YAŞANMIŞLIK SADECE BİR ANI DEĞİL BELGEDİR
İlkokul çağlarımda, öğretmen okulunu ve kasabayı kuş bakışı
gören sarı kayalık harman yerinde gem sürerdik dedemle. Sıcak havada yapılır
gem sürme işi. Buğday sapları iyi kuruyacak ki, buğdayın tanesi kolayca çıksın
diye. Saman daha kaliteli olurdu. Yorulunca çınar dalları ile üstü kapatılmış haymanın
altında oturur, biraz dinlenirdik.
Dedem seslenir kuşluk vakti harman yerinden: Bardaklara çayı
doldur, çıkındaki darı bazlamasını çıkar, ben beygirin torbasını takayım derdi.
Hafif esintili hayma altında oturup bazlama ile çayımızı içerdik, bak çocuk
diye sohbete başlardı hep.
Çayı demle iç. Açsan mideye dokunur, yanında bir şeyler de ye. Torbanı, azığını her zaman sen hazırlayıp dolduramazsan, başkası içine kendi isteği şeyi koyar, onu boynuna takar, içindeki neyse onu yemek zorunda kalırsın. Bak beygirimize, boynuna takılan torbanın içindekini yemek zorunda. Derdi Dedem Kel Mustuk. yemeğini ye çabuk büyü, çalış oku derdi.
KÖY ENSTİTÜLÜLER VE ÖĞRETMEN OKULLULAR
Kapatıldığı yıllarda Düziçi Köy Enstitüsü Eğitim yerleşkesi ve Tarım alanları..
Anılarımın başında açıkladığım gibi, en sıkıcı, en zor iş, eşya, erzak araç ve gereçlerin Bahçe İstasyonu’ndan, Osmaniye İlçesi’nden, patikalarda, bozuk toprak yollarda, yağmurlarda geçit vermeyen Kanlı Geçit ve Deliçay’dan da geçilerek taşınmasıydı. At, eşek, katır ve develerle yapılan taşıma işleri yürüyordu yürümesine ama her geçen gün de işin bunaltıcılığı artıyordu. Ulaştırmaya kolaylıklar aramak, çeşitli olasılıklardan yararlanmak zorunluluğu vardı, ikinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü bu yıllarda eşya, erzak, araç ve gereç sağlama zorluklarının yanında bunların Enstitü’müze ulaştırılması ayrı büyük bir dertti. Ulaştırma işlerimizde yeni sorunlar, olumsuz yönde bazı sürprizler baş vermeye başladı. Adana’dan aldığımız ve Bahçe istasyonundan taşıttığımız, Enstitü’müze tahsis edilmiş, örneğin, unlar, çimentolar dağ yollarından develerle taşınırken bir un çuvalı delinir, içindeki unun yarısını yel alır. Bu yel, dağ yollarının yeli mi, yoksa devecilerin elimi. O yıllarda çuvallarla undan elbette, yelin de, elin de aldıkları olacaktı. Bu yel alma, el almaya son verme çabalan içinde gel de kıvranma. Zaman zaman çimentolarda da başladı bu yel alma sorunu. Unu, çimentoyu yel almasın kaygı ve düşüncesiyle Yörüklerin Düziçi Ovası’ndaki geçici yerleşme yerlerine, Enstitümüz’ün Al atına atlar giderdim. Başlarının çadırına konuk olur, ayranlarını içer, sohbet eder, sonra da unların, çimentoların yele verilmemesi için önlemler aldırmaya çalışırdım. Çuvaldız, bir yumak sicim, birkaç yedek çuvalın kervana getirip götürenlere verilmesini, un ve çimentonun yele verilmesinin önlenmesini rica ile kesinlikle ister; karşılıklı, ödev ve sorumluluklarımızı açıklardım.
Ulaştırma işlerimiz böyle gidemezdi. Döner Sermayemiz kurulmuştu. Dokuz katır, iki araba, iki koşum atı satın aldık. Ama bunlarla da ulaştırma işlerimizde kendi kendimize yetemezdik. Ulaştırma işlerimize çare olarak, Bahçe İstasyonu ile Mamure İstasyonu. arasında, Haruniye Bucağına dokuz kilometre mesafede bulunan, Haruniye-Osmaniye arasındaki toprak yolla demiryolunun kesiştiği hemzemin geçitin yanına bir demiryolu durağı yapılamaz mıydı? Bu hemze Bahçe’den Mamure, Osmaniye yönüne giden trenler önce tünelden çıkar küçük bir yardan geçer giderdi. Bu küçük yarın bulunduğu yer de Yar-başı adını almıştı.
Bir işlik başkanı öğretmen, bir usta öğretici, bir kaç öğrenci ile bir dekametre, metre, çekiç, duvarcı tesviyesi, birkaç dikeç, bir yumak sicim, bir keser vb alarak, katır arabamızla Yarbaşı’yolunu tuttuk. Amacımız, kendi aklımıza göre, buraya bir demiryolu durağı yapılabilir mi, bunu saptamaktı. Bunun için de tünelle Yarbaşı arasındaki mesafenin, eğilimini ölçmemiz gerekiyordu. Tünelin ağzından başladık eğilim ve mesafeyi ölçmeye. Elimizdeki ölçmede kullandığımız araç ve gereçlerle pek kolay olmadı bu iş, ama bize de bir fikir verdi. Yarbaşı’na durak yapılabilir, kanısına vardık.
Binlerce öğretmenin yetiştiği, onlarca köyde binlerce çocuğun, gencin, yaşlının, kadının, erkeğin okuma yazma ile tanıştığı ve bilimden sanata, tarımdan sağlığa pek çok konuda aydınlanma düşünün gerçekleştiği Köy Enstitüleri…
1940 yılında, yalnızca yüzde 5’inin okuma yazma bildiği ve yüzde 75’inin köylerde yaşadığı bir coğrafyanın, 21 bölgesinde kuruldu Köy Enstitüleri.
Sistem köylülerin yine köylüler tarafından eğitildiği bir yapıyı öngörerek yola çıktı. Eğitmenler köylüye hem okuma yazma öğretiyor, hem de yurttaşlık bilgisi öğretiyordu. Onların yetiştirdiği eğitmenler de diğerlerine…
Bu şekilde 7 yılda tam 8 bin eğitmen yetişti.
Köy Enstitülerinden mezun olanlar da pozitif bilimlerden, sağlık hizmetlerine, tarımcılıktan, inşaat işçiliğine pek çok konuda yetkin olmasını sağlayan bir eğitim almış oluyordu.
İlk kez okuma yazma ile tanışan köylerde büyük yazarlar, ressamlar, müzisyenler çıkmaya başlamıştı.
Köylerde eğitim verenlerle, öğrenciler kendi binalarını inşa etti, kendi arazilerini ekti. Bu sayede 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi. 750 bin fidan dikildi. 1200 dönüm arazi üzüm bağına çevrildi. Köy Enstitüleri el birliği ile 150 büyük inşaat işi yaptı, 60 atölye, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 12 elektrik santrali, ambarlar, depolar, balıkhaneler inşa etti, 100 km yol yaptı.
Öğrenciler ve öğretmenleri ile kendi coğrafyasına uygun yaratıcı fikirleri uygulama ile birleştiren Köy Enstitüleri, köylerde eğitim hizmetine ulaşamayan yoksul çocuklar için hem aydınlanmanın bir yolu olmuştu hem de köylerde çeşitli meslek alanlarında iş imkanı yaratmıştı.
İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitüleri için ‘Köy meselesi sadece köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Onlar da her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir’ diyordu.
Okul henüz gelişme çağında olan bu çocuklara doyurucu yemek sunamıyordu. Savaş yıllarıydı ve ekmek gramla tartılarak verilebiliyordu. Sabahları un çorbası, bulgur çorbası , öğleyin adı etli fasulye ama et içinde azdı yanında da bulgur pilavı…
itirazların dillendirildiği yer ‘Cumartesi Toplantıları'ydı. Eleştirilen kimi zaman temizliği iyi yapmayan görevli öğrenci olurdu kimi zamanda yemeği beğenilmeyen aşçı, kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman cumhurbaşkanı İnönü... Tam bir adalet ve eşitlik duygusu ile yetiştirilmişti enstitü öğrencileri...Savunma okul alanının ortasında ve herkesin gözü önünde yapılırdı.''
Ahmet Lütfi Dağlar ile ilgili Mehmet Küçük Osmanoğlu'nun oğlu Ercan Kucukosmanoglunun yazısından bir alıntıda şöyle denilmektedir.
Köy Enstitüleri ülkemizin en büyük eğitim atılımıdır. Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olarak , İsmail Hakkı Tonguç İlköğretim Genel Müdürü olarak bu atılımın mimarları olarak kabul edilirler. İsmail Hakkı Tonguç’un en çok güvendiği müdürlerden birisidir Ahmet Lütfü Dağlar. Düziçi Köy Enstitüsünün kurucu müdürü Ahmet Lütfü Dağlar’ın memleketim Düziçi’ne katkıları büyüktür. Düziçi esas olarak ovanın adıdır. Köy Enstitüsü de adını ovadan almaktadır. Aslında Düziçi’nde Haruniye ve Hacılar(Yeniköy) olmak üzere yan yana iki kasaba ve belediyelik var idi. Tarihi olarak esas yerleşim yeri olarak Haruniye bilinir. Haruniye adı da kasabanın hemen üstündeki Harun-ur Reşit kalesinden gelir. Düziçi Köy Enstitüsü, Köy Enstitülerinin kuruluş tarihi olan 17 Nisan 1940 tarihinden kısa bir sonra hemen açılır. Kurucu müdür olarak atanan Ahmet Lütfü Dağlar, Almanlardan kalan eski kolej binasının onarımına 13 Nisan 1940 günü başlar. Eğitmen kursu öğrencileri ve köylülerin bilek gücüyle 24 Nisan tarihinde binanın bir kısmı kullanılır hale getirilir. Alman binasını tam olarak kullanılır hale getirdikten sonra, Düziçi Köy Enstitülülerinin binalarının yapımına girişilir. Başta Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü bina olmak üzere okul binaları, yatakhaneler, yemekhane, lojmanlar, ahırlar, sinema salonu, amfi tiyatro gibi yapılar hızla yapılır. Babam Mehmet Küçükosmanoğlu 1945-1950 yıllarında Düziçi Köy Enstitüsünde okumuştur. Bizlere bu binaları nasıl yaptıklarını çok anlatmıştır. Kolay değildir bu binaları yapmak. Şimdi bile çoğu ayakta olan binalarımız, özellikle 1980’den sonra Öğretmen Okullarının kaldırılmasıyla birlikte kullanılmadığı için, kaderine terkedilmiştir. Yalnızca bir bina müze olarak korunmaktadır. Düziçi Köy Enstitüsünde on bin dönüm arazi üzerine tarım, hayvancılık yapılarak öğrencilere tarımsal üretim ve hayvancılık alanında teorik ve pratik eğitim de verilmiştir.
Köy Enstitülerinin kuruluş kanununda, Köy Enstitülerinin bir amacının da kamunun miri arazilerine sahip çıkmak olduğu yazılmıştır. Bu nedenle de Düziçi Köy Enstitüsü ve A. Lütfü Dağlar kamu arazilerine sahip çıkıp bunu okul için kullanılır duruma getirince, ağalar bu duruma karşı gelirler. O yıllarda ağalarla, Köy Enstitüsünün arası hiç iyi olmamıştır. Ülkemizde toprak meselesi hep bilinmezlikten gelinir ama gerçek şudur; 1864 yılına kadar azınlıklar dışında kimseye özel tapu verilmez. Toprak Beytülmalin (Allahın) sayılır. Cumhuriyet’in ilk yılları hep bu kamu arazilerinin paylaşılmasıyla geçmiştir. Ağalar kendi işlemedikleri, siyasi nüfuzlarıyla kendilerinin olmayan toprakları sahiplenirler. Orhan Kemal Çukurova’yı anlatan romanlarında hep bu konuyu işlemiştir.
1945 yılından sonra ABD emperyalizmin ülkemiz üzerinde nüfuzunu artırması sonucunda ve kırsal alanda, tam bir toprak reformu yapılamadığı için ağaların, tefeci-bezirgân sermayenin baskıları sonucunda İsmet İnönü, Hasan Ali Yüceli bakanlık görevinden alır. Köy Enstitülerine karşı bir kişi olan Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanı yapılır. Köy Enstitülerini 1950’de Adnan Menderes Hükümeti kapatır. Hasan Ali Yücelin ardından İsmail Hakkı Tonguç ve tüm Köy Enstitüsü müdürleri görevlerinden alınır. A. Lütfü Dağlar da İzmir Kestel Ortaokuluna müdür olarak atanır. Babam Lütfü Dağlar’dan çok söz ederdi. Düziçi’nde o yıllarda pek çok çocuğa Lütfü adı verilmiş. Yıllar sonra, babamın da teşvikiyle, Tıp Fakültesi son sınıfta 1985 yılında A.Lütfü Dağlar ve eşini, İzmir Alsancak’taki evlerinde ziyaret etmiştim. Çok cana yakın insanlardı, beni son derece güzel ağırlamışlardı.
Düziçi Köy Enstitüsü ülkemizde binaları en çok ayakta kalan Köy Enstitüsü olarak kabul edilmektedir. A. Lütfü Dağlar bitmez, tükenmez enerjisiyle, ülkemizde bilimsel, laik eğitimi geliştiren eğitim neferlerimizden birisidir. Onun ve onun gibilerin sayesinde ülkemizde onbinlerce öğretmen yetiştirilmiş, yetişen o öğretmenler de yüzbinlerce, öğretmen, doktor, mühendis yetiştirmiştir. Köy Enstitülerin kuruluşunun 79. Yılında A.Lütfü Dağlar’ı , İsmail Hakkı Tonguç’u ve Hasan Ali Yüceli saygıyla anıyorum.
Yukarıdaki yaşanım ve düşünleri toplum ile paylaşan Ercan Küçükosmanoğlu'na çok teşekkür ediyorum.
Görüntüler : Düziçi Köy Enstitüsü

O gün rahmetli öğretmen arkadaş (ismini hatırlamıyorum, bahsettiğiniz öğretmen olabilir) köprü uçarken bir bayanı kurtarır, o esnada köprü tam uçar ve ayağı köprünün korkuluklarına takılır ve bu nedenle kendini kurtaramaz ve sel sularına kapılır. Rahmetli eğer önce can deseydi belki de daha hayatta olacaktı. Benim gözüm de şehitlik mertebesine erişmiş bir meslektaşımızdır. Ruhu şad mekanı cennet olması için dua ederim. Allah mekanını cennet eylesin.” Öğretmenlerimiz Mehmet Göl, Ekrem Güntürkün, Bingül Çelebi ve Meral Derin’den edindiğim bilgilere göre; Ali kahveci, o zaman Yarbaşı İlkokulunda Ekrem Güntürkün birlikte çalışır, Stajer öğrecilere rehberlik edermiş. Kızı Leyla Hanım da öğretmen olmuş. Bu yollarda kaybettiklerimizi rahmetle anarız.
- Ulan çocuk bir daha gittiğini duyarsam bacaklarını kızartırım der, ama vuramazdı.
Korkusu, oğlu Mehmet Yılmaz Öğretmen Okulu ikinci sınıfta iken habersiz sabun çayına gitmiş orada boğulmuştu. Ben, Ağabeyimin cenazesine tüm okulun katıldığını kıt net hatırlıyorum. Onun için akarsuya girmeme çok kızardı.
Deliçay, kış ve baharda sağı solu belli olmaz, aniden kükrer önünde ne varsa alır götürürdü. Ani ve güçlü yağışlarda koca koca kayaları sürükler, sular yatağından dışarı taşardı. Haruniye Hacılar yolunun geçtiği köprünün üzerinden taşardı suyu. Köprü taş ve kireç kullanılarak yapılmış üç gözlü idi. Kenarlarında otuz kırk santimetrelik yükselti vardı. Sonradan biraz daha yükseltilip korkuluk yapıldığı belli idi. Köprünün girişindeki, sağ yandaki taş direğinde mermer üzerine yazılmış bir yazı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam; Vali Kazım Arat zamanında, halkın ve devletin müşterek çalışmasıyla yapılmıştır.15.12.1956 Yazı mermer üzerine oyulmuş tabla oraya yapıştırılmıştı. Her geçişte göz ilişir okunurdu. Bu köprüden Hacılar’da evi olup öğretmen okulunda gündüzlü okuyan, okula geliş gidişte, günde dört defa geçer. Haruniye yönüne giderken köprüyü geçer geçmez sağ taraf yol kenarında, Habba ve Bağdat adlarında iki kimsesizin oturduğu üstü kiremit çatılı kulübe vardı. Bağdat'a öğrencilerin bazıları ve yöre halkı fal baktırır, onlara küçük hediye veya yiyecek verirlerdi. Habba ve Bağdat'ın oturduğu kulübeyi zamanın Nahiye Müdürünün yaptırdığı söylenir.
Böylece Delicay köprüsünün de köy Enstitüsü öğrencileri tarafından yapıldığının canlı sahidini bulmuştuk. Kendilerinin yaptığı eserlerin unutturulmaya çalışılmasına çok sinirlenmişti.
Tarım, Hayvancılık ve Uygulama
İlk öğretmen okulu ikinci sınıf, şimdiki Orta okul üçe denk geliyor. O yıllar da öğretmen okullarına giriş ilkokul beşten sonra. Yedi yıl eğitim sonunda on sekiz yaşında öğretmen belgenizi aldıktan sonra atama hemen gerçekleşiyor ve sonunda kendine güveni tam olarak göreve başlamış olurdunuz.
Akif Korkmaz bir yıl dersimize girmişti. Ders konuları arasında arıcılık, tavukçuluk, hayvancılık gibi konular vardı. İşlenecek konuları araştırıp anlatımda bulunulması için sınıfı kümelere ayırdı. Oluşturulan kümeler ilgilerine göre ders konularını paylaştılar. Bizim küme arıcılık konusunda araştırma yapıp, konuyu sınıfa anlatacak. Anlatım sıralamasında üçüncü sıradayız. Her küme kendi aralarında iş bölümü yapıp konu dosyasını oluşturacak, sırası gelen sınıfa sunum yapacak. Araştırma için bir hafta süre belirlendi.
Bir hafta boyunca, hazırlık çalışmaları kapsamında uğraştık fakat bitiremedik. Ek olarak, üç gün daha uzatıldı süre. İlk olarak hayvancılık konusunda aktarım yapıldı. İneklerin bakımı beslenmesi, ahır temizliği, dışkı, ve idrarlarının değerlendirilmesi, süt sağımı konusunda sunumlarını okulun tavlasında, ahır ve süt hanede yapmışlardı. Orada görevli kadrolu personeller vardı. Onlardan yardım alınmıştı sunum sırasında. Nasıf Amca, Ahmet Çalık Amca, Kara Hüseyin Abi, Amcamın eşi Gülsüm Teyze ve Fatma Halamız görevli kadrolu personellerden idi.
Okulun katırları vardı. Biri çift Katırın çektiği, diğeri tek katırın çektiği iki de arabası.
Katırın hangi tür hayvanların çiftleşmesi sonucunda olduğunu anlattılar. İki cins katırın olduğunu o gün öğrenmiştim. Anne ve baba durumlarına göre at ve eşeğin çiftleşmesi ile farklılık gösteriyor. Katırlar at ve eşeğe göre daha güçlü oluyor. Çoğunlukla köyde yetişen çocuklar olduğumuz için hemen kavramıştık konuyu.
Başka bir günde tavuk çeşitleri yetiştiriciliği konusu ele alındı. Görevli küme, futbol sahasının alt tarafında bulunan okulun kümesinin bulunduğu yerde, çam ağaçlarının altında sunumlarını yaptılar. Tavuk çeşitleri, yumurta tavuğunun ayrı, et tavuğunun ayrı olduğunu, follukların, sulukların nasıl olması gerektiğini anlattılar.. Kümesin önü geniş ve tel örgü ile çevrili. İçinde et tavukları, yumurta tavukları, ibikli, paçalı tavuklar, beş altı tane tavus kuşları vardı. Erkek veya dişi oluşları kuyruk yapılarına göre belli idi. Kızgınlık ve sevincini rengarenk kuyruklarını açarak belli ediyor. Onların bu görüntülerini izlemekten zevk alırdık.
Okulun derslikleri aralarında, futbol sahası çevresindeki ağaçlık alan aralarında, resim öğretmenlerinden Şaban Taşçı, Filiz sayar, Fevziye Aytekin, Nergis Hanım natürmort çalışmaları yaptırırlardı. Baharda çimenlerin üzerine uzanarak, bir dikenin, bir yaprağın, bir kuru dalın, bir ağacın resmini yapmaya çalışırdık. Bu alanlar, dersliklerin devamı olarak kullanılırdı.
Daha sonraki hafta, biz arıcılık konusunu bu açık alanda sunmuştuk. Arı kolonisindeki özellikleri, bunlar arasında olan iş bölümü, oğul verme, kovanların yapısı bölümleri, kovan bakımı, çıta yerleştirme, tütsü verme, maske kullanma gibi konuları açık alanda getirdiğimiz iki kovanda göstererek anlatmıştık. Sunumlar bittikten sonra yazılı değerlendirme yaptı. On üzerinden, yediden aşağı not alan olmamıştı. Kesin kopya çekmiş sinizdir diye takılmıştı hem ders öğretmeni, hem de müdürümüz olan Akif Korkmaz.
Akif Korkmaz, Savaştepe köy Enstitüsünden mezun olmuş. Düziçi'ne Kars Cilavuz öğretmen okulundan gelmiş. Düziçi ilk öğretmen Okulunun arazilerinde yer fıstığı ekimi onun zamanında yapılmış, hasadı öğrenciler tarafından yapılmakta idi.
Onur Cengiz Karadağ anlatımından; Akif Korkmaz ile 1985 Eylül ayında Balıkesir'de Bayındırlık il müdürlüğünde karşılaştım. İlkokul tamir ve tadilat işleri yapıyordu.6 ay kadar görüştük. Balıkesir'in Balya ilçesindendi. ADANA Köy Enstitülüler Derneğini kurduktan sonra,15 Mayıs.2010 tarihinde, Balıkesir Derneğinin düzenlediği, Çanakkale Küçükkuyu'da 2 gün süren toplantıda yine karşılaştık. Eşiyle beraber katılmıştı. Adana'dan Ben, Ali Vefa Yurdal ve Hamit Köle olmak üzere 3 kişi gitmiştik. Bizi hiç bırakmadı.Çok ilgiliydi. Rahatsızlığı yoktu.Bize devamlı Düziçi'ni sordu. Çok özlediği belliydi. Akif Bey, yaklaşık 4 yıl önce vefaat etti. bilgisini alıyoruz.
Akif Korkmaz Düziçi'nden ayrıldıktan sonra Nevzat Süğür geldi müdür olarak.
ÜÇ GÜNLÜK ANARŞİST
Okulumda vasat bir öğrenciydim ama sınıf basketbol takımında oynar, okul mandolin korosunda, bando takımında, öğrenci örgütleri sınıf temsilciliği gibi etkinlikler içinde bulunurdum.
Tel örgünün içinde bulunan binadan çıkan bir kişi bana doğru yönelirken, ben de bunu fırsat bilip ona doğru yürüdüm. İzin isteyip gidecektim.
Neler olacak bilmiyorum ama sakin olmalıyım diye düşündüm. Ailem duyarsa mahvolur. Bütün işleri bırakır ama bir şey yapamazlar. Ülke zaten karışık onları da alırlar. En iyisi önce okulun haberi olmalı öğrenci olduğumu bilmeliler. Telefon ancak okulda var oraya çabuk ulaşırlar. Geldiklerinde okulumu sınıfı belirtmeliyim diye düşündüm. Yirmi dakika sonra polis jandarma araç sesleri dışarıda duyuldu. Daha sonra helikopter sesi. Sakin olmalıyım diye kendi kendime terapi yapıyorum. Ayak seslerinden kapının önüne geldiler diye düşünürken aniden kapı açılır açılmaz suratıma bir tokat, ayağıma bir tekme yedim. Dışarı çıkardılar iki tokatta orada. Birinin daha bu on beş on altı yaşında bırakın vurmayın dediğini duydum. Sesin geldiği tarafa döndüm. Abi ben öğretmen okulunda öğrenciyim diyebildim. Sesim çıkınca, kendimi biraz rahatlamış hissettim. Dört beş cümle ile hemen derdimi anlattım. Bir sessizlik oldu. Helikopter ile gelenler havalanıp gittiler. Polis ve jandarma duruyor. Bisikletin yanındaki kitabımı, defterimi, ekmeğimi, su şişesini bir torbaya koydular, bisikletin lastiğini sökmemi istediler. Bisikleti ters çevirip, cebimdeki kontrol kalemi ile lastiğini söktüm.
-Kontrol kalemini yanında niye bulunduruyor bu? Dedi birisi. Bisikletin kilidini açmak için dedim. Elimden onu da alıp torbaya koydular. Bisikletimi de iki asker alıp duvarın dibine koydular.
Vakit ikindi vaktini geçmişti. Güneş ışıkları alçak bir vaziyette göze doğru tam karşıdan vuruyordu. Bunalmıştım, arada bir Çukurova tarafından gelen esinti iyi geliyordu.
Biraz sonra binanın içerisinden elinde çaydanlık ile radar görevlisi ve arkasında bir asker bardaklarla geldiler. Binanın yan tarafındaki kamelyanın altında polisler ve jandarma komutanı çay içmeye başladılar. Onlar çay içerken iki asker ellerimi kelepçeleyip duvarın dibine oturtup, sağımda ve solumda durdular. Diğer jandarmalar altı yedi metre geride dizilmişlerdi. Bulunduğum yerden kamelya altındaki konuşmaları duyabiliyordum. Hiç o tarafa bakmadan kulağım onlar daydı. Kimse ile göz göze gelmemek için sürekli yere veya karşıya bakıyor, sakin olmalıyım diye kendi kendime terapi yapıyorum. Konuşmalar dikkatimi çekiyordu. Kafam allak bullak olmuştu.
-Yaşı daha 15, 16
-Öğrenciyim diyor burada ne geziyor kardeşim
-Şüpheli
-Yanında kitap, defter, kalem bir de buranın resmini çizmiş.
-Böylelerini kullanıyorlar.
-Olabilir
-Sivas'ta yakalanan anarşistler ile bir ilgisi olmasın.
-Yok canım o kadar da büyütmeyin belki anlattıkları doğru.
-Ben müdürle telefonda konuştum Yarın Adana ya geleceğini söyledi.
-Müdür niye gelecekmiş?
-Öğretmenlerle toplantı yapıp öğrenci hakkında bilgi alacağını ondan sonra geleceğini belirtti.
Son konuşmayı duyunca biraz rahatlamıştım. Öğretmenlerin benim hakkımda iyi düşüneceğinden eminim. En azından Psikoloji, coğrafya, Almanca, iş teknik öğretmenlerim savunurlar. Diye düşündüm. Bir önceki konuşmaları ise çok rahatsız edici. Anarşist, şüpheli, onun burada ne işi var gibi sözler beni endişelendiriyor korkumu ve tedirginliğimi artırıyordu.
