1976 da DÜZİÇİ'NDE BOYKOT

BU YAŞANMIŞLIKLAR;
 KİŞİLERDEN İZİN İSTENEREK,YAZINLARI VE RESİMLERİ ÜZERİNDE HİÇBİR OYNAMA YAPILMADAN, PAYLAŞIMLARDAN ARŞİVLENMİŞTİR. (Osman yılmaz)

Yıl: 1976

Düziçi öğretmen okulu , Öğretmenlik haklarının elinden alınması nedeniyle yapılan BOYKOT GÖSTERİSİNDEN

Öğretmen olma ümidiyle köy ilkokullarından gelen ilkokuldan sonra  7 yıl eğitim görüp ilkokul öğretmeni  olarak atanacağını umud eden  binlerce gencin öğretmen olma hayalleri mezun olmalarına 1 yada 2 yıl kala elinden alınıyor ve okulun öğrenim süresi 6 yıla indirilerek lise mezunu yapılıyordu.

Öğrencilerin sınav kazanarak elde ettikleri kazanılmış haklarına dokunulmayacağına dair  hak mahrumiyetlerini  protesto amaçlı Düziçi öğretmen Okulu ve Tüm türkye öğretmen okullarında Boykotlar yapılmıştı. Bir zemheri gecesi Düziçi Öğretmen okulu yatakhanesi basılmış kazanılmış haklarının verilmesini talep eden öğrenciler (zincirler sopalarla gece yarısı kimisi  dövülerek) yatakhane den  pijamalarıyla sokağa tatılmışlardı . Öğretmenlik hakkını talep eden öğrencilerin bir çoğu başka coğrafyalara sürgün cezalarıyla ve Türkiye de okuyamaz gibi disiplin cezaları almışlardı...İşte bu olaylar sonrası cezalandırılan öğrencilerden  yol göstericisi olanların bir kısmı mahkeme kararıyla dönüş yaptılar bir kısmı da kaderlerine boyun eğdiler çiftçilik veya davar çobanlığına köylerine geri döndüler...  O günü, o yılları  yaşayanlardan birisi olarak bende çok iyi hatırlıyorum

Biz yanılmıyorsam 14 kişiydik  okulun çıkış kapısına yakın 3 bayan öğretmenimiz evine aldı. Nasıl oldu nasıl kendimizi o evde bulduk orasını hiç hatırlamıyorum belki korku belki can havliyle yatakhaneden çıkışımı hatırlıyorum birde orada olduğumu hatırlıyorum. o öğretmenlerimiz sobalarını yaktılar bize çay yapıp ikram ettiler içimiz ısındı. İsteselerdi kapılarını kilitlerler hiç açmayabilirlerdi de...Şimdi ahkam kesen 17 Nisanlarda filan kürsülerde nutuk çeken  öğretmenlerimiz o sıralar neredeydi 3 genç kız öğretmen kadar cesaretleri yokmuydu ... O kara geceyi Ben hiç unutmuyorum. Kafamda paslı bir mık gibi duruyor.   İSMAİL OKAN GÜNEY 17 NİSAN 2020

DURMUŞ ALİ KELEŞ den:Günlerce cümle kapısı önünde okul idaresini protesto ettik.Akşamları üçer beşer,çevre köylerde yaşayan arkadaşların evde kalıyorduk.Gündüzleri cümle kapısının önünde toplanıp,slogan attık,derslere girmedik.
O günlere ait bir kaç tane fotoğraf çekmiştim.Hala saklıyorum.Kullamak isteyen arkadaşlara gönderebilirim. (Durmuş Ali Keleş)
DURMUŞ ALİ KELEŞ'İN O GÜNKÜ YAŞANMIŞLIKLARI FOTOĞRAFLARLA  BELGELEMESİ





Durmuş Ali Keleş: Yıl 1976, bir grup öğretmenimizle birlikteyiz.
Bu arada öğretmen ve öğrenci sürgünleri hız kesmeden devam ediyor.Dikkat ederseniz yüzler asık.

                               
                   Bu fotoğraf o tarihte Durmuş Ali Keleş' 'in nasıl darp edildiğinin belgesi 

 FOTOĞRAFLAR DURMUŞ ALİ KELEŞTEN ALINTIDIR.


OSMAN YILMAZ dan:
Çok iyi hatırlıyorum o günü yeni öğretmen idim. Raporlu izinli olarak baba evine gelmiştim. Haruniye diken üstünde, okulun bütün girişleri tutulmuş. Halk gergin, tedirgin, üzgün gençler.   Bakanlık temsilcisi vali ve okul öğretmenlerinin bazıları arkada. Cümle kapısının önünde toplanan öğrencilere, sizi seviyoruz kucaklamaya geldik diyerek vatandaşlara duyurmaya çalıştılar. Haruniye halkı ve öğrenciler tarafından ıslıklanmıştı. Aslında o 20 günlük zamanda yaşananlar yazılsa Her bir uygulama ilginç ve ibret verici. Onları yapanlar şimdi rahatlar mı? (OSMAN YILMAZ)

DÜZİÇİ İLKÖĞRETMEN OKULU ÖĞRETMEN LİSESİ
Öğretim yılı 1975-76 
19 Mart 1976 yatakhane baskını ve gelişen olaylar.
Veli Alaca (Lakap :Karkınlı), Mehmet Zincir (lakap :Ata) anısıdır. 
Veli ALACA 
Örenci no:1038
- [ ] Ben bir Düziçili, gündüzlü öğrenci olarak o gece ve sonrası ile ilgili anılarım var. O gece şimdiki kaymakamlık binasının hemen güneybatısında kiralık bir odada kalan sınıf arkadaşım Mehmet ZİNCİR’in evinde oturuyorduk.  11:30/12:00 arası saatte önce sesler duyduk, sonra kapı çalındı. Kapıyı açtığımızda dört okul arkadaşımız pijamalı, ayak yalın ve ıslak, perişan içeri girdiler. Sağcı, militanların yatakhaneyi bastığını, yatakhane arkadaşlarını sopalarla, muştalarla dövdüklerini, pencereden aşağı attıklarını kendilerinin kaçtığını söylediler. Çok perişan, korkmuş, üşümüş durumdaydılar. Sobayı yaktık, arkadaşları orada bırakarak ne olup bittiğini öğrenmek için yola düştük. Tam Deliçay(Habba’nın köprüsü) köprüsünü geçerken jandarmaya yakalandık. Eve gidiyoruz, sinemadan geliyoruz ifadelerimiz geçerli olmadığından bizi götürüp doğruca karakolun nezaretine attılar. Nazarethanede bizim gibi bir kaç öğrenci daha vardı. Hava çok soğuktu. Düziçi’nde havalar henüz ısınmamıştı. Çok geçmeden Haruniye Belediye Başkanı geldi. Jandarma ile konuştular, çocuklar üşüyüp hasta olurlar, şu yakındaki eve alalım diye ikna etti. Bizi o eve aldılar. Evde baskından kaçmış 30-40 öğrenci vardı. Biz bir süre sohbetten sonra oradan ayrılarak Mehmet ZİNCİR’in kiralık tek göz odasındaki arkadaşların yanına döndük.
- [ ] Biz yerli oluşumuz, yerli ilişkilerin kullanılması sonucu sürgüne gitmekten kurtulduk.

- [ ] Mehmet ZİNCİR (Ata)anlatıyor.
- [ ] Öğrenci no:1005
Yıl 1976
O gece kirada kaldığım öğrenci evimde sınıf arkadaşım Veli Alaca ile oturuyorduk. Evime üç yatılı öğrenci geldi. İsimlerini ben de hatırlamıyorum. Yatakhanenin ülkücü militanlarca basıldığını, öğrencilerin kaçıp canlarını kurtarmaya çalıştıklarını ve Haydar Karakurt’un yatakhanenin ikinci katından aşağı atıldığını söylediler. Turan Tok isimli bir öğrencinin Cankurtaran Köprüsünde birisini bıçakladığını söylediler.
Okuldan kaçanlar Haruniye Belediye Başkanı Sedat Algan’ın organizesiyle çevre mahalle evlerinde sabahladılar.  Okuldan kaçan yatılı öğrencilerden bir bölümü önce karakola, sonra Sedat Algan’ın yardımıyla Adem Kılıç’ın evinde toplanmıştı.
Ertesi sabah okulun cümle kapısında öğrenciler ve halktan, çoğumluğu Göllüler köyünden olmak üzere vatandaşlar toplanmıştı.
Okuldan kaçıp geceyi dışarıda geçiren yatılı öğrenciler ve onların yanında olmak isteyen öğrencilerde cümle kapısı önünde toplanmıştı.
İkinci gün ise Kazzık Geçmez denilen yerde toplandık. Yatılılardan valizlerini alıp gelenler vardı.
Belediye başkanı tenekelerle helva, ekmek, sigara( birinci) gönderdi. 
Durum okuldaki saldırıyı kınama boykotuna dönüşerek herkes evine gitmek üzere öğrenciler dağıldı.
Bu olaylar sonunda okul disiplin kurulu toplandı ve 351 öğrenciyi okuldan uzaklaştırma kararı alındı.
Bu öğrencilerden birisi de bendim. Yönetmeliğin 16. maddesi c fıkrasına göre( okul kurallarına uymamak) Adana ili sınırlarında okuyamaz diye karar verildi. Yerli oluşum, aracıların devreye girmesiyle benim cezam bozuldu.  Hakkımda verilen karar üç günlük okuldan uzaklaştırmaya dönüştürüldü.
Üç gün sonra öğrencilik hayatımız kaldığı yerden geri başladı. (MEHMET ZİNCİR/ATA)

