Köy Enstitüleri ve Van Milletvekili Kinyas Kartal ( 5. )
Van iline atamam yapılınca Samandağ dan Van a gidip gelmeye karar verdim. Samandağ'ından Van'a sebze taşıyan bir kamyon şoförü olan Salih usta ile daha önce tanışıyoruz. Bana da yoldaş olursun beraber gideriz dedi. Öğleden sonra üç kişi olarak Fort kamyonunun şoför kabininde Van yollarına düştük. Antakya, Kırıkhan, Hassa,İslahiye, Fevzipaşa, kömürler in bulunduğu ovadan geçerek, Hurşit Dağı na tırmanıyoruz. Kıvrıla kıvrıla ağırdan tırmanıyoruz. Motor sesinden yükün ağırlığını tahmin ediyorum. Hurşit dağında motor kayış kırdı. Karanlıkta el fenerleri ışığında üçümüz birlikte kayış değişimini yaptık. Tekrar inleyerek yola tırmanıyor kamyon. Gaziantep, Urfa, Diyarbakır yönünde ilerliyoruz. Diyarbakır a girerken şafak sökmeye başladı. Camlar açık hava serin. Sahil yöresinde sabahları bu havaya rastlamak zor. Kuru ve serin bir hava. Bir müddet sonra güneş doğarken hava yavaş yavaş ısınmaya başladı. Tam karşıdan vuruyor güneş. Kabin ısındıkça uyku bastırdı iyice. Şoförün yanında uyumamak için zorluyoruz kendimizi. Uyuklarsak, şoför de uyuklama yapabilir diye. Ertesi sabah Van iline yetişmemiz gerekiyor. Yolda kayış değişimi zamanımızı aldı. Molayı ileride vereceğiz. Benim zorlandığımı gören Salih usta,
Hocam sen Diyarbakır'da otobüse binip yola devam et. Dedi. Otogar kavşağında indim. Otogarda kahvaltımı yaptıktan bir saat sonra Van Gölü otobüs firması ile yolculuk kaldığı yerden devam ediyor. Veysel Garani ye kadar uyumuşum bir güzel. Burada çay molası veriyoruz. Tatvan dan sonra Van iline varıyorum. O gece otelde konaklama ve sabah meşhur Van kahvaltısını yapıyorum. Gerçekten mükemmel bir kahvaltı örneği. Şehrin ortasında güzel bir park var. Park içinde büyük bir çay ocağı bulunuyor. Antep tabureleri üzerinde küme küme oturan insanlar. Bir kenara oturuyorum hemen. Çaycı, hemen önümde bulunan sehpaya çayı bıraktı. Küçük sehpa üzerinde bir tabak topak şeker. Bardakta kaşık yok. Bir müddet sağımda solumda bulunanları gözlerken garson elindeki çay kaşığını uzatırken abi yabancısın galiba hoş geldin dedi. Evet Van a ilk gelişim dedim. Burada kırtlama çay içilir. Sen de alışırsın tekrardan hoş geldin. Diyerek çay dağıtımına başlandı. Bir ara yanıma yaklaşınca TOBDER in yerini sordum. Şuradan az ilerde solda ikinci katta, levhasını görürsün zaten diye tarif etti.
İki bardak daha çaydan sonra derneğe varıp orada bulunanlara durumumu açıklama yaptım. Hataylı olup geçen yıl buraya ataması yapılan öğretmenlerle tanışıyoruz. Yardımcı oldular. Van'a atama yazısı sana tebliğ edildiyse yakınlardaki boş olan köylere tercih dilekçeni ver ondan sonra git. Tekrar geri dönüşünde atamalar yapılabilir dediler. Ogün orada Hüseyin Karaca ile tanışıyoruz. Hüseyin Trakyalı, Kepirtepe Öğretmen okulundan mezun olmuş. Van merkez Çitören köyünde çalışıyormuş. Okulunda öğretmen açığı olduğunu söyledi. Söyledikleri gibi dilekçeyi vererek iki gün daha oyalandım Van da.Tekrar ilişik kesmek için Samandağ'ına dönüp ilişiği kesip meyil müddetinden sonra Van' gelmeyi düşünüyorum.
Farklı bir bölgeye geleceğim. Akdeniz Bölgesinden Doğu Anadolu'ya. İlkokulda ve öğretmen okulunda sık sık kullandığım atlasta Van Gölü nün yapısı hep dikkatimi çekmişti. 1976 yılında oluşan Van depremi hatırlarım da. Farklı bir iklim yapısı, farklı bir kültür yapısı ile tanışacağım.
Samandağ Necatibey ilk okulundaki arkadaşlarımla vedalaşarak,Samandag'daki öğretmenlik görevinden ilişiğimi kesiyorum.
Meyil müddet imde İhtiyacım olabilecekleri listeleyip Düziçi ne geçiyorum. Anne baba ve yakın çevremdekiler tedirgin. Her yerde olaylar oluyor. Uzaklarda nasıl edeceksin yalnızsın ve oğlum diyor anam. Daha büyümedim ki onun gözünde. Hem kocaman bir adamım, hem de daha çocuk.
Orada insanlar yaşıyorsa ben de yaşarım ana deyince gülümsedi hemencecik.
Ulaşım kolay olacak.onun için gerekli olan ne varsa onları paketleyip tren ambarına verebilir, aktarma yerlerinde benim ile beraber varış istasyonuna gelir bir problem olmazdı. Yün yatak yorgan, üçlü Ocak, kitaplar, kıyafetler,günlük işlerde gerekli mutfak gereçleri, kuru yiyecek, salça ve benzerlerini paketleyip hazırladım. Bizlerden büyük olan Mehmet Cakmak çalışırken lojmanın bir odasında üç ay uğraşarak yaptığı bir oyma saz vermişti bana. Onu, mandolinimi,orta
boy valizi kompartımana alacağım bir zarar olmasın diye. Aktarma yapılan yerlerde sorun yaratabilir.
Mersin'den Elazığ'a giden motorlu trene Yarbaşı'nda binip altı kişilik kompartımana yerleşiyorum. Zaman zaman uyuyup, zaman zaman etrafı seyrederek yolculuk devam ediyor. Vagon tekerleklerinin raylarla sürtünmesinden çıkan ritmli sesler eşliğinde ilerliyoruz. Sabah saatlerinde Elazığ'da Van Gölü ekspres ine binmek için ineceğiz. Elazığ'a tarifeli saatten yarım saat gecikmeyle geldik. Ankara yönünden gelecek olan Van Gölü ekspres i tehir yapmış iki saat sonra gelecekmiş. Bu arada eşyaları emanete bırakıp, Elazığ Şehir merkezini gezme fırsatı bulmuş oldum.
Van Gölü ekspresi nin Elazığ'a geliş saatinde binerek yolculuğa kaldığı yerden devam ediyoruz. Kompartımanda bir süre sessizlikten sonra tanışma tanıma Faslı başladı. Muş ta, Tatvan'da inecekler var. Amcanın biri, yeğen su sazı Çal da kulağımızın pası açılsın dedi.
Kondoktörden izin alarak saz çalmaya başladım. Uzun hava ile yol açtıktan sonra Yemen türküsünü çalmaya başlar başlamaz hepsi birden türküyü söylemeye başladılar. Sanki önceden çalışma yapılmış gibi hatasız olarak parçayı sonuna kadar seslendirdiler. Arkasından Bitlis'te beş minare yi söylüyoruz. Kompartımanın kapısı dışında da eşlik edenler var. Biraz sonra kondoktor göründü kapıdan. Sustuk hep birlikte. Yemekli vagonda tren şefi ile müfettiş sizi oraya davet ediyor dedi. Altı kişilik ekibimiz ile geçtik diğer vagona. Bir gitar çalan,bir de darbukacı var vagonda. Tanışma süreci devam etti. İkisi de öğretmen imiş. Birisi Tatvan a diğeri ise, Bitlis'e atanmış. Yaklaşık bir saat kadar müzik Faslı sürdü. İyi de oldu. Personel ve yolcularla iletişim kurarak ileri ki zamanlarda buluşma dileğiyle yerlerimize geçiyoruz. Bir müddet dinlenmeden sonra Tatvan a geldik. Buradan Van Gölü'nü feribot ile geçip Van tren istasyonuna ulaşıyoruz. İstasyonda gelenleri şehir merkezine ulaştırmak için taksiler, dolmuşlar ve komyonetler var. Eşyaları kamyonete koyarak şehir merkezine varıp bir emanetçiye bırakıyorum.