Radyo haberlerinde Sivas'ta yakalanan üniversite öğrencilerinden anarşist olarak bahsedilirdi. Bazı gazeteler bunlar hakkında anarşist düzen bozucu kişiler diye bahsederdi. Haftalık yayınlanan dergilerde üniversite öğrencilerinin hak arayışlarında bulunduklarını yazar bunları okurduk. Üniversite gençliğinin bir kısmı ABD ye karşı eylemlerde bulunduklarını okurduk.
Güneş batmaya yakındı. Birden polis ve jandarmaların hareketlendi. üç dakika sonra arkası kapalı bir askeri araç geldi. Arka kapısı açılır açılmaz iki askerle birlikte çarçabuk oraya kapatıldık ve araç hemen hareket etti. Bisikleti ne yaptılar acaba? Okulun haberi olduğuna göre, Mustafa Abi okulun şoförü, o gelir alır diye düşündüm. Askeri araç hoplata zıplata ilerliyordu. Güneşin battığı, aracın küçük penceresinden bakınca anlaşılıyordu.
Olabilecekler hakkında senaryo oluşturmaya başladım. Beni götürecekler, ifademi alacaklar, gece nasıl bir yerde kalacağım? ifadem ne zaman alınır? üç gün sonra kompozisyon sınavım var, ona yetişebilir miyim? Yetişemezsem sınıfta kalırım, onun için hemen sınava girip geri geleceğimi onları söylemeliyim diye düşündüm. Sakin ol, sakin ol diye kendi kendime söylenip, rahatlamaya çalışıyorum. Bir ara içim geçmiş uyukladım. Bir saatlik yolculuktan sonra araç durdu. Adana'ya geldiğimizi tahmin ettim. Araçtaki o kısa kestirme çok iyi geldi. Araçtan indirilip iki yanımdaki jandarmalarla birlikte yürüyerek büyük bir konteynerin yanına geldik. Dört asker yanımıza geldi. Konteyner in kapısını açtılar, bana içeri geç dediler. Basamaklara çıkarken:
-Kelepçe çıkacak mı?
- Çıkarmayın dendi. Konuşmaları duydum.
Konteynerin içine geçtim. Arkamdan kapısı kapatıldı. Oturacak yeri yok, tabanı düz bir şekilde bomboş. Yanlarda ve arka tarafında tavana yakın yerde yatık demirli pencereleri var. Sırtımı yan kasasına yaslayarak ayaklarımı uzatıp ellerim bağlı, düşüncem özgür olarak düşünmeye başladım. Var olan pencerelerden içeriye sokak lambalarının veyahut binaların ışıkları sızıyor, sesleri yarı anlaşılır şekilde duyuyorum.
Sabaha kadar ne yapacağımı, tuvalet ihtiyacını karşılamak için ne yapmalı? Ne açlık ne susuzluk hissediyorum. Oturur pozisyonda uyumaya çalıştım. Zaman zaman uyukladım. Zaman zaman sabahtan buyana olan süreci konuşmaları muhakeme ediyorum . Üniversite olayları, Sivas'ta yakalanan Deniz Gezmiş, Hüseyin inan, Yusuf Aslan dan başka Sinan Cemgil, Yusuf Küpeli, Mahir Çayan gibi isimleri radyo haberlerinden sık sık duyardık. Gazete ve haftalık dergilerden okuduğumuz kadarıyla okulda tartışıp konuştuğumuz çok olurdu. Altıncı Filo, Nato, Varşova Paktı, kominizim , faşizm, sosyalizm, oligarşi, devlet, demokrasi gibi terimlerin içeriklerini tam olarak öğrenmiştik. Kişi ve terimler zihnimden hızlı hızlı geçiyor. Olabilecek durumları düşünüyor zihnim allak bullak oluyor, düşünemez oluyorum. Zaman zaman da bir şey görecekmiş gibi sağa sola boş boş bakarak sabah ettim.
Dışarıdaki nöbet değişimini duyuyorum. Bir ara kapıya vurdum askere duyurmak için. Asker ne istiyorsun dedi. Tuvalete gideceğimi söyledim. Beş dakika sonra kapı açıldı, İki kişinin kontrolünde tuvalet ihtiyacımı giderdik ten sonra içeri girerken yemek işi nasıl yapılır burada dedim. Geç dediler. On beş dakika sonra kapı açıldı.
Asker:
-Bak kardeşim bunu ben hazırladım al ye. Kimseye bahsetme. Dedi ve kapıyı kapattı.
Yarım somun ekmek arası. Bir çırpıda yedim, belki bir gören olur diye. Böyle tatlı bir ekmek arası yemedim sanki. Askerin yüzünü görüp sağ ol demek için pencereye uzandım. Görebildiğim kadar etrafa baktıktan sonra:
-Sağ ol Abi. diye seslendim. Duygumu ifade ettiğim için rahatladım.
Güneşin epey önce doğduğunu, konteynerin içi ısındığından tahmin ediyorum. Saat dokuz olmalı. Sıcakta Konteyner içinde durmak gittikçe çekilmez oluyordu.
Saat ona doğru kapı açıldı. İki asker eşliğinde kenarında okaliptüs ağaçlarının bulunduğu bir yoldan beş dakika yürüme mesafesinin sonunda üç katlı bir binanın içine girdik. İkinci katta uzun bir koridorun sonundaki odanın önüne geldik. Beş dakika sonra odanın kapısı içeriden açıldı. Odada büyük bir masa ve masada iki kişi oturuyordu. Oturanların biri askeri kıyafetli, diğeri sivil kıyafetli. Masanın karşısında dört sandalye vardı. Ortadaki sandalye ye oturttular. Askerler dışarı çıktı. Kapı kapatıldı.
Adım soyadım, anne baba adım, nereli olduğum, hangi okulda kaçıncı sınıfta olduğum sıra ile soruldu ve yanıtladım.
-Öğrenci olduğunu söylüyorsun, öğretmenlerinin adlarını söyle bakalım diye sorulduğunda ismi o anda aklıma gelenleri hemen söyledim.
Orta okulda görev yapan iki öğretmenin adını soy adını söyleyip, bunları tanıyor musun? Dediler. Tanıdığımı söyleyince :
- Bunlar senin okulunda değil nereden tanıyorsun?
- Evet ortaokul öğretmenleri, ortaokul sahası evimize yakındır. Hafta sonu Onlarla orada basketbol oynardık.
- Hangi kitapları okudun kimden aldın?
İki haftada bir kitap okuduğumu ve kitapları okulumuzun kütüphanesinden aldığımı söyledim.
-Hangi türküleri dinliyorsun?
-Aşık Veysel'in, Yıldıray Çınar'ın, Halit Araboğlu'nun, Aşık Mahsuni'nin, Karacoğlan'ın türkülerini dinlerim. Radyodan, kaset ve plaklardan dinlerim.
-Radarın oraya niçin gittin?
Rahat bir şekilde geliş amacımı ve olanları olduğu gibi anlattım.
Torba içindeki kitabı defteri çıkarıp bir müddet karıştırdıktan sonra
-Bunlar senin üstünden çıkmış. Deftere oranın resmini niçin çizdin?
-Öylesine. Dedim.
Birbirlerine bakıştılar.
-Okuldan haber geldi. Sen bizimle dalga mı geçiyorsun? Diyerek biri ayaklandı. İşte tam olarak korkuyu o zaman yaşadım. Diğeri kolundan tutup geri oturttu. Bana dönerek:
-Bak oğlum, bize doğruyu anlat yoksa da burada çok kalırsın.
Olan olayları ve düşüncelerimi kısaca yine tekrarladım. İki gün sonraki sınava girmek isteğimi belirttim. Dışarıdan askerleri çağırıp geri götürün bunu dediler.
Gelinen yolu takip edip tekrar konteynerin bulunduğu yere geldik. Kelepçeleri çıkardılar, beni tekrar konteynerin içine koydular, kapıyı kapatmadılar. Beş on dakika sonra yarım ekmek arası ve bir bardak ayran verdiler yedim içtim. ümidim artmıştı ama belirsizlik korkularımı gidermedi. Oturur vaziyette dururken uyumuştum. uyandığımda kendimi dinlemiş olarak hissettim.
Bir saat kadar zaman geçtikten sonra, iki asker eşliğinde askeri araç ile nizamiye kapısına getirdiklerinde anlatılmaz bir duygu vardı. Kapıda öğretmen okulunun pikabının yanında, Mustafa Abi, okulun döner sermaye saymanı ve psikoloji öğretmenim. Korku , sevinç, endişe, pişmanlık, utangaçlık, suçluluk duyguları hepsi bir arada. Onlara ne diyeceğimi düşünemiyorum. yanlarına varınca hadi geçmiş olsun diyerek sırtımı sıvazladılar. Araca bindik. Aracın arkasında yağ tenekeleri , kutular vardı. Gitmişken döner sermaye saymanı ile okula iaşe de alalım denmiş. Yolculuk boyunca fazla soru sormadılar, arada bir kısa yanıtlanacak soru sordular. Adana'dan Haruniye'deki Düziçi İlk Öğretmen Okulu'na geldiğimizde akşam oluyordu. malzemeleri araçtan indirdiler. Öğretmenim ve döner sermaye saymanı hadi geçmiş olsun deyip ayrıldılar. Biz de hava kararırken eve geldik. Tüm aile iş bırakıp bizi bekliyor. üzüntülü, kaygılı, sevinçli bakışlar bir arada. Sofra serildi, akşam yemeği yenildi, konu komşular geçmiş olsun demeye geldiler. Geç vakte kadar oturuldu. Geçmiş olsun diyen ayrıldı.
Ertesi günün sabahında herkes işine koyuldu. Hep birlikte fıstık hasadı için tarlaya varıldı. Sorular cevaplar arkası arkası arkasına gün boyunca devam etti. Bir sonraki gün kompozisyon sınavı için okula gittim. Sınava gireceklerin sayısı 15 kişi kadar. Herkes mahcup. çünkü dersten kalmışsın, tek dersten de kalınca sınıf tekrarı ne kadar da zor.
Yazılı sınav için sabah saat 8:30 da sınıfa girdik. Tek soru Bir anı yazısı yazınız.
Ne yazayım diye düşündüm. üç gün önce olanları yazmaya karar verdim. Radar başlığı altında, olayları ve çevreyi anlatan yazıyı bir yazılı kağıdını dolduracak kadar yazdım çıktım.
Öğleden sonra da sözlü sınav vardı. Tek tek sırası gelen sınıfta sözlü sınavı da olur, anında geçip geçmediğimiz bildiriliyordu. Sıram gelince içeri girdim. Üç öğretmenin önünde benim yazdığım kağıda gözüm ilişti. Kompozisyon yazarken nelere dikkat edilmeli? diye soru sordular. Bildiğim kadarıyla anlattım.
Anlatım güzel, ancak yazını düzeltmelisin, imlaya dikkat et. Haydi geçtin dediler.
Bunca olanlardan sonra böyle bir durum her hasarı düzeltti. Bir yedi Ekim olayı, unutulmayacak yaşanmışlıkla böylece kapandı.
ÖĞRETMEN OLMAK
Düziçi İlk öğretmen Okulu her öğretim yılı sonunda ortalama iki yüz elli üç yüz ilkokul öğretmeni mezun verirdi. Öğretmen okullarından mezun olanların atanamama diye kaygıları olmazdı. kaygı olmadığı için de kendine güveni tam olan bir eğitici kuşak oluşuyordu. Atama için verilen dilekçelerde üç il tercihi yapılır, olmadığı taktirde yurdun her bölgesinde çalışacağı ile ile ilgili not eklenirdi. Atamalar il emrine depo tayini yapılır. İl merkezlerinde açık köy okulları bir torbaya atılır, diğer torbaya öğretmen isimleri atılırdı. Öğretmen isim torbasından isim çekilir, daha sonra atanacağı köyün ismi torbadan çekiliyordu. Kura çekimi herkesin önünde yapılır, aynı ilçeye veya köye atanan öğretmenler bir araya gelir ne yapacaklarının planını yapar, birbirlerine destek olmaya çalışırlardı. İlk maaşlarını orada alır köyüne ulaşmaya çalışırlardı. Ogünlerin koşullarına göre otellerde veya arkadaş yanlarında bir iki gün kaldıktan sonra on beş günlük meyil müddeti süresinde memleketine gider hazırlıklarını yapar, haritalar incelenir gidilecek güzergahlar hakkında çevreden bilgi edinirdi. Temel ihtiyaçlarını giderecek tedbirlerini alır köyüne yerleşmeye çalışırdı. Çevre koşullarına göre hazırlıklarını tamamlamaya çalışır. Kimileri tek öğretmenli okullara, kimileri iki, üç, dört ve daha fazla öğretmenli okullara atanırdı. Bayan öğretmenler genellikle iki ve daha fazla öğretmenli okullara ataması yapılırdı. Atama sürecinde neler yapılacağı ve öncelikli yapılacak işlerin neler olacağı okullarda staj çalışmaları sırasında öğretildiğinden fazla bocalama olmazdı. Olsa bile üstesinden gelmeyi bilirlerdi.
Ağustos ayının son haftası Kahramanmaraş il emrine depo tayinim yapılmış, 07.Eylül. 1975 tarihinde göreve başladım. Eylül ayı ortalarına doğru kur ada Pazarcık ilçesi Salmanlı köyü ilkokuluna atamam gerçekleşmişti. Kara yolu ulaşımı zordu. Narlı istasyonundan Gaziantep yönünde giden trene binilerek gidilirdi. Şanslı idim çünkü, Düziçi Yarbaşı istasyonundan trene bindiğim zaman bazen direk bazen narlı aktarmalı ulaşabilirdim. Motorlu denilen Elazığ trenine binilirse Narlı aktarmalı, Toros ekspresine binilirse direk Salmanlı istasyonunda inile bilinirdi.
Kur a çekiminin ertesi günü dolmuşla Narlı ya geldim. İstasyonda aynı köye atanan Manisalı İsmail Cengiz öğretmenle tanışmamız bir tesadüf olmuştu. Trenle Salmanlı istasyonunda indiğimizde sağ tarafta köy okulu ve lojmanı göze hemen çarpıyordu. İstasyon şefinden köyü sorarak emin olduk. O anda istasyonda olanlardan iyi bir tepki almıştık. Köyün iki öğretmeninin de tayini çıkıp ayrıldığını söylediler. Çay ikramı sırasında, bugün okulu ve köyü görüp tekrar döneceğimizi belirttik. kısa süre içinde köyü tanıtmaya çalıştılar. Yine de okulu muhtarı görüp gelelim diyerek istasyondan ayrıldık. istasyon ile köy arası yaklaşık bir buçuk kilometre kadar uzaklıkta. Bir at arabası gidecek genişlikte ki yolun iki tarafı çağıl ile örülmüş çağılın üzerine karaçalı dikeni yerleştirilmişti. Bize eşlik edecek birini verdiler, sohbet ede ede yolda ilerliyoruz. Çağılların arasından arada bir kertenkeleler baş sallayıp kaçışıyorlar. yolun solundaki tarlada üzüm bağları bulunuyor. köye yaklaşırken dere varı bir yere doğru iniyoruz, ama dere susuz dere. Pancar motor sesi duyuluyordu. Köyün değirmeni bu motorla çalışıyormuş. değirmenin hemen önünde yolun solunda bir pınar akıyor kadınlar kızlar tuluklara ve plastik bidonlara su dolduruyorlardı. pınarın yanında iken başımızı kaldırdığımızda okul ve lojmanın yarı duvarı ve çatısı görünüyor. Yaklaşık yüz metrelik dik bir rampayı çıktıktan sonra okulun bahçesine ulaşıyoruz. Yanımızda gelen kişi ben muhtarı çağırayım diyerek yanımdan ayrıldı.

Okulun hemen ilerisinde köyün camisi bulunuyor arka taraflarda köy evleri birbirine yakın biçimde bulunuyor. toplu bir yerleşimi var. okul bahçesinin girişinde kırk beş metrekarelik bir lojmanı, yan tarafında tek derslikli okul, arka tarafta iki kabinli tuvaleti bulunuyor. okul bahçesinin etrafı harç kullanılmadan sadece taşların üst üste dizilmesi ile yapılmış çağıl duvarla çevrilmiş bazı yerlerinin üzeri kara çalı ile kapatılmış şeklinde. Sadece lojmanın önünde bir akasya ağacı bulunmakta. Biraz sonra muhtar geldi. hoşbeşten sonra haftaya geleceğimizi söyledik. Olmaz hoca bugün misafirim olun yarın gidersiniz diye ısrar etti. Daha çok birlikte oluruz gitmemiz gerekir diyoruz.
okulun lojmanın kapısını açarak, içerilerine göz attık. Giden öğretmenlerden de memnun olduklarını, çocukları için gittiklerini söylediler. yarım saat kadar konuştuktan sonra köyden ayrılıp bir saat sonra gelecek olan trene binmek için istasyona tekrar. döndük.
İstasyona geldiğimizde istasyon personeli ve ailelerinin hepsi istasyon hareket memurluğu binası ile lojmanları arasındaki ağaçların altına oturup çay içiyorlardı. Hepsi birden ayaklanıp yer gösterince çok mahcup ve utanmıştık. Yaşça bizden büyük insanlardı. Henüz on yedi yaşın sonunda idik. Çok dikkatli ve sorumlu davranmam gerektiğini düşündüm aniden. Oturduk çaylar içildi. .En çok istasyon personeli sevinmişlerdi öğretmen atamasına. hepsinin okul çağında çocukları varmış. Çocuklarının eğitimini çok düşündükleri her davranışlarından belli idi. Bir ara yanıma kumral saçlı bir çocuk yanıma geldi. Benim adım Ramazan, üçüncü sınıfa geçtim. Evde gazete kitap okuyorum, ne zaman okul açılacak? dedi.On beş gün sonra geleceğimi söyledim. Üçüncü sınıfa devam edecek olan Ramazan adındaki çocuk bana güç ve ümit vermişti. Yarım saat sonra bineceğimiz tren geldi ve on beş gün sonra gelmek üzere vedalaşarak o an için oradan ayrıldık. Salmanlı istasyonundan Narlı istasyonuna doğru tren sola doğru köyün kuzey etrafını yay çizerek geçiyor. Üç beş evin bulunduğu iki obanın yanından geçip Narlı düzlüğüne, kısa süre sonra Narlı istasyonuna ulaşıyoruz. İsmail biraz Kahramanmaraş'ta, birazda Gaziantep'te dolaşacağım. Manisa'ya oradan Sarıgöl'e git gel daha zor olacak, ben on beş gün sonra köye gelirim dedi. Tekrar buluşmak üzere burada ayrıldık.
Narlı istasyonu Adana Kahramanmaraş yönünden gelen trenler Gaziantep veya Malatya Elazığ yönüne giden trenler burada yön değiştirirler. Yolcu aktarmaları bu istasyonda yapılır. Toros Ekspresi ile buradan geçip Yarbaşı istasyonunda inip, Düziçi'ne geliniyor. İlk atama yeri olarak şanslı hissediyorum kendimi.
Kahramanmaraş ta Yeşildere köyüne ataması yapılan bir öğretmen nasıl gidileceğini soruyordu. Yeşildere her ne kadar Kahramanmaraş'ın köyü olsa da ulaşımı Adana ili Bahçe ilçesi Düziçi kasabasına gelip, Düziçi'nden williz marka jiplerle veya at ve katırlarla sağlanırdı. Yeşildere' de yaşayan bir çok kişi ancak hasta olunca Haruniye'ye gelir öğretmen okulu doktoru Yılmaz Sevinç'e muayene olur ilaçlarını alır giderlerdi. Doktor Yılmaz Sevinç bir ara ders sırasında bu yörede tedavisini sağlıklı bir şekilde yaptığım ve en iyi sonuç aldığım köy halkı Yeşildere Köyü halkıdır. Sebebi ise verilen talimata uyup ilaçları zamanında kullanıyorlar. demişti. Dağ köylerinin ekin biçme işlerini bu köyden gelenler daha iyi yaparlardı. Yeşildere ayrıca kış aylarında atların erkek danaların beslenmesi için salındığı bir yerleşim yeri olarak ta bilinir.
On üç gün sonra temel ihtiyaçlarım olacak olan bir bir demir somya, yorgan döşek, kilim, üç gözlü tüplü ocak, tüp, tabak, kaşık, iki adet tencere, tava, çaydanlık, bardaklar, biraz kuru yiyecek salça, kıyafetleri koyduğum bir valiz vb lerini hazırlayıp paket yaparak Yarbaşı istasyonundan motorlu trene binip Narlı istasyonunda inip daha sonra gelecek olan posta treni ile Salmanlı istasyonunda iniyorum. O anda istasyonda bulunan köylüler yeni öğretmen geldi .Eşyalarını alıp lojmana kadar götürelim diye birbirine seslendiler. Grup halinde okul lojmanına geliyoruz. Eşyalar lojmana konduktan sonra muhtar bırakmıyor lojmanda beni. Hocam bu gece misafirimsin yarın çocuklar lojmanı temizler sonra yerleşirsin dedi. O gece muhtarın evinde konakladık. Sabah ben lojmana gelmeden lojman temizlenmiş eşyalar bir odaya toplanmıştı. akşama kadar yerleşme düzenini kırk beş metre karelik lojmana yerleştirmeye çalışıp okulun içine bir attım. içi tamamen boya badana istiyordu. Pencere altları ve tabana yakın yerlerde kabarma var. Kireçle badana yapılması lazım. Boya kullanmak bayağı bir emek ve masraf isterdi. Öğrenci sıra ve masalarının bazıları oynama yapıyor çivilerinin yenilenmesi gerek. Pencere dışındaki tahta kepenklerin elden geçirilmesi , sınıf taban betonunda kabarmaların düzeltilmesi gerekiyor. Diğer öğretmen arkadaş gelince planlamasını yapmanın uygun olacağını düşünerek ertelemeye karar verdim.
Göreve başlama yazımı yazıp ilçedeki ilköğretim müdürlüğüne vermem gerekiyor. Ertesi sabah trenle Narlı istasyonuna oradan dolmuş ile Pazarcık ilköğretim Müdürlüğüne göreve başlama yazımı vererek formaliteleri tamamlamış oldum. İlk önce ilçedeki sağlık ocağının, otellerinin, bankaların, yerini öğrendim. İş Bankası ve Ziraat Bankası vardı. bir sağlık ocağı, iki otel vardı. İki önemli Adıyaman yoluna dikey olarak uzanan caddesi vardı. cadde üzerine dizilmiş dükkanlar, fotoğrafçılar, fırın, tamirciler bulunuyordu. Dört ilk okul orta okul ve lisesi göze çarpıyordu. İlçede Kürtçe ve Türkçe konuşulmaktadır. Alışveriş için girdiğimiz yerlerde öğretmen olduğumuzu tahmin ederek, öğretmen misiniz diye soruyorlar. Her alışverişte borca kalabilir önemli değil diyorlar.
İlçeden gaz lambası, el feneri, pil, kuru yiyeceklerden azar azar, bir şişe gaz, mum, bir plastik bidon, küçük bir musluk, sürahi, yağ, bir miktar sebze meyve, ekmek vb. ihtiyaçları alarak Narlı istasyonuna oradan posta treni saat üçte Gaziantep yönüne gider. o trenle Salmanlı istasyonunda inip, bir buçuk kilometre yaya olarak okula ulaşıyorum. Alınan eşyaları yerleştirip, aldığım plastik bidon ile az aşağıdaki köyün pınarından su getirip, çay demleyerek içiyorum. bu sırada birkaç kişi akşam yemeğine çağırdı. Lojmana bir alışayım daha çok geleceğim diye şakalaşarak gelenlere teşekkür ettim. Akşam için gaz lambasına gaz doldurup camını takıp duvardaki çiviye astım. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor. Köy pınarından su çeken gençler, gelinler, kızlar ara sıra görülmeye başlıyor. Dere tarafından kurbağa vıraklamaları gittikçe artıyor. Gece sessizliğinde köyün yakınından geçen trenin lokomotifinin sesi ve raylar üzerinde çıkardıkları ritmli sesler gecenin sessizliğini deliyor. lokomotif sesi ile birlikte tekerleklerinin ritmli sesleri aynı anda duyduğun zaman tren Gaziantep yönüne gidiyor diye yorumlama yapıyorsun. Raylardan çıkan ritmli sesler ağırlıkta olursa Narlı istikametine gidiyor. diyorum. Narlı yönüne giderken aşağı doğru lokomotif zorlanmıyor sessiz gidiyor. Bazen buharlı kara tren, bazen dizel motorlu trenler geçiyor. Bu sırada yarın yapacağım işleri planlayarak lojmanda ikinci gecemi geçiriyorum.
Manisalı arkadaş meyil müddetini tam kullanmıştı sanırım, benden üç gün sonra geldi. Eylül ayı sonuna doğru bir zaman dilimindeyiz. Okula gelen öğrenci yok.İsmail Bey ile birlikte komşu köy öğretmenlerini tanımak için Guzkent köyündeki öğretmenle tanışmak için yola çıktık. Köyün bulunduğu istikameti ve yolunu köylülerden sorarak öğrendik. Aha şu tepenin ardında yakın dediler .Bağ tarlalarının arasındaki tozlu yollardan geçiyoruz. her adım atışımızda ince bir toz havalanıyor. pantolon paçalarımız dizimize kadar toza boyanmıştı. bağların arasını geçer geçmez daha önce tahıl ekilmiş hasat edilmiş bir alanda ilerliyoruz. Kuru bir sıcak var. karşıdan gelen birine gideceğimiz yeri sorduk aha şu burunu aşınca görünür dedi. ilerliyoruz. aha şu burun dediği yer gitmekle bitmiyor. belki yorulduk, belki de burada yaşayanlar için çok yakın bir yer olarak biliniyordur. Bir süre daha yürüyünce köyün evleri görünmeye başladı. Çevrede hiç ağaç yok. Dikenli taşlı bir yoldan ilerleyerek köyün girişine vardık. Köyün köpekleri havlamaya başladılar. Yabancı olduğumuzu sezmişlerdi. Biraz sonra birkaç kişi göründü köpeklere selendi köpekler kuyruk sallayarak oldukları yere çöktüler. Öğretmen olduğumuzu okula geçmek isteğimizi belirtince önümüze düşüp okulun girişine kadar getirdiler .