İBRAHİM TEMİZ'DEN:
PARASIZ YATILI - 5 Yetmişli yılların tam ortalarıydı. Ülkedeki siyasal iklim değişmişti. Yeni bir ikdidar ülkeyi yönetmeye başlamıştı. O yıllarda, 21'i Köy Enstitülerinin devamı, 87 öğretmen okulu vardı. Öğretmen okulları genel müdürlüğüne " komando" diye bilinen biri getirilmişti. Okulun müdürü, idarecileri, eğitim şefi görevlerinden alınarak başka yerlere sürgün edilmişlerdi.Bu arada bir çok yurtsever öğretmen de sürgün edilmişti. Onların yerlerine yenileri göreve başlamışlardı. Ancak yeni müdür dahil, idareciler öğrencilerin çoğunluğu tarafından sevilen, beğenilen kişiler değillerdi. Bu arada öğretmen kadrosu da hızla değişiyor yeni komandolar okula dolduruluyordu.Meslekten öğretmen olmayan müdürün göreve gelmesiyle huzursuzluklar artmaya başlamıştı, her tür provokasyona açık bir ortam oluşmuştu. Okulun iklimi değişmişti. Hiç bir şey eskisi gibi değildi artık. Soluk Sarı ışıklı lambalar okulun her tarafını aydınlatmaya çalışırken yollar ıssızlaşırdı. Gündüzleri sıcaktan kavrulan yollar, alanlar, çamlık, akşamları tenha bir serinliğe kavuşurdu.Yaşlı Çam ağaçlarının yoğunlukla olduğu yatakhanelerin çevresindeki ormanvari alanlar ürkütücü olmayan tanıdık bir karanlıkla kaplanırdı akşamları. Karanlığın içinde yıldız ışıltısı gibi yanıp sönen sigara ateşlerini görürdük bazen. Yolların kenarları, binaların çevresi, Revirin arka tarafları her taraf ağaçlarla doluydu. Üstümüzdeki lacivert gökyüzünün altın sarısı yıldızları, çok uzaklarda olsalar da ışığı üstümüze düşerdi. Bulutsuz yaz gecelerinde üstümüzdeki o lacivert ve ışıklı bir kubbe bizleri korurdu. Altta Sarı ışıklı elektrik lambaları, üstte ise yıldızlar. Doğanın insan eliyle eşsiz bir değişime uğrayıp enfes manzaralar sunduğu okulumuzda "güvercin tedirginliği" ile yaşamaya başlamıştık. Yemeklerin kalitesi çok düşmüştü. Kurtlu pirinçten pilav yaptırıp önümüze koymaya başlamışlardı. Bizler ise karavanaları ters çevirip, kaşıklarla karavanaların üste gelen alt kısımlarına vurarak protesto ediyor ve yemekhaneyi topluca terk ediyorduk. Bize uzak ve düşmanca bakan bir yönetim vardı. Sabahları bakır tabakların içine tıka basa doldurulmuş sapsarı bir peynir veriyorlardı. Aynı şekilde peynir tabaklarını da ters çevirip protesto ediyor ve yemiyorduk o tatsız peynirler. Sudan sebeplerle soruşturmalar yapılıyor disiplin kuruluna gönderiliyordu arkadaşlarımız. Sistemli ve planlı bir saldırı uygulanıyordu. İdare odalarında daktilolarda sürgün kararları yazılıyordu. Harflerin kağıda vurmasıyla çıkan daktilo sesi çok uzaklardaki temiz, çalışkan, yurtsever ve yoksul ailerimize kadar ulaşıyor ve kara kaygılara, umutsuzluklara dönüşüyordu. Pelür ya da teksir kağıtlarına yazılan ve düzmece sebeplerle verilen sürgün kararları sarı zarfların içinde ellerimize tutuşturuluyordu. En yiğit, en başarılı, en yetenekli pırıl pırıl ağabeylerimiz ve arkadaşlarımız okuldan atılıyor ve okuma hakları ellerinden alınmaya çalışılıyordu. Büyük emek ve çalışmayla girdikleri, yıllarca okudukları okullarından, bir işbirlikçi muhabirin şikayeti, ya da yaratılan bir provakasyonun sonucunda koparılıyordu. Bu kabul edilemez soysuz ve arsız saldırıya karşı var gücümüzle direndik ve mücadele ettik. O yıllarda idarenin keyfi ve siyasi kararlarını durduran bir hukuk kurumu, Danıştay vardı. Verilen cezanların yürütmesini durdurup iptal ediyordu. Milli Eğitim Bakanlığı bu kararlar doğrultusunda bizleri başka öğretmen okullarına sürgün ediyordu. Okuma hakkımızı yeniden elde ediyorduk bu yolla. Bir taraftan arkadaşlarımız sürülüp, okuldan atılırken, hangi yolla geldiklerini bilmediğimiz bir sürü komandocuk okula dolduruluyordu. Bunlar olay çıkarmak, idareye muhabirlik yapmak, taciz ve saldılarda kullanılmak üzere okula getiriliyorlardı. Sayısal olarak biz çoktuk sürgünlerle, okuldan atamalarla bitiremiyorlardı. Hem siyasal, hem de kültürel üstünlüğümüzü bir türlü kıramıyorlardı. Öğrenci başkanlığı seçimi yapılıyor bu kadar baskıya rağmen yine biz kazanıyoruz.Okulu bir türlü ele geçiremiyorlardı. Gizli mahfillerde planlar yapılmaya başlandığını biliyorduk. İdareyle işbirliği içinde olan bu güruh, taciz, tehdit ve her türlü saldırıyı yapıyor ama bizler yılmıyor ve direniyoruz. Karanlığın üstümüze üstümüze geldiğinin farkındayız. Korkak, sinsi çakallar ve sırtlanlar gibiydiler. Çevremizdeki karanlığın içinde hain bakışlı gözlerini fark ediyorduk. Fırsat kolladıklarını ve savunmasız bir anımızda bize saldıracaklarını artık çok iyi biliyorduk. Bu nedenle geceleri yatakhanelerde kendi aramızda bir sistem kurduk ve nöbet tutmaya başladık. En azından uyanık olan nöbetçi arkadaşımız uyuyan arkadaşlarımıza saldırıyı haber verebilecekti. Korkak ve kalleştiler. Yatakhanelerin kapılarını üzerimize kilitleyip kendileri dışarıda saldırı planları yapıyorlardı.Bunu çok iyi biliyor ve tahmin ediyorduk. Mart ayının ortaları karanlık bir gecede ve bizler uykudayken, dışarıdan topladıkları saldırgan faşist güruhlar, ellerinde bıçak, zincir, pala, kılıç, muşta ve silahlarla her iki yatakhaneye aynı anda saldırıya geçtiler. Koğuş sisteminde yatan arkadaşlarımıza kıyasıya saldırıp hepsini dövüyor, vuruyor, yaralıyor, pencereden atıyorlardı. Bu nasıl bir vahşet ve saldırganlık??? Okul idaresi ise saldırıyı seyrediyor. Bu kanlı saldırıda yara alanlar revire geliyorlar, bazıları, öğretmen lojmanlarına sığınıyor, büyük çoğunluk cümle kapısının önünde toplanıyor. Çoğu pijamalı, çoğunun ayağında ayakkabısı yok, perişan bir halde üstelik çoğu da yaralı. Kasaba halkı saldırıya uğrayan öğrencilere sahip çıkıyor, evlerine alıyorlar çoğunu, kasabanın tek sineması öğrenciler için açılıyor. Can güvenliği kalmayan öğrenciler ertesi gün bir protesto yürüyüşü yapıp okul yönetimini suçluyorlar ve can güvenliği talep eden bir dilekçeyi müdüre veriyorlar. Baş sorumlu zaten müdür, bunu herkes biliyor. Dışarıda bir hafta süren bir boykot başlatır öğrenciler. Halk öğrencilere yardım eder, kumanya dağıtılır yatacak yerler ayarlanır. Bir çok öğrencinin velisi gelir ve çocuğunu alıp memleketlerine geri dönerler. Sonra boykotta bitirilir, nereye kadar dayanacaksın? Öğrencilerin her biri, bir yere çil yavrusu gibi dağılırlar. Çoğunluk memleketine döner. Daha sonra idare bu öğrencilere boykota katıldılar bahanesi ile "Türkiye' nin hiç bir yerinde okuyamaz" diye cezalar verir. Bir çoğu Danıştay kararlarıyla okuma hakkını yeniden kazanır. Çoğu okur, bir kısmı o sıcak siyasi ortamın etkisiyle çeşitli örgütlerde etkili yerlere gelirler. Bir kısmı çalışmaya başlar. Eğitim hayatı kesintiye uğrar, devam edemez. Yetmişli yılların başında öğretmen okullarına giren çok başarılı bir kuşak siyasi baskı ve saldırılarla önü kesilir, gelecekleri çalınır, ülke yönetiminde, bilimde sanatta, akademide gelmesi gereken yerlere ne yazık ki gelemezler. Ancak düşmanların yapabileceğini, kendisine "milliyetçi" diyen cia ve ABD uşağı alçak ve işbirlikçi ülke yöneticileri ve onların atadığı sözüm ona idareciler yapmışlardır. Bu kuşağın anlatacak ve yarım kalmış çok öyküsü vardır. Hepsine en derin sevgi ve saygılarımla. 5 Temmuz 2020 (İbrahim Temiz)

