SÖZÜM VAR DİYEMİYORUM.
KIRILDI KOLLARIM, SARAMİYORUM.
Osman YILMAZ 09. Nisan. 2020
ÇİZGİLİ PİJAMALAR
Yine düşünüyorum, düşünmeden edemiyoruz. Bir gün önceki bir paylaşımda bir fotoğraf dikkat çekti. Hani adından çok bahsettiren, şu Düziçi'nde kurulan Köy Enstitüsü, sonradan İlkogretmen okulu olan, daha sonra da kapatılan okul. İşte o okulda birlikte okuduğumuz Ruşen'in, yatakhanede çektirdiği fotoğraf, fotoğrafa yapılan yorumlar, ve çizgili pijama düşündürdü.
*
Yerli pamuktan, kenarında Sümerbank damgalı Çizgili pijamamız gitti, sıcaktan ve soğuktan kıçımız çok etkilenecek daha!
*
Mercimek, nohut, buğday, saman, pirinç vb her türlü tarım ürünleri yetiştiriciliği yapılırken tarımı geliştirmek için çaba harcamadin.
Hayvancılığı geliştirme yolunu bırakıp, sürü sürü, gemi gemi, hayvan ithal ettin. Üç beş zengin daha!
Toprak var, su var, dağlar var, dağların altında servet var, kağıt fabrikaları var, limanlar var, gelin alın sizde kazanın bizde. Oldu mu sana üç beş zengin daha. Para gördün para, her şey bolluk! Esaret bitiyor, yürü be kulum misali.
Komşuda var bastırıp aldık, kafa yormaya emek harcamaya ne gerek. Hem birkaç kişi getirdi malı, kazandi yüklü bir para, zenginimiz çoğaldi. Karşı çıkanlar olunca zaten onlar sermaye, zengin düşmanı diye verdik yaygarayı!
Ekonomisi sağlam, hızlı birden büyüyen sayılı ülkeler arasında olduğumuzu, kasada para var telaşa gerek yok, dinledik hep beraber. Duyduklarimiza inandık, yalan söyleyecek halleri yok. Adamlar işin içinde dedik.
Yanıldık mı yoksa?
Osman YILMAZ 07.Nisan.2020
E E DEVLET
Maske önemli, maskeler düşerse tehlike.
Maske önemli. Topluluk olabilecek alanlarda maske takma zorunluluğu söylendi. Bazı yerlerde pazaryeri girişlerinde maske dağıtımı yapıldı çok iyi. Dün TV lerden alt yazı ile istekte bulunan vatandaşlara pttavm haftada beş tane maske ücretsiz dağıtacağız diye duyuruldu. Buda güzel. Belge doldur iste ücretsiz. Sisteme giriş yapılamıyor. Nokta.. Bu sabah saat 4:20 uyku gitti, biliyorum geri dönüşü uzun sürer. İmamları bilmem ama müezzinlerden önce uyandığım kesin. Sisteme girip eşim ve bana maske isteyeceğim. Sorumlu davranmam gerek, 65 e girmeye azıcık bir süre var, artı akciğer kanseri tedavisi gördüm ciğerin yarısı eksik risklinin risklisisin dikkat uyarısı yapan yapana, o da tamam. Geri kalan ciğeri güçlü tutmaya çalışıyorum. Sitresi azaltmak için yazı yazma, okuma, ev işlerinden sorumlu olma, günde bir saat kısa ve uzun sap bağlamalarımla birbirimizi avutup dertleşme, bir süre mey üfleme çalışması, bazen müziğe eşlik için kendi başıma oynama, karşı blokların balkonlarindaki akranlar ile takılmalar geçiyor günler. 4:45 te sisteme girmeye çalıştım. Uyarı yazısı; yoğun talep üzerine, ilerleyen zaman içinde maske talebi e devlet üzerinden yapılacak. Vay be. Bu da tamam. E devlete girmeye çalıştım girdim. E devlet girişi nasıl yardımcı olabiliriz bölümüne maske talebi yazdım aranan kriterler yok lütfen yazdığınız bilgilerin doğruluğunu kontrol ediniz. Herhalde yanlış yazmışım diye vazgeçip çıktım. Bir daha, bir daha. Sonuc aynı. Sorun maske değil, herkes kendi maskesini yaratıyor havlu peçete ile, şal ile. Pttavm nin havale almaması çok büyük bir olay değil, düşündüm değil. Germeyin lan dedim. Lan sözcüğü bazen çok dost ve yakın kişiler arasında sohbetlerinde kullanır. Bazen de kızılan, yanlış yapanlar için kullanılır. Benim ikinci amaçlı kullandığım kesindir. Herkesin e devlet i mı var, herkesin akıllısı mı var? Demek ki var. Her mahallede kim kaç kişi, hangi evde kaç kişi zaten biliyorsunuz.
O zaman bu ne? Germeyin lan!
Stres artıyor
Şafak söktü
Sokak lambaları söndü.
Pencereden bakıyorum.
İskenderun şehrinin ve Akdeniz'in üstü sisli, bulanık.
Osman YILMAZ 06 Nisan 2020
SORDUM,
BEN ÇALIŞIYORUM DEDİ A.....!
Okuduk, dinledik, izledik, düşündük, bazen başımızı çevirmesekte geriye, önümüzde dolanı veriyor geçmiş. Bir süreliğine bakışım, sonra şimdide oyalaniyoruz. Sosyal medya deniyor ya dolanırken bir ara video paylaşım yapmış arkadaş izledim. Yaşanmışlık işte, sanırım uzak doğuda bir öğretmenin yaşamından uyarlanmış. İzlenme sonunda geçiverdi önüme bir yaşanmışlık.
Doksanlı yılların sonlarında. Eğitim kurumları, öğretmen, veli, öğrenciler arasında rekabetin yerini yarışın aldığı bir dönem. Dershane, sınav, öğretmen, veli, öğrenci, okul dayanışması değil de yarışmasının ağırlık bastığı bir dönem.
İskenderun İnönü ilköğretim okulunda, üçüncü sınıfları okutacagim yılda, sınıf tekrarı yapılması istenen A... Öğrencisi sınıfımızda devam ediyor öğrenimine. Bir iki hafta sonra dikkatimi çekti A.., nin muhakemesi, kavraması akranlarına göre iyi. Sorun çözümü, pratik zekası iyi. Ödevlerinin hep yarısını yapar, ilk derslere geç kalır, bazen ikinci derste gelir. Sormadan, bakmadan kendisi söyler geç kaldım özür dilerim, ödevim yarım öğretmenim der. Bir iki ay aynı devam ediyor. Ancak ödevi tamamlıyor yazı düzeni iyice bozuldu. Oysaki yazısı güzeldi, bozulma sonraları oldu. Teneffüste sınıfta kaldık ikimiz A.... Sorun nedir? Dedim.
-Öğretmenim beni sınıfta bıraktılar geç kaliyorsun, çalışmıyorum diyerek. Ama ben çok çalışıyorum.
- Çalışsan geçersin, demek ki çalışmamış sın?
- Yok öğretmenim çalıştım, şimdi de çalışıyorum. Ödevimi bitiriyorum. Deyince yazın niye bozuk sorusundan sonra uzun uzun anlattı.
- Oğretmenim, evimiz Çay Mahallesi'nde kira. İki odalı. Evimizin yakınında bir kebapçı var. Öğleye kadar onun yanında çalışıyorum.Ustam öğle yemek zamanı geçince git okula diyor.. Ondan geç kalıyorum. Ödevimi hep yarım yapardım ama sen kizmayinca utandım dedi. Gülümseyerek, çabuk çabuk yazınca da bozuk oluyor. Ben her gün geç kalırım yetişemem. Babam hafta sonunda kazandığım paranın yarısını alır. Beşi benim, beşi babamın hepsi on lira zaten.
Bir hafta sonra A.... Nin aile durumu öğrenince aile sorununu çözmeye gücüm yetmeyeceği kanaati oluşunca, A ....ile anlaşma yaptık. Geç de olsa okula gelecek, ödevi yapabildiği kadar, dersi dinleyecek A.
A...... Üç yıl boyunca sözünde durdu. Birinci dersin ortalarında geldi, bazen ikinci derste geldi, ama hep geldi. Dahası 6.7.8. sınıf var. A... 7. Sınıfta bırakmış okulu. Onbeş yıl sonra karşılaştık A.... ile. Bina boya ustası olmuş. Dışardan bitirmelere girmiş almis diplomayı ehliyet almak için. Bir kartal arabam var malzeme taşıdığım, ehliyet gerekiyordu. Dedi. Sınıf arkadaşlarından bahsetti. Kısa sürede oynadıkları oyunları, şakaları, benim nelere çok kızdığımi tek tek saydı yüzüme gülümseyerek.
Evlendim de dedi. Anlattı hayat hikayesini, dinledim sonuna kadar bir çay ocağında.
Osman YILMAZ 05. Nisan. 2020
AĞZINI YIKA, TEMİZ KONUŞ, DİNLE
Ağzını yıka, temiz konuş pis konuşma kokusu çevreyi rahatsız etmesin. Doğru ve temiz konuş ki, dinleyen gerilmesin. Hep kendini anlatma,tek zeki sen olamazsın. karşıdaki anlar, Seni zaten karsindakiler görüyor. Anlatımda fazla zorlanma. Sen zorlanip karşıyi germe. Saygıyı dilenme, saygı zorla olmaz. Saygıyi bekleyen karşındakilerdir.
Bunları kim söyledi bilmek ister misin? 47 yıl önce psikoloji ve sosyoloji dersime giren Ahmet Eker. Suç ise de, yanlış ise de sorumlu o. Onu da yıllar önce kaybettik, Allah rahmet eylesin.
Dinle Dinle, düşün, hep de sen konuşma, hep sen doğru değilsin. Güven azalınca biriktirmek çok zaman alır.
Osman YILMAZ 3.Nisan.2020
KANTARIN TOPUZU - TERAZİNİN KEFESİ
( Düşünce)
( Düşünce)
Bizim ve Ötekiler
-Dileriz bundan sonra, bizimki ve ötekiler kavramını az kullanırız. Hele hele bunu gücü elinde bulunduranlar kullanırsa acı verir, yaralar, iz bırakır.
- Geçmişte bir çoğumuz akıl ve birikiminden faydalandığımiz analarimizi da alıp bir kenara çekildik, kimseye ayak bağı olmayalım bir bilen var diye. Şimdi o analarımız da yok destek olacak, ağlayacak halimize.
- Dil yarası geçmiyor ne yapsan, üstünü örtüyor bastırıyorsun yayılıyor iyice, sürekli de bastiramiyorsun güç azalıyor, bakıyorsun kabarmış yine.
- Doğanin dengesini bozduk. Alıcısı varken satalım nakite çevirelim dedik doğal kaynakları, üretim yerlerini. Şimdi gerekli oldu. Nakitte bitmiş,terazinin düzeni tutmuyor.
- Karşılıklı meydan okumak ile çözüm olmuyor. Oturup konuşup, anlaşmak ile oluyor. Savaşın Kazananı olmuyor.
- Akıl, fikir, düşünceler sayesinde bir arada bir arada bulunuruz. Ben yine benim, sen yine sensin. Biz olmak çaba ister, özveri ister.
- Ben, sen, o, biz, siz, onlar hep var. Var olmaya da devam edecek. Ne oldu şimdi bizler, onlar, sizler telaşa düştük birden. Tek başına olmuyor, hep beraber. Dünya seferberliği.
- Organizmanın yaşamasi için uygun ortam gerekli. Denge bozulunca biri birine baskın geliyor, terazinin kefesinin biri hep yukarda, diğeri hep aşağıda kalıyor. Bu durum hem terazi kefelerinin bağlı aşıklarının paslamasina sebep olunca, sonra dengeyi sağlamak zor oluyor zor. Kefeli terazilerin dengesini görmek için uzmanlık ve ayrıcalıklı olmak gerekmiyor. Görme yetini kaybeden de parmak teması ile anlar.
Çok tartacak var, önce kantarın topuzu yerine konmalı, sonra da Kefeli terazinin bakımı yapılmalı. Yoksa yine hak yerini bulmaz haram olur deniyor ya! Acısı sonra çıkıyor.
-Dileriz bundan sonra, bizimki ve ötekiler kavramını az kullanırız. Hele hele bunu gücü elinde bulunduranlar kullanırsa acı verir, yaralar, iz bırakır.
- Geçmişte bir çoğumuz akıl ve birikiminden faydalandığımiz analarimizi da alıp bir kenara çekildik, kimseye ayak bağı olmayalım bir bilen var diye. Şimdi o analarımız da yok destek olacak, ağlayacak halimize.
- Dil yarası geçmiyor ne yapsan, üstünü örtüyor bastırıyorsun yayılıyor iyice, sürekli de bastiramiyorsun güç azalıyor, bakıyorsun kabarmış yine.
- Doğanin dengesini bozduk. Alıcısı varken satalım nakite çevirelim dedik doğal kaynakları, üretim yerlerini. Şimdi gerekli oldu. Nakitte bitmiş,terazinin düzeni tutmuyor.
- Karşılıklı meydan okumak ile çözüm olmuyor. Oturup konuşup, anlaşmak ile oluyor. Savaşın Kazananı olmuyor.
- Akıl, fikir, düşünceler sayesinde bir arada bir arada bulunuruz. Ben yine benim, sen yine sensin. Biz olmak çaba ister, özveri ister.
- Ben, sen, o, biz, siz, onlar hep var. Var olmaya da devam edecek. Ne oldu şimdi bizler, onlar, sizler telaşa düştük birden. Tek başına olmuyor, hep beraber. Dünya seferberliği.
- Organizmanın yaşamasi için uygun ortam gerekli. Denge bozulunca biri birine baskın geliyor, terazinin kefesinin biri hep yukarda, diğeri hep aşağıda kalıyor. Bu durum hem terazi kefelerinin bağlı aşıklarının paslamasina sebep olunca, sonra dengeyi sağlamak zor oluyor zor. Kefeli terazilerin dengesini görmek için uzmanlık ve ayrıcalıklı olmak gerekmiyor. Görme yetini kaybeden de parmak teması ile anlar.
Çok tartacak var, önce kantarın topuzu yerine konmalı, sonra da Kefeli terazinin bakımı yapılmalı. Yoksa yine hak yerini bulmaz haram olur deniyor ya! Acısı sonra çıkıyor.