Öğretmen kaldığı lojmana dönüştürülmüş bir evden çıktı. Evet öğretmen yeni atanmıştı. hemen tanıdım. Düziçi İlk öğretmen Okulu mezunu, aynı okul mezunuyuz. Göksun Ericekli Talip Telli.Hoşbeş ten sonra hemen bir yemek hazırlığı yaptı.Makarna salata ayran, arkasından çay. bunca yoldan sonra bize çok mükemmel bir ziyafet olmuştu. bir müddet sohbetten sonra köyü dolaştık yapacaklarımızı planlamaya çalıştık. birbirimize destek olmamız gerektiği kanaatine vardık. köyün siyasi yapısı farklı. köyün kültür ve eğitim düzeyi çok kötü. . Salmanlı köyü buraya göre biraz daha farklı bir yapıya sahip. Tarikat mensupları buraya daha hakim. Tek öğretmenli tek dershaneli bir okulu var. Cahil kabadayıları daha fazla olduğu tespitini yapmış öğretmen. Talip Beyle ilçeye veya ile giderken mutlaka bize uğrayarak haberleşmemiz konusunda anlaşarak vedalaştık. Aynı yolu takip ederek lojmana geliyoruz. Akşam yemek hazırlığını yapıp çaylarımızı içiyoruz. Farklı bölge ve kültürden geliyorduk ama asgari müşterekte birleşiyorduk. Aslında öğretmen okullarındaki değer yargılarımız aynı olunca anlaşmak çok kolay oluyordu. Öğrencilerin okula gelişleri bağ bozumundan sonra tamamlandığını öğreniyoruz. Bir hafta sonu da Salmanıpak köyündeki öğretmenlerle tanışmaya gitmeyi kararlaştırdık. Salmanıpak Köyünün üç obadan oluştuğunu öğrendik. her üç obada da okul varmış. bir hafta sonunda sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Salmanıpak köyüne doğru yola çıkıyoruz. Salmanlı köyünün güneyinden batıya doğru uzanan vadimsi bir alandan yürüyerek gidiyoruz . buralarda yetişen ağaçları görebiliyoruz az da olsa . kısa bir alan. aşağı doğru ilerledikçe yeşilliklerin kaybolduğu alana ulaşıyoruz. yoldan tahta tekerlekli arabalar geçmiş, izlerinden belli oluyor. Köye yaklaştığımızda okul binasını görüyoruz hemen. Doğru lojmanın kapısını çalıp tanışmak istedik öğretmenle. kapı arkasından tedirgin bir sesle kim o diye ses geldi. Komşu köyün öğretmenleriyiz deyince kapı açıldı. bizim yaşlarda, yeni atandığı her halinden belliydi. Yeni evli bir öğretmendi. içeri buyur etti. kahvelerimizi içerken bölge hakkında paylaşımlarımız oldu. öğretmen batı Anadoludan ve o bölge öğretmen okullarından mezun olmuştu. kendisi şehirde büyüdüğünü bu yöreye hiç ısınamayacağını belirtti. Eşi de tedirgin ve korkusu vardı. salmanıpak Kürtçe konuşan bir Kürt yerleşkesi idi. Ama iletişim kurulabilir bir halkı olduğu belli idi. Salmanlı köylüleri Salmanıpak için anlattıkları olumlu bir etki bırakmıştı bizde. Öğretmen yemek davetlerine gitmediğini, bir defa gitmiş yemekleri elleri ile yediklerinden bahsetti. Bunun olmaması gerektiğini belirttim. Bir yanlışlık olmasın bu bölgenin Arap kültüründen etkilendiğini sanmıyorum dedim. Ancak pilavı yufka ekmekle kaşıksız yiyebilirler. Buna da sokum yaparak yeme derler. Bunun sebebi köylünün fazla tabağı olmaz, batıdaki gibi servis tabakları olmaz. Yemeklerin hepsi sofraya dizilir. pilav makarna varsa ortaya büyük bir tabakla konur. ancak sulu yemekler ayrı tabaklara konur, sulu yemeklerde kaşık kullanılır. El ile yedikten sonra aynı şey değil mi dedi. Malesef bu yörenin yemek yeme kültürü de böyle dedim. Bizim o taraflar da böyle bir şey olamaz. Ben şehirde büyüdüm ama köylerimiz de böyle olmaz dedi .Daha büyük sorunları olan köylerimiz var. Yakın bir mezrada toprak damın okul olarak kullanıldığını duydum tek öğretmen nasıl baş ediyor bilmiyoruz dedim. Vallahi sizi bilmem ama ben burada kalamayacağım herhalde dedi.
Biraz daha sohbetten sonra. oradan ayrıldık. Üç km. ötede İğdeli Köyünün okulu olduğunu öğrenmiştik. İğdeli Köyündeki okula vardık. buradaki okul biraz daha derli toplu görünüyor. İki lojman var. lojman önünde iki kişi oturuyor. Bizi karşıladılar hoş geldiniz kimsiniz nereye gidersiniz diyerek. Salmanlı köyü öğretmenliğine yeni atandığımızı belirtince oo hoş geldiniz tekrar dediler. Elbistanlı ve Göksunlu olduklarını, iki yıldır burada çalıştıklarını, dört yıllık öğretmen olduklarını öğreniyoruz. İki öğretmenlerinin daha olduğunu onların Gaziantep'e gittiklerini söylediler. Dört öğretmenli bir okul. Biraz konuşmadan sonra TÖBDER üyesi olduklarını belirttiler. siyasi olarak uyumlu olduğumuz da birleştik. Bize yıllık plan örneklerini verdiler. Her konuda yardımcı olacaklarını belirttiler. O gün bizi tekrar köye dönmemize izin vermediler. Gaz lambasının ışığı altında geç saate kadar oturduk. . Bize tecrübelerini ve yapmamız gerekenleri açıkladılar. Geceyi orada geçirdik. Öğrenci devamsızlığı bu köyde de olurmuş. köylü hasat işini bitirmeden okula çocuğunu göndermiyormuş.
Sabah kahvaltıdan sonra Salmanlı Köyüne doğru tekrar yola düşüyoruz. Güneş tam karşımızdan vuruyor. Gelişimiz iniş aşağı idi, şimdi yokuş yukarı çıkıyoruz. Köyler hakkında, öğretmenler hakkında, karşılaştığımız, insanlar hakkında yorumlar yaparak yolu yarılamış olduk. Köyün alt tarafındaki küçük vadide küçük bir ağaç dibinde bir müddet dinlendikten sonra tekrar yola koyularak köyün girişine geliyoruz. Köyün orta kısmında iki çoban köpeği vardı. köpekler saldırgan bir tip olduğunu bildiğimizden köyün dışından gitmeyi düşündük. Bu saatte köpekler sürünün yanında olduğunu düşünerek köyün içinden geçmeye karar verdik. Evler birbirine yakın toprak damlı. Her evin bir avlusu var. avlular arası harç kullanılmadan taş duvarlarla ayrılmış. Evlerin alt katları ahır ve kümes olarak kullanılıyor. Üst katların tabanı da toprakla düzenlenmiş. Avluların bir köşesinde beş on tavuğun barınacağı kümesler yapılmış. bazı evlerin avlusunda bazı evlerin avlusu dışında hayvan gübreleri yığın edilmiş. Evler arasındaki yoldan ilerlerken tezek ve gübre kokusunu etkili bir şekilde hissediyoruz Köy içinde ıssızlık var. Herkes tarla işleri ile uğraşıyor. Köyde kalanlar yaşlılar. Duvar diplerinde veya ev terasında oturan yaşlılar karaltıya bakıp el sallıyorlar. Dar köy içi yoldan geçip okul bahçesine giriyoruz. Lojman önündeki akasya ağacının gölgesinde oturup çay yudumlamak her şeye değdi.
Kırk beş metre karelik lojmanın odasında biraz şekerleme yaptıktan sonra bir yıl boyunca neler yapabiliriz diye düşünüyoruz yorumlar yaptıktan sonra gece için gaz lambasının bakımını yapıp akşam atıştırmalıklar için menemen yapıyoruz.

jüpiter marka on iki pozluk siyah beyaz fotoğraf çeken fotoğraf makinemiz. İsmail’in yeni aldığı bir daktilomuz var. İsmail, şiir ve öykü yazmaya eğimli idi. Makinemiz on iki pozluk olduğu için iktisatlı kullanıyoruz. Bizlerden önceki öğretmenlerden biri köylülerden birine el feneri kullanarak fotoğraf tap etmeyi öğretmiş. Ara ara gelir konuşuruz. Öğretmen okulunda bir yıl fotoğrafçılık kolunu çalışmalarını izlemiştim çağrışım yaptı. Birlikte birkaç tane tap yaptık.

Kasımın ilk haftası öğrencilerin tamamı geliyor artık. Beşinci sınıflardaki öğrencilerimiz bayağı büyükler. Bunlarla birlikte okulun badanasını yapmaya karar verdik. On Kasım günü Atatürk’ü Anma programından sonra saat on bir gibi öğrencilerle sınıfın badana işine başladık. Biz tavanları öğrenciler alt kısımları badana yapıyorlar. Kireç damlaları yüzlerimize üstümüze damlıyor. Birbirimize bakıp gülüşerek işimize devam ediyoruz.
Salmanlı İstasyonu yolcu trenlerinin geliş gidiş saatlerinde kalabalıklaşır. Üç köyün yolcusu burada buluşur ayrılırlar. istasyonda Şef, hareket memuru, iki makasçı, iki yol çavuşu, iki yol bekçisi, ayrıca yol bakım işçileri var. personel için beş tane lojman bulunuyor. Şef, hareket memuru ve makasçılar vardiyalı çalışırlar. iki personel sürekli istasyon hareket memurluğu odasında bulunur. Zaman zaman akşamları geç saatlere kadar biz de onlara eşlik ederiz. Geniş tahta masa üzerinde, mors alfabesi ile yazışma sağlanan bir telgraf makinesi, okullardaki kütük defterini andıran istasyon tren seyir defteri, mors alfabesi ile yazılmış telgraf makinesi çıktılarının sarıldığı makara. Akşamları buraya gelir tavla, dama, kağıt , domino ve kağıt oyunları oynar sohbet ederiz. Telgraf makinesinin sesi hiç durmuyor. personel sesin tıkırtısından haberleşme konusunu anlar , bazen aniden kalkar mors alfabesini kullanarak yazışır. Oyuna, sohbete kaldığı yerden devam eder.
Farklı bölgelerden gelip bir aradayız. Adana Düziçili, Manisa Sarıgöllü, Urfa Akçakaleli, Afyonlu, Gaziantepli, Mersin Tarsuslu. Zaman zaman yöresel şive konuşulmaya başlanır sohbet koyulaşınca. Fıkralar espiriler yaparak an ve gün tamamlamaya çalışılıyor. Saat on ikiye doğru biz köy yollanır. onlar nöbete devam eder. Ellerimizde iki ve üç pille çalışan el fenerleri ile bir buçuk iki km. ötedeki okul yoluna yöneldik. El fenerlerini üçer dakika ara ile dönüşümlü yakıyoruz pilleri çabuk bitmesin diye. Ay ışığı yok zifiri karanlık. Bu karanlıkta el fenerimiz sanki güçlü bir projektör gibi aydınlatıyor önümüzü. Köye yaklaşınca birkaç tane köpek havlayarak bize doğru yaklaştı. Köyün köpeklerini de sesinden ayırt eder olduk. Yaklaştıklarında ses verdik sustular. Onlarda bizi tanımış herhalde. Ya da tehlikeli görmediler. Köyün meydan çeşmesinin yanına geldiğimizde daha önceden istasyona geçerken bir kenara koyduğumuz su bidonlarını doldurup, suyumuzu içiyoruz. Pınarın oluğundan akan su önündeki kapdaca dökülürken çıkardığı ses gecenin sessizliğinde güçlü bir su akıyormuş duygusu yaratıyor. Kısa bir süre bu sesi oturup dinledikten sonra, dik yokuşu ellerimizdeki su bidonları ile tırmanarak lojmana geçip hemen uykuya daldık.
Bir hafta sonu Pazarcık'ın ova köylerine uğrak yapıyoruz. köylere ulaşım ya sabah çıkıp akşam dönen minibüslerle ya da özel taksi çalıştıranlarla anlaşarak sağlanıyor. Narlı'nın güneybatı ve batısı geniş bir ovaya sahip. Bu ova uzantısı Kahramanmaraş, Türkoğlu, Nurdağ'a kadar uzanıp Amanoslara dayanır. Daha güneyden Fevzipaşa, İslahiye, Hassa, Kırıkhan, Topboğazı, Amik ovasından Antakya'ya kadar gider. Verimli bir toprak yapısına sahip buraları. Bir çok bölgeleri bakir işlenmeye müsait. Bazı yerlerinde tarlalar aralarından akan küçük küçük akarsular bulunur. Bir bölümü, Lübnan'dan doğup, Suriye topraklarından geçerek Ülkemize giren Asi ırmağı da bu havzada bulunuyor. Köyler arası yollar stabilize veya ham yollardır. kışın yağmur alınca bazen traktörler bile buralarda çamurdan çıkmakta zorlanırlar. Bu topraklar işlendiği zaman güney doğunun ve doğu Akdeniz bölgesinin ihtiyacını önemli ölçüde karşılayabilir. Bu ovada yetişen pamuk kalitesinin yüksek olduğu söylenmektedir. Ayrıca buğday, arpa, mercimek ve nohut ekimi yapılmaktadır. Amık Ovasına doğru olan yerlerde çeltik ekimi, havuç ,biber, patlıcan, domates salatalık gibi sebze yetiştirme işleri yapılmaktadır.
Düziçi öğretmen okulunda aynı sınıflarda okuduğumuz Hüseyin kısacık' ın atanmış olduğu Bezolar köyüne varıyoruz. üç dört öğretmenli. iki odalı sonradan lojmana dönüştürülmüş bir yerde kalıyor. gece geç vakte kadar sohbete devam ediyoruz.. Okulun ihtiyaçlarını, özel ihtiyaçları nasıl karşıladığından, çalışan öğretmenlerden konuşuldu. Bir bayan öğretmenin Pazarcıklı olduğunu, hafta sonları onun bulunmadığını, zaman zaman olta ile balık tutmaya köyün gençleriyle gittiğini, köyü tanımaya devam ettiğini anlatıyor. Gaz lambasının haznesindeki gaz bitmiş, fitilin yanık kokusu etrafı sarınca yatmaya karar veriyoruz. Bir ranza var, üç kişiyiz. İsmail'i ranzaya yatırıyoruz. İkimiz yer yatağı hazırlayıp uzanıyoruz yere. Bir süre daha karanlıkta yatak içinde sohbet devam etti. Deliksiz uyumuşuz sabaha kadar. Rahatlıktan mı, yoksa yorgunluktan mı, bir yorumda bulunmak güç.
Sabah kahvaltısında da yorumlamalar devam ediyor. Bölge insanı tarımla uğraşır. Bir çok kişi yurt dışına gitmiş çalışmaya.
Daha ilerideki köye atanan Mehmet Esnik' in yanına uğramayı planlamıştık bu hafta sonu Haruniye 'ye gittiğini öğrendik. O köyün daha büyük olduğu söyleniyor. Kullanımı ve tapusu okula ait, okulun bir tarlası var. Bu tarlayı öğretmenler eker biçer değerlendirir, Gelirinden masraflar düştükten sonra okulun ihtiyaçlarını karşılar, kalan para pay edilirmiş.
Geçmişlerden konu açılıyor kendiliğinden. Aynı mahallede top koşturup, ihtiyaç olsun olmasın bahçelerden meyve aşırıp, toplu olarak mahalle gençleri ile birlikte yerdik aldıklarımızı. Okunan teksas, tommisk, kaptan swing, kitaplardaki kahramanlardan konuşulurdu halka şeklinde otururken. İlerideki yaşlarda, okuduğumuz yerli ve yabancı yazarların roman, öykü, fıkra kitaplarından bahsederdik. Siyasi tartışmalara katılırdık ülke gündemi ile ilgili. Dünya siyasetine girilirdi Türkiye siyasetinden sonra. Paylaşım sürer giderdi. Öğretmen okullarında bütünlemeye kalmadan sınıf geçenler arasından kura çekilir belli sayıda öğrenci yaz kamplarına gönderilirdi. bu kamp bölgelerine farklı bölgelerde bulunan öğretmen okullarından da öğrenciler de gelir kaynaşır idik. Kamp yerinin düzenlenmesini öğrenciler yapardı. Çadırlar kurulur her çadırda üç dört ranza olurdu. On beş günlük sürede etkinlikler herkes becerisini sergilerdi. Silifke Akkum'da kap yeri vardı. İvriz Öğretmen okulundan, Gölbaşı Öğretmen okulundan, Düziçi öğretmen okulundan, Aksu öğretmen Okulundan katılanlar vardı. O yazın orada kaldığımızın ikinci haftası sonuna doğru güvenlik gerekçesi ile kamptakiler erken yollandı evlerine.
Kıbrıs Barış Harekatı başlamıştı. Bir çoğumuz eve gitmeyip o yörelerde iş ayarlayıp çalışmıştık. Sanırım dört kişi birlikte İskenderun'a geçip Karayılan bölgesindeki İskenderun Çimento fabrikasının temelinde çalışıyoruz. Geceleri şantiyenin baraka koğuşlarında yatıyoruz. sıcak toz ikisi bir arada olunca iş iyice yoruyor. çalışanların listesini tutuyor işçi çavuşu ve şantiye sorumlusu ile çalışma alanlarına dağılımı yapıyoruz. çimento ve demir yüklü kamyonların biri gelip biri gidiyor. Gelen çimento torbalarını indiren işçi grubu ayrı diğer kesimlerde çalışan işçiler ayrıdır. Aldığı ücretler de farklıdır. Şantiye şefi diğer alanda çalışan işçileri de çimento indirimine yolladı. isteksizce öğleye kadar çalıştılar. öğle yemeği molası verildi. yemek saati yemek dağıtımı yapılacak ama işçilerin elini yıkayacak su yok. Su gelmeden kimse yemeğe geçmedi. bu seferlik idare edin akşama gelecek su demeyi hiç utanmadan gerçekleştirdi işveren temsilcisi. işçinin çoğunluğu o gün öğleden sonra çalışmadı. büyük tankerlerle su geldikten sonra işbaşı yaptılar. akşam koğuşta tartışma sürüp gitti. herkesin çalıştığı alana göre ücret belirlenmesi için komite kuralım dendi. Duş yeri ve yemeklerin durumu konuşuldu. kendiliğinden birleşme örgütlenme başlıyor. Sendika bilinci oluşuyordu. Bir aylık süre içinde kısmen düzene girmeye başlamıştı. Ağustos ayının son haftası ücretlerimizi alarak işten ayrılıp okul için hazırlık yapmıştık. Diye anlatım ile konuyu kapatıyoruz. Pazarcık'ta buluşmak üzere Bezolar köyünden ayrılıyoruz.
ZOR VE GÜZEL SORULAR.
Salmanlı, İğdeli, Cimikanlı, Ufacıklı köyleri birbirlerine sınır komşusu olan köylerdir. Aralarında küçük yerleşim yerleri, mezra ve obalar bulunmaktadır. Salmanlı istasyonunda inildiği zaman hemen batı yöne dönüp bakıldığında dağ eteğinde kurulmuş bir yerleşim yeridir. Yöre köylerinin bazılarında Türkçe Bazılarında Kürtçe konuşulur. Salmanlı, Ufacıklı ve Guzkent Türkçe, İğdeli, Cimikanlı, Salmanıpak Kürtçe konuşmaktadır.
Kasım ayı ortasından itibaren okulun tüm öğrencileri devamlılık sağlamaya başladı. Ancak bir iki öğrenci ilköğretim yaş sınırını geçtiğinden sürekli devamsız. Önceki yıllarda burada görev yapan öğretmenler kız çocuklarının okula gelmelerini sağlamışlar, kız erkek sayısı dengeli. İlkokulu bitirdikten sonra orta öğrenime Gaziantep'te devam devam etmiş öğrenciler bulunmaktadır. öğretmenlik bölümünde iki kişi, ticari ilimler akademisinde bir kişi, kız meslek lisesinde iki kişi öğrenimine devam etmektedir. Ayrıca lise öğrenimine devam eden öğrenci sayısında artış görülmektedir. Gaziantep veya Kahramanmaraş'ta yakınları olanlar bu illerde orta okul ve lise öğrenimlerini sürdürmektedir. Daha çok Gaziantep ile bağlantısı var köy halkının. İş olanaklarını o bölgede yakaladıkları ve ulaşım kolaylığı olduğu için. Küçük baş hayvancılık, bağcılık ve az da olsa Antep fıstığı yetiştiriciliği yapılmaktadır. Demir yollarında yol işçiliği, yol bekçiliği görevinde bulunanlar vardır.
Şubat tatiline kadar geçen süre içinde çevreyi tamamen tanımış olduk. Çevredeki öğretmenlerle ilde ilçede buluşup paylaşımda bulunuyoruz. Okulda günlük gazete bulundurmaya çalışıyoruz bir gün gecikmeli. İstasyon personeli Narlı veya Gaziantep'ten getirtir, ertesi gün bunları okula getirir öğrencimiz. Güncel haber ve olaylardan haberdar olurdu öğrenciler. Bisküvi kutularına haftalık olarak birikirdi gazeteler. İstasyonda ilk karşılaştığım kumral saçlı Ramazan bir şey sormak itiyorum öğretmenim diyerek söz istedi.
- Öğretmenim Hiroşima, Nagazaki nerede? Dedi. Şaşırdım soruya.
-Ne olmuş niçin sordun? Deyince
-Oralara bombalar atılmış çok insan ölmüş. Dedi.
İletişimimin, basının önemini anlatan bir olaydı bu soru.
Atlasları çıkarıp Nagazaki ve Hiroşima'nın dünya haritası üzerindeki yerini buldurup buraya bombaları bırakan Amerika'nın yerini de buluyoruz.
Seviyelerine göre bu olayı açıklıyorum. Büyük bir dikkatle dinlediler, sanırım bunu hiç unutmayacaklar. Daha sonra okumaya devam ettiler gazeteleri. Kimi bulmacasına, kimi spor sayfasına, kimileri büyük yazı ve resimlerine baktılar. kutuya koydular gazeteleri. Açıklamakta en çok zorlandığım sorular, öğrenci olayları ve çatışma haberleri ile ilgili sorulardı. Çünkü toplum her gün biraz daha ayrıştırılıp, kutuplaştırılıyor.
İkinci haftaya yeni gazeteler konur kutuya, eskilerle soba tutuşturulur.
Sınıf sobamız tenekeden epey de büyükçe. Daha sonra tuğlalı soba almıştık. Yakacak olarak öğrenci ve köylünün getirdiği odunları kullanıyoruz. Okulun kuzey yönüne bakan kısmında pencere yok. poyrazdan etkilenmiyor fazla. Doğu ve batı kısmı pencereli. güney tarafından girilir içerisine. Bir müdür odası, araç odası ve bir dersliği bulunmaktadır. Okul bahçesi mevcuda göre oldukça yeterli. okulun çevresindeki çağıl denilen duvar köy halkı ve öğrenciler tarafından örülmüş. Üzerine dikenli çalılar yerleştirilmiş, üstüne çıkıp devrilmesini önlemek için. En çok ta keçiler için alınmış bir önlem. Keçiler nerede bir yüksek yer varsa oraya çıkar iner.
1975-1976 Öğretim yılı boyunca meslekteki ilk görev yılımız olmasına rağmen yıllarca tecrübemiz varmış gibi acemilik çekmeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz. On sekiz on dokuz yaşlarındayız. Hata yapma şansı yüksek, cesaret ve kendimize güven yerinde. Ders araç ve gereçlerini temin etmede zorlansak da tamamlamaya çalışılıyor. Eğitim öğretim çalışmaları akıp gidiyor. Sorunlar paylaştıkça tartıştıkça çözülüyor. Mevcut koşullar içerisinde bir adımda olsa ilerlemek, durağan olmamak gerekiyor. Sınıflardaki öğrenciler arasında öne çıkanlar oluyor, yetenek farklılıkları belirmeye başlıyor. Ramazan, Önder, Murat, Mustafa Fazilet ve kardeşi okuyan sorgulayan bir yapıya sahipler. Ayrıca el becerileri olan Mahmut, İrfan kendini göstermeye başladılar. Yarıyıl tatili sonrası herkesin daha istekli görünmesi işimizi daha da kolaylaştırdı. Coşkulu bir Ulusal Egemenlik Bayramı kutlandı. Mayıs ayı köylünün tarla işlerinin yoğunlaşmaya başladığı aylardır. Öğrenci devamsızlığı,dördüncü, beşinci sınıflarda var olmaya başlar. Mayıs ayı ortalarından sonra yıl sonu işleri tamamlanır.
Okulların yaz tatiline girmesiyle köylerden öğretmenlerin çoğunluğu çekilir. Memleketlerine döner. Karşılaştıkları sorunları ve çözümleri anlatılırken çevresine daha da güçlü hisseder kendini. Bazılarının yorgunluğu yüzüne vurur anlatmasa da. Evlilik hazırlıkları, aile ihtiyaçları, aile büyüklerinin sorunları ile ilgileniyor çoğu. Az da olsa kendine de zaman ayırır. Genellikle böyledir bu kuşak, kendisinden öncekiler gibi. Yetiştiği, geldiği ortam böyle gerektirir.
Atanmış olduğu yerden ayrılmak isteyenler karşılıklı olarak yer değiştirme ile uğraşırlar. Ama bir yılı göze alacak. Stajyerlik ortadan kalkacak.
Ülkede siyasi ve toplumsal olaylar gittikçe hız kazanıyor. Tartışmalar yerini çatışmalara bırakmaya başlıyor artık. Toplum ayrıştıkça ayrışıyor.
Halk içinde, bir komünizm sosyalizm korkusu salınıyor. Milliyetçilik ve din olgusunu sürekli öne çıkarma faaliyetleri başın alıp gidiyor.
Bölgelere göre Alevî Sünnî, Kürt Türk, ayrışması yaşanıyor. Sanki yıllardır bir arada yaşanmamış gibi.
Ülke sorunları üzerine görüş bildiren, iktidarı, düzeni eleştiren Amerika emperyalist katil diyen, ya anarşist ya da komünistler. İşçi haklarını savunmak, sendika ve meslek örgütü ile uğraşanlar takip altında. Kurulan meslek örgütlerinin karşısına daha başka bir meslek örgütünün kurulması bir iki ay içinde gerçekleşiyor.
Okunan kitaplar gazeteler araştırılıyor. Sol içerik çağrıştıran kitapların yasaklanması. Elinde bulunduranların yasa dışı örgüt üyesi olarak suçlanması gibi uygulamalar çoğalıyor. Özellikle de üniversitelerde, liselerde bu tür uygulamalar daha yoğunlaşıyor.
Sosyal ve kültürel açıdan düşük seviyede olan yerlerde Dinî ve millî değerler suistimal edilip çıkar amaçlı kullanılıyor. Bu durumdan siyasi ve ekonomik rant elde eden bir kesim oluşuyor. Bütün bu gelişmeler her kesimde olduğu gibi öğretmenlerin çalışmasını da güçleştiriyor.