Van'ın meşhur kahvaltı salonunda kahvaltı yaptıktan sonra milli eğitime uğradım. İl içi atamalar yapılmış. Atamam merkez ilçeye bağlı, Van Gölü kıyısındaki Çitören Köyüne yapılmış. Hemen derneğe uğrayıp köy hakkında bilgi edineceğim. tesadüfün bu kadarı da olmaz dedi birisi. Hüseyin biraz sonra gelecek buraya. okulun ihtiyaçlarını almaya gelmiş dediler. Hüseyin Çitören ilk okulunda müdür yetkili öğretmen. Hüseyin ile köye gitmek için oradan çıkıyoruz. eşyaları köyün kamyonuna yerleştirerek kalkış saatinde kamyonun şoför kabinine binip 20 km gittikten sonra köye ulaşıyoruz. köyün merkez ile ulaşımı Thames marka kamyonla yapılırmış. iki tane de Özel taksisi olan varmış.
köy ortasında köylüler indiler eşyalarını da alıp. Okul köyün alt tarafında .girişten görünmüyor. köy meydanından hareket ederek lojmanın önüne kadar yanaşan kamyonun kasasından eşyaları indirerek lojmana yerleştiriyoruz hep birlikte. Güneş batmış hava yavaş yavaş kararıyor artık. Etrafa bakıyorum hemen. Güney ve batı yönünde Van Gölü, Kuzeyde büyük ihtişamıyla Süphan dağı görünüyor. Okul köyün dışında etrafı açık. İki derslikli, iki lojmanı var. Benimle birlikte dört öğretmen olmuşuz okulda. Bursalı İsmail ile tanıştık bu gece. geçen yıl ikinci dönemde gelmiş buraya. Sessiz gibi görünümü var. Sohbete girdikçe hoş bir insan olduğunu hemen belli ediyor. Mehmet Bingöl isminde Van'ın yerlilerinden olan bir öğretmen daha varmış. Bazı özel durumundan dolayı üç gün izin almış. Kahvaltı benzeri bir akşam atıştırması yaptıktan sonra, muhabbet devam etti. Hep birlikte aynı lojmanda kalmaya karara verdik. Yakacak ve yiyecekten tasarruf olur düşüncesi ile.
Köyün yerleşimi dağınık değil. Van gölü'nün kuzey yönünde. Evlerin tamamı toprak damlı. Duvarları çamurdan yapılmış kerpiçlerle örülü ve içi dışı çamurla sıvanmış. her evin önünde piramit şeklinde yapılmış tezek yığınları. Tezek, ahırda biriken hayvan dışkılarının kalıp halinde kesilip sıkıştırılıp güneşte kurutulması ile elde ediliyor. Kışın sobada yakacak olarak kullanılıyor. Hayvanların ne kadar çok ise tezeklerin miktarı da o kadar çok olur. Hayvanları olmayan aileler büyük baş hayvanların oyalandığı gezindiği yerleri dolaşarak, bok böceklerinden arta kalan dışkılarını toplar ve yığın eder. Bu tezek yığınlarına galak denmektedir. Galaklar pramit seklinde yığılmasının sebebi kar ve yağmurdan etkilenmemesi içn düşünülmüş. günlük ihtiyacı olan tezekler tabandan içe doğru alınıyor. Galak büyüklüğüne baktığınız zaman hangi evin durumunun iyi olduğunu tahmin edilebilir. Varlıklı ailelerin ev önündeki avlu kısmı yüksekçe duvarlarla çevrilmiş. iki hanenin önünde bir iki ağaç var. bunun haricinde hiç ağaç yok. Köyde kadınlar kızlar çeşmeden su taşıma işi yapıyorlar. Sokak ortasında kız erkek konuşması olmaz, olduğu taktirde ayıplanır. Üst üste giyilen etekleri canlı, dallı güllüdür. Okuldaki kız öğrenci sayısının az olacağı kanaati oluştu birden.
Küçükbaş hayvancılık daha fazla. Çok sürü yok, beşer onar koyunu var ailelerin. Hepsi birleştirilerek sürü oluşuyor. Büyük baş hayvan var ama bazı evlerde bir veya iki inek var. Ekim alanlarına buğday arpa ekilir imiş.
Bir hafta uyum süreci yaşadık. Sonra kaynaştık iyice arkadaşlar ile. Ben Adana Düziçi Öğretmen okulu, Hüseyin Kırklareli Lüleburgaz Kepirtepe öğretmen okulu, İsmail Balıkesir Savaştepe öğretmen okulu, Mehmet Kastamonu Öğretmen okulu muzunu. Herkes okul yıllarında olanları paylaşıyor zaman zaman. Önceki görev yerleri hakkında paylaşımlar, gönül ilişkilerini sınırlı da olsa anlatılırken espiriler eklenirdi. Hüseyin'in pedagojik yönü ağır basardı. Köy öğretmenlerinin cinselliği ile ilgili sorunları. Hele hele tek öğretmen olarak çalışanlar için daha da zordur diye başlardı anlatmaya, örnekler vererek.
Mehmet espiriler yapar hep güler, fıkra anlatır hadi gülsenize be derdi. Mecburen gülerdik.
İsmail, sakin içe kapanık gibidir ama öyle değildi. Fakat ilginçti. Dikkatimi çekmişti. Bir hafta sonu Van'a gidip geldik. O gece İsmail yatakta kıpırdadığı belli oluyor.
Sabah arkadaşlara durumu açtım. İsmail'in bir sorunu var dedim. En iyi tanıyan Hüseyin idi. Sonra konuşuruz diyerek kısa kesti. Başka bir gün Mehmet ile bana Başladı anlatmaya İsmail'in durumunu.
-Bu ilk olarak Başkale'nin İran sınırında olan bir köye atanmış. Tek öğretmenli bir okulu olan Fakat bakımsız kalan bir okulu varmış. Onun tadilatı ile uğraşmış sürekli. Bir de sözlendiği kız varmış memleketinde. O sene şubat tatilinde Bursa Karacabey'e döndüğünde kız ile ayrılma kararı verip ayrılmışlar.
Mehmet sabırsız, hemen araya girerek
- Ne var bunda hepimizin başından geçti anasını satayım.
Dahası var diyerek devam etti Hüseyin.
- Şubat tatili dönüşü tekrar aynı köyde çalışmaya devam ediyor. O yaz tatilinde de o köyde kalıp okulun tadilatını bitiriyor. Okullar açılmadan önce Bursa'ya uğrayıp tekrar geri gelmeyi planlıyor. Bursa'da bir lokantada yemekte siyasi bir tartışma oluyor ülke gündemi ile ilgili. Tartışma sonunda polis gelip alıyor karakola. Karakolda da tartışmaya devam ediyor İsmail. Orada sarf ettiği sözler bahane edilerek Ruh ve sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılıyor. İki hafta kendini ifade etmeye çalışıyor. Ben öğretmenim, bırakın köye gideceğim diye bağırıp çağırıyor. Çaresiz kaçmayı planlıyor buradan. bahçe duvarının yanındaki ağacı inceliyor. Oraya çıkıp duvardan atlamayı düşünüyor. Düşündüğünü de uyguluyor. İsmail dört arkadaşıyla birlikte duvardan atlıyorlar. Kendisinin anlattığına göre, üzerindeki hastane kıyafetini çıkarıp bir atletmiş gibi koşmuş. Bir yolunu bulup otogara kadar gelmiş. Karacabey'deki köyüne gelip durumu anlatmış en yakın çevresine. Van Milli Eğitim Müdürlüğünden yardım istenmiş telefon edilerek. Formalitelerden sonra İsmail'in tayinini geçen yıl buraya yaptılar. Bana da özel durumu anlattılar. Alkol aldığı zaman aynı olayları tekrar yaşıyor, kontrol etmek gerekiyor. Bazen gizlice viski alıp gece yatakta içtiği oluyor.
Demek ki geçen gece de aynısını yaptı diye düşünüyorum.
Konuyu bilmiyormuş gibi davranışlarımızı devam ettiriyoruz.
Dört öğretmen iki derslikli okulda sürdürüyoruz çalışmaları. Yalnız kız öğrenci sayımız çok az. Bunun için çeşitli yöntemler uygulamamız sonucunda, kız erkek öğrenci sayısı dengelendi.