Osman YILMAZ 31 MART 2020
FATO GELİN: Çok
iyi okuyorsun da, bebem elden gidiyor Mele.
Gelişmeleri,
teknolojinin sahip olduğum
kadarki bölümünden takip etmeye çalışıyorum. Çevre ile iletişimi sanal da olsa
bırakmak istemiyorum.
Yıl 1981, Van Ağzıkara köyü İlk okulu öğretmeniyim. Bir
mayıs ayı akşamı kapı çalındı. Elinde büyük bir sağlık çantası 50-60 yaşlarında
biri, selam verip ben sıtmacı Murtaza, misafirin olmak için geldim dedi. Samimi
ve babacan davranışı karşısında hemen davet ettim. Yemek ve çay işleminden
sonra ayrıntıya geçtik. Sıtma savaş müdürlüğünde çalıştığını, listesinde yer
alan hastalara kinin olarak bildiğimiz ilaçlarını dağıttığını, şüpheli su
birikintilerinden su örnekleri aldığını anlattı.. Yatıksırt Köyü yolundaki
göletten su örneği aldım geciktim. Köylü
de değilde öğretmenin yanında kalayım diye düşündüm dedi. Murtaza dayı iri
yapılı, etkili bir ses tonu ile sanatçı Yıldırım Önal’ı andrıyordu. Doksanlı
yılların başında kaybettiğimiz dayım rahmetli Osman Özdemir de sıtma savaş
memuru idi., Kininci Osman, sağlıkçı Osman, Sıtmacı Osman, bazen de iğneci
Osman gibi ön adı ile birlikte anılırdı. Onun da kocaman siyah çantası vardı.
Murtaza dayı yı belki de ondan yakın hissetmiştim. Derin derin
soluyarak konuşuyordu Murtaza dayı.
-Sıtma yapan sivri sinek yüzeye 45 derece eğik durur, bu
sineğin dişisine anofel deriz, bunlar sıtma mikrobu yayar, böyle bir sinek
görürseniz sıtma savaşa bildirin uyarısında bulunarak devam etti anlatımına.(Bu
bilgileri öğretmen okulunda, okul doktoru Yılmaz Sevinç’ de anlatmıştı.)
Sıtmanın en tehlikesi yüksek ateş, önüne geçilmezse havale ve sakatlık diyerek,
gür sesi ile bir olayı anlatmaya devam
etti Murtaza Dayı.
Ah be hoca, nelere şahid oluyor neler
duyuyoruz. Bir kış günü, bir annenin çocuğu bebeklikten çocukluğa geçiş
döneminde sıtmaya yakalanmış. Bastırmışlar çocuğunun üzerini terleyince atlatır
diyerek. Gittikçe ağırlaşmış durumu. Gizlice ağlar burada gelinler, kayın
baba yanında bebsini kucağına alamaz diye devam ediyor. Gelinin durumunu gören
büyükler, gelinin kucağına çocuğu tutuşturmuşlar hadi bunu bir okutun diye. Varmışlar
Melenin yanına yatirmişlar çocuğu önüne.Sesli sesli okuyormuş duasını. Biraz
sonra bebenin ateşi artınca baygın halde sesi kesilmiş bebenin. Gelinin kulağına
fısıldamışlar yanındakiler, bak hemen faydası oldu. Analık duygusu, sezmis bebesinin
agırlaştığını. Atılmış ileri: Mele çok
güzel okuyonda bebem elden gidiyo deyip, çoğunu bağrına basıp nasıl gelmişse
sıtma savaşa getirmiş çocuğu. Hastaneye getirdik hemen. Çocuk iyileşmiş ama
hasar bırakmış. Fato gelin çocuğunu kurtarmış ama havale geçirdiği için engeli
kalıcı olunca, Fato Gelini Melenin
önünden bebesini hemen aldığı için suçlu sayanlar hâlâ söylenip dururlar imiş.
Diye anlatımını tamamladı. Derin bir nefes aldı. Bir müddet içini dinledi
Murtaza Dayı.
Mele, doğu ve güneydoğu Anadolu’da gayriresmî olarak imam görevi yapan çoğunlukla kürt din âlimi. Bu melelerin bir kısmı kursa
alınarak kadrolu imam olarak ataması yapıldığı bilinir.
Osman YILMAZ 28 Mart 2020
KIZILAY ZARFI
Kızılay ile ilgili olayları duyunca ilkokul döneminde ağzını hamurla yapıştırdıgim sarı zarfı anımsadım.
İlkokul çağlarındayım. Düziçi'nde O zaman Hacılar İlkokulu vardı Ulu Caminin güney yamacında. Düziçi Köy Enstitüsü çıkışlı Öğretmenimiz Mehmet Mülayim, köşesinde Kızılay amblemi olan sarı bir zarf dağıtırdı. Sonra Kızılay'ı anlatırdı. Dinlerdik dikkatlice. Zarfı kaybetmeyin, bunlar sayı ile geldi sayı ile teslim edilecek derdi. İlkokul üçüncü sınıfta iken zarfın ağzını hamur ile yapıştırmış öyle vermiştim öğretmene. Osman bu ne? Ne koydun buna? Deyince; öğretmenim açılıp dökülmesin, kimse almasın diye yapıştırdım demiştim. Bakın çocuklar bunları açıp içindeki paraları sayıp yazı ile Kızılay Kurumuna göndereceğiz. Bu paralar kaybolmaz. Kızılay'a ulaştıktan sonra korkmayın deyip açıklama yapmıştı. Bir öğretmen daha geldi sınıfa. Sol kolunun pazı kısmında beyaz bez üzerine kırmızı iplik ile işlenmiş hilal aylı kolluğu olan Sınıfımız Kızılay kolu Başkanı, İki öğretmen,üç kişi masasının üzerinde bizim karşımızda zarfların içindeki paraları sayıp müdüre götürmüşler idi.
Kızılay zarfı önemli idi, kitabımızın orta sayfasına koyar, ancak sınıfa girince çantamızın ağzını açardık kaybolmasın diye.
Öğretmenler Kızılay hakkında soru sorabilen öğrenciler karşısında çok zorlanacak.
Osman YILMAZ 02. Şubat. 2020
HALK PAZARLARI
Haftanın belli günlerinde kurulan halk pazarlarından alış veriş yapmak her zaman, her yerde, hatta her ülkede cazip geliyor ilgi çekiyor. Kendi ürettiğini getiren gururla sunuyor. Alıcı da üreten den aldım diye güven duyuyor. Pahalı tepkisini duyan üretici emeğini anlatıyor bir dakikada. Dinleyen haklısın karşılığını veriyor. Karşılıklı paylaşım. Memnun kalırsa her hafta yine buluşurlar. Aracı pazarcı olanlar, olanca sesi ile dikkat çekmeye çalışırlar.
Köy maydonozu, köy nanesi, köy domatesi bunlar.
Haydi abi Abla bunlar köy malı.
Tarladan alıp getirdik bitiyor bitiyor.
Psikolojik etki ile iyi de satış yaptırıyor bu çağrılar. Zaten söylenenlerin hepsi Köylerde yetişir. Şehir içi 101. Sokakta değil tabi ki. Ama bilinç altında köy ve üretim fikri yok edilmek istense de yok olmadı yine de.
Köylerde yaşayan kitle azaldı azalmaya da devam ediyor. Üretim, tüketim ve sosyal politikalar nedeniyle. Köy okullarının bir çoğu kapatıldı kapatılmaya da devam ediliyor. Servis ile taşınıyor öğrenciler merkezi yerlere. Hatta özel okullara. Büyük büyük binalardan oluşan okullar, apartman dairelerinden oluşturulan okullar her şeyi öğretir diyerek. Okul duvarlarına ağaç, kuş, havan türleri, meyve, dağ, dere, bulut, uçurtma, çiçek resimleri çizilir. Doğayı tanıtmak için. Gerçeği ile karşılaşınca, eşeğin kulağını görünce tavşan, domates ağaçta olur gibi tanımlama ve benzetimler sürer gider.
Yıllar geçtikçe yakınmalar çoğalır.
Köy de üretimi artırıcı önlemler alınmalı.
Köy okullarına yeniden ağırlık verilmeli.
Köylerde çalışacak öğretmenlere teşvik ile birlikte özel statüler tanınmalı. Kontrolü yapılmalı.
Servisler üretim alanlarına taşımalı hizmetleri.
Eleştiren, sorgulayan, üreten, paylaşan bireylerin çoğalmasıyla kalkınma olur. Yoksa neler olmaz ki.
Eğitimde getiriler ve götürüler on, on beş yıl sonra ortaya çıkıyor.
Osman YILMAZ 11.01.2020
CİREMEZSUN BURAYA
KARADENİZ BÖLGESİ BARTIN İLİ, AĞDACI KÖYÜNDE KARŞILAŞINCA ŞOK OLMUŞTUM.. BAZI MAHALLE VE KÖYLERDE OKULUN BAHÇESİNE CAMİ YAPILMIŞ, BU DURUMDAKİ OKUL VE LOJMANLAR OKUL ÖNCESİ KURAN KURSU VEYA İMAM HOBİ BAHÇESİ OLARAK KULLANILMAKTA. GEZMEK VE GÖRÜNTÜ ALMAK İÇİN BAHÇEDEN İÇERİ GİRERKEN KARŞILAŞTIĞIM KİŞİYE EMEKLİ ÖĞRETMEN OLDUĞUMU SÖYLEDİM. GEZMEK İSTİYORUM DEDİM. HAYIR CİREMESSUN DEDİ. GİREMEDEN ÇIKMAK ZORUNDA KALDIM.
DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR KONU DA BARTINDA BİR ÜNİVERSİTE VAR AMA HİÇ DEVLET YURDU YOK.
(Osman YILMAZ Ağustos 2017)
KIRMIZI YAZILI ÖĞRETMEN EVİMİZ VAR.
Geçen hafta sahilde yeni öğretmen evi açılmış dediler. Görmeye gittik, hem de bir çay içelim diye. Kırmızı zemin üzerine hazırlanmış bir tak üzerinde ÖĞRETMEN EVİ yazısını okuyarak geçtik içeriye. Öğle vakti, yemek de var. Burası uygun olur gelmişken öğünü burada atlatalim dedik. Ücret yazılmamış biz de sormadik ayıp olur burası öğretmen evi diye. Yemek ardından birer çay, sohbetten sonra hesabı ödüyoruz. Piyasadan daha pahalı bir tarife. İçimizden birisi bu tarifeyi kim belirliyor diye sordu resepsiyona. Aldığımız yanıt. Yetkim yok, siz kimsiniz sorusu ile bilgilenmis olduk. Sessizce ayrıldık. Çıkarken, döndük kırmızı yazıyı bir daha okuduk doğru Öğretmen evi yazıyor. O Dogru. Dogru da biz kimiz?
İskenderun da bir öğretmen evi vardı hemen sahilde. Bir zamanlar oranın müdürünün karar alması için bir de komisyon olur. O komisyonunun içinde bir de, ilçede okullar daki öğretmenler tarafından seçilmiş bir öğretmen temsilcisi olurdu. Çay ücreti, çalışanlara verilecek yıllık kıyafet veyahut ücreti, binanın kullanım usul ve yöntemi ele alınırdı. Bir yıl da ben bulunmustum o komisyonda. Amatörce çalışan Öğretmen sendikalarının da söz hakkı oluyordu. En azından İskenderun'da böyle idi. Sendika panoları olur, oraya bilgilendirme ve ilanlar asılır idi. Yemek salonunda piyasadan ucuza olurdu tabildot usulü öğün yemek. Milli eğitim çalışanları hergun yemek alanlar kart çıkarır daha ucuza mal ederdi. Öğretmen ve memurların görüşme konuşma sohbet yeri olurdu. Küçük de olsa okuma salonu vardı. Ogretmenlerin çocukları orada oyalanirdi anne babasını beklerken. Hasta olan, vefat eden öğretmen ve yakınları oradan öğrenilir yayılır idi okullara ve çevreye.Toplu taziyede bulunulurdu olabildiğince. Aksaklıklar olurdu tartışılır, acımasızca eleştiri de olurdu uygulamalar ile ilgili. Yinede işliyordu.
Osman YILMAZ 10. Ocak. 2020
SEÇİM ÖNCESİ
Fransa da sarı yelekliler gibi Türkiye'de eylem yapan olursa sarı yelekleri iki saat sonra kırmızı ya boyanır demiş bir işveren. Diye yazmaya devam edecektim. Nasıl olduysa aşağıdaki satırlar yapıştır yazısının ardından olusuverdi. Teknoloji hızlı gelişen bir oluşum. Yaş gereği yetişip her şeye hakim olmak zorlaştı.
Bambu, uygun iklim koşulları ve yeterince su bulduğunda hızla gelişip ormana dönüşmeye başlar. İlk ekimden sonra birkaç yıl boyunca yer altında köklenerek kendisine engel olabilecek bitkilerin gelişimini durdurur. İlk filizini üç, hatta bazen beş yıl sonra verir ve filizlendikten sonra 24 saatte yaklaşık bir metre uzayarak 30 metre boya ulaşır.
(O Yılmaz 12 Aralık 2018)
Hırsız
Mahallede bir iki tane hırsız, düzenbaz varmış işleri zormuş. Bir olayda herkes onlardan şüphe duyar,rahat değillermiş. Kendilerine yandaş oluşturmuşlar. Çoğaldıkça kendileri rahata kavuşmuş. Çünkü yeni yetişen elemanlardan hisse alıyor. Halk artık kendileri ile uğraşmıyor yeni versiyonları konuşuyormuş.
(O Yılmaz. 29 Aralık 2018 İskenderun)
Hırsız
Mahallede bir iki tane hırsız, düzenbaz varmış işleri zormuş. Bir olayda herkes onlardan şüphe duyar,rahat değillermiş. Kendilerine yandaş oluşturmuşlar. Çoğaldıkça kendileri rahata kavuşmuş. Çünkü yeni yetişen elemanlardan hisse alıyor. Halk artık kendileri ile uğraşmıyor yeni versiyonları konuşuyormuş. Zaman ilerledikçe bakmış ki, kendilerinin ürettiği kesim nemaya yağmaya ortaklık teklifinde bulunmaya başlayınca çevresindeki hırsız sayısını bir yolunu bulup azaltmış. Azaltmış ama mahalle halkı yine kendisini hedef almış. Çaresiz o hırsız takımını tekrar ortaya çıkarmış. Bir öyle bir böyle devam edip gidiyormuş.
(Temmuz 2019 İskenderun.)