Ek yorumlar:
ABDULLAH KARABAĞ' dan:
1974'te Okul Öğrenci Birliği başkanıydım, öğrenci kitlesi olarak örgütlü ve uyanıktık. Bir grup arkadaşla gece yarılarına kadar okul alanında ve çevresinde devriye gezerdik. Olası iç ve dış saldırlara karşı da donanımlıydık. O gece grip gibi bir soğuk algınlığından yukarı yatakhanede yatıyordum. Devreyelerimiz nöbet tutmamışlardı. Eğer hasta olmasaydım, hepsini suç üstü yakalardık. Olayın ilk faili, ruhsal sorunlu Haruniyeli bir gencin naif sözleriyle gün ışığına çıkmıştı. Okul beklemeler mezun yılında da sürdü; bu durum, matematik, fizik(fizikçi bilerek not kırıyordu) gibi güçlü olduğum derslerde notlarımı da düşürdü. Türkçe ve sosyal derslerde zaten güçlüydüm. Buna rağmen üniversite sınavında 378'in(yılın tavan puan 414'tü) üzerinde puvan almıştım. Çok yüksek puanla öğrenci alan üç üniversite işaretlemiştim, giremedim. Aynı puvanla Gazi Eğitim Fakültesinin matematik bölümü için bildirim gelmişti, yazılmadım.
Okula yönelik provokasyonlar nedeniyle Düziçi kendi geçmişiyle yüzleşmelidir.Yukarıdaki olaydan başka, okuduğum yedi yıllık dönemde iki olay daha yaşandı. Okul yerleşkesinin sol yukarısındaki küçük alanda Haruniye'nin kurtuluşu kutlanıyordu(İki dilli bir şiirimde-Suyun Sarkan Saçları-bir göndermede bulunmuştum bu törenler için: "Ve her sene bir seferberlik çağrısı gibi sunulan/O söylevli kutlamalar, zehir zemberek törenler"

. Resmi konuşmalardan sonra Haruniyeli, orta yaşlı biri kürsüye geldi, şiir okumaya başladı. Okuma esnasında birkaç kez Ayşe Hocayı eliyle işaret ederek, "Şu baldırı çıplağa bacı mı diyeceğiz!.." dedi. Bölgenin ileri gelenleri, bizimkiler dâhil yığınla öğretmen dinliyor, kimse bu alçak adama bir tepkide bulunmadı. Bir grup öğrenci homurdandı, bir öğretmenimiz eliyle, "sakın ha!" dedi. Adama o alçaklık kâr kaldı, aslında dışarıda dövülmesi gereken biriydi. Eğer başkanlığım sırasında olsaydı kesinlikle o an bir müdahalede bulunurdum. Çünkü başkanlık sürecinde okulda gizlice çağ dışı fikirlerini empoze eden iki-üç hocamızı, biraz sert ama yaşımı aşan bir olgunlukla uyardıklarımı biliyorum. Hata sırası geldiğinde uyarılarımı tekrarlamaktan da sakınmadım. İşte bundan dolayı son yılda fizikte, biyolojide biraz da edebiyatta bana çektirdiler!. Diğer bir olay yani üçüncüsü futbol sahasındaydı. Sanırım yine Haruniye'nin kurtuluş töreniydi. Tören akışında ik veya üç(sayısını tam hatırlayamıyorum) kilim örtülü hörgüçlü deve temsiliyle, yörük giyimli bir grup alana girdi. Güya törene yerel bir renk katacaklar(!) Farkındayız, örtülü hörgüçler kalas ve sopa istifleri, altlarında adamları var, ayaklarından anlıyoruz. Alan boşluğuna konumlamalarından hemen sonra yörük giyimli adamlar ellerindeki yay ve oklarla tribünleri, sağı, solu ok yağmuruna tuttular. Öğretmenler engel olmazsalardı, biz öğrenciler onları araya alıp evire çevire haklardık. Yaklaşık 700 yatılı ve 400 gündüzlü öğrenci kitlemiz vardı. Bizden de gözü kara öğrenci az değildi, her türlü saldırıyı göğüsleyebilecek güce sahiptik. Okuldan atılma ve öğretmen korkusu yaman bir çelişkiydi belleğimizde. Peki, kimlerdi hörgüçlü deve kafilesi, Kadirli'den ve onun gibi yerlerden tetiklenen, derin devlet himayeli sevgili ülkücüler değiller miydi?!. Bir not daha düşeyim, yeni yapılan binanın bodrom katı bizim devreden sonra bazı öğrenciler için işkencehaneye dönüştürülürken Düziçililer neredeydi..!
(Abdullah Karabağ)


Sevgili İbrahim,
O günleri yeniden yaşamış gibi oldum.Çocukluğumuza, çok gençliğimize karşın Düziçi Öğretmen Okulu en son düşen öğretmen okuluydu.Bütün provokasyonlara çok iyi direnmiştik.Son saldırı ve provokasyon ise çok uzman bir merkezin yönlendirmesiyle yapılmış tı.16-17 yaşındaki bizlerin savuşturabileceğimiz bir durum değildi.  Yine de iyi direnildi. O kuşak tüm kitle örgütlerinde işlevi olan bir kuşak haline geldi sonradan.Arkadaşlarımız ülkemizdeki demokrasi mücadelesinde yer tuttular. Hepsini sevgi ve saygı ile anıyorum. Yüreğine, kalemine sağlık.
(Kerim Donmez)

VELİ ALACA'dan:
Dertlerimiz depreşti, travmalarımız yenilendi.
Yatakhanenin basıldığı gün şimdiki kaymakamlık yerinde o zaman orta okul vardı. Oraya yakın sınıf arkadaşım Mehmet Zincir’in evindeydik. Zannedersem saat 12:00-01:00 sıralarıydı. Kapı çalındı. Kapıyı açtık. Okul arkadaşlarımızdan 4-5 kişiydiler. Yarı çıplak, pijamalı, dizden aşağıları ıslak ve ayakları yalındı. Kış olduğu için Deliçayın akan suyunu geçmişlerdi.Okul yatakhanesinin faşistlerce basıldığını, yaralılar olduğunu, ikinci kattan aşağı atılan arkadaşlarının olduğunu, hatta ölü arkadaşlarının olabileceğini ifade ettiler. Sobayı yaktık, değiştirebildiğimiz kadar giysilerini değiştirdik.(Öğrenci evinde ne bulunursa!)
Neler olup bittiğini öğrenmek için yola düştük. Deliçay Köprüsü ( Habba’nın Evinin önü) üzerinde jandarma bizi yakaladı ve nezarethaneye attı. Nezarethanede birçok arkadaşımız vardı. Birkaç saat sonra Haruniye Belediye başkanı geldi. Buranın kalabalık, sağlıksız, soğuk olduğunu söyleyerek bizi hemen karakola bitişik bir eve aktardılar. Oradan kaçarak eve geri döndük. Sabah olayların protesto eylemi başladı. Bu olay ve olayın boylotu sonucu okulumuzdan 351 arkadaşımız uzaklaştırıldı, eğitim öğretim hakları ellerinden alındığını bildiren birer disiplin kurulu kararlarıyla.

Ben Düziçili olmam ve ailemin( bilhassa annemin) bazı sosyal ilişkileri sonucu boykota katılmama rağmen okula geri döndüm.

DEVAMI VAR
Okula dönüş ve anılar. Beyni kalıplı İngilizce öğretmeni vardı. Biz boykotta iken yazılı sınav yapmış. Biz dönünce acele ile baskı başlamıştı. Karşı cephede olan bir çocukluk arkadaşım vardı. Yanıma sokuldu ve bana kimlerle konuşup konuşmamam gerektiğini söyledi. İsmi Hasan’dı.
Hasan dedim.
Beni tanıyor musun?
Evet.
Ailemi tanıyor musun?
Evet.
Yarbaşı’nı biliyor musun?
Evet. Beni Yarbaşının öbür tarafına sürgün etseler okuyabilir miyim?
Okuyamazsın.
3-4 ay sonra öğretmen olacak mıyım?
Evet.
Okuyamazsam, öğretmenlik hayalim biter mi?
Biter.
O zaman beni iyi dinle ve git üstlerine söyle. 
Bu okuldan 351 kişiyi sürdüler.
İçinden bir deli çıkıp sizi okul ile birlikte yakmadı.
Hayatım sönerse ben yakar mıyım?
Yakarsın.
Git üstlerin mi, abilerin mi onlara söyle ne yapacağımı.
Biz boykotta iken İngilizce Öğretmeni yazılı sınav yapmış. Boykottan dönenleri sözlüye kaldırıyor.
Sözlüye kalkma sırası bana geldi.1038 tahtaya.
Tahtaya çıkarken önümde oturan arkadaşımın kitabını kaptığım gibi   tahtanın önüne vardım. Senin kitabın nerede?
Yok.
Niye yok.
Bulup, alamadım.
Kitabı olmayan adam ağzıyla kuş tutsa ben onu sınıfı geçirmem.
Tehditi ile sınav başladı. Falanca parçayı aç ve oku.
Okudum.
Türkçeye çevir.
Çevirdim.
Sözlü soru sordu.
Doğru yanıtladım.
Tekrar sordu.
Yanıtladım.
Tekrar sordu.
Bocaladım. Otur üç.