Bir süre okul bahçesinde şeker,meyve dağıtımı yaptık. Bahçeye kadar gelen kız çocuklarını birinci sınıfların dersliğinde oturmalarını sağladık.Evden çıkan okul bahçesinde oynamaya gelmeye başladılar artık. Soğuk havalarda sıcak sınıfta kalmayı tercih ediyorlar. Bu süreçte, Mehmet Vanlı olduğu için, babaları ikna etmede daha etkili oluyor. Köy imamının çocukları İsmail'de. imam ile irtibata geçiyor İsmail.
Muhtar ve ihtiyar heyeti ile yakınlık içinde olmaya çalışıyoruz. Kız çocuklarının genç abileriyle akşamları saz çalıp türkü söyleme etkinliklerde bulunup konuyu onlara da açıp ikna yoluna gidiyoruz. Organize bir çalışma sonucu amaca ulaşmış olduk.
İsmail ile Van Gölü kıyısında dolaşım
Köy gençleri ile birlikte
Köy gençleri ile lojmanda Akşam toplantılarından
Köylülerin anadili Kürtçe. Bir aşiret köyü. Buriki aşiretine bağlı. Dinsel yönden şafi mezhebine ait olduklarını söylemektedirler. Köyün girişinde caminin hemen yanında bulunan bir meydan çeşmesi var. Okulun çeşmeye olan uzaklığı bin metre kadar. Bütün köy halkı tek çeşmeden su ihtiyacını karşılamaktadır. Okulda öğrencilerin su ihtiyaçlarını karşılamada bayağı zorlanıyoruz. Öğrenciler bidonlarla çeşmeden su taşıyarak, sınıflarda bulunan altında çeşme takılı plastik bidonlara dolum yaparlar. Köy çeşmesi geceleri imamın evine bağlanırmış. Evinin avlusundaki havuz dolarmış. İki güne bir okula da bağlamak için muhtarla konuştuk. Muhtar, imam razı olmaz dedi. İmam ile ters düşmeden ikna etmemiz gerekiyor. Şafi mezhebinde cuma namazı belli bir sayıya ulaşınca kılınıyor.
imama bir cuma hutbesinde temizliğin öneminden bahsetmesini çocuklara da temizliği öğretelim birlikte vurgusu yapıyoruz.
İl de yetkililere başvuru yapıyoruz gelecek yılın programına alırız dendi. Kafa kol ilişkisi mi diyelim, yoksa yolsuzlukla mı diyelim Mehmet'in çabasıyla plastik boruları kopardık.
1968 ilk okul programı, çerçeve program. Yıl içine dağıtılmış tarım işleri, bahçe işleri ile ilgili ünite konuları öğretmen uygun şartlara göre birleştirerek bir iki aya kadar da yaya biliyordu. 4.-5. sınıf öğrencileriyle su borusunu döşemek için planlamayı yaptık. Bir aylık süre içinde Okula kadar plastik boru döşüyoruz öğrencilerle. Hedef gerçekleşti. Haftanın iki günü okula su akması yetiyor.
Köy muhtarı ile hafta sonu okul önünde sohbet
Kış iyice bastırmadan okulun yakacak ihtiyacını karşılamak için gerekli tedbirleri aldık. Uzun kış gecelerinde bazı geceler köyün gençleri ile sohbetlerle geçiyor. Yarın için hazırlıklar tamamlanıyor. Yemek, günlük planları tamamlama gibi.
İlk defa kar yağışı olan yerlerde bulunuyorum. İlk günlerde kar yağışı hoşuma gidiyor. Kış uzadıkça, soğuk ve uzun geceler, yiyecek, giyecek gereksinimi arttıkça sıkmaya başladı. Kar o yıl çok olmuş köylülerin dediklerine göre. Köyün yolu bir iki gün kapanıyor. Bir hafta sonu Van'a gitmemiz gerekiyor. Fakat kar yağışı nedeniyle yol kapandı. Yürüyerek Van Erciş kara yoluna kadar gitmeyi, oradan geçen herhangi bir araca binip gitmeyi tasarladık.
Sıkıca giyinip elimizde birer sopa. Hem destek alacağız, hem de köpeklere karşı savunmak için. Güney tarafta Bardakçı köyü var. Önce oraya varıp, sonra kara yoluna yöneleceğiz. Yarım saat yürüme sonunda bir vadiye ulaşacak, vadiden akan akar suyun sığ bir yerinden, diz üstüne karar gelen yerden geçeceğiz. Akarsu üzeri donmuş. Üzerinden geçmeye karar verdik. Yinede tedbir olarak sığ olan yeri tahmin ederek tek tek sıra ile geçmeye çalışırken,son olarak İsmail geçerken buz çatladı. Kıyıya yaklaşırken oldu çatlama. Hemen atkılarımızı birbirine bağlayıp uzattık İsmail i çektik dışarıya. Ceplerimizde şeker ve kuru üzüm var. Hemen atıştırıyoruz enerji için. Zeve şehitliğin yanından geçerek Bardakçı köyüne ulaşıyoruz. Okula uğradık Ayhan öğretmen de Van'a gitmiş. Bardakçı yolu kapanmaz. Tekrar yola düşüyoruz. Erciş Van kara yoluna geldik. Yirminci dakika sonra bir aracı durdurup biniyoruz. Araç kara yolları aracı imiş. Van merkeze ulaştık nihayet.
Kalacağımız otele yerleşiyoruz. Biraz dinlenmeden sonra çay evlerine girip kırtlama çay içeriz üç dört bardak.
Çay ocaklarında ve pastahanelerde değişik ilçe ve köylerden gelen öğretmenlerle buluşuyoruz. paylaşımlar yapılır birlikte. Düziçili ve Düziçi'nden mezun olan Enver Algan ile karşılaşıyoruz. Enver gururla anlatırdı köyde yaptıklarını. Her akşam oturmalarında Köylülere Yaşar Kemal'in eseri İnce Mehmet'in bütün ciltlerini okuduğunu, okuma günü yapmadığı zaman hocam ne zaman okuma yapacağız diye sıkıştırdıklarından bahsederdi. Nereden alıştırdık, rahat bırakmaz oldular diye hafif gülümseyerek, birazda gururlandığını hissetirirdi Enver. Çevre köylerden gelen öğretmenlerle derneklerde otel odalarında ve çay ocaklarında konuşulur. Kahvelerde oyun onama olmazdı fazla.
Bu arada ülkede siyasi olaylar dedikleri üniversitelerde polis öğrenci, öğrenciler arasındaki Çatışmalar, faili meçhul cinayetler, gazeteciler, bilim adamları öldürülüyor. olaylardan birkaç gün sonra öğreniyoruz çok şeyi. Van'a gazeteler bir gün gecikmeli gelir. Hafta sonu gazeteleri görüyoruz. bir haftalık toptan göz atarız. Pazar günü öğleden sonra köylere gitme hazırlıklarını tamamlayanlar yola düşerler gerisin geriye.
O GÜN GÜLÜP GEÇMİŞTİK AMA DAHA SONRA NELER OLACAK
Köylerde elektrik yok. Gaz lambaları ile aydınlatma gerçekleştirilir. Elektrik yoktu ama bir ara gazlı lüks ile slayt gösterisi düzenleyip ders işlemiştik. köylüyü de çağırıp gösterdik. Çocuklara sinema mı gösteriyorsunuz diyenler de oldu. Ogün gülüp geçmiştik bu söze. daha sonra bunun altında farklı düşünüldüğünü anladık. bir hafta sonra bulut ve yağmurun oluşumunu deneyle anlım yatık sınıfta. sabah erken saatte köy heyetinden iki kişi müdür yetkili Hüseyin arkadaşı dışarı çağırdılar. Beş dakika sonra Hüseyin içeri gelip:
- Bizi rahat bırakın, biraz konuşma uzayacak gibi. Sonra konuşuruz dedi çıktı.