BİR OYUNUN FRAGMANI sanmıştık meğer oyun başlamış öylece bakıyoruz.
Seçimler öncesi düzenekler mi hazırlanıyor? Holding bahçesinde bomba bulma, Suriye kaşıntısı, sarı yelekleri kırmızıya boyama tehditleri daha neler olur son perdeye kadar. Daha önce buna benzer sahneleri izlemiş miydik? Oyun sonunda perde kapanmış, salon boşalmış, herkes uyumak için evine gitmişti. Şimdi yeni bir oyunun fragmanı çıktı merakla izlenir sanırım. Oyuncular aynı, konu aynı, oyun salonu aynı, perde rengi aynı. OLSUN BE! YİNE DE İZLENİYOR. PERDE KAPANDIKTAN SONRA BİR ESNEME, OLAN BİTENE DİKKAT TOPLAYAMAMA. DAHA SONRA UYKU İYİ GELİYORMUŞ GİBİ OLUYOR.
(O Yılmaz. 15 Aralık 2018 İskenderun)
BİR BİLGE EDASIYLA
Yeni Bir yerleşim alanına gittiğimde çevrenin kültür yapısını öğrenebilmek için, o bölgenin yaşlı ve gençlerin gittiği kahvelere gider, cami avlusunda sohbet eden yaşlıları izlerim.
Son günlerde zaman zaman güncel haberler üzerine konuşmalara katıldığımda sen hiç haberleri izlemiyor musun? Adamlar her şeyi açık açık anlatıyor.Diyor bilgelik edasıyla.
Her ithalatta yeni bir şirket, var olan birisi daha da zenginleşiyor. Adam Her yere ibadethane,yol yaptı. Zengin olmuş, uçak almış, saray yaptırmış insan başkanının
Yaşamını kıskanır mı? Bir müslüman adam gördük. Zaten solcular komünistler zenginlik düşmanı. Yandaş kesimin tartışmalar sonucu tartışmayı sonlandırma sözü.
Maalesef tartışma bile çok az yapılıyor oldu.olursa da kıraathanelerde, cami avlularında söylenen sözler bunlar.Siz her şeyi ayrıntılı olarak anlatmaya çalışır, birkaç kişi doğru demeye başlar. Sonra biri, hemşehrim sen böyle konuşuyorsun ama o hal sözde kalktı. Der. ortam sessiz
SONUÇ?
(O Yılmaz.16 Eylül 2018. Zeytin - Kahramanmaraş)
YANGIN VAAAARR
Yangın sabaha karşı çıkıyor. O saatte ısı kaynaklı olması mümkün değildir. Hele hele o bölgede nem o saatlerde had safhaya ulaşır. Tel altı ağaçlar zaten kesik. Trafoya yükün az olduğu saatler. Bilmiyorum taş ocakları çevresinde çıkan yangın sebebi ve faili bulundu mu? Yeşil yok edilip dağdaki kayaları oradan alıp düz alanlara ve şehir merkezi taş yığınına dönüştü. Hemen Allah'a havale edilir, sorumlusu sanki O olur. Oradan geldi denir ve biter.
Kimse sorumlu olmaz. On yıl sonra yanan bölge ne gibi değişiklikler olacak. On yıl önce taş ocakları bölgesi taş ocakları sitesine dönüştü.
Şehir taşla doldu. Şimdi rant Belende.
Orman içi siteler büyüyor. Orman içi yerler de tel ile çevrili alanlar çoğalıyor.
Yangın tartışmaları yorumları sırasında bunun gibi düşünenler art niyetli, inançsız, düzen bozucu, karıştırıcı olarak damgalanır. İyi niyetli, inançlı olduğu düşünülen kesim farkında olmadan sermaye ve rantın savunuculuğunu sürdürür.
(14 Eylül 2018)
BİR OYUNUN FRAGMANI
Seçimler öncesi düzenekler mi hazırlanıyor? Holding bahçesinde bomba bulma, Suriye kaşıntısı, sarı yelekleri kırmızıya boyama tehditleri daha neler olur son perdeye kadar. Daha önce buna benzer sahneleri izlemiş miydik? Oyun sonunda perde kapanmış, salon boşalmış, herkes uyumak için evine gitmişti. Şimdi yeni bir oyunun fragmanı çıktı merakla izlenir sanırım. Oyuncular aynı, konu aynı, oyun salonu aynı, perde rengi aynı. OLSUN BE! YİNE DE İZLENİYOR. PERDE KAPANDIKTAN SONRA BİR ESNEME, OLAN BİTENE DİKKAT TOPLAYAMAMA. DAHA SONRA UYKU İYİ GELİYORMUŞ GİBİ OLUYOR.
MONTREAL'DE SONBAHAR
Beş yıl aradan sonra tekrar sonbaharda farklı bir örtüye bürünen Montreal'a gitmek için yoldayım.onceden belirlenen programı aldatmak istemedim. Biraz rahatsız da olsam gitmeye karar verdim. Belki biraz Moral depolama olur düşüncesiyle. Dönüşte etkin tedavi aktiviteler de bulunmak dileğiyle.
(30 Eylül2018. istanbul.)
Ağaçların birbirleriyle yarışırcasına renk armonisi yaratması süreci başladı. Sanki sonbaharda vedalaşır gibi. Baharda görüşmek üzere dercesine bir değişim süreci. Kasım ayında yapraklarını tamamen bırakarak, çırılçıplak, beyazlıklar içinde ayazlı günlere girecekler. (O Yılmaz. 21 Ekim 2018 Montreal Kanada.)
Hava sıcaklığı 9 derece den 24 dereye aniden çıkmasıyla birlikte dans grupları çalışmaları parklara aldı Spor yapan güneşlenen kere aniden çoğaldı.Dun öyleydi, bugün yine 10 derece. Ani değişiklikler (O Yılmaz. 10 Ekim 2018 Kanada)
BENİM ADIMA DÜŞÜNÜP, BENİM ADIMA KARAR VERME BE ÇERÇEVE
Sağlıksız olmasına rağmen evde oyalanmak zorunda kaldım uzun süre. Okuma ve yazıt işi ile de uğraşmak güç olunca mecburi TV izlemek zorunda kaldım. TV deki kanal listeleriyle, uçuk paralar harcayarak hazırlanan dizileriyle, programlarıyla, sunucuları ile iç içe olmaman mümkün değil. Belli süreden sonra sorgulama yetin yok oluyor. Senin yerine de onlar düşünüp onlar Karar veriyor. Zamanla o kanallardan izlenenleri, duyulanları, senin adına verilen kararları çevreye iletmek için iletişim görevlisi oluveriyorsun. Zaman zaman, programın kişilerin canlı konuğu gibi olup onaylama moduna giriyorsun. Ne kadar da güçlüsün be çerçeve, çepeçevre kuşattın bizi.
Sorgulayarak izlediğin an psikolojik yapı çorba oluyor diyemem, çünkü çorbanın da besleyici değeri var.
Ancak doğal yaşamın içinden olduğu gibi hazırlanan belgeselleri izlerken, uzun yıllar kalıcılığını koruyan halk müziğini dinlerken düşündüğümü, yorumladığımı ve sorguladığı mı fark ediyorum.
Ozanın dediği gibi, bırak beni konuşayım, düşüneyim, taşınayım, gene sana danışayım.
(O Yılmaz. 3 mart 2019 isk)

BUGÜN 17 NİSAN KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 79. Yılı. 1940 YILINDA KURULMUŞ, 10 YIL BAŞARILI BİR ŞEKİLDE ÇALIŞILMIŞ. TOPRAK AĞALARININ BASKISI İLE İÇERİK VE PROĞRAM DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMIŞ. OY KAYGISI İLE BAKAN VE GENEL MÜDÜRLÜK DEĞİŞTİRİLMİŞ, NİHAYET DEMOKRAT PARTİ MİLLET VEKİLİ TOPRAK AĞASI KİNYAS KARTALIN BASKISIYLA ENSTİTÜLERİN ADI İLKÖĞRETMEN OKULLARINA DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR. ANCAK TEMELİ KÖY ENSTİTÜLERİ OLUNCA ETKİSİ ÖĞRETMEN OKULLARINDA DA ETKİLİ BİR ŞEKİLDE DEVAM ETMİŞTİR. 30 YIL BU ETKİ DEVAM ETTİ. ÖĞRENCİ ÖRGÜTLERİ SEÇİMLERİ, ÖĞRENCİNİN YÖNETİMDE SÖZ SAHİBİ OLMASI, LABORATUVARLARINDA BULUNAN EĞİTİM MATERYALLERİ, KÜTÜPHANESİNDEKİ ZENGİNLİK, ŞU ANDA Kİ BİRÇOK ÜNİVERSİTELERDE RASTLAMIYORUZ. EĞİTİM ÜRETİME YÖNELİKTİ.1976 YILINDA ÖĞRETMEN OKULLARI DA KAPATILDI. İLK OKULDAN SONRA YEDİ YIL BOYUNCA ÖĞRETMENLİK BİLİNCİ İLE YETİŞTİRİLİYORDU. ÖĞRETMEN OKULLARININ ETKİSİ 4 YIL KISMEN DE OLSA DEVAM ETTİ. 1980 DARBESİ İLE KÖKTEN KAZINMAK İSTENDİ, TARİKATLAR KÖRÜKLENDİ. KÖYLERDEN ÖĞRETMENLER TAŞIMALI SİSTEM BAHANESİYLE UZAKLAŞTIRILDI. ŞİMDİKİ GÜNLERE KADAR GELDİK ENSTİTÜLERDEN VE ÖĞRETMEN OKULLARINDAN KALAN BİNALAR VE BELGELER YOK EDİLMEYE ÇALIŞILDI. DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜNDEN KALAN BİNALAR ÇÜRÜMEYE TERK EDİLDİ.ÖĞRETMENİMİZ OLAN MEHMET GÖL'ÜN KÜLTÜR MÜDÜRLÜĞÜ DÖNEMİNDE EĞİTİM MÜZESİ OLUŞTURULABİLDİ.AYRICA İLKOKUL ÖĞRETMENİM MEHMET MÜLAYİM. KENDİLERİNE TEŞEKKÜR EDİYORUZ. ŞU ANDA OKUL BİNALARININ BULUNDUĞU ALANIN DÖRT BİR YANINDAN YOL AÇILMIŞ DURUMDA. İLERİDE BURALAR İMARA AÇILIP, DÖRT KAT ÜZERİNDEN RUHSAT ALINIP ON BEŞ KATLI BİNALARIN YAPILMASINDAN ENDİŞE EDİLİYOR.
(Osman YILMAZ 17 NİSAN 2019 İskenderun)
NELER YAŞANDI?
Neler yaşandı demek geliyor içimden.ulusal Egemenlik Bayramını gölgede bırakmak için 23 nisanı içine alan haftayı kutlu doğum haftası olarak kutlama yapılıyordu. Diyanet ve müftülükler el ele verdiler. Okullarda kutlandı. Şimdi o günleri Fetocular koydular diye söyleniyor. Hiç kimse bunu sorgulamadan uydum imama dediler. Eleştiri getirenler etiketlenip öteki dendi. Bunun gibi birçok gün özel dini gün olarak devam ediyor.
(Osman YILMAZ Nisan 2019 İskenderun)
Göksu Bulanık Akıyor
Musa Kaplan
OZAN YAYINCILIK
Bu kitap; şimdilerde Amanos dağlarının eteğinde, bir kolu bilek üstünden, bir kolu dirsekten, bir bacağı diz kapağından kopmuş olan, 68 gençlik hareketinin önemli liderlerinden İbrahim Çenet’in, bunları hiç yaşamamış gibi bir UMUTLA hayata sarılışını ve insanlığa UMUT olan yaşam öyküsünü anlatıyor. Çenet; 6 Mayıs 1972 tarihinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasıyla girdiği eylem neticesinde kaybettiği kollarını ve bacağını şöyle anlatır. “Zor günlerdi be Murat gardaşım, zor günlerdi. 6 Mayıs 1972 benim hayatımın zor günlerinin başlangıcıydı. Pişman mısın dersen; hayır öyle bir şey yok, sadece konuya açıklık getirme açısından söyledim bunu. Aksaray’a geldiğimizde üzerimizi aramak istediler. Biz buna karşı koyduk. Karşıdan bir el bombası atıldı, hedef gözetmeksizin. Bir kurşun geldi koluma değdi, bir başka kurşun bacağıma isabet etti. Bir bomba yakınıma düştü, ben onu alıp atmak isterken kurşunlar gelmeye devam etti. O arada bomba infilak etti, bir ateş çemberi içinde kaldım. İşte ben o gün kollarımı bacağımı orada kaybettim.” Yıllar sonra deniz Gezmiş’in mezarını ziyarete gittiğinde; “Deniz oğlum ancak gelebildim. Kolları bacağı ancak yaptılar. Daha önce gelemedim, kusura bakma, çok özledim seni’’ der ve sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. İbrahim Çenet; Mut’tan Silifke’ye kadar yol arkadaşlığı yapan Iraz’ın, yol boyunca çevre hakkında verdiği bilgileri, yoksulluk içinde ODTÜ’yü kazanıp okula başladıktan sonra devrim hayaliyle geçirdiği yılları, yakalanıp aylarca sorgulandıktan sonra cezaevindeki yaşanmışlıklarını da anlatacaktı, sonra vazgeçti. Neden vazgeçti? Hepsi kitabın satır aralarında…
İSTANBUL SEÇİMLERİ
Başarı sarhoşluğuna girip insanların onur ve şahsiyetleri ile oynayanlar, alaycı tavır sergileyenler, insanlığa saygıyı unutanlar, emeğe saygı duymayanlar bir gün mutlaka bedelini ödüyorlar da biraz gecikiyor. Nicel birikimler, nitel patlamalara yol açıyor.