Sınıfta bir uğultuyla birlikte yerime oturdum. Yapılan haksızlığın yanıtı veya protestosu bir uğultu oldu. Çünkü sınıfın en iyi İngilizce öğrencilerinden birisiydim. Sonraki yaptığı iki yazılıdan da dokuz, dokuz alarak arkadaşlarımı mahcup etmedim. Tek korkum kalmıştı. Elif arkadaşımın da belirttiği gibi müdür yardımcısı ve Felsefe Öğretmeni Enver Bey. Soyadını hatırlayamadım. Sarı saçlı bir Karadenizliydi. Son yazılısında gerekli notu alarak 1976 ‘da doğrudan meeezuun oldum.
(Veli Alaca)

BELGE - 1-
MÜRSEL ÇÖMEZ İN KALEMİNDEN YAŞADIKLARI
"Merhaba Dostlar,
Sizleri 45-44 yıl öncesine götüreceğim, yani 1975-1976 yılları. O yıllarda bizler birer gençtik. Hepimiz Düziçi Öğretmen Lisesi öğrencileri idik.
  Yıl 1975 ülkemizde 1. MC hükümeti kuruldu. Artık ülkemizde hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.
  MC hükümeti Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğüne Ayvaz Gökdemir 'i (komando ayvaz) atamıştı. Bütün müdürler tek tek değiştirilmeye başlanmıştı.
  Düziçi Öğretmen Lisesi Müdürlüğüne Osmaniye' nin Araplı Bilal Öztürk getirilmişti. Artık okulumuzda her şey değişmeye başlamıştı.
  Bizler o yıl (1975)öğretmenlik hakkı elimizden alınan öğrencilerdik. Hükümet bizleri mezun olunca sınavsız Eğitim Enstitülerine kayıt yaptıracağımız yalanıyla kandırmıştı.
  1975 yılının 2. Sömestri döneminde Temsil Kolu öğrencileri olarak Keşanlı Ali Destanı adlı oyunu sahnelemek istedik.
  Rehber öğretmenimiz gözetiminde 2 ay provalarda çalıştık. Okul yönetiminin tepkisi ve Adana Vali 'liğinin kararı ile Keşanlı Ali Destanı oyununu son bir hafta kala sahleneyemedik.
  1975 - 1976 eğitim öğretim yılına Eylül ayında başladık. Okul müdür yardımcıları ve eğitim şefi değişmişti. Ali Erdoğan ( İt Ali) eğitim şefi olmuştu. Okul idaresi öğretmen ve öğrenciler üzerindeki baskıyı her gün daha da arttırıyor. Şubat tatiline kadar küçük çaplı olaylar oluyordu fakat eğitim ve öğretim devam ediyordu.
  Bazı öğretmenlerimiz sürgün edilmişti. Çiğdem ve Ömer Çakar hocalarımız Sivas Zara' ya sürülmüşlerdi. Mehmet Göl hocamız Erzurum Şenkaya ' ya sürgün edilmişti. Okulumuzda huzursuzluk her gün artıyordu.
  16 Mart 1976 gecesi bizler yatakhanelerde uyurken saat gece 02 00/03 00 suları, yatakhanelerimiz okul dışından getirilen kişiler tarafından baskına uğradı. Baskın yapanların ellerinde zincir, muşta, sopa v.b. aletler vardı.
  Kimimiz kapıdan, kimimiz pencerelerden, kimimizde Çam ağaçlarının dallarından faydalanarak, kendimizi yatakhanelerin dışına attık. Çoğunluğumuzun üzerinde sadece pijamalar vardı. Dışarıda buz gibi ayaz vardı. Okul surlarının dışında 1.cümle kapısı civarında toplanmıştık.
  Haruniye halkı duyarlı davrandı. Her aile 3-4 öğrenciyi evine götürdü.
  Sabahleyin Haydar Algan,'ın sinema salonunda toplandık. Belediye öğrencilere zeytin, peynir, helva ve ekmekten oluşan yiyecek dağıttı.
  Bir haftalık ders boykotu başlamıştı. Bazı arkadaşların babaları gelip çocuklarını memleketlerine götürdüler.
  Haydar Algan' ın sinemasından okulun idare binasına kadar sert adımlarla bir protesto yürüyüşü düzenledik. Artık okulda yatmıyorduk. Traktörlerle köylere 8-10 gün öğrenciler taşındı. Duyarlı velilerden oluşan bir komite idare ile görüştü. Sonunda halkın ve velilerin katılımı ile Yeniköy semtinden Haruniye merkeze kadar süren bir protesto mitingi düzenlenmişti.
  Yatılı öğrencilerin mitinge katılımını önlemek için okul idaresi saat başı öğrenci yoklaması yoluna gitti. Bizlerde sınıfların pencerelerinden alkışlarla mitinge destek verdik. Okul idaresi kimseye ceza verilmeyeceğine dair görüşmecilere garanti verdiğini boykotcu öğrencilerine duyurdu.
  Yeniden derslere girmeye başladık. Okul yönetimine yine de güvenmiyorduk. Derslere giriyorduk, yemek yiyorduk ve etüd çalışmalarına katılıyorduk fakat yatakhanelerde çoğunluğumuz yatmıyorduk.
  1976 Nisan ayının ortalarından itibaren, boykotçu öğrencilere cezalar verilmeye başlandı. 5-10 ar kişilik gruplar halinde her şubeden arkadaşlar sürülmeye başlanmıştı.
  1976 Mayıs ceza alan öğrenci sayısı oldukça artmıştı. En hafif ceza başka okula sürgündü. En ağırı ise Türkiye sınırları içinde okuyamaz idi. 
  Artık okulun tadı tuzu kaçmıştı. İdarenin muhbir öğrencileri de vardı. Muhabirler hemen her gün 1-2 arkadaşımızı okul idaresine jurnal ediyordu. 
Baş müdür yardımcısı Mehmet Duman (biz ona mumya) derdik. Öğrencilere ceza vermekten büyük zevk alan bir mahluktu. 
Bundan sonrası benim özel yaşantım. 
  16 Mayıs 1976 günü babam okula geldi. Babamı okul idaresi çağırmıştı. 3. Binanın önünde arkadaşlarla biraz durum hakkında konuştuk. Bir saat sonra adım soyadım okul numaramla idareye çağrıldım. Mehmet Duman ın karşısına dikildim. Bana sarı zarf içinde aldığım cezayı bildiren bir yazı verdi. 
  Babam Haruniye Dutlu kahvede beni bekliyordu. 
  Zarfı yatakhaneye varınca açtım. Bana verilen ceza aynen şöyle idi: "Okulumuz 11Matematik A sınıfı 210 nolu öğrencisi Mürsel Çömez boykota katılmak ve diğer boykota katılanlara yardımcı olmak suçundan disiplin yönetmenliği ilgili maddesi uyarınca Türkiye sınırları içinde hiç bir okulda okuyamaz. "
  Elbise dolabımdan elbiseleri ve diğer eşyalarımı valize yerleştirdim. 
  4. Binanın önünde beni bekleyen sınıf ve okul arkadaşlarımla vedalaşarak 6 yıllık okulumu üzüntü içinde terk ettim. 
  Hemen Adana dan avukat Akay Sayılır 'a vekalet 
verdim. Danıştay' a dava açtım. Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ama sürgünden kurtulamamıştım. Bolu Erkek Öğretmen Lise 'sinden mezun oldum. Mersin Eğitim Enstitüsü' ne ön kayıt oldum. Ama o yıl Eğitim Enstitüsü ' alınmadım. " 

1975 /1976 yıllarında Düziçi Öğretmen Lise' sinden 400 e yakın öğrenci atıldı.
(Mürsel çömez)



DOĞAN ÇALGAN'in Anlattıkları:
Biz o zamanlar 7.sınıftaydık( ortaokul 2.sınıf).Kendimizce büyüklerimize destek veriyorduk.Haruniye'de yapılan yürüyüşe destek vermek,belki de merakımızı gidermek  için müzikhanenin bulunduğu yerden dışarı çıkmak istedik.Ancak kapı kapalıydı.Bir de tanımadığımız birileri duruyordu.Arkadaşlardan biri "Eğitim şefi geliyor. "dedi.Kaçamadık.Yanındaki öğretmenlerle aldılar bizi idareye.Zorla dilekçe imzalatmaya çalıştılar.İşte şu günkü yürüyüşe şu şu isimlerin zorlamasıyla katıldım gibisinden ifadeler yazdırılmak istendi.Ben ve arkadaşlarım bunu okul müdürüne şikayet etmek istedik.Bilal Öztürk'e çıktık.Hemen arkamızdan Ali Erdoğan geldi.Aldılar bizi yan odaya.Vijdan ve merhametin buharlaştığı,yok olduğu bir dayakla birlikte imzalattılar dilekçeleri bize.Eğer o dayaklar atılmamış ve dilekçeler bir kaç 12-13 yaşındaki çocuğa imzalatılmamış olsaydı ;biz o  çocuklar ,o gün Türkiye'de devrimi gerçekleştirirdik..Devrimin önüne geçmiş oldular!Neyse...
         Hafta sonu okuldan ayrılmak için nöbetçi öğretmenden izin almak istedik.Öğretmenler odasına gittiğimde Hergün gazetesinin muhabiriymiş .Orada bir kaç öğretmene Adanadan geldiğini,komünistleri buradan söküp atmak için binlerce bozkurtun haber beklediğini,desteğe  hazır olduğnu  belirten konuşmalar yapıyordu...Sonrası mı?