Konuşmalar bittikten sonra gelenlerin gittiğini lojman penceresinden izliyoruz Hüseyin de bir müddet onlarla ilerledi ve geri geldi. Olanları değerlendiriyoruz. Geçen gece öğrenciler okulda öğrendikleri yağmur ve bulutların oluşunu evdekilere anlatmışlar. Sabah namazından sonra konu gündeme gelmiş. birkaç kişi gitsin, hocalarla konuşsun. Allah'ın iş ile ilgili çocukların kafasını karıştırmasınlar. Uzun boylu Adanalı olan var ya onu uyarın demişler. Bunun üzerine ekenden gelip konuşmuşlar. Hüseyin onları ikna edip yollamış. Ara ara tehdit konuşmalar olmuş. Olayı öğrenince kahkahalarla gülüyoruz birden. bir süre sonra derin bir hüzün kaplıyor içimizi, sessizleşiyoruz. Korkudan değil, durumun acılığından. Bunları romanlarda okurduk, demek ki gerçeklik var. Var olmaya da devam edecek kültürel kalkınma ve ekonomik ilişkiler düzelmedikçe.
Aylar günler geçtikçe, köyü ve köylüyü daha iyi tanıyoruz. Köye göre ekonomik durumu iyi olanlar, yoksul durumdaki ailelerin iş yapabilecek çocuklarını senelik olarak tutarlarmış. ücret babaya ödenirmiş. Senelik olarak tutulan çocuklar sahibinin ahır temizliği, hayvanların bakımı, tarla işlerini yaparmış. Bu çocuklara tutma veya azap deniyor. Azap olarak verilen gençler de geliyor akşamları. Konuşuyoruz birlikte.
Köyün yakınından Van Gölüne geniş bir alana yayılarak dökülen bir akarsu bulunuyor. bu akarsu incili kefal türü balıkların yavrulama için akın ettikleri bir bölge. Balık avlama yasağı bittikten sonra bu alanda iki üç aylık bir zaman diliminde çok miktarda incili kefal balıkları tutulur. Anında da il merkezinde de satılmaktadır. yalnız avlanma döneminde köyün bitişiğinde olmasına rağmen köy halkının balık tutmasına izin verilmezmiş. Bu havza ihale yolu ile başka yerlerden gelenler alıyor, köylünün balık tutmalarına izin verilmiyormuş. Bu durumu göz önüne alarak köyde kalkınma ve balıkçılık kooperatifi kurmanın uygun olacağı kararına vardık. İlk önce köyün ileri gelenlerine ve gençlere durumu anlatıp hazırlıklara başladık.
kooperatifin önemini anlatmaya çalışıyoruz. İkna etmede zorlanıyoruz. Sizin ne çıkarınız olacak bu kadar uğraşıyorsunuz ? diyenler oluyor. bir iki yıl sonra biz gideriz ama sizler işleyişi öğrenir uygulamayı gördükçe hep birlikte kazanırsınız diye, örnekler vererek açıklamaya çalışıyoruz.
Bir yandan eğitim öğretim ile ilgili çalışmalarımız, diğer yönden köyün ihtiyaçları ile ilgilenmeye çalışılıyor. Kış boyuca konuşuldu konular. Ayrıca bir de mera problemlerinin olduğundan bahsetti gençler. Hazinenin yerleri var ama oralarını Kinyas Ağa ekiyor, koyunları sulayacak ve otlatacak alan kalmıyor diyorlar.
Mera konusunu günlerce tartıştılar gençler.Aileler arasında da konuşulmuş. O yıl ekilen alanı sürüye otlattılar zaman zaman. Araziler devletin kurumları olan Toprak Su'nun traktörleri ile sürüm yapılır imiş. Bunun suç olduğunu anlatıyoruz. Tekrar Ekim işinde geldiklerinde engel olup gönderelim diyorlar. Öneri tartışma uzar gider.
Bahara kadar yerden kar eksik olmadı. Bu sene kış yoğun geçti diyor köylüler. İlk defa geceleri eksi yirmi dereceyi yaşıyorum. soğuk uzun kış gecelerinde, kömür sobası ısısında sohbetlere orta oyunlarını da ekliyor gençler. Zaman zaman kalabalık olur sıkıcı olurdu. Akşam erken vakitte gelirlerdi. Yemek dört kişilik olur, yetmez doymaz idik. Mehmet espriyi yapıştırdı hemen: Yahu Osman aldığın tencere kepçe bayağı büyük ama yine de yetmiyo lan derdi. Erzak biterdi,pişirecek düşünürken Hüseyin un çorbası yapar kuruttuğumuz ekmekleri doğrayıp öğün atlatırdık. Genellikle cuma günü biterdi erzaklar. İki haftada bir bazen her hafta sonu Van'a giderdik erzak ihtiyaçlarımız için. Mehmet her hafta sonu giderdi. Ankara ya yerleşmişlerdi ama, halası, amcası ve ağabeyi Van'da oturuyorlardı. Yılmaz Amcası emekli bakkal dükkanı vardı. onun Oğlu da öğretmendi. Siparişleri Mehmet alıp getirirdi. İki çuval olurdu getirdikleri. Çuvalın birinde somun ekmek dolu olur, diğerinde sebze, meyve kuru gıda dolu olurdu.
Halk eğitim bünyesinde, mandolin kursu açtım.Van da atmış öğrencinin katılması çok iyi oldu. Hafta sonları ben de vana gelip gidince Mehmet'in yükü azaldı. Mandolin kursu bitiminde konser de güzel olmuştu.
Otlu peynirimiz bol, ekmek olmaz onu da gençler getirirdi. Otlu peynirin besleyici ve tok tutma özelliği var. ilk burada gördüm otlu peyniri. Baharda toplanan yenilen ot çeşitleri peynir yapılırken katılıyor. Peynirler plastik veya toprak ceralara konularak ters çevrilip toprağa gömülüyor. Peynirin ham suyu iyice çıkıyor. Kendine has bir kokusu ve tadı oluyor otlu peynirin. Köylünün kışlık için hazırladığı yiyecekler arasında kavurma ve balık kurutmaları. Kavurma kışa girerken hazırlanıp saklanır. İncili kefal balıkları güneşte kurutmaları ilgi çekici.
Nisan ayına doğru köy kalkınma ve balıkçılık kooperatifini oluşturma işlemine girişiyoruz İlk kurucuların ikinci üçüncü derece akrabalık durumundan dolayı ilk kurucuları oluşturmakta zorlanıyoruz. Köy halkından olan Abdullah'ı Almak zorundayız. Köyde fazla sevilmez, güvenilmez biri derler. Ama yönetime almak zorundayız. Her yıl ihale alanlar ile iş birliği yapıp hisse alır, köye bir faydası olmaz derler. Ayda bir köye dört beş kişi çağırıp ziyafet vererek emniyette gücü var iması yaratırmış. Bir defasında resmi polis arabası ile polislerin geldiğine şahit olmuştuk. Abdullah kendisini ilk kurucular arasına almak zorunda olduğumuzu sezince oyalamaya başladı. Fazla ısrar etmemek için ileri zamana bıraktık işlemleri.
yirmi üç nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramını kutladık öğrenci ve köylünün bir kısmı ile. Bayram etkinliklerini kadınlar uzaktan seyrettiler.
Kızları oğulları farklı giyinip gitmişlerdi okula merak etmişlerdi. Nisan sonu Mayıs başları, ekim dikim, ahır temizliği gibi işlere yoğunlaşılıyor. Uzun kış günlerinden sonra bahar temizlikleri başlar evlerde. Yerleşim yeri ile göl kenarı bir, bir buçuk km kadardır. Yıkanamayan kıyafetler, yatak yüzleri, çarşaflar Van gölü'nün suyunda yıkamaya gidiliyor. Gölün suyu sodalıdır, sabun kullanmadan kıyısındaki çakılların üzerinde yıkanıyor. Çakıların üzerine çalılıkların üzerine serilir yıkananlar. Hava kuru, güneş altında iki saat içinde kurur yıkananlar.
Bizde hafta sonunda çamaşır yıkama işini gerçekleştirdik gölün suyunda. gerçekten mükemmel bir suyu var yıkanmak için dayanamadım atladım suya. Soğuk ama tertemiz tabanındaki çakıl tanelerini sayabilirsin. Güneşli sakin bir gün. gölün karşı tarafında Gevaş ilçesi ve Ahtamar Adası görünüyor. Çevresindeki karlı dağların görüntüsü yansıyor göl üzerine. Hafif hafif kıyıya vuran dalgaların sesi her şeyi unutun, beni dinleyin, bana bakın diyor sanki. Güneş ışınları iyi ısıtıyor kışın sonunda. Gün batımına doğru lojmana geçiyoruz. Güneş battıktan sonra biraz serince olur kış günü kadar olmasa da.