(O. Yılmaz 2 Nisan 2019 İskenderun)
Zamanlama: Ramazan ayı, bayram, tarikatlar dini kullanarak propagandalar, önceki seçimler öncesinde olan olaylara benzer gelişmeler mi olacak? Seçimler sırasında karışık durumlar mı olacak? Toplumda güven ve şüphe ağır basmaya başladı. Yaz tatilinde oy kullanacak üniversite öğrencileri İstanbul dışında olacak
Haberleri izliyorum. İstanbul’a otağ kurulup, toplantı yaparak çalışmalara başlanacakmış. İstanbul da yaşayan HEMŞEHRİLERİN sayısını tespit etmişler. Bunların sayılarına göre çalışma sürdüreceklermiş. Erzurumlu, Sivaslı, Erzincanlı, Elazığlı, Trabzonlu, Samsunlu, Gümüşhaneli, Rizeli, Karslı, kısacası istanbul’da hemşericilik üzerinde çalışma yapacaklarmış. Bunca kutuplaştırma, ayrıştırmalar yetmedi, sökmedi sanki. Şimdi metropolde tek tip, hepsi aynı düşünceli, aynı yapıda Erzurumlu, Adanalı, Osmaniyeli, Elazığlı, Sivaslı, Erzincanlı, Trabzonlu, Samsunlu, Gümüşhaneli, Rizeli, Samsunlu, Karslı olmaya mı zorlanıyor. Yeni fişleme ve etiketleme. Böyle bir ayrıştırma ile belediyecilik ve siyaset olacak herhalde. Bunların olması mümkün değil ama, bir araya getirme, hepsini aynı dini,siyasi ve etnik yapıya getirme çabası bile tehlikeli. Bu sadece kaos yaratır, hedef şaşırtır. Yeteri kadar cemaat ve tarikat çatışması zaten yaşıyoruz. Bunların çatışması nelere mal oluyor görüyoruz. Sorunlar, milli hasılanın dengeli paylaşımı, rahat ve çekinmeden düşünce ifade etme, kesin olan ve herkes tarafından bilinen bir şeyi dahi kişiler kendi aralarında konuşurken bile etrafına bakınarak konuşur hale gelmesi, üretim, tüketim ve paylaşım sorunudur. Geçmişte bunları çok yaşadık, çözüm olmadı bu aşamaya geldik. 70 li 80 li yıllarda bunları gördük, yaşayanlar hala hayatttadır bunları çok iyi bilirler.
Fizik kurallarının çoğu toplum biliminde de geçerlidir. Nicel birikimler nitel patlamalara yol açar.
(Osman Yılmaz 8 mayıs 2019 İskenderun)
ÜLKE DEMOKRATİK CUMHURİYETTİR.
Ülkelerin birinde Anayasa ve yönetim ile ilgili tartışmalar sürekli devam edermiş. yetkili kabul edilenler arasın da konuşmalar olurmuş.
Gelişmeler ,konuşmalar ve tartışmalar televizyonlarda izlenirmiş..
-Ülkede diktatörlüğü çağrıştıran hareket edenler var dermiş bir kesim. Kural gereği diğer kesim konuşurmuş.
-Diktatörlük olsa siz böyle konuşamazsınız deniliyor.
- Doğru gibi diyor bir diğeri. herkes istediğini düşünür, konuşur, kararını verir. Demokratik Cumhuriyet var.
Tartışmalar uzamış gitmiş sonunda bir karara varılmış.
İki maddelik bir anayasa hazırlanmış, oylamaya sunulmak üzere taslak hazırlanmış. Taslak Oylamaya sunulmuş.
ANAYASAMIZ
MADDE 1. Ülkemiz demokratik bir cumhuriyettir.
MADDE 2. Herkes istediği gibi düşünür
a- Belirlenen sınırda herkes konuşabilir, hareket edebilir, kararını verebilir.
b- Ancak son söz ve kararı O anda devletin başında kim varsa O verir. O ne derse, ne yaparsa doğrudur.
C- Eleştirmek suç sayılır.
(O Yılmaz. 8 Mayıs 2019 İskenderun.)
KİM BUNLAR
Bunu yapanlar kimler. Sandık başkanı ne ermiş bir adammış kim hangi partili olduğunu biliyor, ona göre oy pusulası veriyor. Allah için bunları tespit etmişsiniz neden soruşturma açmadınız da bunca milleti rezil ediyorsunuz. Ayıp bu kadar da aşağı görmeyin bu vatandaşı.
Yapılanlar ve söylenenler arşivlenip kitap veya film oluşturulsa, uyuyanlar bir daha uyumazlar başımıza bir iş gelir diye. izlerken, okurken kahrolur, bunlar insan mı? diye.
DUYUYORUM, GÖRÜYORUM, DÜŞÜNMÜYORUM.
Dinî günleri fırsat buldukça bağırıyor, ortak haktan varsillara yemek veriliyor hayır hasenat yapmış gibi. Tarikatlarin elemanları sohbet adı altında günlük fetvalar sözel olarak belirlenecek, belirlenen ortamlara ve kişilere iletilecek. Bunları duyup gördükçe, Vay be adamlar iyi çalışıyor diyeceğiz. Sayılı dinî günler biter bitmez, Türklük,vatan, millet, hainler, dış mihraklar, fırsatçılık, vb. Sözcükleri bol bol duyacağız. Sonra birlik, beraberlik, vatan hepimizin, devletin parası hepimizin, olur mu böyle? Olmaz diye bagiracagiz. Metropolerde dostluk gösterileri yapılacak. Hemşerim bize bu yakışır mı birlikte olacağız, filanlar sana ait ha, sonra hesapları görüşürüz.vb sözleri de çok duyacağız. Karşı duruşlara bahane uydurup bir suç bulacağız. Grup baskıları, ne diyorlar galiba mobbing olacak işyerlerinde. Ne olursa olsun değişmez denecek. Hemşeri buluşma günlerinde yemekler verilecek, giderleri bir kanaldan karşılanacak. Bizimkiler de bayağı çokmuş diyecek bir kesim. Emmi, teyze, arkadaş, genç düşünecek uzun uzun. Neler oluyor, ne olacak diye. Ağır basacak onur, gurur, şahsiyet, geçim derdi bir kesimde. Çıkışı da, çözümü de kendi yapacak çözebilirse problemi. Bunları duyuyorum kahvelerde, üç beş kişilik sohpetlerde. Sonra boş ver bunları diye kapatılıyor konu.
İftar yemeğini izliyoruz.
YSK Gerekçeli kararı kamu oyuna, siyasi partilere bildirmedi hatta yazılmadığı söyleniyor. Bazıları kararı ayrıntılı olarak biliyor. Aciklama yapıyor. Yapmayın dalga geçmeyin. İftar yemekleri varsillara mı veriliyor? İzlerken bunlar halkın parasıyla kendi egolarini mı doyuruyor? Diye düşünüyorum. Ben sadece düşünüyorum. Vatandaşlar da sadece düşünüyor. Yıllar önce Balcalı Hastanesi'nde hasta bekliyoruz. Hastane bahçesinde hasta yakınları karton parçaları üzerinde gecelerdi. Hastasi ağır her an çağrı olur diye. Çoğu uzaktan gelmiştir. Parasını dikkatli harcaması gerekiyor. İftar saati yakın oturuyoruz. Bir kişi hasta yakınları yanına yavaşça yaklaşım ile bahçe dışında yemek getirdik, kabul ederseniz sevinirim diyerek uzaklaştı. Yorgun, aç olan, oruçlu orucsuz yaklaştık oraya. Oruçlu olanlara öncelik verdiler oruç tutmayanlar. Dağıtım yapan kişiye sorduk kim veriyor bu yemeği? Adını soylemememizi, tembihledi Ramazan boyunca iftarda buradayız.Dedi.
Oradaki hasta yakınları şaşırmıştı.
Gösteriş, reklam ve adını kullanarak iftar yemekleri verenlere lanet okuyorlardı.
Sebep Sonuç İlişkisi
Son zamanlarda kadın cinayetlerini sık sık duyar olduk. Hemen arkasından yorumları duyuyoruz. İdam edilmelidir. Hiç olmazsa caydırıcılık olur. Toplumda idam cezası çıkması için algı oluşturma, refleks olarak her kesimden aynı zamanda aynı şekilde dillendirilen söylemler yükseliyor doğal olarak. Olaylar ara verip verip gerçekleşmiyor. Her zaman olduğu gibi devam ediyor. Ama medya kurgulanmış gibi aynı haberleri veriyor. Sonra gündem değiştiriliyor. Bagiriyoruz idam idam. Olayların temelinde yatan konulara hiç yanaşılmiyor. Kadın hakları, kişisel değerlerini koruma, ekonomik ilişkiler, sosyal yaraların tedavisi, kültürel etkinlikler, değer yargıları gibi konular gündeme gelmiyor. İdam da idam. Bu cinayetleri ve saldırıları yapan kişiler, olaylar sonucunda idam edileceğini edilmeyeceğini o anda hiç düşünmeden yapıyor. Sorun toplum bir trawma yaşıyor. Bunu kabullenmek isteyen yok. Hukuk yaralı, adalete güven yok, örgün ve yaygın eğitim kör topal, para kazanmak için her şeyi geçerli gören bir yönetim ve yaşam anlayışı başın almış gidiyor. Elinde parasal, siyasal, feodal gücü olanların her yerde ve her zaman kazandığı, hukukun kukosunun zor hissedildiği bir ortamda istemesek de ne yazık ki artarak devam edecek. Kimi zaman üstü kapalı, kimi zaman da üstü açılacaktır.
"HAYIRLI CUMALAR YAZIP BUNU BİRİLERİ GÖRSÜN DİYE PAYLAŞMAK" OLMUYOR, OLMUYOR!
Sabah kalktığımda gündemde olanlardan haberdar olmak, olabildiğince anıları yazmaya başlamadan önce sosyal medya hesabı da denilen Facebook diye yazılan sayfayı açıyor, bir göz atıyorum. Bir yazı dikkatimi çekti ve düşündürdü. Kendisinden izin almadan aşağıdaki yazıyı kopyaladim hoşgörüsünü umarak bir alıntı olarak ta belgelerim arasında bulunacak. Bu yazımın bitimine ekleyecegim.
Dinler, inançlar, gelenekler, yasalar toplum yaşamını düzenleyen etkenlerdir. Ne yazık ki egemen olan güçler, kendi çıkarları uğruna insanları bu etkenleri kullanarak ayrıştırma yöntemini seçiyor ve uyguluyorlar.
İslam coğrafyası diye söylenen bölgeye bakıyoruz devletleri birbirine düşmüş, devlet içinde tarikatlar cemaatler mantar gibi çoğalmış hepsi din adına hareket ediyoruz diyerek sömürü ve rant peşinde.
İlkokul Öğretmenliği hayatımda ülkemin elektrik siz susuz köylerinde, şehrinde, Kürt, Türk, Arap, Alevî, Sünnî, Şafi, Süryani diye dillendirilen her kesimi ve yerleşkelerinde çalışma fırsatım oldu. İyi ki de olmuş.
Temelinde bu insanlar birbirlerini kucaklamayi, paylaşımı biliyor. Ancak tarikatlar, cemaatler, egemen güçler aracılığıyla ayrıştırma yoluna gidiliyor. Maraş'ta, Pazarcık' ta, Van'da bütün bunları şahsen yaşadım ve gördüm. Maraş'ta, Sivas'ta, Ankara'da, İstanbul'da, Kırıkhan,da Reyhanlı'da duyulmayan daha birçok yerlerde ülke olarak yaşadık.
AŞAĞIDAKİ ALINTIYI DA PAYLAŞMAK İSTİYORUM.
(Hakan Mazman'in paylaşımından alıntıdır.)
Osman Yılmaz. 15- Eylül- 2019 İskenderun.
Bugün matem günü geldi
Ah hüseynim vah hüseynim
Senin derdin bağrım deldi
Ah hüseynim vah hüseynim....
Diyerek 12 günlük oruçlarını sessizce yaşayıp gördükleri tüm zülüm ve eziyete rağmen sevgiyi dilinden düşürmeyen canların lokmasina ortak olduk...
Bu cuma hutbede bu konu işlense ve tarih acıları yaptı ama tamir etmek bize düşer diyip kardeşlik dilini başladaydınız ne olurdu...
Oy verirken alevi kardeşim
Vergi öderken alevi kardeşim
Insan hakkı reklamında alevi kardeşim diyenlerin cem evleri statüsünde duyarsızlığı bizi üzüyor....
HEP YERE BAKTI.. BAKTI..GİRDİ İÇERİ...
Küçük bir belde de okul önünden geçiyorum. sıra halinde üniformalı orta okul öğrencileri, yanlarında öğretmenleri gidiyorlar. Peşlerine takıldım. Bunlar inceleme gezisi yapıyorlar diye. Hep beraber camiye girdiler, peşlerinden bende girdim. Allah affetsin. Çünkü farklı niyetle girdim, günah isledim, merak ettim. Çok önemli, dini konularda uzmanlık gerektiren bir konudan bahsedecekler her halde diye düşündüm. Bilindik ezberlenen dualar okundu. Günlük yaşamda olabilecek basitçe konular üzerinde bağıra bağıra açıklama dinledik. İbadet bittikten sonra dışarı çıkıyoruz. İki kişi yüksek sesle camiye yardim, camiye yardım. Arada bir iki Arapça cümle. Çıkan sıra halinde karton kutuya para atıyor. Öğrenciler dışarda sıraya dizildi, sayıları sayıldı, yanlarında öğretmenleri okula doğru yürüdüler. Ben de peşlerinden okul girişine kadar gittim. Öğretmenin birinin yanına yaklaşıp, öğretmenim bu anlatılanları okulda açıklayacak durumda degilmisiniz ki İlkokul mezunu arada yetişmiş birinden dinletiyorsunuz? Dedim. Koluma girdi, kenara doğru çekti. Genç taze bir öğretmen. Dayı işi karıştırma, biz denileni yapıyoruz. Sen ne iş yapıyorsun amca? Dedi. Çok şey yapmaya çalıştım da, sürü ve sürüm olmadı oğlum. karşılığını verdim. Durakladı, yere baktı yavaşça okul kapısından içeri girdi. Tekrardan bana bakar mı diye arkasından baktım baktım, bana bakmadı. Hep yere baktı.(28 Eylül 2019)
ARA GAZI VEREREK İLERLİYOR, GAZI ALANLANLAR GÜRÜLTÜ YAPIYORLAR.
ABD' de iki güç yarışıyor. Biri İlaç ve sağlık kartelleri, diğeri silah ve savaş kartelleri. Cumhuriyetciler ve Demokratlar. Ortadoğu ve dünya, uzantılarından nasibini her dönemde de aldı ve almaya da devam ediyor.
Obama aracılığıyla ilaç ve sağlık sektöründe devletler içinde tezgahlar kuruldu, sömürü ve soygun meşru oldu yasalaştı.