Özellikle de dar kadrolu küçük yerleşim yerlerinde zorluklar ve engellemelerle karşılaşıyor. Belli guruplarca o bölgede etiketlenenler için yargısız infaz yolları araştırılır. Bu durum korkunç bir durum. Nereden, kimden ne geleceğini kestiremezsiniz.
ikinci dönem başladı. uzun süre köyden çıkmayınca değişiklik arıyoruz. Kahramanmaraş'ın Afşin ve Elbistan ilçelerini görmek istedik. O yöreye atanan tanıdık öğretmenler var. Afşin ile Elbistan arasında Çoğulhan kasabasına atanan Ahmet Kaya, Alemdar köyüne atanan Duran Önder var. Hafta sonunu da içine alan bir tatil gününde O bölgeye gitmeyi planladık. Pazarcık'tan Kahramanmaraş otogarına geliyoruz Bezolar'daki Hüseyin ile. Margurus marka bir otobüste yerimizi aldık. otobüs dolu ayakta yolcu da var. Aralara oturma yerleri hasırdan örülmüş, siyah şerit kayışlarla desteklenmiş tabureler konuldu ayaktakiler için. Şehirden horuldayarak çıkıyor otobüs. Aksu ırmağı üzerindeki köprüden geçerek Alikayalarına doğru yöneliyor. Kaya diplerinden, derin vadilerden geçerek tırmanışa geçiyor otobüs horultularla. Tekir denilen yerde yemek ve ihtiyaç molası veriliyor. Buradaki lokanta görevlilerinin anonsunu dinliyoruz.
-Sayın yolcular, otobüsünüz yemek ve ihtiyaç molası vermiştir. Müessesemizde kebap ve yemekler var. Çaylar şirketten olup, tuvaletler yan taraftadır afiyet olsun efendim.
Anonsun yapılış şekli Adana - Ankara yolu üzerinde bulunan mola yerlerinde de aynı. Hızlı ve yuvarlayarak konuşulur, söylenenler de tam anlaşılmaz.
Moladan sonra bir süre daha rampa çıkıyoruz. Afşin'de inip oradan Çoğulhan kasabasına geldik. Çoğulhan Elbistan Ovasında büyük yerleşkelerden biri. kavak ağaçları meyve bahçeleri hemen göze çarpıyor. Okula varıp Ahmet'i sorduk. Kaldığı lojmanı gösterdiler. Lojmanları bizimkilere göre daha iyi görünüyor. Bu geceyi burada geçireceğiz. Gelirken gazetelerden Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazetelerini de alıp getirmiştik. Gazeteleri kaldırın bizim öğretmenler gelir şimdi onlar görmesin bu gazeteleri beni zora sokarsınız. Buradakiler biraz ters, gençlerden size de zarar gelebilir deyince çok şaşırdık. Şaşırıp kalmıştık. Tespit kendisinin olduğu için bir tepki vermedik. Akşam ziyarete geldiler kontrol için belli oldu. Havadan sudan, yörelerden konuları yüzeysel geçiştirerek iki saatlik süreyi tamamladık. Onlar gittikten bir müddet sonra yattık. Sabah kahvaltıdan sonra Duran'ın görev yaptığı Alemdar köyüne gitmeyi kararlaştırdık. Alemdar köyü için Ahmet'e gelmeye bilirsin biz akşama döneriz dedik. Duran'ın kaldığı yerin müsait olmadığını belirtmişti bize. Onu için akşama geri döneceğiz. Alemdar kuzey yönünde bakınca görünüyor. Yürüyerek ilerliyoruz. bir müddet sonra iş makineleri göründü ileride. Termik santrali kurulacakmış buraya. Alemdar köyünü'nün evleri net görülmeye başladı. Toprak evler, ağaç yok. Bir süre daha yürüdükten sonra köyün girişinde köpekler karşıladı bizi. Yaşlı bir amca köpeklere hoşşt diye seslendi. Durdu köpekler. Kimsiniz ne arasınız? sorusuna okula gideceğiz diye yanıt verdik. Okulun yerini tarif etti. Okul köyün evlerinin kuzeyinde girişten görünmüyor. Öğretmen Köy içinde toprak evde kalıyormuş. Arayıp buluyoruz Duran'ı. Başından geçenleri anlattı bir bir dinledik. köyün içini gezmeye çıktık üçümüz. Köyün çeşmesi ve okulun bulunduğu yerlere doğru. Çeşmeden su doldurup gelen kızlar kadınlar var ellerinde bakraçlarla. Bizi geçtikten sonra konuşuyorlar birbirleri ile.
-Anam yeni öğretmene gominis diyolar, amma o da aynı bizim gibi. Sözünü duyduk. Arkamıza hiç bakmadık, duymazlıktan geldik. Köyün dışına doğru yürüdük. O konuşmayı duydunuz. Şimdi beni anladınız herhalde. Buradan daha ilerde Berçenek köyü var, bayağı uzak oraya gidemeyiz. Yolları kışın çamur, yazın çok tozlu olurmuş. Demek ki Mahsuni onun için ÖLÜM BİZİM İÇİN TOZLU YOL OLUR demiş. diye anlatıyor Duran. Biz de sözünü kesmeden dinliyoruz.
Etrafa bakınca Elbistan ovasının büyüklüğünü hissediyoruz. Kışın kar da yağar kalırmış epeyce buralarda. Elbistan tarafına doğru buğday, arpa, şeker pancarı çok ekilir imiş.
ikindi vakti Duran öğretmen ile vedalaşıp, Alemdar köyünden Çoğulhan'a tekrar geldik. Ertesi sabah Elbistan'a uğrayıp, Kahramanmaraş ve Pazarcık. Yol boyunca yöreleri değerlendirme fırsatımız oldu.
1975-1976 eğitim öğretim yılında Pazarcık ilçesinde görev yapan öğretmenlerin çoğunu tanıma fırsatı bulmuş olduk. Her okulun, her köyün kendine özgü sorunları var. Fakat ülkede olagelen olaylar gittikçe çığırından çıkıyor. Olaylar kendiliğinden ortaya çıkıyormuş gibi görüntü var. Mezhep tartışması, milliyet tartışması, siyasi parti çekişmeleri sürüp gidiyor. Güncel olaylar ile ilgili gelişmeleri öğrenciler soruyor, sorguluyor. Bazen açıklamakta zorlanıyoruz. Bütün gelişmeler gösteriyor kurgu olduğunu, birazcık irdelenirse.
Öğretmenler Hafta sonları veya maaş alma günü bir araya gelip paylaşımları olur birbirlerine. Hem ülke Türkiye,hem dünya gündemi konuşulur. Bireysel olarak özeller konuşulur.
Salmanlı da bir yılı bitirip ikinci yıla başladık. Stajyerlik kalktı. Bazı özlük haklarımızın arttığını biliyoruz. Öğretmen okulunda Teşkilat ve İdare, uygulama derslerinde öğrenmiştik birçoğunu. Yasal haklar ve hak arama, şikayet konuları üzerinde bilgi birikimi az çok var. İller idaresi kanununun bazı bölümleri öğretilmişti. ilköğretim ile, köy ve kasabalar ile ilgili kanunlar hakkında az veyahut çok bilgi sahibi olurduk.
Teşkilat ve idare dersinde okul müdürü Nevzat Süğür, bir ara Edebiyat dersimize kısa bir süre giren Mehmet Yaman, hep derdi.
Hukuk temeldir, daha sonra yasa, yönetmenlik değişkendir değişir. Siz hukuka göre hareket edin derdi. Bunları dinlerken, biz hukukçu mu olacağız öğretmen mi diye takılır idik. Hayır bunları bileceksiniz diye çıkışırlar idi. Nevzat Süğür'ün yazılılarda 1. Sorusu, Aşağıda özellikleri anlatılan bir köye vardığınızda ilk yapacaklarınızı yazınız. Not değeri dört puan. Gibi sorularla işlemişler kalıcılık için. Fakat bazen yasanın kuralın işlemediği olaylar karşısında zorlanıyoruz. İşte o zaman eğitim ve örgütlülük devrede olması gerekiyor, yoksa dişliler arasında sıkışıp gidersin. Bazen yalınız hissedersin.
Cinayetler, olaylar sürüp gidiyor. Gruplaşma, ayrışma alabildiğince. Tam o sıralarda Planet marka bir motorsikletli, Pazarcık tarafından köye geliyor. Köy içinde karşılaştığı kişilere: Pazarcık in içinde çatışma çıkacakmış, deyip Narlı yönünde gitmiş. Bu şahsı ne tanıyan nede daha önce gören. Dedi kodu kulaktan kulağa aktarılmış, kimisi Kürt Türk, kimileri Alevî Sünnî çatışması olacakmış diyerek köye yayılıyor.
Bizde gitmeliyiz yardıma, sorup soruşturmalı gibi galeyana getirici çıkışlar oluyor. Muhtar yanında bir iki kişi ile okul bahçe duvarı kapısından geçerek yanımıza geldiler. Muhtarımız olgun bir kişi. Sinirlenmez fazla. Muhtar Hacı Mehmet, Şıho Dayı, Hüseyin Amca konuyu açtılar. Bu nasıl iş, aslı astarı var mı bunun diyerek kaygılarını paylaştılar. Olmaz böyle bir şey. olsa bile siz şimdi, Cimikanlılı Tako Salman ile tuzunuz ekmeğiniz oldu onunla damı karşı karşıya geleceksiniz. Yukarıda şafi Kürtler var şimdi onlar hangi tarafta yer alsın. Haydi oldu diyelim , asker var polis var önler olacakları diyerek uğurluyoruz.
Daha sonraki haftalarda öğreniyoruz ki, o motorsikletli birkaç köyde görülmüş. Meçhul bir kişi, bilen tanıyan, tekrardan gören yok.
Tehlikeli bir gidiş, böyle bir durum Pazarcık'ı yok eder. Çünkü bu ilçe de Kürt Türk köyleri iç içe, üretim ilişkileri bağlantılı, aileler arası evlilikler gerçekleşmiş.
Bir süre devam etti dedikodular. Daha sonra sönmeye başladı, üstü kapatıldı.
Aynı günlerde milli eğitim içinde de karmaşa artarak devam ediyor.
Mayıs ayında il dışı tayin dilekçemde Hatay ilini istediğimi belirtiyorum. Ağustos ayı sonlarında atamalar belli olur. Bulunduğu okulda İki öğretim yılını dolduran öğretmen tayin isteğinde bulunabilir. İbaresi atama yönetmenliğinde var.
İlk iki yıl bu bölgeyi tanımış oldum. Eylül ayında Hatay il emrine atamam yapıldı. Bir hafta sonra da il içi yerleştirmede Samandağ merkez Necatibey ilkokulu olarak öğreniyorum. Pazarcık Salmanlı Köyü ile vedalaşarak ilişiğimi kesiyorum.
(2019 ekim ayında tekrar buraya uğradığımda köy nüfusu iyice azalmış. Köyün içine girip etrafa bakınırken öğrencim İrfan Yeşiltaş tanıdı hemen kucaklaştık. Kör bekirin oğlu öğrencim Mahmut Bilici de köyde kalıyormuş. Şimdi köyde yok Narlı'da çalışıyor dediler. Hanımı ve çocukları geldi hemen resimler çekildi birlikte.. Buyur ettiler, mazeretimizi bildirip okul tarafına geçtik.
![]() |
Kırk yıl sonra karşılaşma |
![]() |
Köy girişindeki kuruyan pınarı |
Bizim zamanımızdaki okul binası yıkılmış, yerine 2018 yılında iki derslikli okul yapılmış. Eski tuvalet binacığı kullanılıyor. iki genç öğretmeni gördüm okulda. biri Pazarcık'a, diğeri Kahramanmaraş'a gidiş geliş yapıyorlarmış. Köy ve köylülerle iletişimleri dar ve sınırlı. Mahsereler sökülmüş, değirmeni yok olmuş, köy girişindeki pınar kurumuş. Üzüm bağları azalmış. Salmanlı İstasyonundan yolcu binişi bitmiş, ıssız. Okul bahçe duvarı henüz yapılmamış. 35 -40 Yıl içinde değişiklik; içme suyu ve elektirik gelmiş.)
![]() |
Köy Okulunun 1976 ve 2019 yılı öğretmenlerinin tanışması |
SAMANDAĞ
Meyil süresi içerisinde yeni görev yerinde İlk önce barınacak ev bulup, göreve başlamış olduk. 1977 - 1978 öğretim yılı içerisinde çevreyi tanıma çok kolay oldu. Bölgede ki öğretmenlerin bir çoğu Düziçi ilk öğretmen okulu ve Mersin öğretmen okulu mezunları. Öğretmen Derneğinde öğretmen özlük hakları, yurt ve dünya gündemi ile ilgili tartışma ve oturumlar düzenlenir. Sosyal faaliyetlere yer verilir. Tiyatro, çalışmaları, resim sergileri düzenlemelerde önderlik yapılırdı. siyasi gelişmeler ve gerginlikler buralarını da etkilemeye başlıyor. Ancak Samandağ, diğer ilçelere göre daha sakin olan bir ilçe. İlçe halkı, tarım ile uğraşır. Domatesi, biberi, salatalığı, narenciyesi, siyah hurması ile çevreye adını duyurmuştur. Az da olsa besicilik yapılır. Balıkçılık bir ayrıcalıktır. Oldukça uzun bir plajı olup düzenlemeye ihtiyacı vardır. Bu sahil 14 km boyu ile Türkiye’nin en uzun sahilidir. Bu sahil geniş kumsalı olan halka açık plaj şeklindedir. Dünya’nın en uzun sahillerinden biri olan bu sahil aynı zamanda nesli tehlikede olan Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının dünyadaki sayılı yumurtlama-üreme alanlarından biridir. Lübnan'dan doğup, Suriye'yi dolaşarak Amık ovasına uğrayıp geçen Asi Nehri bu ilçede denize kavuşur. Deniz kenarında iki farklı yerde restoranlar yer almaktadır. Yöre halkının deniz mahallesi yakınlarında sahile yakın yerdeki Hızır türbesinin bulunduğu alan içerisinde ve Çevlik denilen kesimde eğlenilir. Bu iki mevki arasında da denize girilmektedir.Sahil boyu bir uçtan bir uca on dört kilometre kadardır.
Ticari ilişkiler gelişmiştir.. Gençler yurt dışında iş bulmak için girişimleri çok olur. Arap ülkelerine gidiş çoğunluktur.
Necatibey ilkokulundaki ikinci yılımda, Düziçi Köy Enstitüsü mezunu, aynı zamanda benim ilkokul öğretmenim Mehmet Mülayim teftişe gelmişti. Her ikimiz de farklı bir duygu yaşamıştık.
Samandağ merkez ve köylerinde görev yapan öğretmenleri arasında iletişim oldukça iyi idi. Lisede görevli Ahmet Dombaloglu ile, liseye yakın yol kenarında bir artı bir evde kalıyoruz. Hafta sonu ve tatil günlerinde kontenjani üçe dörde yükselir evin. Bazı günler öğrenciler de ziyarete gelir boş kalmazdı.


Öğretmenlerden, Bektaş Sayın, Reşit Gürler, Hasan Şaş, Ahmet Özkan, Mahmut, Yücel Ildız, Pazarcık li Mustafa, ile sık sık bir araya geldiğimiz kişilerdi. Daha sonra Ökkeş Çevik, Ökkeş Celikkiran ında merkeze yakın yerlerde olduğunu öğrenince ziyaret ettik onları.
1978 aralık ayının on dokuzunda Kahramanmaraş olaylarını duyuyoruz. Siyah beyaz televizyonlardan radyolardan izliyor dinliyoruz üzüntülü, kahırlı, lanet okuyarak. Bir hafta devam ediyor olaylar. Yüz elliye yakın insan katlediliyor. Kürt -Türk, Alevi - Sünni ayrıştırması yapılarak. Alevi vatandaşların evleri akşam dan kırmızı ve siyah boyalarla çarpı işaretleri ile işaretlenmiş. Ertesi gün bir cenaze töreni sonrasında fitil ateşlenmiş, olaylar kontrolden çıkışmış mı, çıkıştırılmış mı hala aydınlatılmamıştır. olaylardan bir yıl önce Sanki Pazarcık'ta bunun denemesi mi yapılmak istenmiş diye düşünmeden edemiyorum. Kahramanmaraş Olayların aydınlatılması, kınanması amacıyla derneğimiz TÖB DER 'in almış olduğu karar doğrultusunda bir saatlik ders başı yapmama eyleminde bulunmuştuk. Kınama ve protesto eylemine katılan öğretmenler 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, gurup gurup soruşturma yapılmadan görevden el çektirilmeye başlandı. Olayları gerçekleştirenler hakkında umursamazlık, kınayanlar cezalandırılıyor. Sürgünler, gözaltılar, tutuklamalar sistemli bir şekilde sürüyor. Herhangi bir kulp takılamayanların dosyalarına kırmızı kalemle 1. Ş. işaretleri konuluyor. Bunu beş yıl sonra öğrenip görüyoruz.
Van iline atamam yapılınca Samandağ dan Van a gidip gelmeye karar verdim. Samandağ'ından Van'a sebze taşıyan bir kamyon şoförü olan Salih usta ile daha önce tanışıyoruz. Bana da yoldaş olursun beraber gideriz dedi. Öğleden sonra üç kişi olarak Fort kamyonunun şoför kabininde Van yollarına düştük. Antakya, Kırıkhan, Hassa,İslahiye, Fevzipaşa, kömürler in bulunduğu ovadan geçerek, Hurşit Dağı na tırmanıyoruz. Kıvrıla kıvrıla ağırdan tırmanıyoruz. Motor sesinden yükün ağırlığını tahmin ediyorum. Hurşit dağında motor kayış kırdı. Karanlıkta el fenerleri ışığında üçümüz birlikte kayış değişimini yaptık. Tekrar inleyerek yola tırmanıyor kamyon. Gaziantep, Urfa, Diyarbakır yönünde ilerliyoruz. Diyarbakır a girerken şafak sökmeye başladı. Camlar açık hava serin. Sahil yöresinde sabahları bu havaya rastlamak zor. Kuru ve serin bir hava. Bir müddet sonra güneş doğarken hava yavaş yavaş ısınmaya başladı. Tam karşıdan vuruyor güneş. Kabin ısındıkça uyku bastırdı iyice. Şoförün yanında uyumamak için zorluyoruz kendimizi. Uyuklarsak, şoför de uyuklama yapabilir diye. Ertesi sabah Van iline yetişmemiz gerekiyor. Yolda kayış değişimi zamanımızı aldı. Molayı ileride vereceğiz. Benim zorlandığımı gören Salih usta,
Hocam sen Diyarbakır'da otobüse binip yola devam et. Dedi. Otogar kavşağında indim. Otogarda kahvaltımı yaptıktan bir saat sonra Van Gölü otobüs firması ile yolculuk kaldığı yerden devam ediyor. Veysel Garani ye kadar uyumuşum bir güzel. Burada çay molası veriyoruz. Tatvan dan sonra Van iline varıyorum. O gece otelde konaklama ve sabah meşhur Van kahvaltısını yapıyorum. Gerçekten mükemmel bir kahvaltı örneği. Şehrin ortasında güzel bir park var. Park içinde büyük bir çay ocağı bulunuyor. Antep tabureleri üzerinde küme küme oturan insanlar. Bir kenara oturuyorum hemen. Çaycı, hemen önümde bulunan sehpaya çayı bıraktı. Küçük sehpa üzerinde bir tabak topak şeker. Bardakta kaşık yok. Bir müddet sağımda solumda bulunanları gözlerken garson elindeki çay kaşığını uzatırken abi yabancısın galiba hoş geldin dedi. Evet Van a ilk gelişim dedim. Burada kırtlama çay içilir. Sen de alışırsın tekrardan hoş geldin. Diyerek çay dağıtımına başlandı. Bir ara yanıma yaklaşınca TOBDER in yerini sordum. Şuradan az ilerde solda ikinci katta, levhasını görürsün zaten diye tarif etti.
İki bardak daha çaydan sonra derneğe varıp orada bulunanlara durumumu açıklama yaptım. Hataylı olup geçen yıl buraya ataması yapılan öğretmenlerle tanışıyoruz. Yardımcı oldular. Van'a atama yazısı sana tebliğ edildiyse yakınlardaki boş olan köylere tercih dilekçeni ver ondan sonra git. Tekrar geri dönüşünde atamalar yapılabilir dediler. Ogün orada Hüseyin Karaca ile tanışıyoruz. Hüseyin Trakyalı, Kepirtepe Öğretmen okulundan mezun olmuş. Van merkez Çitören köyünde çalışıyormuş. Okulunda öğretmen açığı olduğunu söyledi. Söyledikleri gibi dilekçeyi vererek iki gün daha oyalandım Van da.Tekrar ilişik kesmek için Samandağ'ına dönüp ilişiği kesip meyil müddetinden sonra Van' gelmeyi düşünüyorum.
Farklı bir bölgeye geleceğim. Akdeniz Bölgesinden Doğu Anadolu'ya. İlkokulda ve öğretmen okulunda sık sık kullandığım atlasta Van Gölü nün yapısı hep dikkatimi çekmişti. 1976 yılında oluşan Van depremi hatırlarım da. Farklı bir iklim yapısı, farklı bir kültür yapısı ile tanışacağım.
Samandağ Necatibey ilk okulundaki arkadaşlarımla vedalaşarak,Samandag'daki öğretmenlik görevinden ilişiğimi kesiyorum.
VAN
Meyil müddet imde İhtiyacım olabilecekleri listeleyip Düziçi ne geçiyorum. Anne baba ve yakın çevremdekiler tedirgin. Her yerde olaylar oluyor. Uzaklarda nasıl edeceksin yalnızsın ve oğlum diyor anam. Daha büyümedim ki onun gözünde. Hem kocaman bir adamım, hem de daha çocuk.
Orada insanlar yaşıyorsa ben de yaşarım ana deyince gülümsedi hemencecik.
Ulaşım kolay olacak.onun için gerekli olan ne varsa onları paketleyip tren ambarına verebilir, aktarma yerlerinde benim ile beraber varış istasyonuna gelir bir problem olmazdı. Yün yatak yorgan, üçlü Ocak, kitaplar, kıyafetler,günlük işlerde gerekli mutfak gereçleri, kuru yiyecek, salça ve benzerlerini paketleyip hazırladım. Bizlerden büyük olan Mehmet Cakmak çalışırken lojmanın bir odasında üç ay uğraşarak yaptığı bir oyma saz vermişti bana. Onu, mandolinimi,orta
boy valizi kompartımana alacağım bir zarar olmasın diye. Aktarma yapılan yerlerde sorun yaratabilir.
Mersin'den Elazığ'a giden motorlu trene Yarbaşı'nda binip altı kişilik kompartımana yerleşiyorum. Zaman zaman uyuyup, zaman zaman etrafı seyrederek yolculuk devam ediyor. Vagon tekerleklerinin raylarla sürtünmesinden çıkan ritmli sesler eşliğinde ilerliyoruz. Sabah saatlerinde Elazığ'da Van Gölü ekspres ine binmek için ineceğiz. Elazığ'a tarifeli saatten yarım saat gecikmeyle geldik. Ankara yönünden gelecek olan Van Gölü ekspres i tehir yapmış iki saat sonra gelecekmiş. Bu arada eşyaları emanete bırakıp, Elazığ Şehir merkezini gezme fırsatı bulmuş oldum.
Van Gölü ekspresi nin Elazığ'a geliş saatinde binerek yolculuğa kaldığı yerden devam ediyoruz. Kompartımanda bir süre sessizlikten sonra tanışma tanıma Faslı başladı. Muş ta, Tatvan'da inecekler var. Amcanın biri, yeğen su sazı Çal da kulağımızın pası açılsın dedi.
Kondoktörden izin alarak saz çalmaya başladım. Uzun hava ile yol açtıktan sonra Yemen türküsünü çalmaya başlar başlamaz hepsi birden türküyü söylemeye başladılar. Sanki önceden çalışma yapılmış gibi hatasız olarak parçayı sonuna kadar seslendirdiler. Arkasından Bitlis'te beş minare yi söylüyoruz. Kompartımanın kapısı dışında da eşlik edenler var. Biraz sonra kondoktor göründü kapıdan. Sustuk hep birlikte. Yemekli vagonda tren şefi ile müfettiş sizi oraya davet ediyor dedi. Altı kişilik ekibimiz ile geçtik diğer vagona. Bir gitar çalan,bir de darbukacı var vagonda. Tanışma süreci devam etti. İkisi de öğretmen imiş. Birisi Tatvan a diğeri ise, Bitlis'e atanmış. Yaklaşık bir saat kadar müzik Faslı sürdü. İyi de oldu. Personel ve yolcularla iletişim kurarak ileri ki zamanlarda buluşma dileğiyle yerlerimize geçiyoruz. Bir müddet dinlenmeden sonra Tatvan a geldik. Buradan Van Gölü'nü feribot ile geçip Van tren istasyonuna ulaşıyoruz. İstasyonda gelenleri şehir merkezine ulaştırmak için taksiler, dolmuşlar ve komyonetler var. Eşyaları kamyonete koyarak şehir merkezine varıp bir emanetçiye bırakıyorum.
Van'ın meşhur kahvaltı salonunda kahvaltı yaptıktan sonra milli eğitime uğradım. İl içi atamalar yapılmış. Atamam merkez ilçeye bağlı, Van Gölü kıyısındaki Çitören Köyüne yapılmış. Hemen derneğe uğrayıp köy hakkında bilgi edineceğim. tesadüfün bu kadarı da olmaz dedi birisi. Hüseyin biraz sonra gelecek buraya. okulun ihtiyaçlarını almaya gelmiş dediler. Hüseyin Çitören ilk okulunda müdür yetkili öğretmen. Hüseyin ile köye gitmek için oradan çıkıyoruz. eşyaları köyün kamyonuna yerleştirerek kalkış saatinde kamyonun şoför kabinine binip 20 km gittikten sonra köye ulaşıyoruz. köyün merkez ile ulaşımı Thames marka kamyonla yapılırmış. iki tane de Özel taksisi olan varmış.
köy ortasında köylüler indiler eşyalarını da alıp. Okul köyün alt tarafında .girişten görünmüyor. köy meydanından hareket ederek lojmanın önüne kadar yanaşan kamyonun kasasından eşyaları indirerek lojmana yerleştiriyoruz hep birlikte. Güneş batmış hava yavaş yavaş kararıyor artık. Etrafa bakıyorum hemen. Güney ve batı yönünde Van Gölü, Kuzeyde büyük ihtişamıyla Süphan dağı görünüyor. Okul köyün dışında etrafı açık. İki derslikli, iki lojmanı var. Benimle birlikte dört öğretmen olmuşuz okulda. Bursalı İsmail ile tanıştık bu gece. geçen yıl ikinci dönemde gelmiş buraya. Sessiz gibi görünümü var. Sohbete girdikçe hoş bir insan olduğunu hemen belli ediyor. Mehmet Bingöl isminde Van'ın yerlilerinden olan bir öğretmen daha varmış. Bazı özel durumundan dolayı üç gün izin almış. Kahvaltı benzeri bir akşam atıştırması yaptıktan sonra, muhabbet devam etti. Hep birlikte aynı lojmanda kalmaya karara verdik. Yakacak ve yiyecekten tasarruf olur düşüncesi ile.