      Zülüm,zulüm ,zulüm....
Doğan calgan
Devamı:
O dönemin öğretmen okullarına ülkenin  en parlak zekâları sınavla girerdi.Bu olayların yaşandığı yıl, ben 7.  sınıfta( ortaokul 2.sınıf) okuyordum.Yatılıydım.Yaklaşık 400 km. uzaklıktaki  bir ilden  gelmiş kaydolmuştum.
     Yatakhanede olaylar başlayınca korkudan battaniyelerin altına girmiş, tir tir titremiştim. Birtakım üst sınıflarda okuyan öğrenciler kendi karşıt görüşlü öğrencilerin yataklarını soruyorlardı.Yükselen çığlıklar,bağrışmalar halen kulaklarımda. Halen anımsadıkça ürperir dururum...
     Daha sonra dönemin okul müdürünün muzaffer bir komutan edasıyla ve öğrenci korumalarıyla yatakhaneleri dolaştığını, bazı öğrencilerin "onlardan kimse  kalmadığını" anlamında sözler sarf ettiğini de hatırlıyorum.
       ....
       Sonrasında yatakhanelerden zincirlenerek,sopalanarak,kafaları yarılarak...atılan öğrencilerin okuldan nasıl  uzaklaştırıldığın,sürüldüğünü,okuma haklarının ellerinde alındığını tabii ki hatırlıyorum.Çocukluk dönemlerinde yaşanan olayları kolay kolay unutamıyor insan.... 
       Özetle;dönemin Düziçi Öğretmen Okulu'na çevre illerden gelip kaydolan, bu ülkenin en seçkin,en parlak zekâları "milliyetçilik" adına heba edildiler. Bana göre  halen bu tür parlak zekâlara sahip çıkılmıyor.Beyin göçü bir şekliyle  örneklendirmektedir bunu.Kendi parlak zekâlarımıza sahiplenmedikçe,onların başarılarını,buluşlarını bizlerden çok çok uzak topraklardan duymaya devam ederiz ancak.(Doğan Calgan)

Abdullah Karabağ dan:
Özellikle Düziçililerin yazabilecekleri çok şeyleri olmalıdır. Çünkü bir yanıyla onlara da yaşatılmış olan bir resmî yıkım gerçekliğidir. Bölge halkı olarak müdahale etme haklarını yeterince kullanmaktan ikircikli davranmışlardır, hâlâ da öyledirler, mutlaka yazmalıdırlar. Yazmak da yetmez, yıllık toplantılarda seminer bağlamında dile getirmelidirler. Böylece okul yerleşkesinin neden harabeye çevrildiği gerçeği yeni kuşaklara da aktrılmış olur ve bu bir anlamda kendi olumsuz geçmişiyle bir yüzleşmedir.
(Abdullah Karabağ)

 Milat Köy Enstitüsünün kapatılmasıdır bence,  bize uygulanan Enstitülere misliyle uygulanmış. Köy enstitüsü ruhu yani nabız hala atıyor diye, atan son damar olarak bizim dönemi keserek bitirdiler diye düşünmekteyim. (İSMAİL OKAN GÜNEY)

Öğretmen okulunun yakın tarihinde karanlık günler yaşadık. Yatakhanelerde saldırılar devam ediyor, bitmeyen sürgünler, okuldan atılmalar, okuma hakkımızın gaspı, Bilal Öztürk gibi faşistlerin organizesinde sistemli saldırılar ve geleceği çalınan bir kuşak. İşte biz o kuşağız. Onurlu direnişi çok genç yaşlarda öğrenmiş bir kuşağın, yurt sevgisiyle dolu olan kayıp kuşağın temsilcileriyiz. Hepimiz o resmin içindeyiz ve onurluyuz. Karanlık güçler bizim okulumuza bağlılığımızı ve sevgimizi yıkamadı. Ama Hüzünlüyüz arkadaşlarımızla vedalaşamadık ve Diblomarımızda Düziçi Öğretmen Okulu yazmıyor. (İBRAHİM TEMİZ)
Evet öğretmen okulunun yakın tarihinde karanlık günler yaşadık. Yatakhanelerde saldırılar, bitmeyen sürgünler, okuldan atılmalar, okuma hakkımızın gaspı, Bilal Öztürk gibi faşistlerin organizesinde yaşadığımız kıyımlar ve geleceği çalınan bir kuşak. İşte biz o kuşağız, hepimiz bu fotografın içindeyiz. Onurlu direnişi çok genç yaşlarda öğrenmiş bir kuşağız. Çok teşekkür ederim İsmail kardeşim(İBRAHİM TEMİZ)
Evet İsmail o kara gün mutlaka aydınlatılmalı Türkiye de baskı rejiminin başlangıcı sayılabilir.
Aynen katılıyorum bu doğru bir saptama, bizim görevimiz bu tarihi aydınlatmak ve bu kıyımın boyutlarını gelecek kuşaklara aktarmaktır diye düşünüyorum.
(İBRAHİM TEMİZ)


BÜNYAMİN ÖZÇETİN den:
Yatakhane saldırısında ben de kafamdan zincir vesağ elimden jiletle yaralanmıştım
 Ayakkabısız bir biçimde dışarı atıldığımda YİĞİT Haruniye halkı bize sahip çıkmıştı.O günleri hiç unutamıyorum.Musa İncikli diye Andırın lı bir faşist arkadaşlarına saldırı talimatı vermişti.
Kapıdan çıkarken Nihat Bal diye birisi elime  jilet atmıştı, ayakkabısız olarak cümle kapısına çıktığımda hem kafam hem elim kanıyordu sırtima zincirle defalarca vurdu o şahıs. Bizi rahmetli Ömer Kurt arkadaşımızın Terzi olan Ağabeyi beş gün misafir etti .Üç gün de İsmail Çelen de misafir oldum
(BÜNYAMİN ÖZÇETİN)

O resimde bende varım.Daha15 yasimda idim.Ta 700 km uzağa sürgün edildim.Her şeye rağmen Düziçili olmak Onur diye hsla oyle düşünüyorum. (KEMALGÖL)

BİR ŞEKİLDE O DÖNEMRLER DRAMATİK VE TRAVMATİK OLAYLAR BÜTÜNÜ. BİR DAHA ASLA GELMESİN. KIRSALIN TÜM SEFALETİ, EZİLMİŞLİĞİ YETMİYORMUŞ GİBİ , AYNI ORTAMLARDAN GELENLERİN ELİYLE EGEMENLERİN İĞRENÇ FİKİRLERİ SONUCU DAĞITILDIK. SAĞOLSUN BELEDİYE BAŞKANI BİZE SAHİP ÇIKTI, ŞÜKRANLARIMIZI SUNUYORUZ. BU DURUMU VARTOLU ÖMER HOCAM DAHA İYİ BİLİR, ANALİZ EDER SANIRIM.
SOSYAL DEMOKRATLARIN (halk), İLERİCİ KESİMİN BÜYÜK DESTEĞİNİ GÖRDÜK. AKLIMDA KALAN İLE HARUNİYE BELEDİYE BAŞKANI VE AİLESİ, AŞİRETİ VS.NE MİNNETTARIZ. BİR DE KÖTÜ DÖNEMDİ. OTORİTERLİK, TOTALİTER....
   (VELİ DEMİRHAN)

Cümle kapısının önünde günlerce bekledik.Haydar'ın sinemasında ekmek arası helva yemiştik. (ALİ BEDEL)

Çok  zaman geçmiş olsa bile  büyük insanlık kaybı Türkiye bu nedenlerle kara bulutlu ama Güneş elbete doğacak (NEMRUTLU HÜSEYİN)

Merhaba can dostlarım,o günleri unutmak mümkün mü?Okula girememiştim,Akay ve Köksal Ailelerine minnettarım.Tabiki arkadaşlarım Abdurrahman Akay ve İzzet Köksal'a da sevgi ve saygılarımı iletiyorum.Yatakhanede ise yanlış hatırlamıyorsam Haydar Karadut camdan atılmıştı.Ne  kadar zor zamanlar yaşasakta onurlu bir davranış sergilediğimiz inancımla saygılarımı sunuyorum.1976 mezunu (11/B) (BAKİ BULUT)

Evet o günü Bahçe ilçesinde iken duymuştum. (Cumali GÖKÇEK)

Resim Öğretmeni Şaban Daşçı nın anısindan:
Sevgili yusuf  Ben  o tarihlerde resim öğretmeni ve Mc. Hükümetinin sürmek  istediği Asaf Namlı ve Adana Incirlik  kasabasının tek iki  AP belediye başkanını  hanım tarafından  torpiliymişim .Olayın olduğu akşam  gece saat bir sıraları  idi  Özellik le  yukarı  yatakhane tarafından  bağrışmalar  ve takır tükür sesleriyle lojmanından uyandım idare binası önünde  ve altında santral  odası önünde  Arkası bana dönük  Raşit Karaman öğretmeni pijamalı olarak ve karşısında Hacı Kara  Öğrenci.dernek başkanına  talimat verirken gördüm. Bende bir öğretmen olarak Hacı karaya  Hacı  neler oluyor sorusuna ANANIN A..ı oluyor dedi. Bir baktım bizim öğret men arkadaş vııın ben Hacı  ile tek  karşı  Karşıya kaldım. Elim pijama nın cebinde  14 lü ummanın tetiğinde  Sağol Hacı dedim.  Ve bir hafta sonunda başka bir işlediği  suçta  ön dişlerini  dökerek ödeştim. Sonuç olarak o günkü  olay plânlanarak  sayıları  400 bulan aydın demokrat  ve KEMALİST  öğrencilerin gelecekteki   yaşantılarına yön vermek  oldu. Sonuçta 400 civarında öğrenci ve öğretmenin Hayatı nı olumsuz etkileyen ve bu acı olaydan siyasî  rant elde etmek isteyen insanlara Hüzünlenerek selam yolluyorum. Şaban DAŞCI