Trump aracılığıyla silah ve savaş sektörü devreye girdi. Ortadoğu ve dünyada savaş, çatışma ve cinayet haberleri yoğunlaştı. Nasiplenen nasiplenene, olumlu veya olumsuz. Ver gazı ilerlesin. Vites değiştirirken ara gazı unutulmuyor. Eski kara şanzımanlı araç kullananlar anlatırdı. Ara gazı vermezsen vites degistiremezsin ilerlemesi güçleşir derlerdi.
Ne yazık ki egemen güçler, ara gazlar vererek kullanıyor kullanılması gerekenleri. Gaz aldıkça bağırıyorlar gazı alanlar. Sesler olabildiğince çoğalıyor, kulakları tırmalıyor, uyumsuz düzensiz sesler. Sanırsam, daha sonra kulaklar da beyin de alışıyor, umursamıyor gibi davranıyor. Ama bilinç altı her zaman faaliyette olurmuş.
İlaç ve silah kullanımı artmalı ki daha da güçlü olalım diye silah, mermi, savaş stratejilerini çiziyor egemenler.
Eğitimi, üretimi artıracak, gelecek kuşaklara rahat ve huzur sağlayacak bir girişim oluyor da kimse mi farkında değil.
15-Ekim-2019 Osman Yılmaz.
VALİ GEÇECEK VALİ
Gündem de bir vali var. Bunu duyunca Hassa Ardıçlı da bir yaşanmış olduğum olayı paylaşmak istedim. Dönem, Özal dönemi. 80 li yıllar Oniki Eylül uygulamalarının etkisi sürüyor. Ardıçlı Kırıkhan Hassa yolu üzerinde bir yerleşim yeri. On iki ogretmenli yola yakın bir ilkokulu var o zaman. Hatay valisinin tayini çıkmış gidecek. Gitmeden önce ilçelere gidip vedalaşma yapıyormus.. ilçe millî eğitim müdürlüğü telefon zinciri ile yol üstündeki okuldaki öğrencilerin saat 10 - 11 arasında yol kenarında durarak valinin geçişini selamlayacak diye haber veriyor. Kış günü. Ardıçlı da bir Poyraz esintisi var, yağmur geldi gelecek. Okul Müdürü Mustafa Bey durumu açıkladı. Öğrencilerin eline bayraklari tutusturduk. Vali geçerken sallayacaklar.Yol kenarına dizildik. Bekledik yirmi dk geçti. Birinci sınıfları okutuyorum. Çocuklar üşüyor. Dayanamadım sınıfımı alıp okula geldim. İlçe müdürü Aktepe de karsilayacakmis, geçerken öğretmenleri sayıp geçmiş. Ertesi gün okula geldi. Devlet büyüğüne saygısızlık yaptın, amirin emrine uymadin senin için iyi olmayacak dedi. Ben doğrusunu yaptım. Gereğini yapın karşılığını verdim. Bu arada dört yıl önce Samandağı nda çalışırken Maraş olaylarını protesto etmek için bir saat derse girmedigim eylemden dolayı mahkeme çağrım tebliğ edilmişti. Biraz da cekinmedim değil. Önceki yıllarda birçok arkadaş görevden atılmıştı soruşturmasız. Konu uzayacak bu kadarını paylaşmak istedim.
Osman Yılmaz
26 Kasım 2019
Bak Hele Bak Biz Yeni Fotoğraflar Çektirdik
Boy boy fotoğraf çektirdik anı olsun diye. Asgari ücrette neymiş? Kimse acından olmuyor. Nasil olsa öyle yada böyle karnınız doyar. Daha cok üreteceksiniz, çalışacaksınız biz para kazanacağız. Siz biraz daha İdare etmesini bilirsiniz. Siz katlanır, idare edersiniz ama biz hep kazanmaya alıştık. Bizler hep kazanmalıyız, yoksa dayanamayıp kahroluruz. Sesiz olun, istenmedik seslere de dayanamıyoruz. Siz dayaniyorsunuz. Biz Çıldırır gibi oluyoruz, yine de siz dayaniyorsunuz.
Biz sizlere gülerek poz verdik. Kendi aramızda çektirdik sırasıyla gülümseyerek. Badem bıyık altından da gülüşün de görünümü ne hoş olurmuş.
Sahi bizi gördünüz değil mi? Yoksa önceden de çok fotoğraflar çektirmiş idik bıktınız mı? Onlar eskiden idi. Bunlar yeni yeni. Bakın hele şu güzelliğe. Seneye farklı bir poz vereceğiz. Siz bizim yanımızda olduğunuzu hayal ederek bakın fotoğraflara. Ha işte, sizler de orada duruyorsunuz.
Olayı fazla da abartmaya gerek yok, altı üstü bir fotoğraf demeyin o bir belge sayılır. Bak bak iyi bak kendini o karade hayal et! Nasıl rahatladın değil mi? Rahatladın. Bu da bir terapi sayılır.
Osman YILMAZ. 28. Aralık.2019
.
(Osman YILMAZ Ağustos 2017)
KIRMIZI YAZILI ÖĞRETMEN EVİMİZ VAR.
Geçen hafta sahilde yeni öğretmen evi açılmış dediler. Görmeye gittik, hem de bir çay içelim diye. Kırmızı zemin üzerine hazırlanmış bir tak üzerinde ÖĞRETMEN EVİ yazısını okuyarak geçtik içeriye. Öğle vakti, yemek de var. Burası uygun olur gelmişken öğünü burada atlatalim dedik. Ücret yazılmamış biz de sormadik ayıp olur burası öğretmen evi diye. Yemek ardından birer çay, sohbetten sonra hesabı ödüyoruz. Piyasadan daha pahalı bir tarife. İçimizden birisi bu tarifeyi kim belirliyor diye sordu resepsiyona. Aldığımız yanıt. Yetkim yok, siz kimsiniz sorusu ile bilgilenmis olduk. Sessizce ayrıldık. Çıkarken, döndük kırmızı yazıyı bir daha okuduk doğru Öğretmen evi yazıyor. O Dogru. Dogru da biz kimiz?
İskenderun da bir öğretmen evi vardı hemen sahilde. Bir zamanlar oranın müdürünün karar alması için bir de komisyon olur. O komisyonunun içinde bir de, ilçede okullar daki öğretmenler tarafından seçilmiş bir öğretmen temsilcisi olurdu. Çay ücreti, çalışanlara verilecek yıllık kıyafet veyahut ücreti, binanın kullanım usul ve yöntemi ele alınırdı. Bir yıl da ben bulunmustum o komisyonda. Amatörce çalışan Öğretmen sendikalarının da söz hakkı oluyordu. En azından İskenderun'da böyle idi. Sendika panoları olur, oraya bilgilendirme ve ilanlar asılır idi. Yemek salonunda piyasadan ucuza olurdu tabildot usulü öğün yemek. Milli eğitim çalışanları hergun yemek alanlar kart çıkarır daha ucuza mal ederdi. Öğretmen ve memurların görüşme konuşma sohbet yeri olurdu. Küçük de olsa okuma salonu vardı. Ogretmenlerin çocukları orada oyalanirdi anne babasını beklerken. Hasta olan, vefat eden öğretmen ve yakınları oradan öğrenilir yayılır idi okullara ve çevreye.Toplu taziyede bulunulurdu olabildiğince. Aksaklıklar olurdu tartışılır, acımasızca eleştiri de olurdu uygulamalar ile ilgili. Yinede işliyordu.
Osman YILMAZ 10. Ocak. 2020
SEÇİM ÖNCESİ
Fransa da sarı yelekliler gibi Türkiye'de eylem yapan olursa sarı yelekleri iki saat sonra kırmızı ya boyanır demiş bir işveren. Diye yazmaya devam edecektim. Nasıl olduysa aşağıdaki satırlar yapıştır yazısının ardından olusuverdi. Teknoloji hızlı gelişen bir oluşum. Yaş gereği yetişip her şeye hakim olmak zorlaştı.
Bambu, uygun iklim koşulları ve yeterince su bulduğunda hızla gelişip ormana dönüşmeye başlar. İlk ekimden sonra birkaç yıl boyunca yer altında köklenerek kendisine engel olabilecek bitkilerin gelişimini durdurur. İlk filizini üç, hatta bazen beş yıl sonra verir ve filizlendikten sonra 24 saatte yaklaşık bir metre uzayarak 30 metre boya ulaşır.
(O Yılmaz 12 Aralık 2018)
Hırsız
Mahallede bir iki tane hırsız, düzenbaz varmış işleri zormuş. Bir olayda herkes onlardan şüphe duyar,rahat değillermiş. Kendilerine yandaş oluşturmuşlar. Çoğaldıkça kendileri rahata kavuşmuş. Çünkü yeni yetişen elemanlardan hisse alıyor. Halk artık kendileri ile uğraşmıyor yeni versiyonları konuşuyormuş.
(O Yılmaz. 29 Aralık 2018 İskenderun)
Hırsız
Mahallede bir iki tane hırsız, düzenbaz varmış işleri zormuş. Bir olayda herkes onlardan şüphe duyar,rahat değillermiş. Kendilerine yandaş oluşturmuşlar. Çoğaldıkça kendileri rahata kavuşmuş. Çünkü yeni yetişen elemanlardan hisse alıyor. Halk artık kendileri ile uğraşmıyor yeni versiyonları konuşuyormuş. Zaman ilerledikçe bakmış ki, kendilerinin ürettiği kesim nemaya yağmaya ortaklık teklifinde bulunmaya başlayınca çevresindeki hırsız sayısını bir yolunu bulup azaltmış. Azaltmış ama mahalle halkı yine kendisini hedef almış. Çaresiz o hırsız takımını tekrar ortaya çıkarmış. Bir öyle bir böyle devam edip gidiyormuş.
(Temmuz 2019 İskenderun.)
BİR OYUNUN FRAGMANI sanmıştık meğer oyun başlamış öylece bakıyoruz.
Seçimler öncesi düzenekler mi hazırlanıyor? Holding bahçesinde bomba bulma, Suriye kaşıntısı, sarı yelekleri kırmızıya boyama tehditleri daha neler olur son perdeye kadar. Daha önce buna benzer sahneleri izlemiş miydik? Oyun sonunda perde kapanmış, salon boşalmış, herkes uyumak için evine gitmişti. Şimdi yeni bir oyunun fragmanı çıktı merakla izlenir sanırım. Oyuncular aynı, konu aynı, oyun salonu aynı, perde rengi aynı. OLSUN BE! YİNE DE İZLENİYOR. PERDE KAPANDIKTAN SONRA BİR ESNEME, OLAN BİTENE DİKKAT TOPLAYAMAMA. DAHA SONRA UYKU İYİ GELİYORMUŞ GİBİ OLUYOR.
(O Yılmaz. 15 Aralık 2018 İskenderun)
BİR BİLGE EDASIYLA
Yeni Bir yerleşim alanına gittiğimde çevrenin kültür yapısını öğrenebilmek için, o bölgenin yaşlı ve gençlerin gittiği kahvelere gider, cami avlusunda sohbet eden yaşlıları izlerim.
Son günlerde zaman zaman güncel haberler üzerine konuşmalara katıldığımda sen hiç haberleri izlemiyor musun? Adamlar her şeyi açık açık anlatıyor.Diyor bilgelik edasıyla.
Her ithalatta yeni bir şirket, var olan birisi daha da zenginleşiyor. Adam Her yere ibadethane,yol yaptı. Zengin olmuş, uçak almış, saray yaptırmış insan başkanının
Yaşamını kıskanır mı? Bir müslüman adam gördük. Zaten solcular komünistler zenginlik düşmanı. Yandaş kesimin tartışmalar sonucu tartışmayı sonlandırma sözü.
Maalesef tartışma bile çok az yapılıyor oldu.olursa da kıraathanelerde, cami avlularında söylenen sözler bunlar.Siz her şeyi ayrıntılı olarak anlatmaya çalışır, birkaç kişi doğru demeye başlar. Sonra biri, hemşehrim sen böyle konuşuyorsun ama o hal sözde kalktı. Der. ortam sessiz
SONUÇ?
(O Yılmaz.16 Eylül 2018. Zeytin - Kahramanmaraş)
YANGIN VAAAARR
Yangın sabaha karşı çıkıyor. O saatte ısı kaynaklı olması mümkün değildir. Hele hele o bölgede nem o saatlerde had safhaya ulaşır. Tel altı ağaçlar zaten kesik. Trafoya yükün az olduğu saatler. Bilmiyorum taş ocakları çevresinde çıkan yangın sebebi ve faili bulundu mu? Yeşil yok edilip dağdaki kayaları oradan alıp düz alanlara ve şehir merkezi taş yığınına dönüştü. Hemen Allah'a havale edilir, sorumlusu sanki O olur. Oradan geldi denir ve biter.
Kimse sorumlu olmaz. On yıl sonra yanan bölge ne gibi değişiklikler olacak. On yıl önce taş ocakları bölgesi taş ocakları sitesine dönüştü.
Şehir taşla doldu. Şimdi rant Belende.
Orman içi siteler büyüyor. Orman içi yerler de tel ile çevrili alanlar çoğalıyor.
Yangın tartışmaları yorumları sırasında bunun gibi düşünenler art niyetli, inançsız, düzen bozucu, karıştırıcı olarak damgalanır. İyi niyetli, inançlı olduğu düşünülen kesim farkında olmadan sermaye ve rantın savunuculuğunu sürdürür.
(14 Eylül 2018)
BİR OYUNUN FRAGMANI
Seçimler öncesi düzenekler mi hazırlanıyor? Holding bahçesinde bomba bulma, Suriye kaşıntısı, sarı yelekleri kırmızıya boyama tehditleri daha neler olur son perdeye kadar. Daha önce buna benzer sahneleri izlemiş miydik? Oyun sonunda perde kapanmış, salon boşalmış, herkes uyumak için evine gitmişti. Şimdi yeni bir oyunun fragmanı çıktı merakla izlenir sanırım. Oyuncular aynı, konu aynı, oyun salonu aynı, perde rengi aynı. OLSUN BE! YİNE DE İZLENİYOR. PERDE KAPANDIKTAN SONRA BİR ESNEME, OLAN BİTENE DİKKAT TOPLAYAMAMA. DAHA SONRA UYKU İYİ GELİYORMUŞ GİBİ OLUYOR.
MONTREAL'DE SONBAHAR
Beş yıl aradan sonra tekrar sonbaharda farklı bir örtüye bürünen Montreal'a gitmek için yoldayım.onceden belirlenen programı aldatmak istemedim. Biraz rahatsız da olsam gitmeye karar verdim. Belki biraz Moral depolama olur düşüncesiyle. Dönüşte etkin tedavi aktiviteler de bulunmak dileğiyle.