Okullar kapanınca yazın bir ay daha kalıp Van Gölüne girerek deniz ihtiyacımızı karşılamaya karar verdik. Bazı günler Van'da, bazı günler köyde kalarak iyi bir dinledik diyebiliriz. Çitören köyünün kuzeyinde bulunan Molla Kasım köyünü tanıdık. Molla kasım köyünde okuma oranı ve kültür düzeyi çevresindeki yerleşim yerlerine göre çok iyi. Köy içi ağaçlandırılmış, Göl kenarı düzenlenmiş, yaşam şekli çevreye göre çok farklı. Bu köyde uzun süre önce, beş öğretmen birlikte görev yapmış o ekip değiştirmiş köyün durumunu. Anlatıklarına göre köy enstitüsünden mezun olanlardan. İki gün de bu köyde oyalandık. Ekin hasatları bitiyor tarlalar meralar sararıyor iyice. Biz de yaz tatilinin geri kalanını memleketlerimizde geçirmek üzere ayrılıyoruz Van'dan.
HAZİNE ARAZİLERİ, TRAKTÖRLER
Yaz tatili sona erince Eylül ayında geri dönüyoruz. Citoren köyüne. Dönüş haftası içinde, köy arazilerinin hemen yanında, Toprak Su traktörleri merayi sürme işini yaparken köylüler tarafından şoförleri tartaklanıyor. Akşam saatlerinde. O gün İsmail ile lojmanda beraberiz. Mehmet ve Hüseyin Van'da. Gençler koşarak lojmana gelip durumu anlatıyorlar. Traktörleri Taşlayacaklarini söylediler. Bunun hata olduğunu, sonunda ters tepip devlet aracına zarardan ceza verilir diye uyarıyoruz. Vallahi Hocam köylü yığıldı oraya biz anlatamayız,dinlemezler, siz anlatın dediler. İsmail, ben,üç genç bir traktöre binip hızlıca varıyoruz olay yerine. Traktör farları ışığında bağırış çağırışma devam ediyor. Konuşmalar zaman zaman Türkçe, zaman zaman Kürtçe. Gençler çevirerek anlatıyor konuşmaları. İş iyice sertleşmeye başladı. Şoförün birini bir kaç defa tartaklayıp yere yıktılar. Tanınmamak için başımıza poşu sardık. İsmail araya gelerek:
-Şoförlerin bir suçu yok,bunlar ne denirse onu yapmak zorunda kalmışlar. Tamam Beyler siz bugün burayı sürmekten vazgeçin. Yüz yüze bakacaksınız. Diyerek ikna etti İsmail.
Gençlerle de ben konuşuyorum bir kenarda. Sonuçta Toprak Su'nun beş tane traktörleri peşpeşe gittiler. Köy halkı da köye döndü. Gece karanlık. Muhtar,herkes yatsın yarın konuşuruz dedi Kürtçe. Biz de lojmana geçiyoruz.
Büyük bir olay önlendi Osman da, kabak bizim başımızda patlamasın dedi. İsmail.
Bende :
-Şoförler bizi tanımaz, köylünün de bir şey sızdıracağını sanmıyorum deyince, güvenme dedi.
Çitören köyünün eski adı Haraba köyü imiş. Çevrede Haraba köyü diye bilinir. Sovyet Bolşevik ihtilali sırasında Sovyetler den göçüp gelmişler. Buriki aşiretine bağlı olarak hareket ederler. Büyük bir aşiret. Aşiret Ağası Kinyas Kartal. Harabalılar, Ağa Kinyas Kartal'ın Amca çocukları na bağlı olduğu söyleniyor. Yine de son söz Ağa'nın deniyor.
Kinyas Kartal TBMM'DE Meclisin en yaşlı üyesi olarak bilinir yetmişli yıllarda. Meclis kurulduğundan buyana hep Van milletvekili olarak meclise girmiştir. Demokrat parti İlk kez seçimlere girerken Menderes'e Bazı şartları sıralar. Aksi takdirde destek vermeyeceklerini belirtir. Bunların en başında Köy Enstitülerinin kapatılması koşulunu öne sürer. Bu tekliften haberleri olan İnönü ye, Enstitülerin programında revizyon yapması söylenir. İnönü, oy kaygısı ile yönetici kadroda değişiklik yapar.
Menderes, seçimi kazandığı takdirde Köy Enstitüleri'ni kapatacağına söz verir ve anlaşma yapılır. Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler köylerine gelip her işe el atmaya başlamış, köyün sorunları ile ilgileniyor öğretmen Ağadan önce gelmeye başlıyor, Ağaya işi düşmez daha sonra da kendisini dinlemez olur diye tedirgin oluyor. Seçimler sonucunda Demokrat parti seçimleri kazanıyor. Menderes Toprak ağalarına verdiği sözü yerine getiriyor. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti döneminde, Tevfik İleri’nin Millî Eğitim Bakanlığı’nı yaptığı 27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı kanunla Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı. Köy Enstitüleri, öğrenci odaklı, öğrencilerin kendilerini sürekli geliştirmelerini sağlayan eğitim kurumlarıydı. Öğrenciler arasında eşitliğin ön planda olduğu, köy halkının kalkınmasında, daha verimli tarım yapmasında yardımcı olmuşlardır. Öğrencilerin işler aracılığıyla yeni bilgileri öğrendiği, herkes oldukça donanımlı bir şekilde, birçok alanda uzmanlaşmış bir şekilde mezun olduğu okullardı. Sadece okul denerek geçilemeyecek olan bu güzide kurumlar, zaman içerisinde bazı suçlamalar ile karşılaşmışlardır. Daha sağ görüşlü olan bir kesim tarafından önce ilkelerinden saptırılan, ardından da resmi olarak kapatılan Köy Enstitüleri, kapatılışından sonra hala birçok tartışmaya konu olmakta, dünya çapında birçok okul tarafından model alınmaktadır. Köy Enstitüleri kapatılıyor, Öğretmen okulu olarak isim değişiyor. İsmi ve içeriği değişse de etkisi yıllarca devam eder. Yirmi beş yıl İlk Öğretmen Okulları olarak devam eder. Köy Enstitüsü Felsefesi ile yetişen öğretmenler ilköğretmen okullarında görev yapıyordu. Öğretmen kişiliği ve kullandığı yöntemler Yetiştirdiği öğrencileri etkiledi. Bu okullardaki öğrenciler yine Köy Enstitülerinin arazilerini, kümeslerini, kütüphanelerini, laboratuvarlarını, müzik hanelerini, işliklerini, kullanmayı devam ettirdiler.
Okulda sınıf dağılımlarını yapıyoruz. Bir yandan da Çitören köyünde kooperatif kurma çalışmasını hızlandırdık. Kurucular oluşturuldu. dosya son haline gelecek artık. Van'a su ürünleri bölge Müdürlüğünden ihale gününü öğrenmek için gidiyoruz. O gece Yıldız Otelinde kalmaya karar verdik. Sabah uyanıyoruz askerler sokak ve cadde başlarını tutmuşlar. sokağa çıkmak yasak. Radyodan askerin yönetime el konduğunu dinliyoruz. Ertesi günün sabahına kadar otelden dışarı çıkamadık. Gelişmeleri sadece radyolardan duyuyoruz. Hesaplar alt üst oldu, geri dönüyoruz köye.
Bir iki yıl boyunca olaylar devam edip geliyor, öğretmen okullarının yatakhanelerinde demir çubuk ve zincirlerle gece yarısı işkenceler duyuluyor, görülüyor olmasına rağmen seyrediliyor, faili meçhul cinayetlerin olduğu görülüyor, toplu ölümlerin olacağı önceden belli oluyor, sonunda onlar gerçekleşiyor, birden bıçak keser gibi her şey duruluyor. Düşünmeden edemiyoruz. Sorgulamak gereksinimi duyuyoruz. Hepsi kurgu mu?
Belirsizlik,belirsizlik.
Belirsizlikler ile beraber okulda ders başı yapıyoruz. Kasım sonu Aralık başı. Ay başının ilk cuma günü, maaş alma günü. O gün köy öğretmenleri idari izinli sayılır. Hem maaşlarını alır hem ihtiyaç karını karşılar. Üç gün Şehirde kalma şansı yakalamış olurlar. Ekim ayında harcamayı mı çok yaptık yoksa düzensiz mi harcadık dördümüzün de parası bitti. Mutemet ödeme sırasında kesinti yapıyor herkesten. Ne için dediğimizde askeriyeye bağış, ilköğretim Müdürü Ferit Bey söyledi ben de yapıyorum. Yanıtını alınca beş altı kişi yan taraftaki müdürün odasına girip kapıyı kapatıp. Maaştan kesinti yapamazsınız. Dedik. Bakın bu yaptığınız suç başınızı belaya sokmayın diye uyarıda bulundu. Altı üstü on lira dedi.