RESİM ÖĞRETMENİ ŞABAN DAŞÇI dan:
Yuksek öğretmen seçilmesi garanti bir çalışkan bi öğrencinin tarih sorusuna  CEVAP 1...yerine  yanıt 1 diye ve doğru bilo tam puan alması sonucu yüksek  öğr.men okulu okuma şansı elinden alınan öğreci gördüm..Eskiden ılımlı ülkücü  iken  biz Kemalist  öğretmenlerle iyi diyalog kuran Davadan dondü diye3ay komaya soktukları öğretmen arkadaşımızı gördük  Yine başlarına çuval geçirildi komaya girecek kadar dövülen Tonguç çocuklarını  gördük. Osmaniye Chp. Millet vekilinin mecliste okul santral  odasına  çağrılıp işkence edilen öğrencilerin  sağlık raporlarını  meclise sunduğunu gördük Çoğunluğu  lise bölümünde  okuyan Atatürkçü  zeki ve çalışkan çocukların yatakları tebesirle  işaretlemiş Onlara göre KOMONIST ÖGRENCILER gece sabaha karşı dışarıdan  elleri zincir ve sopalı  sivil güruh  Kilitlli kapıları nasıl açtıkları ve Don gömlek 400 kadar önceden  işaretlemiş hedeflere saldırırlar  Dışarı kaçan öğrenciler hukuk mücadelesi için uğraşırken. Yatılı öğrencilerin devamsızlıktan kayıtlarının silindiğini.Ben Şaban Daşçı ya fiili saldırı yapamadıkları için.. (jandarma kolordu kom.Mustafa Özpehlivan ile kayın pederin ve Hacılar  bld.baskanı Asaf Namlu nun benden habersiz  korumaları ile.. Eee kovamıyorlar  yasal olarak hiç açık vermiyorum . Bu arada ufak tefek  omuz vurmalar laf atmalar oluyor duymazlıktan geliyordum. Beni Hacılar lisesine geçici  görevle  gönderdiler   kendi okulundaki boşta kalıp ücret alamayan  ve branşı uymayan öğretmenlerine 18 saat ücret ödediler.  Tabii bu suçu derhal dilekçeme  ekleyip Adana  merkeze bildirdim .Övbür ay durum sehven olmuştur yazısı ile bana duyurulmuştur. Sayın öğrencim  siz 76 yılından  önce mezun  olduğunuzdan Bu utanç  verici olayları duymamış olabilirsiniz. Şimdi   72 80 arası o çileleri çekmiş  asla boyun eğmemiş halen Abi kardeş gibi  görüştüğümüz  Kemalist.aydinlanmacı ÜLKÜ ERİ Öğrencilierime Şükranlarımı  sunarim. (Şaban Daşçı.)

NİHAT ŞAHBAZ danBenim yatakhane de yukarı yatakhanenin üst katındaydı
Ciddi bir travmaydı bizim için
Az hasarla pijamalarla atıldık
Sonra Celil Özdemir ile tarlada bulduk kendimizi.

İZZETTİN HAYRİ OZENER den:
O gece çarşıdan okula geldiğimizde giriş kapısında bilal öztürk bizi karşıladı. Bizleri göstererek yanındaki itlere bize saldırmasını söyledi. O geceyi dışarda kuzenimin evinde geçirdim. Düşünün bir müdür kendi öğrencilerine diğer öğrencilere şiddet uygulamasını istiyor. O günleri unutmadık ( İzzettin Hayri Ozener)



Bu paylaşımlar üzerine rahatsızlık duyulacagi şeklinde yorumlandı belirtildi
Gerekçeler belirtildi.( Ozaman o gerekiyordu orak çekiç bayrağı asanları ben yazayım) şeklinde.
Cevaben:
Ömer Topal; Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun diye yazılıyor. Yoksa kimse intikam alma yada rahatsızlık verme peşinde değil. Tarihi olaylar üzeri kapatılarak değil, yüzleşerek aydınlanır.
Osman Yılmaz; orak çekiç aşanlar da aynı siyasi gruptan, yatakhane baskını yapanlardan olduğu söyleniyor. Son bayrak olayı okul ve karakol tutanakları ile tespit edildiği, Kumaşı alan, satan, diken, duvarlara boyayı kullanan, sahadaki direk için alınan ipe kadar tespit edildiğinden bahsedilmisti. Ben sadece yaşamış olduğum olaydan bahsedeyim.  Bir 28 Mart sabahında kurtuluş töreni öncesinde.o tarihte bando takımında idim, gündüzlü idim  erken okula gitmek gerekti. Jandarma caddede bulduğu öğrencileri sorgu için karakolda sorgulamisti.  Parmak izlerimizi alıp bırakmış idi. Bu orak çekiç olayının daha önce de olduğunu duyardık hep. Yaşanan ve bilinen şeyler bunlar yaşanmışlıklar.

Ali vefa Yurdal;Osman Yılmaz  orak çekiç beze yazıldığı yer ayakkabıcı sarı cemil. Beze yazarken dükkanın  beton zeminine geçmiş ve jandarma tutanaklara geçmiş. Cemil ve bir isim daha jandarma da ifade verdiğini söylemişlerdi.

(Bu paylaşımlarla ilgili tepkiler: 
Bu grupta 19.03.1976 gecesi ve sonraki olaylarla ilgil kasıtlı yazılar paylaşımlar yapan üyeler ayrılabilirler, hep aynı sözlerinizi yeni kuracağız gruplarda yayınlayınız. (Yusuf Yıldırım yönetici)

Bu acıları çekenler bilir ne yaşadıklarını, bu ülkeye neler yapmadı alaçaklar, Köy Enstitületininin yıkımıyla başlayan aydınlanmadan öç alma surecinin son rauntları, sonuç , geldiğimiz noktada ...
Selam ve sevgiler. (Sadullah Mert)

Başkanım çok doğru konuşuyorsunuz nolur sitemize siyaseti sokmayın olan olmuş  o devirde herkes yanlış yaptı bir daha da yaşanmasın o günler biz birbirimizi sevelim selamlar(Zekeriya Ateş)

Olaylar çok geride kaldı ama yaşadığımız için unutamıyoruz. Gruptan çıkarmak ta neymiş. Gerçekler yüzünden mi?(Erdal Özen)

Size önerim 1975/76 yıllarını tarihin sayfalarından çıkartın.O yıllarda da,okul idaresi okulu terk etmemiz için her yolu dedi.Bizler (bedelinin ödedik)o oyuna gelmedik,okulu terk etmedik.Kusura bakmayın bu grubu da terk etmeyi düşünmüyorum.  Şimdiye kadar burada hiç kimseye saygısızlık da yapılmadı, hakarette.Eğer birilerine saygısızlık yapıldığını düşünüyorsanız, bırakın da onlar cevap versinler.(Durmuş Ali Keleş.)

Yorumları okuyunca büyük şaşkınlık geçirdim. Düziçi ile ilgili anıları yaşanmışlıkları paylaşmaktan neden çekiniliyor. Durmuş arkadaşımız bir fotoğraf paylaşmış. Güncel sorunlardan ötürü de suratlarının asık olduğunu belirtmiş. Yusuf hocam bunda ne gibi bir sakınca görmüş anlayamadım. Üzerine alınması gerekenler hayatta değil mi? Çıksınlar ya özür dilesinler, yada kendilerini savunsunlar. Düziçi'nde yaşananlar özel değildir. Tarihe geçmiş toplumsal bir yaşanmışlıktır.   Yusuf öğretmenim özellikle bir tarih belirterek o tarihle ilgili "yazılmasın" dediğiniz için merak ettim ve sordum sadece.. Cümlelerimi tekrardan inceledim. Saygısız yada uygunsuz bir sözcük bulamadım. Her dönemde maalesef bu ülke gençleri bir şekilde ezildi, sürüldü v.s. Aynı dönemiz sonuçta. Aynı ülkede yaşadık. Acılarımızda sevinçlerimizde ortak..  Hem ben kendi şahsıma "acıları bal eyledim." Ama unutmak olmaz. Yeri ve zamanı gelince konuşmamakta olmaz. 
Selamlar, saygılar...Hasan SAVAN)

Hasan Savan 1962-67'de öğrenciydim sadece, 10 yıl önce bu grubu iletişim, bilgi için kurdum yönetiyorum; sizin katkınızı sormuyorum, daha uygun kelimeler seçin ve saygılı olun,  söylemek her zaman kolaydır yapmak eser ortaya çıkarmak zordur, size son sözüm: Zulmün kitabını yazın okuyalım bakalım bizim 68 kuşağından daha çok mu acı çekmişsiniz görelim. (Yusuf Yıldırım)

Yaşanmışlıkların yazılmasından neden rahatsız oldunuz paylaşılan bıu resim hangi kuralı çiğnedi anlamış değilim. Bu gurupta okul anılarımızı iyisiyle kötüsüyle patylaşmayacaksak yşanmışlıkları yok sayacaksak ne paylaşacağız pardon ama penguen resmimi paylaşalım. Yusuf öğretmenim burası saygın bir grup hepimiz haklarımızı da saygımızı da biliriz ne paylaşıp paylaşmayacağımızı da saygılar.BEN ÖZÜR DİLERİM HOCAM AMACIM SİZİ YARGILAMAK VS DEĞİL  (Meral Algan KILIÇ)

Düziçi liler bir ekoldür. Özgürlükçüdür. O yüzden söyle yaparsanız sayfadan ayrılın. Bunları yazmayın gibi düşünceler doğru olmaz. Herkes aynı dönemle ilgili serzenişte bulunuyorsa bunu anlayışla karşılayalım. Arkadaşlarımızın Bilal Öztürk döneminde yapılanları anlatması sizi neden rahatsız ediyor. Bırakın o dönemi yaşatanlar cevap versin Saygıdeğer. AĞABEYİM (Bünyamin Özçetin)


Yusuf Ağabey,
Sizi gerçekten anlayamıyorum. 1976, M.C. dönemi, Bilal Öztürk'ün kıyımı ve tarafgirliği, yetersiz ve saygı uyandırmayan öğretmenliği, müdürlüğü gündeme gelince; soğukkanlılığnızı ve kontrolünüzü yitiriyor ve de meydan okur tavırlarla arkadaşlarımızı tehdit ediyorsunuz?
Neden?...
*
M.C Hükümetleri ve 1974-1980 yılları arasında ülkemizde yaşanan, kıyımları, kırımları, kutuplaşmayı tarihten silemeyiz ki! Düziçi'nde yok sayarız, Yüksek Öğretmende çıkar karşımıza. Orayı yok sayarız; Çapa' da, Fikirtepe'de zuhur eder, Buca'da parlar. Daha Kanlı Maraş var, Çorum var...
Tarih yanılmaz sayın hocam, doğru ve ders alarak yorumlamazsak; biz eksik kalırız, o tekerrür eder. (Musa TOLU)