(30 Eylül2018. istanbul.)
Ağaçların birbirleriyle yarışırcasına renk armonisi yaratması süreci başladı. Sanki sonbaharda vedalaşır gibi. Baharda görüşmek üzere dercesine bir değişim süreci. Kasım ayında yapraklarını tamamen bırakarak, çırılçıplak, beyazlıklar içinde ayazlı günlere girecekler. (O Yılmaz. 21 Ekim 2018 Montreal Kanada.)
Hava sıcaklığı 9 derece den 24 dereye aniden çıkmasıyla birlikte dans grupları çalışmaları parklara aldı Spor yapan güneşlenen kere aniden çoğaldı.Dun öyleydi, bugün yine 10 derece. Ani değişiklikler (O Yılmaz. 10 Ekim 2018 Kanada)
Sağlıksız olmasına rağmen evde oyalanmak zorunda kaldım uzun süre. Okuma ve yazıt işi ile de uğraşmak güç olunca mecburi TV izlemek zorunda kaldım. TV deki kanal listeleriyle, uçuk paralar harcayarak hazırlanan dizileriyle, programlarıyla, sunucuları ile iç içe olmaman mümkün değil. Belli süreden sonra sorgulama yetin yok oluyor. Senin yerine de onlar düşünüp onlar Karar veriyor. Zamanla o kanallardan izlenenleri, duyulanları, senin adına verilen kararları çevreye iletmek için iletişim görevlisi oluveriyorsun. Zaman zaman, programın kişilerin canlı konuğu gibi olup onaylama moduna giriyorsun. Ne kadar da güçlüsün be çerçeve, çepeçevre kuşattın bizi.
Sorgulayarak izlediğin an psikolojik yapı çorba oluyor diyemem, çünkü çorbanın da besleyici değeri var.
Ancak doğal yaşamın içinden olduğu gibi hazırlanan belgeselleri izlerken, uzun yıllar kalıcılığını koruyan halk müziğini dinlerken düşündüğümü, yorumladığımı ve sorguladığı mı fark ediyorum.
Ozanın dediği gibi, bırak beni konuşayım, düşüneyim, taşınayım, gene sana danışayım.
(O Yılmaz. 3 mart 2019 isk)
DELİÇAY KÖPRÜSÜ
DELİÇAY KÖPRÜSÜ
Derviş Abiyi bu konuşmasından iki yıl sonra aniden kaybettik.
Genellikle her yörenin bir Deli çayı vardır. Yöre halkları bu adı uygun gördüğü için anonimleşmiştir. Bizim Deliçay Köprümüz Düziçi Köy Enstitüsü, sonradan İlköğretmen Okulu olarak ismi değişen okulunun öğrencilerinin emeği ve alın terinin bulunduğu, Haruniye’deki Deliçay Köprüsüdür. Osmaniye Gaziantep istikametine giderken Kanlıgeçit mevkisinin sona erdiği yerden sola doğru yol ayrımı vardır., Toros Dağları ile Amanos Dağları’nı birbirine bağlayan Gavur Dağlarının etekleridir burası.Sağanak yağışlar çok olur bu yörelerde. Kanlıgeçit’ten Haruniyeye kadar hatırı sayılır dört tane çay bulunmaktadır.
Yol ayrımından sonra tatlı bir eğimi olan yol vadinin dibinde Hamus Çayı ile kesişir. Üzerindeki köprüden geçtikten sonra, orman içinden kıvrıla kıvrıla tepeye ulaşır.Yine tatlı bir eğimle Akçakoyunlu Köyü’ne, sonra Yarbaşı İstasyonuna kavuşur. Önceden mevcut yol toprak stabilize, bazı yerlerinde iki araç yan yana geçemezdi.Belirli yerlerde toprak kayar yolu iyice daraltırdı, Yoldan çıkan kayan araçlar çok olurdu. .Kanlıgeçit Yarbaşı arasında bir çok unutulamayan iz bırakan olaylar olmuştur.. Okul gezi otobüsünün devrilmesi,en acısı Hamus Çayı’nın Taşması sonucu çay üzerindeki köprünün yıkılmasıyla Değerli Öğretmen Ali kahveci’ ile birlikte birçok vatandaşımızı kaybedişimiz. . Bu olayla ilgili 1969(6/D) mezunu Ahmet Özgür Öğretmenimizin söyledikleri: “Sömestri tatili öncesiydi köprünün yıkılması. Ben cuma akşamı izinsiz olarak okuldan ayrılıp Tarsusa gidip pazar günü öğleden sonra dönmüştüm. Malesef köprü yıkılmış o gün Osmaniyede kalıp pazartesi veya salı günü öğle sonrası okula gelebilmiştim ve sömestri tatili önüne denk getirilerek bir hafta uzaklaştırma cezası almıştım.
O gün rahmetli öğretmen arkadaş (ismini hatırlamıyorum, bahsettiğiniz öğretmen olabilir) köprü uçarken bir bayanı kurtarır, o esnada köprü tam uçar ve ayağı köprünün korkuluklarına takılır ve bu nedenle kendini kurtaramaz ve sel sularına kapılır. Rahmetli eğer önce can deseydi belki de daha hayatta olacaktı. Benim gözüm de şehitlik mertebesine erişmiş bir meslektaşımızdır. Ruhu şad mekanı cennet olması için dua ederim. Allah mekanını cennet eylesin.” Öğretmenlerimiz Mehmet Göl, Ekrem Güntürkün, Bingül Çelebi ve Meral Derin’den edindiğim bilgilere göre; Ali kahveci, o zaman Yarbaşı İlkokulunda Ekrem Güntürkün birlikte çalışır, Stajer öğrecilere rehberlik edermiş. Kızı Leyla Hanım da öğretmen olmuş. Bu yollarda kaybettiklerimizi rahmetle anarız.
Yarbaşı’istasyonundan sonra Düziçi Ovası kucağını açar gelenlere. Yarbaşı, Karaçarlı, Karacaören, Çamiçi’n den sonra Hacılara ulaşırsınız.O gün rahmetli öğretmen arkadaş (ismini hatırlamıyorum, bahsettiğiniz öğretmen olabilir) köprü uçarken bir bayanı kurtarır, o esnada köprü tam uçar ve ayağı köprünün korkuluklarına takılır ve bu nedenle kendini kurtaramaz ve sel sularına kapılır. Rahmetli eğer önce can deseydi belki de daha hayatta olacaktı. Benim gözüm de şehitlik mertebesine erişmiş bir meslektaşımızdır. Ruhu şad mekanı cennet olması için dua ederim. Allah mekanını cennet eylesin.” Öğretmenlerimiz Mehmet Göl, Ekrem Güntürkün, Bingül Çelebi ve Meral Derin’den edindiğim bilgilere göre; Ali kahveci, o zaman Yarbaşı İlkokulunda Ekrem Güntürkün birlikte çalışır, Stajer öğrecilere rehberlik edermiş. Kızı Leyla Hanım da öğretmen olmuş. Bu yollarda kaybettiklerimizi rahmetle anarız.
Hacılar Haruniye arasında iki adet çay vardır. Biri Hacılar tarafında Bağlama Çayı, diğeri Haruniye tarafında Deliçay. Bağlama çayı üzerindeki köprünün yapıldığını hatırlıyorum. Köprü yokken Hacılar’ın üst kısmındaki dağlardan sel gelir. Sel ile birlikte ağaç kökleri ve dallarını, yatağı boyunca kenarlarına dizer, halk onları yakacak için toplardı. Suyun hızı azalınca, taşlarla küçük bendcikler yaparak inşaat için kum biriktiriciler devreye girerdi. Kum işini at arabacılar yapardı daha çok. Çocuklar da gücü yettiğince kum yığın eder arabacılara satar harçlıklarını çıkarırdı. Sel geldiği zaman seyir etmek için evden çıkardık olanları izlemek için. Çay üzerinde yayaların geçmesi için tahtadan yapılmış uzun bir köprüyü sel götürür, tekrar yapılırdı.Yaz ve sonbaharda suyu fazla olmazdı ama hiç de kurumazdı. Kış ve ilk baharda suyu aniden çoğalır yavaş yavaş azalırdı. O zamanlarda bir tane otobüs, bir kaç jip, Öğretmen okulunun kamyonu, jipi, pikabı, iki traktörü vardı. Otobüs Haruniye Osmaniye arasında yolcu taşırdı. Sonradan bir tane daha olmuştu. Biri burunlu marş kolu ile önden çalıştırılırdı. Bağlama Çayından geçerken çökmemek için yarım daire çizerek sığ ve sert yerlerden karşıya geçerdi. Bazı günler ortada kalır halk iterek çıkarırdı koca otobüsü. Çocuk sayısı fazla idi mahallede. Hep birlikte oyunmuş gibi izlerdik olanları. Patinaj yapıp tekerlek gömülünce kazma kürekle önü açılmaya çalışılır, yine olmazdı. Öğretmen okulunun Case marka büyük bir traktörü getirilir, uzun kalın zincirler bağlanarak çıkarılırdı. Daha sonra kalıplar çakılarak, betonarme köprü yapılmıştı.
Deliçay ise tam deliydi. Yaz kış su akar, yatağı bağlama çayına göre çok geniş ve derindi. Yazın taşların üzerinden salına salına akarken tatlı bir ses ve serinlik oluştururdu. Küçük göletçiklerinde küçük balık tutardık. .Çok sıcak günlerde mahalle arkadaşları ile küçük göletlerde yıkanırdık. Anam Deliçayda yıkandığımı duyunca çok kızar, eline bir çubuk alır,
- Ulan çocuk bir daha gittiğini duyarsam bacaklarını kızartırım der, ama vuramazdı.
Korkusu, oğlu Mehmet Yılmaz Öğretmen Okulu ikinci sınıfta iken habersiz sabun çayına gitmiş orada boğulmuştu. Ben, Ağabeyimin cenazesine tüm okulun katıldığını kıt net hatırlıyorum. Onun için akarsuya girmeme çok kızardı.
Deliçay, kış ve baharda sağı solu belli olmaz, aniden kükrer önünde ne varsa alır götürürdü. Ani ve güçlü yağışlarda koca koca kayaları sürükler, sular yatağından dışarı taşardı. Haruniye Hacılar yolunun geçtiği köprünün üzerinden taşardı suyu. Köprü taş ve kireç kullanılarak yapılmış üç gözlü idi. Kenarlarında otuz kırk santimetrelik yükselti vardı. Sonradan biraz daha yükseltilip korkuluk yapıldığı belli idi. Köprünün girişindeki, sağ yandaki taş direğinde mermer üzerine yazılmış bir yazı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam; Vali Kazım Arat zamanında, halkın ve devletin müşterek çalışmasıyla yapılmıştır.15.12.1956 Yazı mermer üzerine oyulmuş tabla oraya yapıştırılmıştı. Her geçişte göz ilişir okunurdu. Bu köprüden Hacılar’da evi olup öğretmen okulunda gündüzlü okuyan, okula geliş gidişte, günde dört defa geçer. Haruniye yönüne giderken köprüyü geçer geçmez sağ taraf yol kenarında, Habba ve Bağdat adlarında iki kimsesizin oturduğu üstü kiremit çatılı kulübe vardı. Bağdat'a öğrencilerin bazıları ve yöre halkı fal baktırır, onlara küçük hediye veya yiyecek verirlerdi. Habba ve Bağdat'ın oturduğu kulübeyi zamanın Nahiye Müdürünün yaptırdığı söylenir.
- Ulan çocuk bir daha gittiğini duyarsam bacaklarını kızartırım der, ama vuramazdı.
Korkusu, oğlu Mehmet Yılmaz Öğretmen Okulu ikinci sınıfta iken habersiz sabun çayına gitmiş orada boğulmuştu. Ben, Ağabeyimin cenazesine tüm okulun katıldığını kıt net hatırlıyorum. Onun için akarsuya girmeme çok kızardı.
Deliçay, kış ve baharda sağı solu belli olmaz, aniden kükrer önünde ne varsa alır götürürdü. Ani ve güçlü yağışlarda koca koca kayaları sürükler, sular yatağından dışarı taşardı. Haruniye Hacılar yolunun geçtiği köprünün üzerinden taşardı suyu. Köprü taş ve kireç kullanılarak yapılmış üç gözlü idi. Kenarlarında otuz kırk santimetrelik yükselti vardı. Sonradan biraz daha yükseltilip korkuluk yapıldığı belli idi. Köprünün girişindeki, sağ yandaki taş direğinde mermer üzerine yazılmış bir yazı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam; Vali Kazım Arat zamanında, halkın ve devletin müşterek çalışmasıyla yapılmıştır.15.12.1956 Yazı mermer üzerine oyulmuş tabla oraya yapıştırılmıştı. Her geçişte göz ilişir okunurdu. Bu köprüden Hacılar’da evi olup öğretmen okulunda gündüzlü okuyan, okula geliş gidişte, günde dört defa geçer. Haruniye yönüne giderken köprüyü geçer geçmez sağ taraf yol kenarında, Habba ve Bağdat adlarında iki kimsesizin oturduğu üstü kiremit çatılı kulübe vardı. Bağdat'a öğrencilerin bazıları ve yöre halkı fal baktırır, onlara küçük hediye veya yiyecek verirlerdi. Habba ve Bağdat'ın oturduğu kulübeyi zamanın Nahiye Müdürünün yaptırdığı söylenir.
Okuldan mezun olduk, çalıştık günü geldi emekli olduk. Yıllar sonra köy Enstitüleri ve öğretmen okulları mezunlar toplantısı çevre illerde ve okulda yapılmaya başlandı. Bu buluşmalarda Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okullarında yapılanlar anlatılıyor, anılar paylaşılıyor.
Böyle bir buluşma için bulunduğumuz Hatay iliden Düziçi’ne bir otobüs dolusu gelmiştik. Grubun içinde Köy Enstitüsü mezunu olanlar vardı. Onları dinledik. Onların yaptığı dersliklerde, salonlarda, diktikleri ağaçların gölgesinde gölgelendik. Her gelişte eski mezunlar binalara okulun görüntüsüne bakıp bakıp iç çeker, içi kararır. Korunabilen binayı, bayrak direğinin bulunduğu bölgeyi, İrfan Çeşmesini, sinema salonunu, kalan ağaçları görünce gözleri parlar, gençleşir, dik durup, göğsünü kabartıp dört bir yanını izler.