Köyün yerleşimi dağınık değil. Van gölü'nün kuzey yönünde. Evlerin tamamı toprak damlı. Duvarları çamurdan yapılmış kerpiçlerle örülü ve içi dışı çamurla sıvanmış. her evin önünde piramit şeklinde yapılmış tezek yığınları. Tezek, ahırda biriken hayvan dışkılarının kalıp halinde kesilip sıkıştırılıp güneşte kurutulması ile elde ediliyor. Kışın sobada yakacak olarak kullanılıyor. Hayvanların ne kadar çok ise tezeklerin miktarı da o kadar çok olur. Hayvanları olmayan aileler büyük baş hayvanların oyalandığı gezindiği yerleri dolaşarak, bok böceklerinden arta kalan dışkılarını toplar ve yığın eder. Bu tezek yığınlarına galak denmektedir. Galaklar pramit seklinde yığılmasının sebebi kar ve yağmurdan etkilenmemesi içn düşünülmüş. günlük ihtiyacı olan tezekler tabandan içe doğru alınıyor. Galak büyüklüğüne baktığınız zaman hangi evin durumunun iyi olduğunu tahmin edilebilir. Varlıklı ailelerin ev önündeki avlu kısmı yüksekçe duvarlarla çevrilmiş. iki hanenin önünde bir iki ağaç var. bunun haricinde hiç ağaç yok. Köyde kadınlar kızlar çeşmeden su taşıma işi yapıyorlar. Sokak ortasında kız erkek konuşması olmaz, olduğu taktirde ayıplanır. Üst üste giyilen etekleri canlı, dallı güllüdür. Okuldaki kız öğrenci sayısının az olacağı kanaati oluştu birden.
Küçükbaş hayvancılık daha fazla. Çok sürü yok, beşer onar koyunu var ailelerin. Hepsi birleştirilerek sürü oluşuyor. Büyük baş hayvan var ama bazı evlerde bir veya iki inek var. Ekim alanlarına buğday arpa ekilir imiş.
Bir hafta uyum süreci yaşadık. Sonra kaynaştık iyice arkadaşlar ile. Ben Adana Düziçi Öğretmen okulu, Hüseyin Kırklareli Lüleburgaz Kepirtepe öğretmen okulu, İsmail Balıkesir Savaştepe öğretmen okulu, Mehmet Kastamonu Öğretmen okulu muzunu. Herkes okul yıllarında olanları paylaşıyor zaman zaman. Önceki görev yerleri hakkında paylaşımlar, gönül ilişkilerini sınırlı da olsa anlatılırken espiriler eklenirdi. Hüseyin'in pedagojik yönü ağır basardı. Köy öğretmenlerinin cinselliği ile ilgili sorunları. Hele hele tek öğretmen olarak çalışanlar için daha da zordur diye başlardı anlatmaya, örnekler vererek.
Mehmet espiriler yapar hep güler, fıkra anlatır hadi gülsenize be derdi. Mecburen gülerdik.
İsmail, sakin içe kapanık gibidir ama öyle değildi. Fakat ilginçti. Dikkatimi çekmişti. Bir hafta sonu Van'a gidip geldik. O gece İsmail yatakta kıpırdadığı belli oluyor.
Sabah arkadaşlara durumu açtım. İsmail'in bir sorunu var dedim. En iyi tanıyan Hüseyin idi. Sonra konuşuruz diyerek kısa kesti. Başka bir gün Mehmet ile bana Başladı anlatmaya İsmail'in durumunu.
-Bu ilk olarak Başkale'nin İran sınırında olan bir köye atanmış. Tek öğretmenli bir okulu olan Fakat bakımsız kalan bir okulu varmış. Onun tadilatı ile uğraşmış sürekli. Bir de sözlendiği kız varmış memleketinde. O sene şubat tatilinde Bursa Karacabey'e döndüğünde kız ile ayrılma kararı verip ayrılmışlar.
Mehmet sabırsız, hemen araya girerek
- Ne var bunda hepimizin başından geçti anasını satayım.
Dahası var diyerek devam etti Hüseyin.
- Şubat tatili dönüşü tekrar aynı köyde çalışmaya devam ediyor. O yaz tatilinde de o köyde kalıp okulun tadilatını bitiriyor. Okullar açılmadan önce Bursa'ya uğrayıp tekrar geri gelmeyi planlıyor. Bursa'da bir lokantada yemekte siyasi bir tartışma oluyor ülke gündemi ile ilgili. Tartışma sonunda polis gelip alıyor karakola. Karakolda da tartışmaya devam ediyor İsmail. Orada sarf ettiği sözler bahane edilerek Ruh ve sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılıyor. İki hafta kendini ifade etmeye çalışıyor. Ben öğretmenim, bırakın köye gideceğim diye bağırıp çağırıyor. Çaresiz kaçmayı planlıyor buradan. bahçe duvarının yanındaki ağacı inceliyor. Oraya çıkıp duvardan atlamayı düşünüyor. Düşündüğünü de uyguluyor. İsmail dört arkadaşıyla birlikte duvardan atlıyorlar. Kendisinin anlattığına göre, üzerindeki hastane kıyafetini çıkarıp bir atletmiş gibi koşmuş. Bir yolunu bulup otogara kadar gelmiş. Karacabey'deki köyüne gelip durumu anlatmış en yakın çevresine. Van Milli Eğitim Müdürlüğünden yardım istenmiş telefon edilerek. Formalitelerden sonra İsmail'in tayinini geçen yıl buraya yaptılar. Bana da özel durumu anlattılar. Alkol aldığı zaman aynı olayları tekrar yaşıyor, kontrol etmek gerekiyor. Bazen gizlice viski alıp gece yatakta içtiği oluyor.
Demek ki geçen gece de aynısını yaptı diye düşünüyorum.
Konuyu bilmiyormuş gibi davranışlarımızı devam ettiriyoruz.
Dört öğretmen iki derslikli okulda sürdürüyoruz çalışmaları. Yalnız kız öğrenci sayımız çok az. Bunun için çeşitli yöntemler uygulamamız sonucunda, kız erkek öğrenci sayısı dengelendi.
Bir süre okul bahçesinde şeker,meyve dağıtımı yaptık. Bahçeye kadar gelen kız çocuklarını birinci sınıfların dersliğinde oturmalarını sağladık.Evden çıkan okul bahçesinde oynamaya gelmeye başladılar artık. Soğuk havalarda sıcak sınıfta kalmayı tercih ediyorlar. Bu süreçte, Mehmet Vanlı olduğu için, babaları ikna etmede daha etkili oluyor. Köy imamının çocukları İsmail'de. imam ile irtibata geçiyor İsmail.
Muhtar ve ihtiyar heyeti ile yakınlık içinde olmaya çalışıyoruz. Kız çocuklarının genç abileriyle akşamları saz çalıp türkü söyleme etkinliklerde bulunup konuyu onlara da açıp ikna yoluna gidiyoruz. Organize bir çalışma sonucu amaca ulaşmış olduk.
İsmail ile Van Gölü kıyısında dolaşım
Köy gençleri ile birlikte
Köy gençleri ile lojmanda Akşam toplantılarından
Köylülerin anadili Kürtçe. Bir aşiret köyü. Buriki aşiretine bağlı. Dinsel yönden şafi mezhebine ait olduklarını söylemektedirler. Köyün girişinde caminin hemen yanında bulunan bir meydan çeşmesi var. Okulun çeşmeye olan uzaklığı bin metre kadar. Bütün köy halkı tek çeşmeden su ihtiyacını karşılamaktadır. Okulda öğrencilerin su ihtiyaçlarını karşılamada bayağı zorlanıyoruz. Öğrenciler bidonlarla çeşmeden su taşıyarak, sınıflarda bulunan altında çeşme takılı plastik bidonlara dolum yaparlar. Köy çeşmesi geceleri imamın evine bağlanırmış. Evinin avlusundaki havuz dolarmış. İki güne bir okula da bağlamak için muhtarla konuştuk. Muhtar, imam razı olmaz dedi. İmam ile ters düşmeden ikna etmemiz gerekiyor. Şafi mezhebinde cuma namazı belli bir sayıya ulaşınca kılınıyor.
imama bir cuma hutbesinde temizliğin öneminden bahsetmesini çocuklara da temizliği öğretelim birlikte vurgusu yapıyoruz.
İl de yetkililere başvuru yapıyoruz gelecek yılın programına alırız dendi. Kafa kol ilişkisi mi diyelim, yoksa yolsuzlukla mı diyelim Mehmet'in çabasıyla plastik boruları kopardık.
1968 ilk okul programı, çerçeve program. Yıl içine dağıtılmış tarım işleri, bahçe işleri ile ilgili ünite konuları öğretmen uygun şartlara göre birleştirerek bir iki aya kadar da yaya biliyordu. 4.-5. sınıf öğrencileriyle su borusunu döşemek için planlamayı yaptık. Bir aylık süre içinde Okula kadar plastik boru döşüyoruz öğrencilerle. Hedef gerçekleşti. Haftanın iki günü okula su akması yetiyor.
Köy muhtarı ile hafta sonu okul önünde sohbet
Kış iyice bastırmadan okulun yakacak ihtiyacını karşılamak için gerekli tedbirleri aldık. Uzun kış gecelerinde bazı geceler köyün gençleri ile sohbetlerle geçiyor. Yarın için hazırlıklar tamamlanıyor. Yemek, günlük planları tamamlama gibi.
İlk defa kar yağışı olan yerlerde bulunuyorum. İlk günlerde kar yağışı hoşuma gidiyor. Kış uzadıkça, soğuk ve uzun geceler, yiyecek, giyecek gereksinimi arttıkça sıkmaya başladı. Kar o yıl çok olmuş köylülerin dediklerine göre. Köyün yolu bir iki gün kapanıyor. Bir hafta sonu Van'a gitmemiz gerekiyor. Fakat kar yağışı nedeniyle yol kapandı. Yürüyerek Van Erciş kara yoluna kadar gitmeyi, oradan geçen herhangi bir araca binip gitmeyi tasarladık.
Sıkıca giyinip elimizde birer sopa. Hem destek alacağız, hem de köpeklere karşı savunmak için. Güney tarafta Bardakçı köyü var. Önce oraya varıp, sonra kara yoluna yöneleceğiz. Yarım saat yürüme sonunda bir vadiye ulaşacak, vadiden akan akar suyun sığ bir yerinden, diz üstüne karar gelen yerden geçeceğiz. Akarsu üzeri donmuş. Üzerinden geçmeye karar verdik. Yine de tedbir olarak sığ olan yeri tahmin ederek tek tek sıra ile geçmeye çalışırken, Son olarak İsmail geçerken buz çatladı. Kıyıya yaklaşırken oldu çatlama. Hemen atkılarımızı birbirine bağlayıp uzattık İsmail i çektik dışarıya. Ceplerimizde şeker ve kuru üzüm var. Hemen atıştırıyoruz enerji için. Zeve şehitliğin yanından geçerek Bardakçı köyüne ulaşıyoruz. Okula uğradık Ayhan öğretmen de Van'a gitmiş. Bardakçı yolu kapanmaz. Tekrar yola düşüyoruz. Erciş Van kara yoluna geldik. Yirminci dakika sonra bir aracı durdurup biniyoruz. Araç kara yolları aracı imiş. Van merkeze ulaştık nihayet.
Kalacağımız otele yerleşiyoruz. Biraz dinlenmeden sonra çay evlerine girip kırtlama çay içeriz üç dört bardak.
Çay ocaklarında ve pastahanelerde değişik ilçe ve köylerden gelen öğretmenlerle buluşuyoruz. paylaşımlar yapılır birlikte. Düziçili ve Düziçi'nden mezun olan Enver Algan ile karşılaşıyoruz. Enver gururla anlatırdı köyde yaptıklarını. Her akşam oturmalarında Köylülere Yaşar Kemal'in eseri İnce Mehmet'in bütün ciltlerini okuduğunu, okuma günü yapmadığı zaman hocam ne zaman okuma yapacağız diye sıkıştırdıklarından bahsederdi. Nereden alıştırdık, rahat bırakmaz oldular diye hafif gülümseyerek, birazda gururlandığını hissetirirdi. Enver. Çevre köylerden gelen öğretmenlerle derneklerde otel odalarında ve çay ocaklarında konuşulur. Kahvelerde oyun onama olmazdı fazla.
Bu arada ülkede siyasi olaylar dedikleri üniversitelerde polis öğrenci, öğrenciler arasındaki Çatışmalar, faili meçhul cinayetler, gazeteciler, bilim adamları öldürülüyor. olaylardan birkaç gün sonra öğreniyoruz çok şeyi. Van'a gazeteler bir gün gecikmeli gelir. Hafta sonu gazeteleri görüyoruz. bir haftalık toptan göz atarız. Pazar günü öğleden sonra köylere gitme hazırlıklarını tamamlayanlar yola düşerler gerisin geriye.
O GÜN GÜLÜP GEÇMİŞTİK AMA DAHA SONRA NELER OLACAK
Köylerde elektrik yok. Gaz lambaları ile aydınlatma gerçekleştirilir. Elektrik yoktu ama bir ara gazlı lüks ile slayt gösterisi düzenleyip ders işlemiştik. köylüyü de çağırıp gösterdik. Çocuklara sinema mı gösteriyorsunuz diyenler de oldu. Ogün gülüp geçmiştik bu söze. daha sonra bunun altında farklı düşünüldüğünü anladık. bir hafta sonra bulut ve yağmurun oluşumunu deneyle anlım yatık sınıfta. sabah erken saatte köy heyetinden iki kişi müdür yetkili Hüseyin arkadaşı dışarı çağırdılar. Beş dakika sonra Hüseyin içeri gelip:
- Bizi rahat bırakın, biraz konuşma uzayacak gibi. Sonra konuşuruz dedi çıktı.
Konuşmalar bittikten sonra gelenlerin gittiğini lojman penceresinden izliyoruz Hüseyin de bir müddet onlarla ilerledi ve geri geldi. Olanları değerlendiriyoruz. Geçen gece öğrenciler okulda öğrendikleri yağmur ve bulutların oluşunu evdekilere anlatmışlar. Sabah namazından sonra konu gündeme gelmiş. birkaç kişi gitsin, hocalarla konuşsun. Allah'ın iş ile ilgili çocukların kafasını karıştırmasınlar. Uzun boylu Adanalı olan var ya onu uyarın demişler. Bunun üzerine ekenden gelip konuşmuşlar. Hüseyin onları ikna edip yollamış. Ara ara tehdit konuşmalar olmuş. Olayı öğrenince kahkahalarla gülüyoruz birden. bir süre sonra derin bir hüzün kaplıyor içimizi, sessizleşiyoruz. Korkudan değil, durumun acılığından. Bunları romanlarda okurduk, demek ki gerçeklik var. Var olmaya da devam edecek kültürel kalkınma ve ekonomik ilişkiler düzelmedikçe.
Aylar günler geçtikçe, köyü ve köylüyü daha iyi tanıyoruz. Köye göre ekonomik durumu iyi olanlar, yoksul durumdaki ailelerin iş yapabilecek çocuklarını senelik olarak tutarlarmış. ücret babaya ödenirmiş. Senelik olarak tutulan çocuklar sahibinin ahır temizliği, hayvanların bakımı, tarla işlerini yaparmış. Bu çocuklara tutma veya azap deniyor. Azap olarak verilen gençler de geliyor akşamları. Konuşuyoruz birlikte.
Köyün yakınından Van Gölüne geniş bir alana yayılarak dökülen bir akarsu bulunuyor. bu akarsu incili kefal türü balıkların yavrulama için akın ettikleri bir bölge. Balık avlama yasağı bittikten sonra bu alanda iki üç aylık bir zaman diliminde çok miktarda incili kefal balıkları tutulur. Anında da il merkezinde de satılmaktadır. yalnız avlanma döneminde köyün bitişiğinde olmasına rağmen köy halkının balık tutmasına izin verilmezmiş. Bu havza ihale yolu ile başka yerlerden gelenler alıyor, köylünün balık tutmalarına izin verilmiyormuş. Bu durumu göz önüne alarak köyde kalkınma ve balıkçılık kooperatifi kurmanın uygun olacağı kararına vardık. İlk önce köyün ileri gelenlerine ve gençlere durumu anlatıp hazırlıklara başladık.
kooperatifin önemini anlatmaya çalışıyoruz. İkna etmede zorlanıyoruz. Sizin ne çıkarınız olacak bu kadar uğraşıyorsunuz ? diyenler oluyor. bir iki yıl sonra biz gideriz ama sizler işleyişi öğrenir uygulamayı gördükçe hep birlikte kazanırsınız diye, örnekler vererek açıklamaya çalışıyoruz.
Bir yandan eğitim öğretim ile ilgili çalışmalarımız, diğer yönden köyün ihtiyaçları ile ilgilenmeye çalışılıyor. Kış boyuca konuşuldu konular. Ayrıca bir de mera problemlerinin olduğundan bahsetti gençler. Hazinenin yerleri var ama oralarını Kinyas Ağa ekiyor, koyunları sulayacak ve otlatacak alan kalmıyor diyorlar.
Mera konusunu günlerce tartıştılar gençler.Aileler arasında da konuşulmuş. O yıl ekilen alanı sürüye otlattılar zaman zaman. Araziler devletin kurumları olan Toprak Su'nun traktörleri ile sürüm yapılır imiş. Bunun suç olduğunu anlatıyoruz. Tekrar Ekim işinde geldiklerinde engel olup gönderelim diyorlar. Öneri tartışma uzar gider.
Bahara kadar yerden kar eksik olmadı. Bu sene kış yoğun geçti diyor köylüler. İlk defa geceleri eksi yirmi dereceyi yaşıyorum. soğuk uzun kış gecelerinde, kömür sobası ısısında sohbetlere orta oyunlarını da ekliyor gençler. Zaman zaman kalabalık olur sıkıcı olurdu. Akşam erken vakitte gelirlerdi. Yemek dört kişilik olur, yetmez doymaz idik. Mehmet espriyi yapıştırdı hemen: Yahu Osman aldığın tencere kepçe bayağı büyük ama yine de yetmiyo lan derdi. Erzak biterdi,pişirecek düşünürken Hüseyin un çorbası yapar kuruttuğumuz ekmekleri doğrayıp öğün atlatırdık. Genellikle cuma günü biterdi erzaklar. İki haftada bir bazen her hafta sonu Van'a giderdik erzak ihtiyaçlarımız için. Mehmet her hafta sonu giderdi. Ankara ya yerleşmişlerdi ama, halası, amcası ve ağabeyi Van'da oturuyorlardı. Yılmaz Amcası emekli bakkal dükkanı vardı. onun Oğlu da öğretmendi. Siparişleri Mehmet alıp getirirdi. İki çuval olurdu getirdikleri. Çuvalın birinde somun ekmek dolu olur, diğerinde sebze, meyve kuru gıda dolu olurdu.
Halk eğitim bünyesinde, mandolin kursu açtım.Van da atmış öğrencinin katılması çok iyi oldu. Hafta sonları ben de vana gelip gidince Mehmet'in yükü azaldı. Mandolin kursu bitiminde konser de güzel olmuştu.
Otlu peynirimiz bol, ekmek olmaz onu da gençler getirirdi. Otlu peynirin besleyici ve tok tutma özelliği var. ilk burada gördüm otlu peyniri. Baharda toplanan yenilen ot çeşitleri peynir yapılırken katılıyor. Peynirler plastik veya toprak ceralara konularak ters çevrilip toprağa gömülüyor. Peynirin ham suyu iyice çıkıyor. Kendine has bir kokusu ve tadı oluyor otlu peynirin. Köylünün kışlık için hazırladığı yiyecekler arasında kavurma ve balık kurutmaları. Kavurma kışa girerken hazırlanıp saklanır. İncili kefal balıkları güneşte kurutmaları ilgi çekici.
Nisan ayına doğru köy kalkınma ve balıkçılık kooperatifini oluşturma işlemine girişiyoruz İlk kurucuların ikinci üçüncü derece akrabalık durumundan dolayı ilk kurucuları oluşturmakta zorlanıyoruz. Köy halkından olan Abdullah'ı Almak zorundayız. Köyde fazla sevilmez, güvenilmez biri derler. Ama yönetime almak zorundayız. Her yıl ihale alanlar ile iş birliği yapıp hisse alır, köye bir faydası olmaz derler. Ayda bir köye dört beş kişi çağırıp ziyafet vererek emniyette gücü var iması yaratırmış. Bir defasında resmi polis arabası ile polislerin geldiğine şahit olmuştuk. Abdullah kendisini ilk kurucular arasına almak zorunda olduğumuzu sezince oyalamaya başladı. Fazla ısrar etmemek için ileri zamana bıraktık işlemleri.
yirmi üç nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramını kutladık öğrenci ve köylünün bir kısmı ile. Bayram etkinliklerini kadınlar uzaktan seyrettiler.
Kızları oğulları farklı giyinip gitmişlerdi okula merak etmişlerdi. Nisan sonu Mayıs başları, ekim dikim, ahır temizliği gibi işlere yoğunlaşılıyor. Uzun kış günlerinden sonra bahar temizlikleri başlar evlerde. Yerleşim yeri ile göl kenarı bir, bir buçuk km kadardır. Yıkanamayan kıyafetler, yatak yüzleri, çarşaflar Van gölü'nün suyunda yıkamaya gidiliyor. Gölün suyu sodalıdır, sabun kullanmadan kıyısındaki çakılların üzerinde yıkanıyor. Çakıların üzerine çalılıkların üzerine serilir yıkananlar. Hava kuru, güneş altında iki saat içinde kurur yıkananlar.
Bizde hafta sonunda çamaşır yıkama işini gerçekleştirdik gölün suyunda. gerçekten mükemmel bir suyu var yıkanmak için dayanamadım atladım suya. Soğuk ama tertemiz tabanındaki çakıl tanelerini sayabilirsin. Güneşli sakin bir gün. gölün karşı tarafında Gevaş ilçesi ve Ahtamar Adası görünüyor. Çevresindeki karlı dağların görüntüsü yansıyor göl üzerine. Hafif hafif kıyıya vuran dalgaların sesi her şeyi unutun, beni dinleyin, bana bakın diyor sanki. Güneş ışınları iyi ısıtıyor kışın sonunda. Gün batımına doğru lojmana geçiyoruz. Güneş battıktan sonra biraz serince olur kış günü kadar olmasa da.
Okullar kapanınca yazın bir ay daha kalıp Van Gölüne girerek deniz ihtiyacımızı karşılamaya karar verdik. Bazı günler Van'da, bazı günler köyde kalarak iyi bir dinledik diyebiliriz. Çitören köyünün kuzeyinde bulunan Molla Kasım köyünü tanıdık. Molla kasım köyünde okuma oranı ve kültür düzeyi çevresindeki yerleşim yerlerine göre çok iyi. Köy içi ağaçlandırılmış, Göl kenarı düzenlenmiş, yaşam şekli çevreye göre çok farklı. Bu köyde uzun süre önce, beş öğretmen birlikte görev yapmış o ekip değiştirmiş köyün durumunu. Anlatıklarına göre köy enstitüsünden mezun olanlardan. İki gün de bu köyde oyalandık. Ekin hasatları bitiyor tarlalar meralar sararıyor iyice. Biz de yaz tatilinin geri kalanını memleketlerimizde geçirmek üzere ayrılıyoruz Van'dan.
HAZİNE ARAZİLERİ, TRAKTÖRLER
Yaz tatili sona erince Eylül ayında geri dönüyoruz. Citoren köyüne. Dönüş haftası içinde, köy arazilerinin hemen yanında, Toprak Su traktörleri merayi sürme işini yaparken köylüler tarafından şoförleri tartaklanıyor. Akşam saatlerinde. O gün İsmail ile lojmanda beraberiz. Mehmet ve Hüseyin Van'da. Gençler koşarak lojmana gelip durumu anlatıyorlar. Traktörleri Taşlayacaklarini söylediler. Bunun hata olduğunu, sonunda ters tepip devlet aracına zarardan ceza verilir diye uyarıyoruz. Vallahi Hocam köylü yığıldı oraya biz anlatamayız,dinlemezler, siz anlatın dediler. İsmail, ben,üç genç bir traktöre binip hızlıca varıyoruz olay yerine. Traktör farları ışığında bağırış çağırışma devam ediyor. Konuşmalar zaman zaman Türkçe, zaman zaman Kürtçe. Gençler çevirerek anlatıyor konuşmaları. İş iyice sertleşmeye başladı. Şoförün birini bir kaç defa tartaklayıp yere yıktılar. Tanınmamak için başımıza poşu sardık. İsmail araya gelerek:
-Şoförlerin bir suçu yok,bunlar ne denirse onu yapmak zorunda kalmışlar. Tamam Beyler siz bugün burayı sürmekten vazgeçin. Yüz yüze bakacaksınız. Diyerek ikna etti İsmail.
Gençlerle de ben konuşuyorum bir kenarda. Sonuçta Toprak Su'nun beş tane traktörleri peşpeşe gittiler. Köy halkı da köye döndü. Gece karanlık. Muhtar, herkes yatsın yarın konuşuruz dedi Kürtçe. Biz de lojmana geçiyoruz.
Büyük bir olay önlendi Osman da, kabak bizim başımızda patlamasın dedi. İsmail.
Bende :
-Şoförler bizi tanımaz, köylünün de bir şey sızdıracağını sanmıyorum deyince, güvenme dedi.
Çitören köyünün eski adı Haraba köyü imiş. Çevrede Haraba köyü diye bilinir. Sovyet Bolşevik ihtilali sırasında Sovyetler den göçüp gelmişler. Buriki aşiretine bağlı olarak hareket ederler. Büyük bir aşiret. Aşiret Ağası Kinyas Kartal. Harabalılar, Ağa Kinyas Kartal'ın Amca çocukları na bağlı olduğu söyleniyor. Yine de son söz Ağa'nın deniyor.
Kinyas Kartal TBMM'DE Meclisin en yaşlı üyesi olarak bilinir yetmişli yıllarda. Meclis kurulduğundan buyana hep Van milletvekili olarak meclise girmiştir. Demokrat parti İlk kez seçimlere girerken Menderes'e Bazı şartları sıralar. Aksi takdirde destek vermeyeceklerini belirtir. Bunların en başında Köy Enstitülerinin kapatılması koşulunu öne sürer. Bu tekliften haberleri olan İnönü ye, Enstitülerin programında revizyon yapması söylenir. İnönü, oy kaygısı ile yönetici kadroda değişiklik yapar.
Menderes, seçimi kazandığı takdirde Köy Enstitüleri'ni kapatacağına söz verir ve anlaşma yapılır. Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler köylerine gelip her işe el atmaya başlamış, köyün sorunları ile ilgileniyor öğretmen Ağadan önce gelmeye başlıyor, Ağaya işi düşmez daha sonra da kendisini dinlemez olur diye tedirgin oluyor. Seçimler sonucunda Demokrat parti seçimleri kazanıyor. Menderes Toprak ağalarına verdiği sözü yerine getiriyor. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti döneminde, Tevfik İleri’nin Millî Eğitim Bakanlığı’nı yaptığı 27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı kanunla Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı. Köy Enstitüleri, öğrenci odaklı, öğrencilerin kendilerini sürekli geliştirmelerini sağlayan eğitim kurumlarıydı. Öğrenciler arasında eşitliğin ön planda olduğu, köy halkının kalkınmasında, daha verimli tarım yapmasında yardımcı olmuşlardır. Öğrencilerin işler aracılığıyla yeni bilgileri öğrendiği, herkes oldukça donanımlı bir şekilde, birçok alanda uzmanlaşmış bir şekilde mezun olduğu okullardı. Sadece okul denerek geçilemeyecek olan bu güzide kurumlar, zaman içerisinde bazı suçlamalar ile karşılaşmışlardır. Daha sağ görüşlü olan bir kesim tarafından önce ilkelerinden saptırılan, ardından da resmi olarak kapatılan Köy Enstitüleri, kapatılışından sonra hala birçok tartışmaya konu olmakta, dünya çapında birçok okul tarafından model alınmaktadır. Köy Enstitüleri kapatılıyor, Öğretmen okulu olarak isim değişiyor. İsmi ve içeriği değişse de etkisi yıllarca devam eder. Yirmi beş yıl İlk Öğretmen Okulları olarak devam eder. Köy Enstitüsü Felsefesi ile yetişen öğretmenler ilköğretmen okullarında görev yapıyordu. Öğretmen kişiliği ve kullandığı yöntemler Yetiştirdiği öğrencileri etkiledi. Bu okullardaki öğrenciler yine Köy Enstitülerinin arazilerini, kümeslerini, kütüphanelerini, laboratuvarlarını, müzik hanelerini, işliklerini, kullanmayı devam ettirdiler.