Hüseyin, sevgili müdürüm ben sabah kahvaltı salonuna giremedim simit çay ile geçiştirdim. Yanıtını verdi.
Tartışma uzayınca kararlı olduğumuzu fark etti. Tamam dedi . Mutemet e bu altısının maaşını tam ver dedi odasından telefonla. Sonuçta kesinti yapılmadı.
HAKKINIZDA ON DÖRT ÇEŞİT ŞİKAYET VAR
Dernekler kapatılıyor, tutuklamalar, gözaltılar yapılıyor. Kitap ve dergi yasaklaması başladı. Çay ocaklarında haberdar oluyoruz köy öğretmenlerinin durumlarından. Hoşap'taki öğretmenlerden birkaçının göz altına alındığını duyuyoruz. Yasak yayın bulundurmak, teksir makinesi kullanmaktan. Bunların içinde Düziçi mezunu , Düziçili Fevzi Çerçioğlu'nun da olduğunu duydum. Ziyaret şöyle dursun soranları dahi tutukluyorlar. Hiç bir şey yapamıyor, gözaltına alınanların yakınları bile.
Gelişmeleri dedikodulardan, radyodan duyuyoruz. Nerede nelerin olduğunu. Öğretmenlerin kaldığı evlere baskın yapıldığını, yasak yayın diye götürüldüklerini duyuyoruz. Lojmanda bulunan dergi ve kitapların bazılarını yok etmeyi veya saklamayı düşündük. Bazı kitapları yakmaya kıyamadık sakladık. Diğerlerini akşamları parti parti sobaya atıyoruz. Buharlı trenin ateşçileri gibi arada bir atıp sobayı karıştırıyoruz demir çubukla. Oksijen yetmiyor yanmasına. Kapağı hafif aralıyoruz pofurdayarak arada bir duman salıyor dışarı. Belli bacanın da gücü yetmiyor çekmeye.
Aralık ayı başlarında sabah saat dokuz on civarında koyun içinden okula doğru önde bir askerî jip arkada iki CMS kamyon yanaştı. Hüseyin İsmail derste, Mehmet ile ben öğleye yemek hazırlıyoruz. Okul ve lojmanın bulunduğu alan askerlerce çembere alındı. Dışarı çıkmadık. Biraz sonra kapı çalındı. Bir yüzbaşı yanında iki er. Üzerimizde pijamalar var sakince buyurun komutanım içeri geçin dedi Mehmet. Giyinin konuşalım dedi. Giyinip çıktık dışarıya.
Bu sefer ben konuştum. İsterseniz lojmana geçelim.Arkadaşın ikisi derste, on dakikaları var çıkmalarına deyince tamam bekleyelim dedi On dakika sonra sınıfın birine geçtik.
Yüzbaşı
Hangimiz çocuk dövdü diye söze başladı. Birbirimize bakıştık. Böyle bir durum olmadığını belirttik. Bu arada önündeki dosyanın içini karıştırıyor, diğer taraftaki bloknot defterini inceliyor.
Bakın hocalar hakkınızda on dört çeşit şikayet söz konusu var. Van ceza evinden kaçanların bazıları lojmanda kalmış, sağa sola yazı yazıp pankart açmışsınız, köylüyü toprak işgaline yönlendirmiş siniz, anarşistleri öven konuşmalar yapmışsınız, yazın okul kapalı olmasına rağmen neden hala köyde kaldınız diyerek sorgu başladı.
Ben söz istedim.
-Komutanım son sorunuzla başlamak istiyorum. Ben hiç kar yağan yerde yaşamadım. Kış boyunca beyaz dan usandım. Yaz gelince de Van gölünün güzelliği etkiledi. Arkadaşları ben zorladım bir ay daha kalalım diye. Diğer suçlamaların hiç birin de yapmadık.
İsmail söz aldı
-Komutanım öğrenci dövme diye bir şey olamaz. Ancak zaman zaman disiplin sağlamak için sıkıştırdığımız oluyor. Bunu askerlikte sizler de yapıyorsunuz. Geçen hafta bir veli ile ben tartıştım bunu belirmek isterim. Dedi.
Mehmet şikayet köyden mi komutanım deyince dava uzarsa öğreneceksiniz karşılığını verdi.
Hüseyin
-Ben iki yıldır bu köydeyim hiç sorunumuz olmadı birden nasıl böyle şikayet olur düşünemiyorum. dedi.
İsmail i işaret ederek, siz kalın diğerleriniz dışarıda bekleyin dedi ve biz dışarıda beklemeye başladık kırk beş dakika sonra askerlere seslenerek
- Köyün içine girin beş altı kişiyi alın getirin buraya.
Bir süre sonra çağırdıkları köylüleri içeri alıp İsmail dışarı çıktı. köylüler ile görüşme sonunda bizi çağırdı içeri . Bu suçlamalara göre, sizi merkeze götürmem gerekiyor ama siz yarın uğrayın. Çocukların yanında götürmem uygun olmaz diye düşündüm. Biraz önce kız çocuğunun öğretmenim kaç ,seni götürmesinler kaç diye ağlamasını duydum bu beni etkiledi. Bir de kooperatif kuruyor muşsunuz devam edin dedi. Şaşırdık.
Tam ayrılacaklar diye düşünürken, lojmanı açın arama yapıp gideceğiz dedi ve üç dört askerle lojmanda arama yaptı, bir kaç kitabı karıştırdı kitabınız bu kadar mı?dedi dışarı çıktılar. Askerler toparlandı. Araçlar peş peşe takılarak ayrıldılar köyden. Herkes sessiz ve yorum bile yapmaktan çekiniyor belli.
Akşam olayların değerlendirmesini yapıyoruz. Konuşacaklarımızı, yapacaklarımızı kararlaştırdık.
Ertesi gün gittik. Fotoğraflarımız, parmak izlerimiz alındı. Söylediklerimizden oluşan tutanakları imzalayarak oradan ayrıldık.
Her ne kadar bırakılsak ta tedirginlik devam edecek, çünkü belirsiz bir ortam var. şikayet konuları iyi düşünülerek hazırlandığı belli. Bunu köylü tarafından yazılması veya yazdırılması mümkün değil. Köylülerin kendi aralarında da konuşuluyor konu. Emniyet ile arasının iyi olduğunu belirten Abdullah benim haberim var diye söz kaçırıyor bir ara. Bunun üzerine köy heyeti Abdullah'ı sıkıştırmış. Anlatıklarına göre, balık avlama ihalesini alanlar ile adını söylemedikleri bir aşiret büyüğünün bulunduğu bir ortamda konuşulmuş, kağıdı kendisine imzalatmışlar. Bir miktar da para aldığından bahsettiler. Muhtar yanımıza geldi, hocalar bizimki bir eşeklik etmiş. Bir şey olmaz işallah. Diye hem özür diledi, hemde destek olduklarını belli etti. Biz de kendilerine güvendiğimizi söyledik.
Bir ay sonra köylü devlet malına zarar vermek, devlet görevlisine şiddet uygulama suçlaması ile mahkemeye çağrıldı. ifadeleri alınmış. Toprak işgal girişiminde bulunmuşsunuz öğretmenler de orada mıydı? diye soru yönelttiklerini söylediler. Çevrede baskılar, tutuklamalar gittikçe arttığını görüyor ve duyuyoruz. Rahat olmaya gayret ediyoruz.