Grup halinde Deliçay Köprüsünden geçerken Köy Enstitüsü mezunu köprü girişindeki yazıyı gördüğünde çok kızdığını söylemişti. ‘’Bizden öncekiler bu köprünün taşlarını sabun çayının orada kesip düzenlemişlerdi. Bizlerde katır arabası ve okulun kamyonu ile getirip biz yapmıştık. Hemen bunun üstüne de konmuşlar. Biz yaptık bunu biz. Hey gidi Deliçay köprüsü hey! Birçok kültürü karşıladın, yurdun dört bir yanına ilim, irfan yaymak için gidenleri uğurladın.’’ Demişti, Aslan Yeleli Derviş KURTULUŞ.
Derviş Abiyi bu konuşmasından iki yıl sonra aniden kaybettik.

GRAMLA EKMEK...
Ülke yoksuldu. Yoktu, yokluktu. 1930'lu yıllar, nüfus 16 milyon.
12 milyon köylerde yaşıyor. 40 bin köy.. 4 bin civarında köyde okul var. 6 bin kadar öğretmen.. Şehirde yetişip öğretmen olanlar köylerde görev yapmayı kabul etmezler...
Ülke yoksuldu. Yoktu, yokluktu. 1930'lu yıllar, nüfus 16 milyon.
12 milyon köylerde yaşıyor. 40 bin köy.. 4 bin civarında köyde okul var. 6 bin kadar öğretmen.. Şehirde yetişip öğretmen olanlar köylerde görev yapmayı kabul etmezler...
Çare; Köy Enstitüleri kurmaktı.. Kurdular. Sadece köy çocuklarından öğrenci kabul ettiler. Enstitüye gelen öğrenciler kendi okullarını kendileri yaptılar.. Gramla dağıtılan ekmekleri yiyip, yarı aç yarı tok eğitim öğretim gördüler...
Her bir öğrenci öğrenimleri süresince 150'den fazla dünya klasiği okudu. Sorgulayan, araştıran, aklını ve bilimi kullanan gerçek aydın oldular...
İş içinde iş için eğitimle, yaparak yaşayarak öğrendiler.
Okul yapmayı enstitüde öğrendiler, gittikleri köyde önce okulu yaptılar. Tarımda, hayvancılıkta v.b. işlerde köylüye önder oldular. Çocuklara okuma yazma öğrettiler..
IŞIK OLDULAR..
IŞIK OLDULAR..
Alıntı yazı: Hasanoğlan Köy Enstitüsü
Fotoğraf : 1947 Düziçi Köy Enstitüsü öğrencileri
Fotoğraf : 1947 Düziçi Köy Enstitüsü öğrencileri
BUGÜN 17 NİSAN KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 79. Yılı. 1940 YILINDA KURULMUŞ, 10 YIL BAŞARILI BİR ŞEKİLDE ÇALIŞILMIŞ. TOPRAK AĞALARININ BASKISI İLE İÇERİK VE PROĞRAM DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMIŞ. OY KAYGISI İLE BAKAN VE GENEL MÜDÜRLÜK DEĞİŞTİRİLMİŞ, NİHAYET DEMOKRAT PARTİ MİLLET VEKİLİ TOPRAK AĞASI KİNYAS KARTALIN BASKISIYLA ENSTİTÜLERİN ADI İLKÖĞRETMEN OKULLARINA DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR. ANCAK TEMELİ KÖY ENSTİTÜLERİ OLUNCA ETKİSİ ÖĞRETMEN OKULLARINDA DA ETKİLİ BİR ŞEKİLDE DEVAM ETMİŞTİR. 30 YIL BU ETKİ DEVAM ETTİ. ÖĞRENCİ ÖRGÜTLERİ SEÇİMLERİ, ÖĞRENCİNİN YÖNETİMDE SÖZ SAHİBİ OLMASI, LABORATUVARLARINDA BULUNAN EĞİTİM MATERYALLERİ, KÜTÜPHANESİNDEKİ ZENGİNLİK, ŞU ANDA Kİ BİRÇOK ÜNİVERSİTELERDE RASTLAMIYORUZ. EĞİTİM ÜRETİME YÖNELİKTİ.1976 YILINDA ÖĞRETMEN OKULLARI DA KAPATILDI. İLK OKULDAN SONRA YEDİ YIL BOYUNCA ÖĞRETMENLİK BİLİNCİ İLE YETİŞTİRİLİYORDU. ÖĞRETMEN OKULLARININ ETKİSİ 4 YIL KISMEN DE OLSA DEVAM ETTİ. 1980 DARBESİ İLE KÖKTEN KAZINMAK İSTENDİ, TARİKATLAR KÖRÜKLENDİ. KÖYLERDEN ÖĞRETMENLER TAŞIMALI SİSTEM BAHANESİYLE UZAKLAŞTIRILDI. ŞİMDİKİ GÜNLERE KADAR GELDİK ENSTİTÜLERDEN VE ÖĞRETMEN OKULLARINDAN KALAN BİNALAR VE BELGELER YOK EDİLMEYE ÇALIŞILDI. DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜNDEN KALAN BİNALAR ÇÜRÜMEYE TERK EDİLDİ.ÖĞRETMENİMİZ OLAN MEHMET GÖL'ÜN KÜLTÜR MÜDÜRLÜĞÜ DÖNEMİNDE EĞİTİM MÜZESİ OLUŞTURULABİLDİ.AYRICA İLKOKUL ÖĞRETMENİM MEHMET MÜLAYİM. KENDİLERİNE TEŞEKKÜR EDİYORUZ. ŞU ANDA OKUL BİNALARININ BULUNDUĞU ALANIN DÖRT BİR YANINDAN YOL AÇILMIŞ DURUMDA. İLERİDE BURALAR İMARA AÇILIP, DÖRT KAT ÜZERİNDEN RUHSAT ALINIP ON BEŞ KATLI BİNALARIN YAPILMASINDAN ENDİŞE EDİLİYOR.
(Osman YILMAZ 17 NİSAN 2019 İskenderun)
NELER YAŞANDI?
Neler yaşandı demek geliyor içimden.ulusal Egemenlik Bayramını gölgede bırakmak için 23 nisanı içine alan haftayı kutlu doğum haftası olarak kutlama yapılıyordu. Diyanet ve müftülükler el ele verdiler. Okullarda kutlandı. Şimdi o günleri Fetocular koydular diye söyleniyor. Hiç kimse bunu sorgulamadan uydum imama dediler. Eleştiri getirenler etiketlenip öteki dendi. Bunun gibi birçok gün özel dini gün olarak devam ediyor.
(Osman YILMAZ Nisan 2019 İskenderun)
Göksu Bulanık Akıyor
Musa Kaplan
OZAN YAYINCILIK
Bu kitap; şimdilerde Amanos dağlarının eteğinde, bir kolu bilek üstünden, bir kolu dirsekten, bir bacağı diz kapağından kopmuş olan, 68 gençlik hareketinin önemli liderlerinden İbrahim Çenet’in, bunları hiç yaşamamış gibi bir UMUTLA hayata sarılışını ve insanlığa UMUT olan yaşam öyküsünü anlatıyor. Çenet; 6 Mayıs 1972 tarihinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasıyla girdiği eylem neticesinde kaybettiği kollarını ve bacağını şöyle anlatır. “Zor günlerdi be Murat gardaşım, zor günlerdi. 6 Mayıs 1972 benim hayatımın zor günlerinin başlangıcıydı. Pişman mısın dersen; hayır öyle bir şey yok, sadece konuya açıklık getirme açısından söyledim bunu. Aksaray’a geldiğimizde üzerimizi aramak istediler. Biz buna karşı koyduk. Karşıdan bir el bombası atıldı, hedef gözetmeksizin. Bir kurşun geldi koluma değdi, bir başka kurşun bacağıma isabet etti. Bir bomba yakınıma düştü, ben onu alıp atmak isterken kurşunlar gelmeye devam etti. O arada bomba infilak etti, bir ateş çemberi içinde kaldım. İşte ben o gün kollarımı bacağımı orada kaybettim.” Yıllar sonra deniz Gezmiş’in mezarını ziyarete gittiğinde; “Deniz oğlum ancak gelebildim. Kolları bacağı ancak yaptılar. Daha önce gelemedim, kusura bakma, çok özledim seni’’ der ve sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. İbrahim Çenet; Mut’tan Silifke’ye kadar yol arkadaşlığı yapan Iraz’ın, yol boyunca çevre hakkında verdiği bilgileri, yoksulluk içinde ODTÜ’yü kazanıp okula başladıktan sonra devrim hayaliyle geçirdiği yılları, yakalanıp aylarca sorgulandıktan sonra cezaevindeki yaşanmışlıklarını da anlatacaktı, sonra vazgeçti. Neden vazgeçti? Hepsi kitabın satır aralarında…
İSTANBUL SEÇİMLERİ
Başarı sarhoşluğuna girip insanların onur ve şahsiyetleri ile oynayanlar, alaycı tavır sergileyenler, insanlığa saygıyı unutanlar, emeğe saygı duymayanlar bir gün mutlaka bedelini ödüyorlar da biraz gecikiyor. Nicel birikimler, nitel patlamalara yol açıyor.
(O. Yılmaz 2 Nisan 2019 İskenderun)
Zamanlama: Ramazan ayı, bayram, tarikatlar dini kullanarak propagandalar, önceki seçimler öncesinde olan olaylara benzer gelişmeler mi olacak? Seçimler sırasında karışık durumlar mı olacak? Toplumda güven ve şüphe ağır basmaya başladı. Yaz tatilinde oy kullanacak üniversite öğrencileri İstanbul dışında olacak
Haberleri izliyorum. İstanbul’a otağ kurulup, toplantı yaparak çalışmalara başlanacakmış. İstanbul da yaşayan HEMŞEHRİLERİN sayısını tespit etmişler. Bunların sayılarına göre çalışma sürdüreceklermiş. Erzurumlu, Sivaslı, Erzincanlı, Elazığlı, Trabzonlu, Samsunlu, Gümüşhaneli, Rizeli, Karslı, kısacası istanbul’da hemşericilik üzerinde çalışma yapacaklarmış. Bunca kutuplaştırma, ayrıştırmalar yetmedi, sökmedi sanki. Şimdi metropolde tek tip, hepsi aynı düşünceli, aynı yapıda Erzurumlu, Adanalı, Osmaniyeli, Elazığlı, Sivaslı, Erzincanlı, Trabzonlu, Samsunlu, Gümüşhaneli, Rizeli, Samsunlu, Karslı olmaya mı zorlanıyor. Yeni fişleme ve etiketleme. Böyle bir ayrıştırma ile belediyecilik ve siyaset olacak herhalde. Bunların olması mümkün değil ama, bir araya getirme, hepsini aynı dini,siyasi ve etnik yapıya getirme çabası bile tehlikeli. Bu sadece kaos yaratır, hedef şaşırtır. Yeteri kadar cemaat ve tarikat çatışması zaten yaşıyoruz. Bunların çatışması nelere mal oluyor görüyoruz. Sorunlar, milli hasılanın dengeli paylaşımı, rahat ve çekinmeden düşünce ifade etme, kesin olan ve herkes tarafından bilinen bir şeyi dahi kişiler kendi aralarında konuşurken bile etrafına bakınarak konuşur hale gelmesi, üretim, tüketim ve paylaşım sorunudur. Geçmişte bunları çok yaşadık, çözüm olmadı bu aşamaya geldik. 70 li 80 li yıllarda bunları gördük, yaşayanlar hala hayatttadır bunları çok iyi bilirler.
Fizik kurallarının çoğu toplum biliminde de geçerlidir. Nicel birikimler nitel patlamalara yol açar.
(Osman Yılmaz 8 mayıs 2019 İskenderun)
ÜLKE DEMOKRATİK CUMHURİYETTİR.
Ülkelerin birinde Anayasa ve yönetim ile ilgili tartışmalar sürekli devam edermiş. yetkili kabul edilenler arasın da konuşmalar olurmuş.
Gelişmeler ,konuşmalar ve tartışmalar televizyonlarda izlenirmiş..
-Ülkede diktatörlüğü çağrıştıran hareket edenler var dermiş bir kesim. Kural gereği diğer kesim konuşurmuş.
-Diktatörlük olsa siz böyle konuşamazsınız deniliyor.
- Doğru gibi diyor bir diğeri. herkes istediğini düşünür, konuşur, kararını verir. Demokratik Cumhuriyet var.
Tartışmalar uzamış gitmiş sonunda bir karara varılmış.
İki maddelik bir anayasa hazırlanmış, oylamaya sunulmak üzere taslak hazırlanmış. Taslak Oylamaya sunulmuş.
ANAYASAMIZ
MADDE 1. Ülkemiz demokratik bir cumhuriyettir.
MADDE 2. Herkes istediği gibi düşünür
a- Belirlenen sınırda herkes konuşabilir, hareket edebilir, kararını verebilir.
b- Ancak son söz ve kararı O anda devletin başında kim varsa O verir. O ne derse, ne yaparsa doğrudur.
C- Eleştirmek suç sayılır.
(O Yılmaz. 8 Mayıs 2019 İskenderun.)
KİM BUNLAR
Bunu yapanlar kimler. Sandık başkanı ne ermiş bir adammış kim hangi partili olduğunu biliyor, ona göre oy pusulası veriyor. Allah için bunları tespit etmişsiniz neden soruşturma açmadınız da bunca milleti rezil ediyorsunuz. Ayıp bu kadar da aşağı görmeyin bu vatandaşı.
Yapılanlar ve söylenenler arşivlenip kitap veya film oluşturulsa, uyuyanlar bir daha uyumazlar başımıza bir iş gelir diye. izlerken, okurken kahrolur, bunlar insan mı? diye.
DUYUYORUM, GÖRÜYORUM, DÜŞÜNMÜYORUM.