Okulda sınıf dağılımlarını yapıyoruz. Bir yandan da Çitören köyünde kooperatif kurma çalışmasını hızlandırdık. Kurucular oluşturuldu. dosya son haline gelecek artık. Van'a su ürünleri bölge Müdürlüğünden ihale gününü öğrenmek için gidiyoruz. O gece Yıldız Otelinde kalmaya karar verdik. Sabah uyanıyoruz askerler sokak ve cadde başlarını tutmuşlar. sokağa çıkmak yasak. Radyodan askerin yönetime el konduğunu dinliyoruz. Ertesi günün sabahına kadar otelden dışarı çıkamadık. Gelişmeleri sadece radyolardan duyuyoruz. Hesaplar alt üst oldu, geri dönüyoruz köye.
Bir iki yıl boyunca olaylar devam edip geliyor, öğretmen okullarının yatakhanelerinde demir çubuk ve zincirlerle gece yarısı işkenceler duyuluyor, görülüyor olmasına rağmen seyrediliyor, faili meçhul cinayetlerin olduğu görülüyor, toplu ölümlerin olacağı önceden belli oluyor, sonunda onlar gerçekleşiyor, birden bıçak keser gibi her şey duruluyor. Düşünmeden edemiyoruz. Sorgulamak gereksinimi duyuyoruz. Hepsi kurgu mu?
Belirsizlik, belirsizlik.
Belirsizlikler ile beraber okulda ders başı yapıyoruz. Kasım sonu Aralık başı. Ay başının ilk cuma günü, maaş alma günü. O gün köy öğretmenleri idari izinli sayılır. Hem maaşlarını alır hem ihtiyaç karını karşılar. Üç gün Şehirde kalma şansı yakalamış olurlar. Ekim ayında harcamayı mı çok yaptık yoksa düzensiz mi harcadık dördümüzün de parası bitti. Mutemet ödeme sırasında kesinti yapıyor herkesten. Ne için dediğimizde askeriyeye bağış, ilköğretim Müdürü Ferit Bey söyledi ben de yapıyorum. Yanıtını alınca beş altı kişi yan taraftaki müdürün odasına girip kapıyı kapatıp. Maaştan kesinti yapamazsınız. Dedik. Bakın bu yaptığınız suç başınızı belaya sokmayın diye uyarıda bulundu. Altı üstü on lira dedi.
Hüseyin, sevgili müdürüm ben sabah kahvaltı salonuna giremedim simit çay ile geçiştirdim. Yanıtını verdi.
Tartışma uzayınca kararlı olduğumuzu fark etti. Tamam dedi . Mutemet e bu altısının maaşını tam ver dedi odasından telefonla. Sonuçta kesinti yapılmadı.
HAKKINIZDA ON DÖRT ÇEŞİT ŞİKAYET VAR
Dernekler kapatılıyor, tutuklamalar, gözaltılar yapılıyor. Kitap ve dergi yasaklaması başladı. Çay ocaklarında haberdar oluyoruz köy öğretmenlerinin durumlarından. Hoşap'taki öğretmenlerden birkaçının göz altına alındığını duyuyoruz. Yasak yayın bulundurmak, teksir makinesi kullanmaktan. Bunların içinde Düziçi mezunu , Düziçili Fevzi Çerçioğlu'nun da olduğunu duydum. Ziyaret şöyle dursun soranları dahi tutukluyorlar. Hiç bir şey yapamıyor, gözaltına alınanların yakınları bile.
Gelişmeleri dedikodulardan, radyodan duyuyoruz. Nerede nelerin olduğunu. Öğretmenlerin kaldığı evlere baskın yapıldığını, yasak yayın diye götürüldüklerini duyuyoruz. Lojmanda bulunan dergi ve kitapların bazılarını yok etmeyi veya saklamayı düşündük. Bazı kitapları yakmaya kıyamadık sakladık. Diğerlerini akşamları parti parti sobaya atıyoruz. Buharlı trenin ateşçileri gibi arada bir atıp sobayı karıştırıyoruz demir çubukla. Oksijen yetmiyor yanmasına. Kapağı hafif aralıyoruz pofurdayarak arada bir duman salıyor dışarı. Belli bacanın da gücü yetmiyor çekmeye.
Aralık ayı başlarında sabah saat dokuz on civarında koyun içinden okula doğru önde bir askerî jip arkada iki CMS kamyon yanaştı. Hüseyin İsmail derste, Mehmet ile ben öğleye yemek hazırlıyoruz. Okul ve lojmanın bulunduğu alan askerlerce çembere alındı. Dışarı çıkmadık. Biraz sonra kapı çalındı. Bir yüzbaşı yanında iki er. Üzerimizde pijamalar var sakince buyurun komutanım içeri geçin dedi Mehmet. Giyinin konuşalım dedi. Giyinip çıktık dışarıya.
Bu sefer ben konuştum. İsterseniz lojmana geçelim. Arkadaşın ikisi derste, on dakikaları var çıkmalarına deyince tamam bekleyelim dedi On dakika sonra sınıfın birine geçtik.
Yüzbaşı
Hangimiz çocuk dövdü diye söze başladı. Birbirimize bakıştık. Böyle bir durum olmadığını belirttik. Bu arada önündeki dosyanın içini karıştırıyor, diğer taraftaki bloknot defterini inceliyor.
Bakın hocalar hakkınızda on dört çeşit şikayet söz konusu var. Van ceza evinden kaçanların bazıları lojmanda kalmış, sağa sola yazı yazıp pankart açmışsınız, köylüyü toprak işgaline yönlendirmiş siniz, anarşistleri öven konuşmalar yapmışsınız, yazın okul kapalı olmasına rağmen neden hala köyde kaldınız diyerek sorgu başladı.
Ben söz istedim.
-Komutanım son sorunuzla başlamak istiyorum. Ben hiç kar yağan yerde yaşamadım. Kış boyunca beyaz dan usandım. Yaz gelince de Van gölünün güzelliği etkiledi. Arkadaşları ben zorladım bir ay daha kalalım diye. Diğer suçlamaların hiç birin de yapmadık.
İsmail söz aldı
-Komutanım öğrenci dövme diye bir şey olamaz. Ancak zaman zaman disiplin sağlamak için sıkıştırdığımız oluyor. Bunu askerlikte sizler de yapıyorsunuz. Geçen hafta bir veli ile ben tartıştım bunu belirmek isterim. Dedi.
Mehmet şikayet köyden mi komutanım deyince dava uzarsa öğreneceksiniz karşılığını verdi.
Hüseyin
-Ben iki yıldır bu köydeyim hiç sorunumuz olmadı birden nasıl böyle şikayet olur düşünemiyorum. dedi.
İsmail i işaret ederek, siz kalın diğerleriniz dışarıda bekleyin dedi ve biz dışarıda beklemeye başladık kırk beş dakika sonra askerlere seslenerek
- Köyün içine girin beş altı kişiyi alın getirin buraya.
Bir süre sonra çağırdıkları köylüleri içeri alıp İsmail dışarı çıktı. köylüler ile görüşme sonunda bizi çağırdı içeri . Bu suçlamalara göre, sizi merkeze götürmem gerekiyor ama siz yarın uğrayın. Çocukların yanında götürmem uygun olmaz diye düşündüm. Biraz önce kız çocuğunun öğretmenim kaç ,seni götürmesinler kaç diye ağlamasını duydum bu beni etkiledi. Bir de kooperatif kuruyor muşsunuz devam edin dedi. Şaşırdık.
Tam ayrılacaklar diye düşünürken, lojmanı açın arama yapıp gideceğiz dedi ve üç dört askerle lojmanda arama yaptı, bir kaç kitabı karıştırdı kitabınız bu kadar mı?dedi dışarı çıktılar. Askerler toparlandı. Araçlar peş peşe takılarak ayrıldılar köyden. Herkes sessiz ve yorum bile yapmaktan çekiniyor belli.
Akşam olayların değerlendirmesini yapıyoruz. Konuşacaklarımızı, yapacaklarımızı kararlaştırdık.
Ertesi gün gittik. Fotoğraflarımız, parmak izlerimiz alındı. Söylediklerimizden oluşan tutanakları imzalayarak oradan ayrıldık.
Her ne kadar bırakılsak ta tedirginlik devam edecek, çünkü belirsiz bir ortam var. şikayet konuları iyi düşünülerek hazırlandığı belli. Bunu köylü tarafından yazılması veya yazdırılması mümkün değil. Köylülerin kendi aralarında da konuşuluyor konu. Emniyet ile arasının iyi olduğunu belirten Abdullah benim haberim var diye söz kaçırıyor bir ara. Bunun üzerine köy heyeti Abdullah'ı sıkıştırmış. Anlatıklarına göre, balık avlama ihalesini alanlar ile adını söylemedikleri bir aşiret büyüğünün bulunduğu bir ortamda konuşulmuş, kağıdı kendisine imzalatmışlar. Bir miktar da para aldığından bahsettiler. Muhtar yanımıza geldi, hocalar bizimki bir eşeklik etmiş. Bir şey olmaz işallah. Diye hem özür diledi, hemde destek olduklarını belli etti. Biz de kendilerine güvendiğimizi söyledik.
Bir ay sonra köylü devlet malına zarar vermek, devlet görevlisine şiddet uygulama suçlaması ile mahkemeye çağrıldı. ifadeleri alınmış. Toprak işgal girişiminde bulunmuşsunuz öğretmenler de orada mıydı? diye soru yönelttiklerini söylediler. Çevrede baskılar, tutuklamalar gittikçe arttığını görüyor ve duyuyoruz. Rahat olmaya gayret ediyoruz.
Yarı yıl tatili yaklaştıkça kış da iyice bastırmaya başladı. Birinci dönem sonunda öğrencilerin karnelerini dağıttık. Kar yoğun yağdı. üç gün sonra memleketlere gidebildik. Tatil sonunda yedi günlük rapor aldım. Dönüşte ders ve hikaye kitaplarından oluşan iki koli hazırladım. Diğer ihtiyaçlarımı da temin ederek Osmaniye'den Van gölü otobüsüne binip çıkıyoruz on üç saat sürecek yolculuğa. Diyarbakır'a girişte genel arama yapılıyor. kimlikleri kontrol ediliyor. yolcular aşağı indirildi, koltuk araları arandı tekrar yerleştik yerlerimize. Bir yandan da bagaj kontrol ediliyor. Bir asker:
-Askerin biri, paketlenmiş iki karton kutunun sahibi kim ise aşağıya gelsin diye seslendi. İndim aşağı. Ne var bunda aç dedi. Öğretmenim ders kitapları var, Van'a gidiyorum dedim. Askerler kolileri aşağı indirdi. hafif hafif de yağmur atıştırıyor. iplerin bağını kesip koliyi açtılar, aralarını karıştırdılar ,sayfaları çevirip baktılar. Süreç içinde karton ıslandı dağıldı. Tekrar paketlemek zor, ıslandı artık hepsi. Gidebilirsiniz dediler. Kitaplar orada yağmurun altında kaldı öylece.
Ertesi gün raporu ilköğretim müdürlüğüne vererek akşam üstü Haraba köyünün okul lojmanına döndük geri. Hoş beşten sonra yol yorgunluğundan uyudum hemen. Sabah kahvaltı sonunda.
Mehmet:
-Osmancığım sana bir şey söyleyeceğiz akşam söylemedik. Hüseyin'in İstanbul'a tayini çıktı.
- İyi hayırlı olsun evlilik işi olduğunu, tayin istediğini biliyoruz zaten.
- Seninki de Özalp tarafında, Erçek gölünün üst tarafında Ağzıkara Köyüne çıkmış. Dedi.
Nihayetinde okul müdürü olarak Hüseyin tebliğ etmek zorunda yazıyı. Kendisi de ayrılacak. Yerime bir öğretmen de atanmış. İlden, hemen ilişiğini kesip yeni görev yerine gitmem söylenmiş. Bir yıl dört ay sonra Haraba'da (çitören'de ) işimiz bitiyor. İsmail ve Mehmet kalacak artık. Mehmet'i de burada bırakmayacaklarını seziyoruz. İsmail rahatsız onu düşünüyoruz o zor durumda. Birden durgunlaştı zaten. Yıl sonuna kadar kalsaydık , şu kara kış geçseydi bari. Kar yağıyor ara ara. Köy yolları kapanıyor. İlişiği kesip yatak yorgan ve diğer eşyaları köy kamyonuna yükleyip Van;da Bekar olarak kalan arkadaşların evine bıraktım. Bir iki gün otelde bir iki gün lisede öğretmenlik yapan arkadaşların evinde. Akşam üstü evde otururken kapıda Samandağ orta okulunda beden eğitimi olan Yücel İldiz göründü. Gülüşme, sarılma, sohbet geç saatlere kadar sürdü. Onu da sürgün etmişler buraya apar topar gelmiş. Somyayı, yatağı, yorganı ona bıraktım. Köy yolu kapalı, götürmek bir problem. Kendim köylüden yatak temin ederim.
BURADAN SONRA NEREYE GİDECEKSİN?
İlköğretim müdürüne, köye gidemiyorum nasıl olacak göreve başlama deyince, ben bilmem herkes kendi derdinde hallet işini dedi. Durum karışık. Yeni görev yerindeki kişiyi tanımıyoruz. Erçeğe kadar minibüs ile ite kaka vardık. Erçekten bir at kiraladım. Yanım süre gelip, atı tekrar getirecek bir genç ile de anlaşarak, iki atlı Ağzıkara köyüne doğru çıktık yola. Bir saatlik at yolculuğu bazı yerlerde düzlük, bazı yerler hafif yükseltilerden oluşan yolda devam ediyor. Daha önce traktör ile yoldan gidilmiş. Yoldaşlık yapan genç ile yarı Türkçe yarı Kürtçe konuşarak ilerliyoruz. Bir vadinin içinde köy görüldü. Okulun önünde atları teslim edip vedalaştık. Bir lojmanlı Tek derslikli bir okul. Tanışıyoruz öğretmenle. Çorumlu imiş ilk tayin yeri, Eğitim mezunuyum dedi. Mutlu olduğu gülerek anlatımlarından belli. Durumu anlattım. Sürgün geldiğimi, eşyaları neden getirmediğimi açıkladım. Okulun bitişiğindeki evden yatak yorgan getirtti. Yer yatağı yaptık. Çay demleyip geç saatlere kadar konuştuk.
Sabahleyin giden evrak defterine göreve başlama yazısının tarih ve numarasını kaydettik. Yollar açılınca veya uygun zamanda götürülse de olur artık.
Birleştirilmiş sınıflar, 1.2.3. Sınıfları ben, 4.5. sınıfları Çorumlu okutacak. Köy hakkında öğretmen arkadaştan bilgi alıyorum. Köy halkı arasında geçmişe dayalı husumet varmış. üç ayrı aşirete bağlılık var. öğrencilerin okula devamı iyi. okul vadinin alt kısmında. köy bir vadiye kurulmuş. Sağlı sollu yamaçlarda yerleşimler bulunuyor. Köy meydanı, camisi ve okulu birbirine yakın oluşturulmuş. Okulun hemen güneydoğu yamacında sağlık evi bulunuyor. Kavak ağaçları vadi boyunca uzanıyor. Küçükbaş hayvancılık ve tarım ile geçim sağlanıyor. Erçek kasabasına 12 km. Özalp ilçesine 25 km. Sağlık evi binası yapılalı iki yıl olmuş. Görevli bir Ebe-Hemşire var. O da yeni gelmiş sağlık evine. Haraba köyüne göre merkeze uzaklığı hariç, aslında fena da değil.
Şubat ve mart ayı aralıklı kar yağışı ile geçiyor. Kar yağışının olmadığı günlerde hava sıcaklığı iyice düşüyor sıfırın altına beraberinde esinti. Poyrazın olduğu günler terimiz buza dönüşüyor. sınıfın varilden yapılmış sobasını tezekle doldurup ateşliyoruz gün boyu. Köyün Ebe Hemşiresi Bayramiye Hanım at sırtında, komşu köy Yatıksırt'tan dönüşünde saçları terlemiş, açıkta kalan saç telleri buzlanmış şıkır şıkır şırkırdıyor, ziynet takılmış gibi. Takıların yakışmış diye takılmadan edemedim. Yorgunluğu yüzünden okunuyordu. Kızgın bir bakıştan sonra, benzetmen çok ilginç teşekkür ederim diye seslendi.
Şubattan Mart ayı sonuna kadar yoğun bir şekilde öğrencilerin eğitimine yöneldik. Okuma yazma öğrenmeyen iki kişi kalmıştı. Diğerleri okur yazar oldu. Rahatladık. Nisan da karlar eridi. Dağlarda karlar eğleniyor. Van Merkezden iki bayan öğretmen geliyor kadınlara okuma yazma öğretmek için. Kadınları erkek öğretmende okutmak istememişler. Bunun için Karayollarının aracı ile geliş gidiş yapıyorlar.
Komşu köylerin öğretmenleri ile tanışmak için köyden bir at alarak Yatıksırt köyüne gitmeyi planladım. Okulun çevre duvarları bitişiğinde evi olan Murtaza Amca'nın bir atı var. Ondan at için ricada bulundum. Olur dedi. Hafta sonu ati alır iken atın huylarını sordum. Anlattı bir bir.
At bakımlı bir at, yelelerini sıvazlayarak elim ile kuru üzüm verdim,Kisnedi hemen. Murtaza Amca at dilinden anlıyorsun dedi. Ata binip Akşama dönmek üzere Ağzıkara köyünün bulunduğu vadinin doğu yönünde bulunan yamaçtan çıkarak düzlüğe ulaştım. At ayak izleri ile oluşmuş bir yolu var. Hiç sarsmıyor at. Rahvan bir yürüyüşü var. Dizginini bir iki çektim tırısa gidiyor. Tırıs gidişi bile rahat. Bir müddet sonra hafif tepikleyince dört nal gitti. Gerçekten cins bir at. Köyün okulu göründü. Köyün ortasına yakın bir yerde. Bu köy sırtını kuzey yamaca dayamış bir alana yerleşmiş. Okul çevre duvarları kerpiçten yapılmış. İki derslikli iki lojmanlı. Okul bahçesinde iki ağaç var. Ağaçların dibine atı bağlayıp torbasını başına takarken öğretmenler lojmanın önünde görüntüler. Şavşatlı Osman, Sivaslı Mustafa öğretmenle tanıştık. Öğle yemeği faslından sonra dolaştık köy çevresinde. Nasıl ise hemen kaynaşıyoruz. Sanırım sorunların ortaklığı, çıkar ilişkisi olmadığı açık. İkindi vakti tekrar geldiğim yolu takip ederek Ağzıkara köyüne dönüp atı Murtaza Amca ya teslim ettim.
Bir hafta sonu da Yatıksırt'ın öğretmenleri ziyarete geldiler. 23 Nisan ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını ortaklaşa Ağzıkara köyünde kutlamayı planladık. İki okulun öğrencileri bir arada bayram kutlaması iyi ilgi gördü. öğrenciler, çeşitli yarışmalar, yörede söylenen tekerleme ve türkü örneklerini seslendirip halk oyunu gösterisi yaptılar.
Aksilik ya, bir hafta önceden tuttuğumuz davul zurnacı kardan birinin yakını vefat etmiş gelmedi. Zurnacı ya davul ile eşlik etmeye çalıştım. Köylülerin bazıları öğretmende mıtrıplık ta mı var? Demişler.
Mıtrıplar, kavgacı, gürültücü olarak bilinirler. Mıtrıp, Kürtlerin yoğun olduğu coğrafya içerisinde yaşayan çingene topluluğuna deniyor. Dinsel inanışlarda genelde Şafi mezhebinin etkileri vardır. Müzik yetenekleri güçlüdür. Davul, zurna, mey, yöreye özgü kemençeyi andıran müzik aletlerini kullanıyorlar.
İki köyün çocukları bu bayram kutlaması sayesinde tanışmış oldular. Bir araya gelip yemeklerini paylaştılar. O gün İkindi sonuna kadar oyunlar oynadılar. Ertesi hafta sonu Çalımlı köyüne geçtik. Ege yöresinden gelmiş öğretmen, tek öğretmen olarak çalışıyor. Tek çalışmanın avantajı ve dezavantajı dan bahsetti. Yinede tek çalışmak zor. Hata yapma şansın yüksek. Keşke daha önce tanışıp bayramı bu köyde yapsaydık. Diyor. Seneye diyor Şavşatlı.
Bir belirsizlik başını alıp gidiyor. Özalp ta birçok öğretmeni içeri almışlar. Hoşap ta, Başkale de gözaltılar olmuş, geçen hafta Van da arkadaşlar anlattılar. Bize ne olacak biliyor musunuz. Boş ver diyor Sivaslı, bekarız, buralardan daha kötü yere verseler ne olur.Atacaklarsa da atsınlar. Esas evli olup çocukları olanlar var, onların işi çok zor. Memleket uzak, ortada kalır çoğu. Olumsuz durumları unutmak için geziyoruz köy içinde. Köylüler ile Şakalaşıyor Egeli. Köy ile iletişimi iyi olduğu belli. Azeri kökenli imiş köyün çoğu. İkindi vakti ayrıldık Çalımlı Köyünden.

Bir öğleden sonra Karayollarının aracı ile Van'dan gelen öğretmenlerle köyün kuzey tarafında bulunan dağın tepesindeki radara gezmeye gitmiştik. Nedense radarların bulunduğu yerler hep ilgimi çekiyor. Düziçi'nde de öğrenci iken merakım yüzünden üç günlük anarşist olmuştum. Radarların olduğu yerler çevreye hakim yerlerdir. Hava açık muhteşem bir görüntü. Biraz seyirden sonra okula geri döndük. Tesadüf ya biz ayrıldıktan sonra müfettiş gelmiş okula. Araç, öğretmenleri de alarak geri döndü Van'a. Müfettiş, teftişi öğleden sonra tamamlayıp kara yollarının aracı ile geri dönmeyi planlayarak gelmiş. Hesap tutmamış. Diğer sınıfları kontrol etmiş, 1.2.3. Sınıflar kaldı. Bu gece burada kalıp yarın teftişi tamamlayıp döneceğini söyledi. Akşam yemeğini birlikte hazırlayarak üçümüz yedik. Geç saatlere kadar gaz lambasının ışığı altında konuştuk.
Bir ara takılmak istedi sanırım.
- Buraya sürüldün, buradan nereye gideceksin bilmem Osman Bey dedi.
-60 km. ileride İran sınırı var hiç önemli değil, orayı da tanımış, görmüş olurum. Senin de işin zorlaşır. Taa oralara beni soruşturmaya gelecek, yatacak yer arayacaksın, benimle yatsan bir türlü, yatmasan bir türlü diyorum. Gülüşüyoruz halimize.
Yer yatağında yattık. Sabah Kahvaltı yapıldı.
Müfettiş,öğrencilerin gelişi tamamlanınca sınıfların kontrolünü tamamladı. Evrak incelemesi de tamamlanınca Çalımlı köyüne geçeceğini söyledi. Kendisine eşlik edecek bir genç ve bir at ayarladık, uğurladık müfettişi.
Okullar artık tatil tatil moduna giriyor. Yöre halkının kış hayvan bağ bahçe işleri yoğunlaşıyor. Toprak bütün gücüyle güzellikleri doğuruyor. Çiçek, böcek, sürüngen, çim çimen, tüm dikenli bitkiler köyü yeşil ve yumuşak. Doğa baharda uyanıyor, özgürce, sere serpe, birbirine zarar vermeden. Erkenciler çiçek açarak kutluyor baharı. Güneş, hava, su,toprak tüm canlıya destek, bu ortamı değerlendirmeye çalışanlar.
Kış yoğun geçti, Kar güzel yağdı. Kar yılı var yılı derdi bizim büyüklerimiz. Yeraltı suları çoğalır, toprak suyu yavaş yavaş emer kardan. Anlatırlardı büyükler, sonra okullar da öğrendik açıklamalarla daha da sonra tecrübe ve birikimle. Yörenin yağmuru, rüzgarı ne zaman ne yönden geleceğini. Kışın Özalp Van istikametinde bazen esen memedik rüzgarında dışarıda kalmak mümkün değil. Keskin, soğuk ve sert eser. Bunu tecrübeli olanlar sezer, bir rasatci gibi. Bu kış bir gün esti, kendini gösterdi Memedik Rüzgarı. Gerçekten dayanılmaz. Baharda ve yazda Van ve çevresi daha da bir farklı, gölü dağları. Yöre halkı deniz der Van Gölü ne.
Mayıs ayı boyunca da okuma yazma öğretimi köy kadınları için devam ediyor. Merkezden gelen bayan öğreticilere takıldıkları yerlerde yardımcı oluyoruz. Zaman zaman çay ve atıştırmalık hazırlayıp, sağlık evinde bulunan köyün ebe hemşiresini de çağırıyoruz. Zamanla bu birlikteliğe kursa gelen köy kadınları ve eşleri de ara sıra katıldılar.
Mayıs ortası benim er öğretmenlik sürem dolduğundan terhis belgesi alıp il dışı tayin dilekçesini Milli Eğitim Müdürlüğüne verdim. Tayinler Ağustos sonu belli olur.
Haraba (Çitören) Köyü'nden haber alıyoruz. İsmail rahatsız. Mehmet ilgileniyor. Ailesi haberdar oluyor. Diyarbakır daki hastaneye kaldırılıyor. Tedavi süreci Bursa da da devam ediyor. Kolon kanserine yenik düşüyor İsmail. Hafiften gülümseyerek söze başlayan, idealist, sarı oğlan genç yaşta veda etti insanlara.
Veda etmedi İsmail, için için kızdı düzene, kırıldı insanlara, isyan etti bedeni, ayrılıp gitti. İki yıl içine sığan hızlı bir yaşanmışlık var.
Mehmet de ayrıldı o köyden, Başkale ye başka bir göreve. İki yıl içine sığan hızlı bir yaşam bölümü.
Bu arada da gözaltılar, tutuklamalar, görevden almalar sürüp gidiyor.