O döneme sizlerde eleştirel yaklaşabilseydiniz bu iş bu kadar uzamazdı. O olayları görmemezlikten gelemezsiniz. İnsanların gruptan ayrılmasını isteyeceğinize ya o dönemi eleştirin ya da grubun adını değiştirin. Düziçi ilköğretmen okulu dendiğinde bu olayları yadsıyamazsınız .(İzzettin Hayri Ozener)

1974/1975 mezunlarına kadar yaşanmışlıklar çoğunlukla olumlu olup paylaşımlar yapılmıştır. 75 MEZUNLARI BİZDEN ÖNCEKİ DEVRELERE HEP GIPTA İLE BAKTIK EYLEMLİLİKTE VARDI, ELEŞTİRİDE. PAYLAŞIM DA. BİZLER 1976 YI YAŞAMADIK. YAŞAYAN ONLAR. DİRENENLER DİRENDİ, KALANLARDA UZUN SÜRE SUSUP KAPANDILAR. HER ŞEYİ BİLİP GÖREN, YAŞAYAN BİR KESİM OLDULAR. ASILSIZ OLMADAN, YAŞANMIŞ PAYLAŞIMLAR HOŞ GÖRÜLMELİ. ZATEN O YILDAN SONRA KÖY ENSTİTÜSÜ VE ÖĞRETMEN OKULU FELSEFESİ SÖNMEYE BAŞLADI. (Osman Yılmaz.)


Yakın tarih ve bu tarihte yaşananlar... Düşündüğümde 14/15 bilemedim en fazla 18 yaşındaki bu çocukları  eğitim öğretim için ailelerin güvenerek emanet ettikleri bu çocukları ,düşman ilan edip onları dayak ,,sürgün gibi kötülüklerle cezalandıranlar o günün öğretmenleri  ve yöneticileri idi ne yazıkl ki..O günleri yaşayan 13/14/15 yaşındaki bu cocuklar bugünün annesi babası dedesi ninesi oldular..O yapilanlarin vicdanen sorgulanması  gerekir.. Bu  çocukları düşman ilan edenler çocuklarıni  o çocukların yerine koyup empati yaparak bir kez daha düşünmesini istiyorum.. Yanlışlıkların üstünü örtüp yaşanmamış kabul edip kendimizi kör, sağır yaparak hiç bir şey yapamayız...Gerçekleri kabul etmek ,görmek ,ders almak ve bu ülkenin barış ortamına taşınmasında ön ayak olmak gerekir. Ötekilestirmeden, önyargısız bir şekilde yapılandırılması gerek bu ülke.Dün dündür, bugün bugündür zihniyetinden kurtulmalı dünden aldığımız dersle günümüzü yarınımızı inşa etmeliyiz... Çünkü yeni nesil  bizim çocuklarımız torunlarımız..Vicdani  sorumlulukla  duyarlılıkla davranmak zorundayız... Yanlış yapanlar, davrananlar vicdanlarını sorgulamalıdır..(Gönül Ateş)

Adnan Cunedioglu undan : Bilal Öztürk itimi ,lanet olsun o köpeğe.okulumuzdan olmuştuk.mecbur kalıp köyümüze geri döndük.Rahmetli babam bize niye geldiniz demişti.Bende baba git bir okulu gör.,sonra bize ne diyeceksin de demiştim.Ayni köyden 7 öğrenciydik ve akrabaydik.Babam velileri alıp okula gitti.Mudur babama senin oğlun Adnan Türk eğitimi istemiyor demiş.Arapça eğitim istiyor demis.Babam da gülmüş.niye gülüyorsunuz demiş .Babam benim oğlum doğru dürüst arapça bilmez ki.konusunca herkes ona güler demiş.Babam koylulerini kalkın deyip ,ordan çıkınca Bilal itine siz bu koltuğa layık değilsiniz deyip çıkmış.Tabiki bu durumdan sonra bizi okula göndermedi.Benim okuma hakkım elimden alındı.Danistay kararıyla davayı kazanıp.Kars Susuz dan mezun oldum. (Adnan Cunedioglu)

Gerçekler her zaman acıdır.Öğrencilerin yatakhanedeki ranzaları işaretlenir,gecenin köründe karga tulumba pencereden atılırlar,.Bu öğrenciler dernek üyelerimizin özel arabaları ile Osmaniye Devlet Hastanesine götürülür.Günlerce bu insanların tedavisidevam ederken bundan zarar görme ihtimali çok fazla olan onlarca öğrenci kasabasinemasında kar kış demeden helva ,tahin -pekmezle karın doyurmaya çalışırlar.Bu bir.....
Orak-çekiçli bayrak ve Dördüncü Bina'nın yakılması olayları aynı düşünce sahiplerince
gerçekleştirildiği Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce saptanmıştır.Bu iki.....
Sonuç :Yanlışından ders çıkartmayalar,doğruya ulaşamazlar.(Mehmet Yaş)

Sanki paylaşımda bir sorun var. yorumların paylaşılması mı istenmiyor ? konuya gelince; ben o dönem gündüzlü lise 1 dim. tabii olayları yaşamadım ama bu gece dışarda toplanılıp, içerdekilerden de güç alınarak, yatakhanenin basıldığı, basanlarda kılıç bile bulunduğu konuşuldu. bu olaydan sonra günlerce süren boykot oldu. ne zaman tahin pekmez yesem sinemada dağıtılan öğle taamını hatırlarım. bazı çocuklar günlerce bizde de kaldı. en acısı, lice ve hani depremi nedeniyle okula alınan ve çok az türkçe bilen çocuklara zaten baskından önce de dayak atılıyordu. pkk nın tohumlarını bu şekilde attı bu gladyolar. şimdilerde bakmayın atatürk filan laflarına, bir 1o kasımda fasulye ile 'Yaşasın Kemalizm' yazdım diye disiplin şefine savunma yaptım. Neyse, bu konuyu deşmek yararlı mı, sanmam. sadece gençliğimizi çaldılar. dayak yiyerek/atarak geçen lise yılları her kesimin gençliğini çaldı. Bundan daha büyük ne kayıp olabilir ki? O güzelim okul, şimdi fen liselerinde bile bulunmayan imkanlar varken, öğretmenlerimizin sürülmesi, öğretmen kılıklı militanlara kalması okulun herkesi köreltti. benim dönemimden (78 mezunu) neredeyse hiç kimse tıp, hukuk, odtü gibi bir yer kazanamadı. çünkü 3 yılın yarısı kavgayla, iktidar değişikliklerinin karşılıklı kadrolaşmasıyla geçti. oysa en mutlu olduğum an sınavda 20 kişi arasına girip gündüzlü olarak liseye yazılma anımdı. şimdi mi; okulun yaşadıkları bizimkini kat be kat aştı. Okul, arazisi, altyapısı tokiden-çeşitli kurumlara, arsa ve inşaatçılara kadar yağmalandı. Dikilen ağaçlar, binalarımız yaşlı ve kenara itilip ölümü beklenen dedeler gibi boynu bükük kalmış. 49-54-74-köy enstitülerinden öğretmen okuluna, oradan öğretmen lisesine, sonra çeşit çeşit okula dönüşen o ulu çınara herkes bir balta salladı. Çünkü orada bölge çocuklarının emeği vardı, ideal vardı, yurt sevgisi vardı..bu olgular ise bu topraklarda sakıncalı olgulardı..son söz; en kötüsü de, ağaç ve baltanın hikayesi gibi, okulu yok edenlerin bir kısmının, bina olarak, kültürü olarak vs. okuldan mezun olmalarıydı. ülke kasaba avam muhafazakar ve aynı yöntemlere özenen güyaa farklı karşı tarafa kalınca oradan farklı bir sonuç beklemek de hayaldi. Aynı derece nobranlık, aynı derece zevksizlik, aynı derece fırsatçılık, aynı derece de yağmadan pay almada sırasını beklemek, sadece semboller farklı..Yazık (İzzet Yıldırım)

Izzet Yıldırım Hoş görünüze, baldan tatlı dilinize alkış. Hikayesi olan herkes yazsın. 78'de ağzı burnu kırılanlar da yazsın. Ama O günden yaratılan cepheleşmenin (MC) sorunları hala devam ediyor. Sürgünü başlatanlar, sopaya başvuranlar, okulu yakanlar/yaktırınlar, gece vakti yatakhaneyi basanlar bir açıklama yapmadıkları, özür dilemedikleri sürece, canları acıyan istikballarıyla oynayan masumlar, mezarlarının üzerinde gök ekinler bitse de susmazlar.
Ayrıca Faşizmi önlemenin en ucuz yolu, onu her zaman ve her fırsatta telin etmektir! (Musa Tolu)