Yarı yıl tatili yaklaştıkça kış da iyice bastırmaya başladı. Birinci dönem sonunda öğrencilerin karnelerini dağıttık. Kar yoğun yağdı. üç gün sonra memleketlere gidebildik. Tatil sonunda yedi günlük rapor aldım. Dönüşte ders ve hikaye kitaplarından oluşan iki koli hazırladım. Diğer ihtiyaçlarımı da temin ederek Osmaniye'den Van gölü otobüsüne binip çıkıyoruz on üç saat sürecek yolculuğa. Diyarbakır'a girişte genel arama yapılıyor. kimlikleri kontrol ediliyor. yolcular aşağı indirildi, koltuk araları arandı tekrar yerleştik yerlerimize.Bir yandan da bagaj kontrol ediliyor. Bir asker:
-Askerin biri, paketlenmiş iki karton kutunun sahibi kim ise aşağıya gelsin diye seslendi.İndim aşağı. Ne var bunda aç dedi. Öğretmenim ders kitapları var, Van'a gidiyorum dedim. Askerler kolileri aşağı indirdi. hafif hafif de yağmur atıştırıyor. iplerin bağını kesip koliyi açtılar, aralarını karıştırdılar ,sayfaları çevirip baktılar. Süreç içinde karton ıslandı dağıldı. Tekrar paketlemek zor, ıslandı artık hepsi. Gidebilirsiniz dediler. Kitaplar orada yağmurun altında kaldı öylece.
Ertesi gün raporu ilköğretim müdürlüğüne vererek akşam üstü Haraba köyünün okul lojmanına döndük geri. Hoş beşten sonra yol yorgunluğundan uyudum hemen. Sabah kahvaltı sonunda.
Mehmet:
-Osmancığım sana bir şey söyleyeceğiz akşam söylemedik. Hüseyin'in İstanbul'a tayini çıktı.
- İyi hayırlı olsun evlilik işi olduğunu, tayin istediğini biliyoruz zaten.
- Seninki de Özalp tarafında, Erçek gölünün üst tarafında Ağzıkara Köyüne çıkmış. Dedi.
Nihayetinde okul müdürü olarak Hüseyin tebliğ etmek zorunda yazıyı. Kendisi de ayrılacak. Yerime bir öğretmen de atanmış. İlden, hemen ilişiğini kesip yeni görev yerine gitmem söylenmiş. Bir yıl dört ay sonra Haraba'da (çitören'de ) işimiz bitiyor. İsmail ve Mehmet kalacak artık. Mehmet'i de burada bırakmayacaklarını seziyoruz. İsmail rahatsız onu düşünüyoruz o zor durumda. Birden durgunlaştı zaten. Yıl sonuna kadar kalsaydık , şu kara kış geçseydi bari. Kar yağıyor ara ara.köy yolları kapanıyor. İlişiği kesip yatak yorgan ve diğer eşyaları köy kamyonuna yükleyip Van;da Bekar olarak kalan arkadaşların evine bıraktım. Bir iki gün otelde bir iki gün lisede öğretmenlik yapan arkadaşların evinde. Akşam üstü evde otururken kapıda Samandağ orta okulunda beden eğitimi olan Yücel İldiz Göründü. Gülüşme, sarılma, sohbet geç saatlere kadar sürdü. Onu da sürgün etmişler buraya apar topar gelmiş. Somyayı, yatağı, yorganı ona bıraktım. Köy yolu kapalı, götürmek bir problem. Kendim köylüden yatak temin ederim.
BURADAN SONRA NEREYE GİDECEKSİN?
İlköğretim müdürüne, köye gidemiyorum nasıl olacak göreve başlama deyince, ben bilmem herkes kendi derdinde hallet işini dedi. Durum karışık. Yeni görev yerindeki kişiyi tanımıyoruz. Erçeğe kadar minibüs ile ite kaka vardık. Erçekten bir at kiraladım. Yanım süre gelip,atı tekrar getirecek bir genç ile de anlaşarak iki atlı Ağzıkara köyüne doğru çıktık yola. Bir saatlik at yolculuğu bazı yerlerde düzlük, bazı yerler hafif yükseltilerden oluşan yolda devam ediyor. Daha önce traktör ile yoldan gidilmiş. Yoldaşlık yapan genç ile yarı Türkçe yarı Kürtçe konuşarak ilerliyoruz. Bir vadinin içinde köy görüldü. Okulun önünde atları teslim edip vedalaştık. Bir lojmanlı Tek derslikli bir okul. Tanışıyoruz öğretmenle. Çorumlu imiş ilk tayin yeri, Eğitim mezunuyum dedi. Mutlu olduğu gülerek anlatımlarından belli. Durumu anlattım. Sürgün geldiğimi, eşyaları neden getirmediğimi açıkladım. Okulun bitişiğindeki evden yatak yorgan getirtti. Yer yatağı yaptık. Çay demleyip geç saatlere kadar konuştuk.
Sabahleyin giden evrak defterine göreve başlama yazısının tarih ve numarasını kaydettik. Yollar açılınca veya uygun zamanda götürülse de olur artık.
Birleştirilmiş sınıflar, 1.2.3. Sınıfları ben, 4.5. sınıfları Çorumlu okutacak. Köy hakkında öğretmen arkadaştan bilgi alıyorum. Köy halkı arasında geçmişe dayalı husumet varmış. üç ayrı aşirete bağlılık var. öğrencilerin okula devamı iyi. okul vadinin alt kısmında. köy bir vadiye kurulmuş. Sağlı sollu yamaçlarda yerleşimler bulunuyor. Köy meydanı, camisi ve okulu birbirine yakın oluşturulmuş. Okulun hemen güneydoğu yamacında sağlık evi bulunuyor. Kavak ağaçları vadi boyunca uzanıyor. Küçükbaş hayvancılık ve tarım ile geçim sağlanıyor. Erçek kasabasına 12 km. Özalp ilçesine 25 km. Sağlık evi binası yapılalı iki yıl olmuş. Görevli bir Ebe-Hemşire var. O da yeni gelmiş sağlık evine. Haraba köyüne göre merkeze uzaklığı hariç, aslında fena da değil.
Şubat ve mart ayı aralıklı kar yağışı ile geçiyor. Kar yağışının olmadığı günlerde hava sıcaklığı iyice düşüyor sıfırın altına beraberinde esinti. Poyrazın olduğu günler terimiz buza dönüşüyor. sınıfın varilden yapılmış sobasını tezekle doldurup ateşliyoruz gün boyu. köyün Ebe Hemşiresi Bayramiye Hanım At ile komşu köy Yatıksırt'tan dönüşünde saçları terlemiş açıkta kalan saç telleri buzlanmış şıkır şıkır şırkırdıyor ziynet takılmış gibi. Takıların yakışmış diye takılmadan edemedim.
Şubattan Mart ayı sonuna kadar yoğun bir şekilde öğrencilerin eğitimine yöneldik. Okuma yazma öğrenmeyen iki kişi kalmıştı. Diğerleri okur yazar oldu. Rahatladık. Nisan da karlar eridi. Dağlarda karlar eğleniyor. Van Merkezden iki bayan öğretmen geliyor kadınlara okuma yazma öğretmek için. Kadınları erkek öğretmende okutmak istememişler. Bunun için Karayollarının aracı ile geliş gidiş yapıyorlar.
Komşu köylerin öğretmenleri ile tanışmak için köyden bir at alarak Yatıksırt köyüne gitmeyi planladım. Okulun çevre duvarları bitişiğinde evi olan Murtaza Amca'nın bir atı var. Ondan at için ricada bulundum. Olur dedi. Hafta sonu ati alır iken atın huylarını sordum. Anlattı bir bir.
At bakımlı bir at, yelelerini sıvazlayarak elim ile kuru üzüm verdim,Kisnedi hemen. Murtaza Amca at dilinden anlıyorsun dedi. Ata binip Akşama dönmek üzere Ağzıkara köyünün bulunduğu vadinin doğu yönünde bulunan yamaçtan çıkarak düzlüğe ulaştım. At ayak izleri ile oluşmuş bir yolu var. Hiç sarsmıyor at. Rahvan bir yürüyüşü var. Dizginini bir iki çektim tırısa gidiyor. Tırıs gidişi bile rahat. Bir müddet sonra hafif tepikleyince dört nal gitti. Gerçekten cins bir at. Köyün okulu göründü. Köyün ortasına yakın bir yerde. Bu köy sırtını kuzey yamaca dayamış bir alana yerleşmiş. Okul çevre duvarları kerpiçten yapılmış. İki derslikli iki lojmanlı. Okul bahçesinde iki ağaç var. Ağaçların dibine atı bağlayıp torbasını başına takarken öğretmenler lojmanın önünde görüntüler. Şavşatlı Osman, Sivaslı Mustafa öğretmenle tanıştık. Öğle yemeği faslından sonra dolaştık köy çevresinde. Nasıl ise hemen kaynaşıyoruz. Sanırım sorunların ortaklığı, çıkar ilişkisi olmadığı açık. İkindi vakti tekrar geldiğim yolu takip ederek Ağzıkara köyüne dönüp atı Murtaza Amca ya teslim ettim.