TEKRAR HATAY İLİNE DÖNÜŞ
Ağustos ayı sonunda tayin dilekçem işlem görmüş, Hatay iline tekrar atamam yapılmıştı. İl içi atamada İskenderun Üçgüllük köyünde göreve başlıyorum. Eşimin tayini Hatay Devlet Hastanesine yapılıyor. Bir araya tayin yaptırmak eş durumu olsa da çok zor oldu. Üç ay üç güllük ilk okulunun giriş kapısının yanında kantin amaçlı yapılmış üçe üç kulübede kalıyorum. Akşamları diğer öğretmenlerin evlerinde oturup konuşuyoruz. Büyük bir okul diyebilirim.
Radyolardan televizyonlardan her gün saat başlarında; güvenlik ve huzur sağlandı, anarşistler tek tek yakalanıyor, endişelenecek bir durum yok vb duyuruları duyuyoruz izliyoruz.
Ağustos ayı sonunda tayin dilekçem işlem görmüş, Hatay iline tekrar atamam yapılmıştı. İl içi atamada İskenderun Üçgüllük köyünde göreve başlıyorum. Eşimin tayini Hatay Devlet Hastanesine yapılıyor. Bir araya tayin yaptırmak eş durumu olsa da çok zor oldu. Üç ay üç güllük ilk okulunun giriş kapısının yanında kantin amaçlı yapılmış üçe üç kulübede kalıyorum. Büyük bir okul diyebilirim. Akşamları diğer öğretmenlerin evlerinde oturup konuşuyoruz. Öğrenciler sınıflar konuşuluyor. Arada bir televizyondaki anlatılanları izliyoruz. Akşam haberlerinde açılış görüntüleri yayınlanıyor. Kasabalarda, meydanlarda Atatürk büstü açılış törenleri. Her hafta bir büst açılış töreni izliyoruz. Okul öğretmenleri dönüşümlü olarak her gün bir evde toplanıp sohbet ediliyor. Yine bir açılış töreni izlerken bu kadar Atatürk büstü açmanın sakıncalı olacağı, bunların ileride koruma sorunları yaratacağını konuştuk.
Görevden alınanlar, soruşturma açılanları konuşuyoruz. Bu konuşmalardan bir hafta sonra ifade vermeye çağrılıyoruz İskenderun merkeze. Suçlama konusu, Atatürk'ün büstlerinin açılışına karşı çıkmak. Söylediklerimizin doğru olduğunu gerekçesiyle birlikte açıklama yaptık. Bu tür uygulamalar Atatürk saygınlığı sulandırıcı olacağını belirtiyoruz. Herhangi bir uygulama yapmadan gidebilirsiniz dendi. İçimizden birisi o gün iletmiş ama kim? Bu soruyu hep sorduk Kendi kendimize. Beş kişi önceden beri orada, beşimiz de yeni gelmişiz. Herkes herkesten şüphe duyuyor.
Eş durumundan Antakya merkeze gidiş dönüş yapılabilecek bir herhangi bir okul için uğraşıyor, her hafta sorunumu anlatmaya çalışıyorum. Millî Eğitim Müdürlüğü nde görev alan yöneticiler çözüm de üretmiyor. Uzun uğraşlar sonucu Büyük Dalyan Alatoprak ilkokuluna atanıyorum. Dört öğretmenli iki derslikli bir okul. İyi de anlaşıyoruz kadro ile. Köy Amik ovasında. Küçük bir yerleşim yeri. Bir kilometrelik uzaklıktaki evlerden de öğrenciler gelip gidiyor.
Bu arada Askerî yönetim, yeni bir anayasa hazırlayıp on beş gün eleştirilere açtığını belirtiyor. Anayasanın maddeleri ve içeriklerini pek bilen de yok. Bilen de düşüncesini söyleyemez. Bu koşullarda anayasa oylaması yapılacak. Sandık başkanı olarak Demirköprü ye gidiyorum. Seçim sandığını, sandık kurulu üyeleri ile birlikte hazırladık. Oylama başlıyor. Köy muhtarı kadınları buraya yormayalım, zaten evet verecek bütün köy dedi. Müsade etmedim. Beni kenara çağırdı. Hayır çıkarsa komutan kızacak, tüm muhtarlara durumu daha önceden söyledi. Dedi. Yinede müsade etmedim, herkes sandığa gelerek oyunu kullandı. Oylama sonucunda sandıktan çıkan oylardan beş tanesi hayır olarak çıktı. Hâlâ bunları değiştirelim diye ısrar ediyor sandık başında duran ve izleyenlerden bazıları. Sonuç değişmedi. Olduğu gibi tutanağa geçildi. Bir çok sandıkta buna benzerlerinin olduğunu duyuyoruz sandık başkanlarından. Sonuçta yüzde doksan iki ile kabul edilmiş sayıldı yeni anayasa. Sivil toplum örgütleri, dernekler kapatıldı. Sendikalar susturuldu, basın sınırlandırıldı. ortam hazırlandıktan sonra seçimler yapılacak.
Küçük yerleşim yerlerinde yatılı kurs binalarının inşaatlarının temelleri atıldı. Merkezî yerlerde dershaneler gündemde.
6.Kasım. 1983 seçimlerine üç parti katıldı. Turgut Özal'ın başını çektiği Anavatan partisi oyların yüzde kırk beşini alarak seçimi kazandı. On iki Eylül anayasası diye anılan anayasaya göre yürütme görevini yerine getiriyor. Sivil yönetime geçildi diye Umut bağlanıyor. Yıllar geçtikçe partizan uygulamalar baskısını gösteriyor. Bir tayin isin varsa, kurumlardan yapılacak bir şey olursa, ya il, ilçe teşkilatlarından yahut bölgedeki partili muhtarlardan olur alınması ile yapılmaya başlandı. İki üç seçim kazanıyor, başarı sarhoşu olan bir yönetim. Devlete Çalışan kesim, bana zarar gelmesin, isim düşer korkusu ile amirine yöneticilere iyi görüntü verme çabasına düşüyor.
1402 sayılı yasa ile görevden alınanlar geçim sürecini devam ettirmeye çalışıyorlar. Yasal hak arama mücadelesini sürdürüyor, bir yandan da bir iş alanları yaratmaya çalışıyor kendi olanaklarıyla. Çay ocakları işletenler, kitap pazarlama ile uğraşanlar, pazarcılık yapanlar, imkanları olanlar ailesi ile birlikte ortak iş yapanlar, bir çözüm bulamayıp aile parçalanması yaşayanlar var.
Geçmişten gelen toplumsal duyular azalıyor, bireysellik ön plana çıkıyor. Askerî yönetim alkışlarla karşılandı, süre uzadıkça yapılan uygulamalar, baskılar duyuldukça içten içe tepki doğumu olabilir idi. Seçimler sonucunda gelen yönetim alkışlandı. Süreç içerisinde yöneticiler öncülüğünde, siyasal ve ekonomik ranta ulaşmak için her türlü girişim yasal sayılmaya başladı.
Bu arada 1402. Maddeye göre açığa alınanlar, görevden alınanların mahkeme başvuruları vardı. Mahkemeler bu gibi uygulamaların bir kısmını bozdu ve mesleğe geri dönenler oldu. Geçmişe dönük ücretlerinin bir kısmını alabildiler. Diğer bir yandan da aradan dört buçuk yıl geçmesine rağmen 12.Eylül.1980 öncesi olayları protesto eylemlerine katılanları mahkemeye sevk etme çabaları sürüyor.
Görevinden istifa ederek ayrılan öğretmene iki yıl sonra, bir eylemden dolayı görevde olmadığı halde kınama cezası tebliği bile yapıldığını duyuyoruz.
Her gün otogara gelip, İskenderun, Kırıkhan istikametine giden dolmuşların birine biner, Alatoprak yol ayrımında inip iki km yürüyerek okula ulaşır idim.
Bir garip durum ile karşılaştım Antakya otogarında. Van da Yıldız oteline giriş sokağının köşesinde tablada kolonya satan bir sivil polis vardı. Onun istihbaratçı olduğunu çoğu kişi bilirdi. Biz de onun narkotik ile ilgileniyor diye düşünürdük. Aynı kişi, aynı tabla. Sakalı uzamış giyim tarzı değişikliği var. Tablası ve kolonya şişelerinden anımsadım. Kolonya fiyatın sordum sesini almak için. Evet aynı ses aynı kişi. Usulen küçük bir plastik kolonya şişesi aldım. Bir seferinde Antakya dan sürgün edilen, mahkeme süreci devam eden bir ağabeyi yolluyoruz, üç dört kişiyiz. Araca binilme anında kolanya satıcısının fotoğraf çektiğini fark ettim. O anda tamam yanılmıyorum artık bu o adam. Diye düşünüyorum. Şüphe ya onun arkasından dolanır geçerdim çoğu zaman.
BU NASIL BİR TUTKU Kİ BÖYLE
SÜRÜ


Yitirdim yarimi aranıyorum
Bir çift selamına güveniyorum
Gel otur yanıma hallerimi söyleyim
Halimden bilmiyor ben bu yari neyleyim
Gesi bağlarından gelsin geçilsin
Kurulsun masalar rakı şarap içilsin
Herkes sevdiğini alsın seçilsin
Atma anam atma şu dağların ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
Gesi bağlarında bir top gülüm var
Hey Allah'tan korkmaz sana bana ölüm var
Ölüm var da şu dünyada zulüm var
Gel otur yanıma hallerimi söyleyim
Halimden bilmiyor ben bu yarı neyleyim
Alatoprak köyü ilkokulunda iki yıl çalıştıktan sonra, Hassa Ardıçlı köyü ilkokuluna tayinimiz yapılıyor. Dönem, Özal dönemi. 80 li yıllar On iki Eylül uygulamalarının etkisi sürüyor. Ardıçlı Kırıkhan Hassa yolu üzerinde bir yerleşim yeri. On iki öğretmenli yola yakın bir ilkokulu var. köy halkı buraya Üç kilometre yukarısında bulunan Hacılar Köyü'ünden gelmişler. Hacılar köyünün bir bölümünde heyelan tehlikesinden dolayı, halk arasında afet evleri diye adlandırılan devlet tarafından iskan evleri yapılmış. Evler bahçeli, tek katlı, çatılı sokakları planlı bir şekilde düzenlenmiştir. Sokak araları geniş, kuzey güney, doğu batı yönündedir. köyün hemen önünden Antakya , Kırıkhan, Hassa yolu geçmektedir. Halkın çoğunluğu çiftçilik ile geçimini sağlıyor. Hassa ovasında bulunan tarlalarında, buğday, arpa, çeltik, pamuk, mısır ekimi ile birlikte bağcılık yapılmaktadır. Yörenin üzüm ve susuz alanda yetiştirilen incirleri ünlüdür. Hassa yakınlarındaki Asi ırmağına kavuşan karasu üzerine kurulan Tahta köprü barajından sulama yapılıyor. Köyün yakınlarında leçelik (volkanik taşlı arazi) bir alan bulunmaktadır. Yalnız içme suları yetersiz, evlere dönüşümlü olarak su verilmektedir. Kış aylarında Kahramanmaraş yönünden gelen poyrazı olur zaman zaman. yaz aylarında Amanoslar'dan aşağıya doğru sıcak esen dağ yeli olur. Estiği günlerde kavurur, geceleri dahi sıcak olur. Ara sokaklar da toprak olduğundan toz ile beraber sıcak katmerleşir.
Anavatan partisinin üst üste seçim kazanması, başarı sarhoşluğunu da beraberinde getiriyor. Partinin ileri gelenleri her türlü keyfi uygulamalarına devam ediyor. Mülki ve idari amirler parti yetkililerinden habersiz adım atmaz oldular. Bu gibi tutumlar, çalışanlar arasında yaranma ve öne çıkma, muhalif olmama gibi olumsuzluklara sebep olmakta. Bir gün Milli Eğitim Müdürü ve Şube müdürü okulu ziyarete gelmişti. Günlerden cuma. öğle saatlerinde amirler cuma namazlarını kılmak için okulun hemen yanındaki camiye gidince okuldaki öğretmenlerin yarıdan fazlası peşinden gitmişti. Öğrenciler uzun teneffüs yaptı. Her zaman giden iki kişi vardı ama o gün diğerleri bizi şaşırttı, gülmüştük. Bazı değerlerin bile dejenere olması düşünülmesi gereken konular. Buna benzer yaşanmışlıklar diğer yerleşkelerde de olup bitiyor.
Aradan dört buçuk yıl geçtikten sonra Kahramanmaraş olaylarını protesto etmek amacıyla bir saatlik derse girmeme eylemine ilişkin işlemlerin devam ettiğini duyuyoruz. Bu eylem ile ilgili iki üç gurup işleme tabi tutulmuş, görevden alma, açığa alma, sürgün edilme gibi uygulamalar olmuştu. Bir ara Kahramanmaraş olaylarını protesto için bir saatlik derse girmeme eyleminden dolayı görevden alınan, Samandağ'ında görev yaptığımız Reşit Bey geldi okula. Okulları dolaşarak tatil ve hikaye kitaplarını tanıtıyor. Öğretmen olduğunu görevden alındığını da bir ara söylüyor öğretmenlere. Dört yıl aradan sonra karşılaşmıştık. Bir müddet konuştuk geçmişlerden. Reşit Samandağ Sutaşı köyünde, Bektaş Koyunoğlu'da idi o zaman. Bektaş, Antakya'da kardeşi ile birlikte çay ocağı açmış orada çalışıyormuş. Reşit kitap tanıtım işini bitirdikten sonra ayrıldı başka bir okula uğramak için. Gittikten sonra öğretmenlere arkadaşa yardımcı olalım dediğimde adam görevden alınmış kitabını da alıp başımız ağrımasın boş ver deyip kitapları müdür odasında beklettiler.
KOLTUKTA OTURUP KALKANLAR
İlçe milli eğitim müdürlüğünden okula telefon ediliyor. Öğleden sonra ilçeye gitmem istenmiş. Bana verilecek bir yazı varmış. Ders bittikten sonra, ilçe milli eğim müdürlüğüne vekaleten bakan müdürün odasına kapıyı çalarak girdim. Masanın üzerinde bir sarı zarf duruyor. Mahkeme için soruşturma yazısı olduğunu tahmin ettim. Müdür, zarfı imza karşılığında teslim edince ellerini oğuşturarak şimdi Sugediği Köyüne verilecek birini bulduk diyor. Sugedigi Köyü Ardıçlı dan yirmi km uzaklıkta, Suriye sınırında bulunuyor. Yolu olsa da olaşımı zor.. Davranış tarzından dolayı makam adı ile hitap etme gereğini duydum.
- Bak Müdür, bu koltuğa çok oturup kalkan oldu. Bazısı tatmin oldu gitti, bazları ise tatmin olamadan acı duyarak gitti. Bu davranışın yanlış, gün gelir aynı okulda çalışabiliriz diyerek odadan uzaklaştım.
Parti içinde ağırlığı olan bir diğerinin ayağını kaydırıp onun yerine geçme çok oluyor. Bir ay sonra yeni müdür atanıyor. Vekil müdürün, bari beni memleketime verin dediğini öğreniyorum. Aynı okulda çalışmak nasip olmadı, gitti ilçeden.
Yeni ilçe milli eğitim müdürü de garip davranışlar sergiliyordu.
Özal dönemi. 80 li yıllar On iki Eylül uygulamalarının etkisi sürüyor. Ardıçlı Kırıkhan Hassa yolu üzerinde bir yerleşim yeri. On iki öğretmenli yola yakın bir ilkokulu var o zaman. Hatay valisinin tayini çıkmış gidecek. Gitmeden önce ilçelere gidip vedalaşma yapıyormuş.. ilçe millî eğitim müdürlüğü telefon zinciri ile yol üstündeki okuldaki öğrencilerin saat 10 - 11 arasında yol kenarında durarak valinin geçişini selamlayacak diye haber veriyor. Kış günü. Ardıçlı da bir Poyraz esintisi var, yağmur geldi gelecek. Okul Müdürü Mustafa Bey durumu açıkladı. Öğrencilerin eline bayrakları tutuşturduk. Vali geçerken sallayacaklar. Yol kenarına dizildik. Bekledik yirmi dakika geçti. Birinci sınıfları okutuyorum. Çocuklar üşüyor. Dayanamadım sınıfımı alıp okula geldim. İlçe müdürü Aktepe de karsılayacakmıs, geçerken öğretmenleri sayıp geçmiş. Ertesi gün okula geldi. Devlet büyüğüne saygısızlık yaptın, amirin emrine uymadın senin için iyi olmayacak dedi. Ben doğrusunu yaptım. Gereğini yapın karşılığını verdim. Bu arada dört yıl önce Samandağı nda çalışırken Maraş olaylarını protesto etmek için bir saat derse girmediğim eylemden dolayı mahkeme çağrım tebliğ edilmişti. Biraz da çekinmedim değil. Önceki yıllarda birçok arkadaş soruşturmasız
Açığa alınanlar, görevden alınanlar yargı yoluna gitmişlerdi. Mahkeme kararı ile tekrar görevlerine dönmeye başladılar. Arkasından hemen görev yerleri değiştiriliyor. bir bakıma sürgün oluyorlar. Daha sonra kesilen ücretlerini toplu ödenmesi kararı veriliyor. Çelişkili uygulamalar iç içe. Bir yandan göreve geri dönenlere birikmiş ücretleri geri ödeniyor, diğer taraftan yeni soruşturmalar. Müfettişler soruşturma takiple uğraşıyor. Bir süre sonra ne hesap edildi ise, hükümet sicil affı çıkarıyor. Bizim soruşturma da kendiliğinden düşüyor.
Okan üç yaşında, Kurtuluş ilk okula başlayacak. İlk okulu beş yıl aynı okulda ve aynı öğretmende okumasını istiyorum. Beş yıl daha burada kalmak ta istemiyoruz. Eşimin sağlık personeli, İskenderun Devlet Hastanesine tayinini yaptırmak için iki ay uğraşıyoruz.
Eş durumu nedeniyle Hassa dan İskenderun a tayin için çok uğramıştık. ANAP li birinin referansı olmadan tayin oyalanıyor veya hiç yapılmıyor. İki çocuk ortada, okula devam edemiyor. Her hafta ile gidip sözel dert anlatmaya çalışıyoruz, olmuyor. Tesadüf bir köy muhtarı hoca ben sana yardımcı olurum diyerek birlikte il milli eğitim müdürü odasına giriyoruz. İki kişi daha var içeride. Biri benimle aynı okuldan mezun Düziçili Veli Alaca. Onun da yanındaki bir muhtar imiş. Konuşma sırasında öğrendim. Müdür Veli ye dönerek Veli süresini tamamladı, yapalım artık işini dedi. Sıra bizi dinledi. Durumu anlattık. Muhtar ile çok samimi olduğu ses tonu ve hitap şeklinden anlaşılıyor hemen. Birbirlerini parti içinde kolladıkları anlaşılıyor. Bak Osman Bey seni İnönü ye geçici müdür yardımcısı olarak vereceğiz, ancak bizim arkadaşlar ne derlerse geriye çevirmeye çeksin. Yönetmenlik e göre çalışırım diyorum, sanki olacakmış gibi. Olmadı sen bu işi beceremezsin. Seni Bitişik Köyüne verebiliriz deyince tamam orası olsun diye konuyu bağladık. Bir hafta sonra da tayin yapıldı. Veli ile değerlendirdik durumu. Milli Eğitim Müdürü ikimizi de şahsen hiç tanımaz ve görüşmedik. Muavinlerle görüşürdük hep. Oysa dosyalara bütün bilgiler gayrı resmi olarak konmuş. Sadece birinci şubenin işareti resmi onu biliyoruz. Artık kuralsızlık kural, olmaya başlamıştı. Yasal bir durum bile bir kanaldan hallediliyordu.
Eş durumundan iki ay sonra da ben Bitişik köyü ilkokulunda çalışmaya başladım.
EKİP ÇALIŞMASI (90 lı yıllar)
Bitişik köyü İskenderun'un kuzey doğusunda, Bekbele kasabasının üst tarafında Amanos Dağları'nın yamacına kurulmuş, denizi kuş bakışı gören küçük ve eski bir yerleşim yeri. Okulu, iki derslikli iki öğretmenli bir okulu var. Ulaşımı İskenderun belediyesinin iki saatte bir kalkan otobüsü ile yapılıyor.
Bitişik köyü dağ yamacına kurulmuş, her evin önünde birer dönüme yakın bahçeleri var. Ağaçlı yeşillik dolu bir köy. geçim kaynakları kısıtlı. hayvancılık yok tarım yok. yetişen gençler, sanayide, özel haddahanelerde iş buldukları ölçüde çalışırlar. Gündüzleri genelde orta yaşlı ve yaşlılar bulunur. genç kesim akşam üstü köye gelir, sabah erken saatlerde yola koyulurlar. Okulda 1.2.3. sınıflar bir arada, 4.5. sınıflar bir arada eğitimlerini alıyor. Normal öğretim uygulanmakta. Okulun bulunduğu alan denizi ve İskenderun merkezini ,limanı gören bir yerde bahçesi mevcut öğrenciye yetecek büyüklüktedir. köye giren yolun solunda ilk okul, sağında köy camisi bulunuyor. Ayrıca Süleymancılar diye adlandırılan tarikatın üç katlı kuran kursu hemen göze çarpar. Bu kurs binasında yatılı olarak, çevre ilçe ve köylerden gelen genç ve çocuklar bulunmaktadır.
Okulun diğer öğretmeni köyün yerlisi. Öğretmen okullarının fark derslerinden sınava girip öğretmenlik diploması alarak öğretmenliğe başlamış. Uzun yıllar da bu çerçevede görev yapmış. Kendi imkanlarıyla okul bahçesini düzenlemeye çalışmış, uğraşmayı seven biri. Uyum içinde çalışıyoruz. Benim köye geliş gidiş yapman epeyce de yorucu oluyor. Bazı günler otobüs gelmiyor veya otobüsü yetişemediğim günlerde yaya olarak inip çıkmak zorunda kalıyorum. Normal öğretim uyguladığımız için öğle yemeği sorun oluyor. Beslenme çantam da olması gerekiyor. Sabah saat dokuzda başlayıp saat on ikiye kadar, öğleden sonra bir buçuktan üçe kadar çalışıyoruz. Otobüs dört yirmi de geliyor onu beklemek gerekiyor. Bu bekleme süresi okul içinde geçiyor. Birkaç ay sonra öğrencilerin eve çanta taşımasını, ev ödevlerini kaldırdık. Saat iki kırk beş ten sonra etüt çalışması yaparak öğrenme süreci açığını kapatıyoruz. Öğrenciler Sabah daha mutlu güvenli ve zamanında geliyorlar. Eleştiriler oldu. Günler geçtikçe anne baba çocuk çekişmeleri azaldığı görülmektedir. Öğrenmelerinde de davranışlarında da olumsuzluk yaşanmadı. İki yıl boyunca uygulamayı sürdürdük. Bize birazcık da yük getiriyor. Biz de Ertesi günün günlük planlarını da yapıyor, plan hazırlamayı devreden çıkarmış oluyoruz.
Atamalar belli aylarda yapılması gerekirken, atamalarda kural dışı uygulamalar hızlandı. Müfettiş olabilme, idari kadrolara gelebilecekler, hasta sevkleri, var olan yönetmenliklere rağmen kurallara uyulmadan belli kesimlerin keyfiyetine göre sürüp gidiyor.
Öğretmenler üzerinde uygulanan yanlış uygulamalara ve özlük haklarını korumalarını koruma, sendikal faaliyetlerini gerçekleştirmek için çalışmalar yapılıyor. Sendikal hakların alınması için çalışmalar var. Uluslar arası sözleşmelerden doğan çalışanların sendikal hakları olmasına rağmen memurlara böyle bir hakkın anayasada olmadığından sendika kuramayacaklarından bahsediliyor. sendikal faaliyetler güvenlik güçleri ve amirler tarafından engellenmeye çalışılıyor. Anayasada memurlar sendikal faaliyette bulunamaz diye hüküm de yoktur. Memurlar amatör bir ruh ile sendikal çalışmalarını sürdürmeye çalışıyorlar. Sendika odalarında oturumlar, seminerler düzenleniyor. Yapılacak çalışmalar planlanıyor. iş yerlerinde sendikalı sayısını çoğaltmaya çalışılıyor. Sendikal hakların alınması, usulsüz atamaların son bulması, ücretlerin artırılması, ilk okul öğretmenleri yardım sandığı (İLK-SAN) ve öğretmen evlerinin yönetiminde söz sahibi olunması amacı ile büyük kentlerde mitingler yapılıyor. Ülke gündemi ile ilgili basın açıklamaları yapılıyor. Bütün bu faaliyetler yasaklama ve engellemelere rağmen yapılıyor.
Ulaşım sorunu öğle yemeği sorunu var iken,bir de sağlık sorunları eklendi. Vücut eylemde. Mide ameliyatı gerçekleştirildi. Gidiş dönüşü kolay olan bir yer istedim. Dört kilometre aşağıdaki Bekbele ilkokulu na atandım. Beldenin merkezinde, İkili öğretim yapılan, on sekiz kadrosu olan bir okul. Mustafa Dağlıoğlu okul müdürü. Diğer öğretmenleri de tanıyorum. Düziçi Öğretmen okulu, Hatay, Kilis, Mersin, Tunceli öğretmen okullarından ve eğitim enstitülerinden mezun olmuş öğretmenler.
Bir kısmı İskenderun a gidiş dönüş yapıyor, Bir kısmı Bekbele'de oturuyor. Uyumlu bir kadrosu var. Kısa süre sonra okul müdürü Mustafa Dağlıoğlu kalp krizi sonucu vefat etti. Okul ve Bekbele halkı için üzücü bir durum oldu. Yerine hizmet yılı fazla olan, uzun yıllar bu okulda görev yapan, Bostan Yılmaz'i idareciliğe müracaat etmesi için zorladık. Sonuçta idareci okulun kendi kadrosundan oldu.
Bekbele kasabası, Amanosların eteğinde geniş denebilecek alana kurulmuş bir yerleşke. İlçeye dokuz km. uzakta olmasına rağmen fazla hizmet alamamış veya almak istememiştir diye düşünmek geliyor akıllara. Bir ilk okulu, üç camisi, Süleymancıların kursu diye adlandırılan dört katlı kurs binası var. Bölge mezarlığının yan tarafına bir orta okulu faaliyete yeni başlamış. Lise ve yüksek öğrenime devam etme nüfusuna göre yeterli değil. Bölgeye yeni yerleşimler Demirçelik fabrikalarının açılışı ile çoğalmış, hem ekonomisi değişmiş, hem de kültür kaynaşması olmuş. Muhtarlıktan belediyeliğe dönüşünce daha da ilerleme sağlanmış.
Bekbele ilk okulu kasabanın merkezi yerinde. Bahçe kapısından girince sağ tarafında bağımsız tuvalet binası, hemen yanında öğrencilerin su ihtiyacını karşılayan yan yana düzenlenmiş musluklar. Küçük bir oyun alanı çevresine yerleştirilmiş üç ayrı bina birbirini görecek şekilde düzenlenmiş.