Arkadaşlar Yusuf Hocama hak veriyorum. Çünkü burası heterojen bir platform. Elbette 1973-1980 cinnet döneminden hepimiz payımızı aldık. o yıllar gibi kayıpların sayıca yarıştırılması, biz masumduk onlar kötüydü yarışına, sloganist, ajite cümlelerle girerek acımızı, kinimizi ortaya koyabiliriz. Ama bunun şu konjonktürde ne yararı var ki. 1978 de iktidar değişince, bu kez de karşı tarafın ağzı burnu kırıldı. Yani o yıllara siz daha kötüydünüz, biz melektik bakışının ne inandırıcılığı ve ne de yararı. Hele de paradigmalar altüst olmuşken. hedefler revize edilmişken. öfke baldan tatlıdır ve arafta bulunak sığ ortamlarda herkesten dayak yemektir biliyorum. Sakın beni el bebek gül bebek okudu sanmayın. gündüzlü olmanın avantajıyla daha az dayak yedik, boykotu da yaşadık, sinemada tahin pekmez de yedik, adıyamanlı hüseyini evimizde de yatırdık günlerce. bütün kitap ve defterlerimiz bile yok edildi. 10 zayıfla, sayın vekilim uzdilin eşi sayın doktorum durube hanımın raporu olmasa zaten devamsızlıktan kalıp, atılacaktım. Ben o kuşağın geleceğinin çalınmasını-her iki tarafın da- okulun yağma edilmesini-fiziken ve kültüren- daha büyük kayıp olarak görüyorum. bu tür platformlarda, platformu enine kesen söylemlerden uzak durmaya çalışmalıyız. Durmazsak ne olur, az olur sizin olur. Ayrıca binlerce grup kurmaya engel de yoktur. Daha 17 Nisan, 16 Mart konusunda bile anlaşamamışken..saygıyla..(İzzet Yıldırım)

Değerli Büyüklerimiz, akran ve kardeşlerimiz biz kendilerimizi bilen, bir arada bulunmayı başaran insanlarız. 16 Mart -17 Nisan konusu da tartışılarak olgunlaştı. Yoksa sıradan bir arkadaşlık ve çiçek böcek grupları oluşur giderdi. 17 Nisan da 16 Mart ta bugün önemli olarak görülüp gündem de önemini korumaktadır. Her ikisi de birbirini tamamlayan ve destekleyen bir olgudur.koy enstitüleri gündemden çıktığı anda, öğretmen okulu kavramı kısa zamanda bitirilir. Kalıcılığımiz, bir araya gelisimiz, surekliligimiz buradan bundan kaynaklanıyor. Köy Enstitüleri, öğretmen okullular bir ekol bu hiç yatsinamaz.(Osman YILMAZ)

Kıymetli öğretmen liseliler dersine girdigim sevgili öğrencilerim yaşadıklarımızı n söylediklerinizin hepsi doğru  hepsi yanlış uygulamalardi kabul edilemez bu yanlışları hem öğrencilerimiz hem öğretmenlerimiz yaşadı hiç birini onaylamıyorum gelin bir olalım o kötü günleri unutalım birbirimizi sevelim  gerek öğrencilerimizden herkse öğretmenlerimizden o yanlışları kabul eden kalmadı gorusu ne olursa olsun tüm öğrencilerimi seviyorum hakkım hepsine helal olsun osmaniye merkezdeyim hem evim hem telefonum herzaman onlara acıktır selamlar tlf 0505 677 02 71 zekeriya ateş fransızca ogretmeni


1976 olaylarında bana fatiha suresini okumuşlardı,okudum ama dayak yemekten kurtulamadım. Öğretmenler; Nurettin Albaş vd.leri olayların tam ortasındaydı..
.O günün sabahı sınıfın ardında arkadaşlar; Adem Burhan Doğan Çalgan vd.leri ile konuşuyordum, aşağı cumlkapisindan bir asker eli ile gel diye çağırıyor Ademe git dedim Ademe geleme işareti yaptı ve Kadir gelsin diye seslendi, korka korka gitmeye başladım, Iyice yaklaşınca amcam Ali Dereli'yi tanıdım ve koştum sarıldım. Biraz konuştuktan sonra beni içeri gönderme burdan gideyim dedim ama izin vermedi. Tekrar arkadaşların yanına döndüm. Zekeriya Ateş çocukluğumuz ve gençliğimizi yaşayamadık.Gercekten Halâ çok üzülüyorum hepimiz için kaybolmuş yıllar....(Kadir DERELİ)

O DÖNEM İLE İLGİLİ DİĞER PAYLAŞIMLAR
Hasan Savan:
Kimkimden sonra müdür olmuş pek önemli değil benim için.. Kısa bir süreliğine yolu Düziçinden geçmiş biri olmama rağmen buradan üç ismi tanırım.. İlk gittiğimde Nevzat Süğür okul müdürüydü. Bir zararını görmedim. Hatta kendisi görevden alınıp isteği dışında başka bir yere gönderilirken yaptığı konuşma hepimizin içini acıtmıştı. 1974-75 öğretim yılında oradaydım. Mehmet Göl hocam hem din dersine hem de iş dersimize girerdi. Yanlış hatırlamıyorsam aynı zamanda eğitim şefiydi. Kendisine o uzak diyarda kendimi çok yakın hissederdim. Nedendir bilmiyorum ama başım sıkışsa yardım istiyebileceğim biri olarak görüyordum Göl hocamı ..  Bilal Öztürk'e gelince.. O okula müdür olduktan üç ay sonra okuldan atıldım.. Hem de tastikname ile.. Danıştay olmasaydı hayatımı karartmıştı Bilal Öztürk ve ekibi.. O yeni idare binasında çok dayak yedim, işkence gördüm.. Suçum neydi. Onlar gibi düşünmemek.. Ayakkabı boyacılığı yaparken yakama takmaya zorladıkları kurt rozeti yerine Atatürk rozeti takmak.. 
Bilal Öztürk zamanında fiziksel ve psikolojik çok baskı gördüm, her türlü şiddete maruz kaldım. O yüzden hakkımı helal etmiyorum.. Ölümü sağmı bilmiyorum ama vijdanı rahat mı çok merak ediyorum.. Nevzat Beyi, Mehmet Göl hocamı saygıyla anıyorum.. 
Burada birde Düziçi deyince ilk aklıma gelen çok değerli insan, öğretmen, baba, adam gibi adam Hilmi ALGAN hocamı anmak istiyorum. Memleketin en kuzeyinden en güneyine sürülmüş gariban bir köy çocuğunun elinden tutmuş ve kurtlar sofrasında parçalanmasına izin vermemiştir. Danıştaya dava açmama ön ayak olmuş, evinde misafir etmiş, karnımı doyurmuş ve yılmamamı mücadele etmemi sağlamıştır.. Kırk yıllık meslek hayatımda hep gözümde kulağımda olan bir idol olmuştur benim için.. Nur içinde yatsın..
Gördüğünüz gibi iyiler idol oluyor, günübirlikçiler unutuluuuup gidiyor...

Adnan Cunedioglu: Hasan Savan yaşadıklarıızı bende yaşadım.okuma hakkım elimden alındı.kars tan mezun oldum.o Bilal Öztürk e hiç hakkımı helal etmiyorum. Lanet olsun o adama

Veli Alaca: Hasan Savan sınıf arkadşıma katılıyorum. Yerli (Düziçi'li) olmanın avantajı ile mezun olabildim.

 Bütün bu olayların olmasına sebep olan, okul müdürü Bilal Öztürk ve Bakan Ayvaz Gökdemir ile ilgili Hasan Aydın in yazısı: 
HASAN AYDIN:
 Ne kadar kalitesiz,faşist öğretmeni öğretmen okullarına doldurdu.Atatürkçü öğretmenleri sürdü.Düziçi'ne de militanlarını gönderdi.Bilal Öztürk de bunları lideriydi.Suçluydu Tokat'ın Erbaa ilçesine sürüldü.Komando Ayvaz O'nu müdür olarak yeniden Düziçi'ne gönderdi.Okulumuzdaki Atatürkçü öğrencilerin üzerine bir gece vakti itlerini saldı.Öğrenciler yaralandı.Bazıları pencerelerden atıldı.Öğrenciler okul dışına kovuldu.Bir çoğu sürgün edildi,bazılarının okuma hakları ellerinden alındı.76 mezunları kıyıma uğradı.Öğretmenlik hakları ellerinden alındı.Bazıları mahkeme kararıyla başka okullardan binbir güçlükle mezun olabildi.Bu olayları yaşayanların anılarından bazıları yazıya döküldü.Okuyp da ağlamamak için Ağlayan Kaya gibi taş olmak lazım.
Bilal Öztürk'ü Düziçi'nin başına bela eden,yüzlerce insanın canını yakan böyle bir insana rahmet dilemek, Ehli Beyt'e kasteden Mervan oğlu Yezid'e rahmet dilemekle eş değerdedir.Düziçi'nin geçmişinde kara bir leke olan bu mezunu ancak ve ancak mağdur ettiği öğretmen ve öğrenciler affedebilir. İşi önce Allah'a sonra da eğitim cemiasına kalmıştır. Bu dünyada hesabı sorulmadı.Hesabımız mahşere kaldı.Ama utancından yada korkusundan, ne Bilal Öztürk ne de uşakları Düziçi' ne hiç gelemediler.(HASAN AYDIN 18 .04.2022)

NEMRUTLU HÜSEYİN:Türkiyenin bu kötü  günlere gelmesin sebebleridir o zihniyet!allah afederim! etmez çünkü haksızlığa uğrayan  kişiler onun af etmiyor Bilal özturk benim öğrencilik hakkımı elimde  aldı.hakkım ellerimde alınmasına sebep olan faşistlerin hepsinden inşallah davacı  olacağım Allahın huzurunda ( Nemrutlu Hüseyin.18 Nisan 2022)

İMDAT ÇETİNER: Öğretmen okullarını karıştıran adamdı, öğretmen liselerinde demokrat yurtsever öğrencileri sürgün  eden, okuma haklarını elinden alan, öğrencileri belirli süreli açıga alan kişi budur, sürgün edilenlerden biri de benim, nasıl rahmet dilerim ki, dilemiyorum.(19 Nisan.2022)
 



(Fotoğraf geldiğinde eklenecektir.)
Not: Yaşananlar  paylaşıldıkça eklenecektir. Eklemeler sırasında herhangi bir yanlışlık olabilir, maddi hatalar duzeltilir. Yazı sahibi eklentisini İstemediği taktirde yazısı silinecektir.(OSMAN YILMAZ)

Yorumlar

Popüler Yayınlar