Dinî günleri fırsat buldukça bağırıyor, ortak haktan varsillara yemek veriliyor hayır hasenat yapmış gibi. Tarikatlarin elemanları sohbet adı altında günlük fetvalar sözel olarak belirlenecek, belirlenen ortamlara ve kişilere iletilecek. Bunları duyup gördükçe, Vay be adamlar iyi çalışıyor diyeceğiz. Sayılı dinî günler biter bitmez, Türklük,vatan, millet, hainler, dış mihraklar, fırsatçılık, vb. Sözcükleri bol bol duyacağız. Sonra birlik, beraberlik, vatan hepimizin, devletin parası hepimizin, olur mu böyle? Olmaz diye bagiracagiz. Metropolerde dostluk gösterileri yapılacak. Hemşerim bize bu yakışır mı birlikte olacağız, filanlar sana ait ha, sonra hesapları görüşürüz.vb sözleri de çok duyacağız. Karşı duruşlara bahane uydurup bir suç bulacağız. Grup baskıları, ne diyorlar galiba mobbing olacak işyerlerinde. Ne olursa olsun değişmez denecek. Hemşeri buluşma günlerinde yemekler verilecek, giderleri bir kanaldan karşılanacak. Bizimkiler de bayağı çokmuş diyecek bir kesim. Emmi, teyze, arkadaş, genç düşünecek uzun uzun. Neler oluyor, ne olacak diye. Ağır basacak onur, gurur, şahsiyet, geçim derdi bir kesimde. Çıkışı da, çözümü de kendi yapacak çözebilirse problemi. Bunları duyuyorum kahvelerde, üç beş kişilik sohpetlerde. Sonra boş ver bunları diye kapatılıyor konu.
İftar yemeğini izliyoruz.
YSK Gerekçeli kararı kamu oyuna, siyasi partilere bildirmedi hatta yazılmadığı söyleniyor. Bazıları kararı ayrıntılı olarak biliyor. Aciklama yapıyor. Yapmayın dalga geçmeyin. İftar yemekleri varsillara mı veriliyor? İzlerken bunlar halkın parasıyla kendi egolarini mı doyuruyor? Diye düşünüyorum. Ben sadece düşünüyorum. Vatandaşlar da sadece düşünüyor. Yıllar önce Balcalı Hastanesi'nde hasta bekliyoruz. Hastane bahçesinde hasta yakınları karton parçaları üzerinde gecelerdi. Hastasi ağır her an çağrı olur diye. Çoğu uzaktan gelmiştir. Parasını dikkatli harcaması gerekiyor. İftar saati yakın oturuyoruz. Bir kişi hasta yakınları yanına yavaşça yaklaşım ile bahçe dışında yemek getirdik, kabul ederseniz sevinirim diyerek uzaklaştı. Yorgun, aç olan, oruçlu orucsuz yaklaştık oraya. Oruçlu olanlara öncelik verdiler oruç tutmayanlar. Dağıtım yapan kişiye sorduk kim veriyor bu yemeği? Adını soylemememizi, tembihledi Ramazan boyunca iftarda buradayız.Dedi.
Oradaki hasta yakınları şaşırmıştı.
Gösteriş, reklam ve adını kullanarak iftar yemekleri verenlere lanet okuyorlardı.
MANZARALAR
Hastane koridorlarında koşturmacalar, poliklinikler önünde sıra bekleyenler, acil önünde telaşlı bekleyişler, gençler emekliler çocuklar bebekliler, emekliler, çalışanlar. tahlil sonuçlarını göstermek üzere poliklinik kapısını çalarak açmak istedim. Kapalı dediler bekleyenler. Bir saattir bekliyoruz gelen olmadı deniyor. Kendi kendine söylenip duruyorlar. Sebebi öğrenmek için Başhekim sekreterine gidip sordum. Doktor acilen ameliyata girdi yetişemeyebilir. Şikayet hakkınız var edebilirsiniz yanıtını alınca şaşırdım. Sizden bilgi edinmeye geldim buraya diyerek oradan ayrıldım. Poliklinik önünde bekleyenlere doktorun ameliyata olduğunu öğrendim gelmeyecekmiş dedim. Birkaç kişi bizim işimiz sekreterden o da yok, deyince gidin sorun durumu anlatın deyince verilen tepkiler şaşırtıcı
-Abi bizim arkamızda kimsemiz yok, ben zaten zor iş buldum. buradan kağıt götürmezsem atarlar.
-Kime derdini anlatacaksın?
-Bize bir zarar gelir mi?
- Hastanelerde boşa adam dövmüyorlar.
-Bu nasıl iş Allah için?
-Bana ne kardeşim ben karışamam, olursa olur, olmazsa olmaz.
Diğerlerin de hiç tepki yok sadece dinliyor..
"HAYIRLI CUMALAR YAZIP BUNU BİRİLERİ GÖRSÜN DİYE PAYLAŞMAK" OLMUYOR, OLMUYOR!
Sabah kalktığımda gündemde olanlardan haberdar olmak, olabildiğince anıları yazmaya başlamadan önce sosyal medya hesabı da denilen Facebook diye yazılan sayfayı açıyor, bir göz atıyorum. Bir yazı dikkatimi çekti ve düşündürdü. Kendisinden izin almadan aşağıdaki yazıyı kopyaladim hoşgörüsünü umarak bir alıntı olarak ta belgelerim arasında bulunacak. Bu yazımın bitimine ekleyecegim.
Dinler, inançlar, gelenekler, yasalar toplum yaşamını düzenleyen etkenlerdir. Ne yazık ki egemen olan güçler, kendi çıkarları uğruna insanları bu etkenleri kullanarak ayrıştırma yöntemini seçiyor ve uyguluyorlar.
İslam coğrafyası diye söylenen bölgeye bakıyoruz devletleri birbirine düşmüş, devlet içinde tarikatlar cemaatler mantar gibi çoğalmış hepsi din adına hareket ediyoruz diyerek sömürü ve rant peşinde.
İlkokul Öğretmenliği hayatımda ülkemin elektrik siz susuz köylerinde, şehrinde, Kürt, Türk, Arap, Alevî, Sünnî, Şafi, Süryani diye dillendirilen her kesimi ve yerleşkelerinde çalışma fırsatım oldu. İyi ki de olmuş.
Temelinde bu insanlar birbirlerini kucaklamayi, paylaşımı biliyor. Ancak tarikatlar, cemaatler, egemen güçler aracılığıyla ayrıştırma yoluna gidiliyor. Maraş'ta, Pazarcık' ta, Van'da bütün bunları şahsen yaşadım ve gördüm. Maraş'ta, Sivas'ta, Ankara'da, İstanbul'da, Kırıkhan,da Reyhanlı'da duyulmayan daha birçok yerlerde ülke olarak yaşadık.
AŞAĞIDAKİ ALINTIYI DA PAYLAŞMAK İSTİYORUM.
(Hakan Mazman'in paylaşımından alıntıdır.)
Osman Yılmaz. 15- Eylül- 2019 İskenderun.
Bugün matem günü geldi
Ah hüseynim vah hüseynim
Senin derdin bağrım deldi
Ah hüseynim vah hüseynim....
Diyerek 12 günlük oruçlarını sessizce yaşayıp gördükleri tüm zülüm ve eziyete rağmen sevgiyi dilinden düşürmeyen canların lokmasina ortak olduk...
Bu cuma hutbede bu konu işlense ve tarih acıları yaptı ama tamir etmek bize düşer diyip kardeşlik dilini başladaydınız ne olurdu...
Oy verirken alevi kardeşim
Vergi öderken alevi kardeşim
Insan hakkı reklamında alevi kardeşim diyenlerin cem evleri statüsünde duyarsızlığı bizi üzüyor....
HEP YERE BAKTI.. BAKTI..GİRDİ İÇERİ...
Küçük bir belde de okul önünden geçiyorum. sıra halinde üniformalı orta okul öğrencileri, yanlarında öğretmenleri gidiyorlar. Peşlerine takıldım. Bunlar inceleme gezisi yapıyorlar diye. Hep beraber camiye girdiler, peşlerinden bende girdim. Allah affetsin. Çünkü farklı niyetle girdim, günah isledim, merak ettim. Çok önemli, dini konularda uzmanlık gerektiren bir konudan bahsedecekler her halde diye düşündüm. Bilindik ezberlenen dualar okundu. Günlük yaşamda olabilecek basitçe konular üzerinde bağıra bağıra açıklama dinledik. İbadet bittikten sonra dışarı çıkıyoruz. İki kişi yüksek sesle camiye yardim, camiye yardım. Arada bir iki Arapça cümle. Çıkan sıra halinde karton kutuya para atıyor. Öğrenciler dışarda sıraya dizildi, sayıları sayıldı, yanlarında öğretmenleri okula doğru yürüdüler. Ben de peşlerinden okul girişine kadar gittim. Öğretmenin birinin yanına yaklaşıp, öğretmenim bu anlatılanları okulda açıklayacak durumda degilmisiniz ki İlkokul mezunu arada yetişmiş birinden dinletiyorsunuz? Dedim. Koluma girdi, kenara doğru çekti. Genç taze bir öğretmen. Dayı işi karıştırma, biz denileni yapıyoruz. Sen ne iş yapıyorsun amca? Dedi. Çok şey yapmaya çalıştım da, sürü ve sürüm olmadı oğlum. karşılığını verdim. Durakladı, yere baktı yavaşça okul kapısından içeri girdi. Tekrardan bana bakar mı diye arkasından baktım baktım, bana bakmadı. Hep yere baktı.(28 Eylül 2019)
ARA GAZI VEREREK İLERLİYOR, GAZI ALANLANLAR GÜRÜLTÜ YAPIYORLAR.
ABD' de iki güç yarışıyor. Biri İlaç ve sağlık kartelleri, diğeri silah ve savaş kartelleri. Cumhuriyetciler ve Demokratlar. Ortadoğu ve dünya, uzantılarından nasibini her dönemde de aldı ve almaya da devam ediyor.
Obama aracılığıyla ilaç ve sağlık sektöründe devletler içinde tezgahlar kuruldu, sömürü ve soygun meşru oldu yasalaştı.
Trump aracılığıyla silah ve savaş sektörü devreye girdi. Ortadoğu ve dünyada savaş, çatışma ve cinayet haberleri yoğunlaştı. Nasiplenen nasiplenene, olumlu veya olumsuz. Ver gazı ilerlesin. Vites değiştirirken ara gazı unutulmuyor. Eski kara şanzımanlı araç kullananlar anlatırdı. Ara gazı vermezsen vites degistiremezsin ilerlemesi güçleşir derlerdi.
Ne yazık ki egemen güçler, ara gazlar vererek kullanıyor kullanılması gerekenleri. Gaz aldıkça bağırıyorlar gazı alanlar. Sesler olabildiğince çoğalıyor, kulakları tırmalıyor, uyumsuz düzensiz sesler. Sanırsam, daha sonra kulaklar da beyin de alışıyor, umursamıyor gibi davranıyor. Ama bilinç altı her zaman faaliyette olurmuş.
İlaç ve silah kullanımı artmalı ki daha da güçlü olalım diye silah, mermi, savaş stratejilerini çiziyor egemenler.
Eğitimi, üretimi artıracak, gelecek kuşaklara rahat ve huzur sağlayacak bir girişim oluyor da kimse mi farkında değil.
15-Ekim-2019 Osman Yılmaz.
VALİ GEÇECEK VALİ
Gündem de bir vali var. Bunu duyunca Hassa Ardıçlı da bir yaşanmış olduğum olayı paylaşmak istedim. Dönem, Özal dönemi. 80 li yıllar Oniki Eylül uygulamalarının etkisi sürüyor. Ardıçlı Kırıkhan Hassa yolu üzerinde bir yerleşim yeri. On iki ogretmenli yola yakın bir ilkokulu var o zaman. Hatay valisinin tayini çıkmış gidecek. Gitmeden önce ilçelere gidip vedalaşma yapıyormus.. ilçe millî eğitim müdürlüğü telefon zinciri ile yol üstündeki okuldaki öğrencilerin saat 10 - 11 arasında yol kenarında durarak valinin geçişini selamlayacak diye haber veriyor. Kış günü. Ardıçlı da bir Poyraz esintisi var, yağmur geldi gelecek. Okul Müdürü Mustafa Bey durumu açıkladı. Öğrencilerin eline bayraklari tutusturduk. Vali geçerken sallayacaklar.Yol kenarına dizildik. Bekledik yirmi dk geçti. Birinci sınıfları okutuyorum. Çocuklar üşüyor. Dayanamadım sınıfımı alıp okula geldim. İlçe müdürü Aktepe de karsilayacakmis, geçerken öğretmenleri sayıp geçmiş. Ertesi gün okula geldi. Devlet büyüğüne saygısızlık yaptın, amirin emrine uymadin senin için iyi olmayacak dedi. Ben doğrusunu yaptım. Gereğini yapın karşılığını verdim. Bu arada dört yıl önce Samandağı nda çalışırken Maraş olaylarını protesto etmek için bir saat derse girmedigim eylemden dolayı mahkeme çağrım tebliğ edilmişti. Biraz da cekinmedim değil. Önceki yıllarda birçok arkadaş görevden atılmıştı soruşturmasız. Konu uzayacak bu kadarını paylaşmak istedim.
Osman Yılmaz
26 Kasım 2019
Bak Hele Bak Biz Yeni Fotoğraflar Çektirdik
Boy boy fotoğraf çektirdik anı olsun diye. Asgari ücrette neymiş? Kimse acından olmuyor. Nasil olsa öyle yada böyle karnınız doyar. Daha cok üreteceksiniz, çalışacaksınız biz para kazanacağız. Siz biraz daha İdare etmesini bilirsiniz. Siz katlanır, idare edersiniz ama biz hep kazanmaya alıştık. Bizler hep kazanmalıyız, yoksa dayanamayıp kahroluruz. Sesiz olun, istenmedik seslere de dayanamıyoruz. Siz dayaniyorsunuz. Biz Çıldırır gibi oluyoruz, yine de siz dayaniyorsunuz.
Biz sizlere gülerek poz verdik. Kendi aramızda çektirdik sırasıyla gülümseyerek. Badem bıyık altından da gülüşün de görünümü ne hoş olurmuş.
Sahi bizi gördünüz değil mi? Yoksa önceden de çok fotoğraflar çektirmiş idik bıktınız mı? Onlar eskiden idi. Bunlar yeni yeni. Bakın hele şu güzelliğe. Seneye farklı bir poz vereceğiz. Siz bizim yanımızda olduğunuzu hayal ederek bakın fotoğraflara. Ha işte, sizler de orada duruyorsunuz.
Olayı fazla da abartmaya gerek yok, altı üstü bir fotoğraf demeyin o bir belge sayılır. Bak bak iyi bak kendini o karade hayal et! Nasıl rahatladın değil mi? Rahatladın. Bu da bir terapi sayılır.
Osman YILMAZ. 28. Aralık.2019
.
Yorumlar
Yorum Gönder