Okulda müdür yardımcısı kadrosu boş müracaat ettim. Müdür de olumlu yönde görüş bildirdi. Bekledik peşine de düşmedim. Sınıfımız var, yarım günlük çalışma, çocuklarımla da ilgilenmek gerektiğini de düşününce sormayı bile aklıma getirmedim. Sonuçta Bitişik köyünde beraber çalıştığımız arkadaş idareci olarak gelmişti.
Derslik olarak kullanılan binanın arka tarafında lojmanı var. Hemen bitişiğindeki binanın alt bölümünün bir kısmı lojman olarak tasarlanmış. Daha önceleri burada öğretmen kalıyormuş. Bir yıl kimse oturmayınca yeni müdür Bostan Yılmaz, bölgede ana sınıfı olmadığından burayı ana sınıfına dönüştürdü. Eşyalar ve ders araçları çevreden sağlandı. tuvaleti bağımsız beslenme odası, mutfağı ile küçük mimi mini bir ev ortamı. Yeni sevecen de bir öğretmeni var. Kısa sürede öğrenci sayısı arttı. ikinci bir okul öncesi öğretmeni ile bir gurup daha oluşturularak sabahçı öğleci olarak devam edildi. kadro şanslı okul öncesi öğretmenleri kardeşler, her ikisi de kendilerini yetiştirmişler.
Her öğretim yılı sonlarında bir piyes gösterisi yapılıyor. Ekip uyumlu olunca çalışma yoğun olsa da, istekli çalışıyoruz. Geleneksel hale geldi piyes ve sahne gösterileri. Beldenin ve okulun bir salonu da yok. Okul bahçesinde öğretmen ve öğrenciler üç gün içinde bir sahne kurarlar. Perde, ışık, olanakları ölçüsünde ses sistemi oluşturulur. İki üç perdelik oyunlar gösterimde olurdu. Sahne gösterileri içinde, korolar, sololar, skeçler, pandomimler de yer alırdı. Okul bahçesinde oluşturulan gösterim alanı dolar, okul duvarı dışına tasardi izleyici kitlesi. En çokta sahnelecek oyunlar için ilçenin onayını almak zaman alırdı. Biz, sahnelecek oyunun bir mesaj vermesini, konulu olmasını ister ona göre eseri onaya gönderirdik. Konuşmacıların yapacakları konuşmanın metni, skeç ve parodilerde yapılacakları ayrıntıları, türkülerin isimleri gibi ayrıntılar istenirdi.
Etkinliklerde mümkün oldukça çok sayıda öğrenci almaya özen gösteriyoruz. Her veli çocuğunu izlemek ve izlettirmek için çevresini de davet ederdi. Okul öğrencilerinin çoğu görevlendirilir. gösteri alanında, etkinliklerde, karşılama ve uğurlamada, malzeme temininde görev alırlar. öğrencilerin sorun çözme becerilerinin artması sağlanıyor. Bir sahne gösteriminde rol gereği oyuncunun kulise dönüp bir bardak su getirmesi gerekiyor. kuliste bulunanlar suyu o anda döktüler, su yok. Öğrencinin biri hemen araya girip, sular kesilmiş meyve suyu getirdim de al şunu çabuk deyip oyuncu öğrenciyi yönlendirmesi gülüşmelere yol açmıştı.
Bölgede, düzenlenen etkinliklere ilgi gittikçe artıyor.
Hazırlık Çalışmaları mesai saatleri dışında yapılır program aksaması olmaz, olursa da telafi edilir. Genellikle piyes çalışmalarını Mahmut Cinkir, Fatma Düzgün, Nurten Görürüm ile birlikte yürütürdük. Hüseyin Tunç sahne kurulumunu gerçekleştirir ekibinin başında olur. Ağaç işleri ve dikiş becerisi var Hüseyin Tunç un.
Sacide Yılmaz, sorunlarla baş etmeye çalışır, müdür karısı okul yarısı. Tiyatroyu sever, müzik etkinlikleri düzenler.
Binnaz Hanım malzemeleri temin ederdi köyden. Ali Aran eleştirmen idi. İzler eleştiri yapar. Hakkı,ben yoruluyorum, herkes bir şeyler istiyor bıktım diyerek tepki verir. Ruşen sakin, bilet ve çekiliş planlar, organize eder. Makbule, Mahmut halk oyunları sorumluları. Meral, Ayşe, Duygu Devrim, Tülay oyuncuların makyajını yapan, sahne görünümünü, düzenleyen, program akışını sağlayan öğretmenler. Zaman zaman tartışmalarla akışında oluyor her şey. Mahmut, Müdür Bostan ve ben bazen patlar alevlenirdik birden. Üç gün sürer gerginlik.
Fatma Düzgün, Binnaz Kesik, Ruşen ve ana sınıfı öğretmeni Gulşen çay pasta faslı düzenler, dağınıklığı toparlar idiler.
Çalışma aralarında ve toplantı sonlarında bir arada bulunur, stres atma amacı ile eğlenilir.
herkes katılırdı oyuna ve şarkılara eşlik edilir. yorgunluğun etkisinden midir nedir oynarken ayakları dolaşmaya başlar sesi kısılır bazılarının. Zamanı gelince hep birlikte terk edilir okul.
Bir araya gelinen toplantılarda okul ve öğrenci konu olurdu hep. Bu durumun hem olumlu hem de olumsuzluğu vardı. Ufuk daralması, bakış açısı, sosyal çevre anlayışı konusunda daralma yaratıyor. İskenderun un eksikliklerinden biri de tiyatro, sinema ve diğer sosyal etkinliklerin yeterince olmayışı da bu durumu etkiliyor. Müdür okul lojmanında kalırdı. Geceleri uykusu kaçınca derslikleri kontrol eder oldu. Okuduğu kitapların içeriğini paylaşmadan duramazdı. Öğrencilerle aralarında geçen diyalogları sık sık anlatırdı. Usanmaz bıkmaz.
Bir öğretmenler kurul toplantısı sonunda sendika konusu açıldı. Uzunca da konuşuldu. Önceleri konuya kimse karışmaz sessizce dağılma olurdu. Keyfi uygulamalar yönetmeliğe dahi uymamalar kendiliğinden bu durumu doğurmuş olabilir diye düşünüyorum. İki sendika var Eğitim iş kolunda, amatörce faaliyet gösteren. EĞİTİM SEN, TÜRK EĞİTİM SEN. Üye olun sendikalı olun diye uğraşıyoruz. Çekinen yine çekingen davranıyor. Sendikalı sayısında artma olunca o kesim de sendikaya ılımlı bakmaya başlar. Bir öğretmenler kurulu toplantısında gündeme sendika konusunun eklenmesini önermiştim. Müdür yönetmenliğe uygun değil olmaz demişti. Teneffüste konuşuyoruz ancak kendi aramızda.
On beş gün sonra milli eğitim müdürlüğünde seni 1. Şube sorup duruyor öğretmenler kurullarında konuşmalarında dikkat et bizimde başımıza iş açma diye sözlü uyarılıyorum. Demek ki bu okulda bir muhbir öğretmen var olduğunu anladık. Çünkü bir çok okulda muhbir öğretmen belirlendiğini duyuyorduk.
Eğitim iş kolundaki sendikalaşma çalışmaları devam ediyor. Sendika konusunun konuşulması suç görülmüyor, ancak dikkatli davranmak gerekir düşüncesi etkin olmaya başladı.
Amatör bir çalışma sürdürmesine rağmen Eğitim Sen in çalışmaları devam ediyor. Üye sayısı çoğalıyor. Bazı uygulamalar da söz sahibi olmaya başladı. İl ve ilçelerdeki öğretmen Evleri nin yönetiminde bir öğretmen üyenin bulunması, il içi atamalarda bir öğretmenin temsil edilmesi, hizmet puanlarına göre atama işlemlerinin yapılmasında etkin rol almaktadır. Bu uygulama sayesinde İnönü İlköğretim okuluna gelme şansını yakalamış oldum. O yıllara kadar bir siyasiye arkasını dayamayan merkezi okullara gelmesi mümkün değildi.
Bir okul müdürü ben buraya belli bir misyon ile geldim diye söz edebiliyor. Güçlü olduğunu ispatlamaya çalışırdı.
İşte bunun gibi uygulamalar örgütlü oldukça azalmaya başlıyor. Fakat diğer taraftan Ankara'da yapılacak eylemlere gitmek isteyen sendika üyelerini taşıyan araçları lastiği eski bahanesiyle, araçta bulunan üyelerin kimliklerini toplayıp soruşturuyoruz diyerek oyalama yapılıyor. Ankara girişinde tekrar kontrol yapılır. Miting alanına gitmek için hipodrom önünde toplanır. Bir saatte varılır miting alanına. Yürüyüş kortejinin sağında ve solunda polislerde yürür. Zaman zaman küfür ederek tahrik ederdi bazı polisler. Disiplinli bir şekilde hareket ederdik. Tahriklere kapılmamamız gerektiğini konuşurduk. Miting alanında konuşmacılar her bölgeden gelen toplulukların alana yerleşmelerini bekler. o sıralarda davullar zurnalar eşliğinde halaylar çekilir, marşlar söylenir, sloganlar atılır. konuşmacılar dinlenir gündem ile ilgili, özlük hakları ile ilgili açıklamalar yapılır. Alanda seyyar simit ve su satıcıları gündeliklerini bol bol çıkarırlar. miting sonuna doğru yaşı ilerlemiş olanlar ve hasta olanlar baygınlık derecesine gelinceye kadar direnirlerdi. En az dört saat ayakta durmak çok yorardı. kiminin tansiyonu düşer, kiminin ki yükselir. Her miting sonrası değerlendirme yapılır kazanımlar konuşulur. Özellikle uluslararası sözleşmelere dayalı olarak anayasanın düzenlenmesi üzerine ağırlık verilmesi üzerinde durulur. Amatör bir ruh ile çalışıyor sendikacılık. aidat sistemi yok ama tüm giderler ortak karşılanıyor. il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ile sosyal ve özlük haklar konusunda birebir görüşülüyor sorunlar. il ve ülke genelinde atamaların puanlama sistemine göre yapılması için çalışmalar yapılıp atamalarda hizmet puanları esası getiriliyor. Sendikalı öğretmen sayıları artıyor kazanımlar sağlandıkça.
ŞEHİR MERKEZİ
Bir partili desteği olmadan merkezi okullara tayın yaptırma zordu. Onun için merkezde çalışanlar farklı hissederdi kendilerini. Hizmet puanlarına göre atamalar yapıldıkça mahrumiyet yerlerde çalışanlar merkezi okullara yerleşmeye başladılar. Bu dönem içerisinde beş yıl da Bekbele'de çalıştıktan sonra hizmet puanıma dayanarak İnönü ilköğretim okuluna tayin istedim ve çıktı. Okutmuş olduğum sınıfı, Bekbele'ye yerime atanan hizmet yıllarının çoğunu doğu ve güneydoğu Anadolu'da, Hatay 'ın köylerinde geçiren Yeğenim Mehmet Kaya devralıyor. Merkezi yerlerde sosyal çevre biraz daha harmanlanarak genişliyor istenirse. Hatay ilinde yaşamlarını sürdürenler bu alanda çok avantajlı. Çünkü Hatay'ın bir ucundan diğer ucuna ulaşmak bir buçuk iki saatlik zaman alır. Hatay ili aynı zamanda birçok kültürün harmanlanarak geliştiği bir yerleşim alanı. İskenderun'a bir sanayi şehri de denebilir. Türkiye'nin üçüncü demirçelik fabrikası, gübre fabrikası, öğrenciliğimin son yılında kısa süre temelinde çalıştığım çimento fabrikası, yeni yeni kurulan özel demir çelik işleme fabrikaları, devlet kuruluşlarının bölge müdürlükleri, orta doğunun en önemli limanlarından birisi burada bulunmakta. Ayrıca yazın denize girip, 20 dakika içinde Soğukoluk yayla yerleşkesine çıkılabilmektedir.
İskenderun şehir merkezinde; İnönü, Kurtuluş, Mithatpaşa, Beştemmuz, Namık Kemal, Şükrü Kanatlı, Barbaros, Dumlupınar, Atatürk İlköğretim okulları var. Çevre mahallelerde; Kılıç Ali Paşa, Esentepe, Yıldrımtepe, Gültepe, Alpaslan, Yunus Emre, Emel Akçay, Sakarya ilköğretim okulları bulunmaktadır.
Lise olarak; İskenderun lisesi, Cumhuriyet Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi, Ticaret Meslek Lisesi, Kız Meslek Lisesi, İmamhatip Lisesi, Makzume Anadolu Lisesi, Demirçelik Anadolu Lisesi, İbnisina Anadolu lisesi vardır. İkem Koleji adı ile bir tane özel kolej yer alır.
Özel dersanelerin sayısı her geçen gün artmaktadır.
Eğitim öğretim ile ilgili kaynaklara ve olanaklara sahip bir ilçe.
Kültürel ve ekonomik açıdan çok çeşitliliği içinde barındırır. Çevre illerden iş gücü için göç almış, Türkmen, Arap ve Kürt kültürü harmanlanmıştır. Fakat bu durum mahallelere göre farklılık göstermektedir.
Merkezdeki İnönü İlköğretim Okulunda göreve başladım. Yetmiş öğretmen kadrolu, Öğretmenlerin çoğu uzun süre burada çalışmış, bayan öğretmenlerin çoğunlukta olduğu bir okul. İlk defa kalabalık kadrosu olan bir okulda çalışacağım. sendika çalışmalarından dolayı öğretmenlerin çoğunluğunu tanıyorum. Diğerleri ile de süreç içerisinde tanışıp kaynaşma sağladık. Birinci kademede daha kıdemliler, ikinci kademede çoğunlukla genç öğretmeler bulunmaktalar.
- Atamaların hizmet puanlarına göre yapılması ile Bekbele ilkokulundan İnönü ilköğretim okuluna geliyorum. Bu durumda sendikalaşmanin neleri değiştirebileceğini görmeye başlıyoruz.
- Sadece atamalar değil ugrasilacak çok konular bulunmaktadır. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından bir çok alanda hak kısıtlamaları, eğitim alanında yapılan değişiklikler genişletilerek sürdürülüyor.
- Eğitim sistemi yarış haline sokulmaya başlıyor. Anadolu liselerine giriş ilkokuldan sonra sınavla yapılmakta. Sıralama ile kontenjanlara göre yerleştirilmektedir. İlçede üç Anadolu lisesi bulunuyor. Makzume Anadolu lisesi, Demirçelik Anadolu lisesi, İbni Sina Anadolu lisesi.
- Eğitim öğretim sistemlerinde, değişikliklerin yapıldığı bir dönem içindeyiz. Uygulamalar yönetmenliklerin değiştirilmeye başlandığı bir dönem. ilkokullardan sonra Anadolu liselerine girişlerin yapılıyor. Rekabetin yerini yarışmaların yer aldığı bir dönem. merkezi yerlerde ilkokul birinci sınıftan başlayarak devam eden özel ders uygulamarı yaygınlaşıp gidiyor. üçüncü sınıftan itibaren dershanelere kayıtlar, ilkokul çağlarındaki çocukları olan velilerin sitresleri, çocuklara bilinmeden uygulanan baskılar, okullarda öğretmenlerden beklentiler uzadıkça uzuyor. Okullar arasında Anadolu liselerine kaç ögrenci girdirebiliriz mantığı merkezi okullarda ne yazık ki yerleşiyor. Bu mantık zeka seviyesi üst düzeydeki öğrencilere yönelik çalışmalara yönelme kendiliğinden gelişiyor. Vasat ve geri gibi görülen, etiketlenen öğrenci ve veliler bir oyun tamamlayıcısı ve piyon olarak kullanılmaya doğru yol almaya başlıyor. Uzun yıllar sonra daha büyük sorunlara yol açacak gibi görünüyor. Veli öğretmen arayışına, öğretmen belli etmemeye çalışsa da veli tercih ayrıcalığı kazanmak istiyor. Birinci sınıflar da öğrenci dağılımı ve paylaşımı üzerinde çok duruluyor. Sistem ister istemez böyle bir seçime zorluyor tarafları. Ancak bundan zarar görecek olanlar vasat ve vasatın altında kalan öğrencilerin durumu olumsuz olarak etkileyecektir. Halbuki toplumu gelecekte bu kesimin etkileyeceği kesindir. Bir sınıfta yedi sekiz kişi üst düzeyde, en alt seviyede yine yedi sekiz kişi, diğer gurup ortalama düzeyde bulunmakta. Meslek yaşamım boyunca her bölgede çalıştığımda bu istatistiğin oluştuğunu görüyorum. Farklı mahallelerden, farklı gelir düzeyleri ve kültürlerden gelen öğrenciler. Çocukların dünyasında bunların hiç biri yok. Okullu olmak, önlük ve çantası olmak, arkadaşı olmak, yepyeni bir yere gidecek olmanın heyecanı korkusu gibi düşüncelerinden başka bir şey düşündüklerini sanmıyoruz. Köy ve kasaba okullarında böyle bir seçime girme şartları oluşmadığından çalışmalar daha kolektif yapılıyordu.
4357 sayılı Kanunun gerekçesinde, Sandığın kuruluş amacı, “…Öğretmenlerden hastalananlara, evlenenlere, çocuk doğuranlara, çocuklarını okutacaklara, ölenlerin ailelerine yardım etmek ve geçinme yükünü hafifletmek, sağlığa ve içtimai yardıma taalluk eden meselelerde öğretmenleri birbirlerine yardım edici duruma getirmek gayesini güden bu Sandığın teşkili faydalı ve zaruri görülmüştür…” şeklinde belirlenmiştir.
Bu amaçla kurulan İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı’nın Ana Statüsü, kuruluşundan itibaren Türkiye’nin tüm illerinde bulunan üyeleri temsil eden ve seçimle gelen delegelerin iştiraki ile yapılan Genel Kurul’da hazırlanarak Bakanlığın onayı ile yürürlüğe girerdi. Yönetim kurulunun oluşumu üyeler tarafından seçimle belirlenirdi. Yıllarca amacına uygun olarak faaliyete bulunmuştur. Köy Enstitüleri kapatılıp devamı olan ilkogretmen okulları döneminde de İLKSAN faaliyetleri birçok dejenerasyona maruz kalmış, iç tüzük değişikliği yapılmış, ülkenin siyasi yapısı değiştikçe sandığın faaliyetleri amacı dışında işlemeye başlamıştır. 12 Eylül 1980 askerî darbesi ile sandığın gelirleri, öğretmen gereksinimleri göz önünde bulundurulmadan çarçur edilip, büyük yolsuzluklara girisilmistir. Arsa ticareti, araba kampanyası adı altında yolsuzluklara gidilmiştir. Bir çok il merkezlerinde bulunan İlksan mağazaları zarar ettirilmiş, ilkokul öğretmenleri nin faydalandığı, sandığın sermayesi ile kurulan Didim İLKSAN öğretmen Evi, Alanya'da bulunan oteli, Ankara Ulus ve Kızılay da bulunan konaklama evleri hep zarar ettirilmiştir. Didim ve Alanya'da bulunan tesislerden öğretmenlerin yararlanmaları guclestirildi. Sadece Ulusta bend deresi yanındaki İlksan öğretmen Evi kısmen öğretmenlere hizmet verebiliyordu. Hastası olanlar, sağlık sorunları için, bakanlıkta işi için Ankara'ya gelen taşrada çalışan öğretmenlerin bir iki gün kaldiklari yerdi.
Sandığın faaliyetleri amacı dışında işlemeye devam ediyor, yolsuzlukların üstü kapatılmaz hâle geldi. Yönetime kayyım ataması yapıldı. 09.04.1985 tarih ve 3179 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Ana Statü hazırlama yetkisi Milli Eğitim Bakanlığına verilmiştir. Bu duruma planlı bir şekilde gelinmiştir.
Eğitim alanında sözde değişiklikler, eğitimi daha da anlaşılmaz hale sokuyor, sorunlar daha da derinleşiyor. Özel Dersane, kurs merkezleri, yeni yeni açılan özel okullar, tarikat ve cemaatlerin dersanecilik ve özel okul açma faaliyetleri, sınav kazanmak için girişilen çalışmaların sadece öğretim yönü ve para kazanma yönüne bakılıp eğitim tarafı umursanmaz oluşu yarayı derinlestiriyor. Eğitimin kurumlarının özelleştirilmesi için yönetim tarafından bir çok kolaylıkları sağlamak amacı ile yasal düzenlemeler yapılıyor. Hazine arazilerinin karşılıksız verilmesi, kredi sağlanması vergi muafiyeti vb. Olanaklar sağlanıyor. Bütün bunlar yapılırken sivil toplum örgütleri de güçlenmeye başlıyor olanlar karşısında görüşlerini açıklamaya çalışıyorlar güçleri oranında. Memur örgütlenmeleri, sendikal hakları elde etmek amacı ile yapılmaya çalışılıyor. Eğitim iş kolunda Eğitim - Sen üye sayısı en fazla olma başarısını sağlıyor, daha sonra Türk Eğitim-sen geliyordu. İki öğretmen sendikası vardı. AB uyum yasalarına göre ülkede yasa düzenlemesi yapılmadığından, ne yasal, ne de yasal değildi. Örgütlülük artıkça hak arama yolları artıyor, yollar genişledikçe yönetim bu yolda yürüyenlerin etkisini azaltmak için tedbirler artan örgütlenme çabaları karşısında demokratikleşme yapılıyor imajı yaratılıyor. Bir yandan da sendikal faaliyetlere sudan bahanelerle engel koymaya, faaliyetleri yasal olmamak ile durdurmaya çalışılıyor. İLKSAN yönetimi usulsüz kampanya ve yolsuzluklara adı karışıyor kayyım ataması yapılıp tüzük değişikliği yapılmış, yedi gün kişilik yönetim kurulunun üçü seçim ile taşradan gelen il temsilcileri arasından, dördü bakanlığın belirlediği adaylar arasından seçilecek. Tüzük değişikliği ile ilçelerde ilçe temsilcileri, ilçe temsilcileri Kendi aralarında ildeki üye oranına göre il temsilcilerini belirleyecek, il temsilcileri genel merkez yönetimine üç öğretmen belirleyecek.
Tüzük, sandığın yönetimini siyasi iktidara bırakacak. Böyle olmasını seçim ile yasal kılıfa sokulmuş olunacak. Üyesi olduğum Eğitim-sen ilçede durum değerlendirmesi sonucunda beni İLKSAN ilçe temsilciliği için aday olmamı önerdi. Karar doğrultusunda üç aday arasında seçim yapıldı. Örgütlü çalışmanın sonunda İskenderun ilçe temsilcisi seçimini kazanmış olduk. İlde de dört genel merkez temsilciliği nin de üçünü kazanmış olduk. Belirlenen seçim takvimine göre, neler yapılacağı, kongre de nelerin gündeme getirileceği ve çözüm yollarının nasıl olması gerektiği belirlendi.
* Bu zamana kadar yapılan yolsuzlukların tespiti ve üstünün kapatılmaması.
* Yönetim kurulunun tamamının öğretmenler arasından seçilmesi için tüzük değişikliği.
*Zarar ettirilip sermayesi öğretmen aidatlarindan kesilen paralar ile sermaye aktarımı yapılan İLKSAN satış mağazalarının kapatılması
*Konaklama ve sosyal tesislerinden yararlanmalarda genellikle bakanlık ve merkez teşkilatının değil, uygun ücret ile taşra teşkilatında çalışan öğretmenlerin yararlanması için tedbirlerin alınmasını sağlamak.
*Emeklilik ve sosyal yardım ödemelerinin yükseltilmesi için için gerekli tedbirlerin alınıp düzenlemenin yapılması
*Yönetim faaliyetlerini denetleyen bir komisyonun oluşturulması için mutlaka yönetim kuruluna girilmesi gerekiyor.
Eğitimsen tarafından, İLKSAN ile ilgili bir TV programında gündeme getirilmesi için Ali Kırca ya teklif iletildi. Fazla siyasi bulmuyorum yanıtı ile karşılık buldu. Aslında hem mali, hem de siyasi boyut sarmaş dolaştı. Sandık talan edilmiş, bundan sonra da yardım sandığından nemalanma yolları belirlenecek gibi.
Kongre öncesi, neleri nasıl kimlerin anlatacağı, hangi onergelerin verileceği belirlendi.
İl temsilcileri genel kurulda İLKSAN ve öğretmen sorunları gündeme getirilmesi için yoğun çaba gösterildi. Başkent öğretmenevinde il temsilcileri iki gece ağırlandı. İçinde birer çanta birer duvar saati ve bloknot bulunan birer paket dağıtıldı. Paket verildiğinde kendimi avutulup, satılıyormuş gibi hissettim. Kulis çalışmaları sessizce sürüyor. Bakanlık temsilcisi adaylar kendilerini tanıtıyor. Her iki sendika üyelerinden de oy alıp sıyrılmak isteyen de var, umursamayan nasıl olsa beni seçecekler diyenlerde. Aday olan iki liste var. Eğitim - sen ve Türk Eğitim-sen sendikalarının ayrı ayrı oluşturduğu. Seçime çarşaf liste ile gidilecek. Kongrenin Gergin geçeceği akşam yemeği sonrası kulis çalışmaları belli ediyordu. Temsilci sayıları başabaş, sonucu kestirmek çok zor. Bir grup tartışmasında bakanlıkta görevli birinin, son çırpınışları artık öğretmen okulu çıkışlı olanlar bitiyor, bundan sonraki yönetime giremezler sözü çok düşündürücü idi. Sandık çalışmasını bozup darbe yönetimi ile ele geçirilmiş ardından kayyım ataması yapılmıştı. Sanki göstermelik demokratik uygulama gibi kılıf hazırlığı gibi. Yönetim kurulunun üçü öğretmen temsilcisi, dördü bakanlığın belirlediği temsilciler olacak.
Kongre başlıyor. Kayyım heyetinin açıklamaları ile başladı. Sandığın tarihcesinden, faaliyetlerinden, demokratik bir statü hazırladıklarından uzun uzun bahsettiler. Divan kurulu seçimi yapıldı. Gündem okunmasından sonra gündeme eklemek için önergeler verildi. Bu önergeler arasında Zarar gösterilen mağazaların kapatılması, sosyal yardım ve emeklilik ödemelerinin yükseltilmesi, konaklama v b. Konuları ile ilgili önergeler gündeme eklendi. Daha birçok önerge sunuldu ama dilek temenniler bölümünde konuşulur diyerek gecistirildi.
lksan in sosyal yardımları ile ilgili açıklamaları ile ilgili söz aldım divandan. Yapılan sosyol yardımların gülünç olduğunu, ölüm yardımı ile ilgili yönetmenlik teki durumun düzeltilmesi gerektiğini, emekli olduktan sonra emeklilik ödemelerinin iyi düzenlenmesi gerektiğini vurgulamıştım. Zarar eden işletmelere sermaye artırımı yapılmasa bunun çözülebileceğini, ayrıca zarar eden pazarları, işletmelerinin kapatılması gerektiğini vurguladım.
DÜZELTMELER VE YAZIM DEVAM EDECEK
Osman YILMAZ
Yorumlar
Yorum Gönder