Bir hafta sonu da Yatıksırt'ın öğretmenleri ziyarete geldiler. 23 Nisan ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını ortaklaşa Ağzıkara köyünde kutlamayı planladık. İki okulun öğrencileri bir arada bayram kutlaması iyi ilgi gördü. öğrenciler, çeşitli yarışmalar, yörede söylenen tekerleme ve türkü örneklerini seslendirip halk oyunu gösterisi yaptılar.
Aksilik ya, bir hafta önceden tuttuğumuz davul zurnacı kardan birinin yakını vefat etmiş gelmedi. Zurnacı ya davul ile eşlik etmeye çalıştım. Köylülerin bazıları öğretmende mıtrıplık ta mı var? Demişler.
Mıtrıplar, kavgacı, gürültücü olarak bilinirler. Mıtrıp, Kürtlerin yoğun olduğu coğrafya içerisinde yaşayan çingene topluluğuna deniyor. Dinsel inanışlarda genelde Şafi mezhebinin etkileri vardır. Müzik yetenekleri güçlüdür. Davul, zurna, mey, yöreye özgü kemençeyi andıran müzik aletlerini kullanıyorlar.
İki köyün çocukları bu bayram kutlaması sayesinde tanışmış oldular. Bir araya gelip yemeklerini paylaştılar. O gün İkindi sonuna kadar oyunlar oynadılar. Ertesi hafta sonu Çalımlı köyüne geçtik. Ege yöresinden gelmiş öğretmen, tek öğretmen olarak çalışıyor. Tek çalışmanın avantajı ve dezavantajı dan bahsetti. Yinede tek çalışmak zor. Hata yapma şansın yüksek. Keşke daha önce tanışıp bayramı bu köyde yapsaydık. Diyor. Seneye diyor Şavşatlı.
Bir belirsizlik başını alıp gidiyor. Özalp ta birçok öğretmeni içeri almışlar. Hoşap ta, Başkale de gözaltılar olmuş, geçen hafta Van da arkadaşlar anlattılar. Bize ne olacak biliyor musunuz. Boş ver diyor Sivaslı, bekarız, buralardan daha kötü yere verseler ne olur.Atacaklarsa da atsınlar. Esas evli olup çocukları olanlar var, onların işi çok zor. Memleket uzak, ortada kalır çoğu. Olumsuz durumları unutmak için geziyoruz köy içinde. Köylüler ile Şakalaşıyor Egeli. Köy ile iletişimi iyi olduğu belli. Azeri kökenli imiş köyün çoğu. İkindi vakti ayrıldık Çalımlı Köyünden.

Bir öğleden sonra Karayollarının aracı ile Van'dan gelen öğretmenlerle köyün kuzey tarafında bulunan dağın tepesindeki radara gezmeye gitmiştik. Nedense radarların bulunduğu yerler hep ilgimi çekiyor. Düziçi'nde de öğrenci iken merakım yüzünden üç günlük anarşist olmuştum. Radarların olduğu yerler çevreye hakim yerlerdir. Hava açık muhteşem bir görüntü. Biraz seyirden sonra okula geri döndük. Tesadüf ya biz ayrıldıktan sonra müfettiş gelmiş okula. Araç, öğretmenleri de alarak geri döndü Van'a. Müfettiş, teftişi öğleden sonra tamamlayıp kara yollarının aracı ile geri dönmeyi planlayarak gelmiş. Hesap tutmamış. Diğer sınıfları kontrol etmiş, 1.2.3. Sınıflar kaldı. Bu gece burada kalıp yarın teftişi tamamlayıp döneceğini söyledi. Akşam yemeğini birlikte hazırlayarak üçümüz yedik. Geç saatlere kadar gaz lambasının ışığı altında konuştuk.
Bir ara takılmak istedi sanırım.
- Buraya sürüldün, buradan nereye gideceksin bilmem Osman Bey dedi.
-60 km. ileride İran sınırı var hiç önemli değil, orayı da tanımış, görmüş olurum. Senin de işin zorlaşır. Taa oralara beni soruşturmaya gelecek, yatacak yer arayacaksın, benimle yatsan bir türlü, yatmasan bir türlü diyorum. Gülüşüyoruz halimize.
Yer yatağında yattık. Sabah Kahvaltı yapıldı.
Müfettiş,öğrencilerin gelişi tamamlanınca sınıfların kontrolünü tamamladı. Evrak incelemesi de tamamlanınca Çalımlı köyüne geçeceğini söyledi. Kendisine eşlik edecek bir genç ve bir at ayarladık, uğurladık müfettişi.
Okullar artık tatil tatil moduna giriyor. Yöre halkının kış hayvan bağ bahçe işleri yoğunlaşıyor. Toprak bütün gücüyle güzellikleri doğuruyor. Çiçek, böcek, sürüngen, çim çimen, tüm dikenli bitkiler köyü yeşil ve yumuşak. Doğa baharda uyanıyor, özgürce, sere serpe, birbirine zarar vermeden. Erkenciler çiçek açarak kutluyor baharı. Güneş, hava, su,toprak tüm canlıya destek, bu ortamı değerlendirmeye çalışanlar.
Kış yoğun geçti, Kar güzel yağdı. Kar yılı var yılı derdi bizim büyüklerimiz. Yeraltı suları çoğalır, toprak suyu yavaş yavaş emer kardan. Anlatırlardı büyükler, sonra okullar da öğrendik açıklamalarla daha da sonra tecrübe ve birikimle. Yörenin yağmuru, rüzgarı ne zaman ne yönden geleceğini. Kışın Özalp Van istikametinde bazen esen memedik rüzgarında dışarıda kalmak mümkün değil. Keskin, soğuk ve sert eser. Bunu tecrübeli olanlar sezer, bir rasatci gibi. Bu kış bir gün esti, kendini gösterdi Memedik Rüzgarı. Gerçekten dayanılmaz. Baharda ve yazda Van ve çevresi daha da bir farklı, gölü dağları. Yöre halkı deniz der Van Gölü ne.
Mayıs ayı boyunca da okuma yazma öğretimi köy kadınları için devam ediyor. Merkezden gelen bayan öğreticilere takıldıkları yerlerde yardımcı oluyoruz. Zaman zaman çay ve atıştırmalık hazırlayıp, sağlık evinde bulunan köyün ebe hemşiresini de çağırıyoruz. Zamanla bu birlikteliğe kursa gelen köy kadınları ve eşleri de ara sıra katıldılar.
Mayıs ortası benim er öğretmenlik sürem dolduğundan terhis belgesi alıp il dışı tayin dilekçesini Milli Eğitim Müdürlüğüne verdim. Tayinler Ağustos sonu belli olur.
Haraba (Çitören) Köyü'nden haber alıyoruz. İsmail rahatsız. Mehmet ilgileniyor. Ailesi haberdar oluyor. Diyarbakır daki hastaneye kaldırılıyor. Tedavi süreci Bursa da da devam ediyor. Kolon kanserine yenik düşüyor İsmail. Hafiften gülümseyerek söze başlayan, idealist, sarı oğlan genç yaşta veda etti insanlara.
Veda etmedi İsmail, için için kızdı düzene, kırıldı insanlara, isyan etti bedeni, ayrılıp gitti. İki yıl içine sığan hızlı bir yaşanmışlık var.
Mehmet de ayrıldı o köyden, Başkale ye başka bir göreve. İki yıl içine sığan hızlı bir yaşam bölümü.
Bu arada da gözaltılar, tutuklamalar, görevden almalar sürüp gidiyor.
Ağustos ayı sonunda tayin dilekçem işlem görmüş, Hatay iline tekrar atamam yapılmıştı. İl içi atamada İskenderun Üçgüllük köyünde göreve başlıyorum. Eşimin tayini Hatay Devlet Hastanesine yapılıyor. Bir araya tayin yaptırmak eş durumu olsa da çok zor oldu. Üç ay üç güllük ilk okulunun giriş kapısının yanında kantin amaçlı yapılmış üçe üç kulübede kalıyorum. Akşamları diğer öğretmenlerin evlerinde oturup konuşuyoruz. Büyük bir okul diyebilirim.
DEVAM EDECEK
Yorumlar
Yorum Gönder