Düziçi Ahmet Lütfi Dağlar

Ahmet Lütfi Dağlar Adana Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursu 1939, Seyhan Bahçe Haruniye Eğitmen Yetiştirme Kursu 1940 ve Düziçi Köy Enstitüsü 1940 kuruluşunu yazdı:
Bilindiği gibi Köy Enstitülerinin kökeninde Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursları yatar.
İki yıl, Eskişehir Hamidiye Köy Eğitmeni Ye­tiştirme Kursu'nda grup şefi, eğitim başı olarak çalıştıktan sonra Adana kentinin Karşıyaka Gü­neşli İlkokulu'nda açılan Adana Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursu'na müdür olarak atandım (1939).
Eğitmen Yetiştirme Kursları, ilkbahar içinde başlayan, sonbaharda sona eren, altı aylık dönemleri içerir. Kursta görevli olanlar da kurs bitince esas vazifelerine dönerler. Ben o yıllarda vazifem olan, Ankara İlköğretim Müfettişliğine döndürülmedim.
1940 yılı ilkbaharında bu kurs, «Seyhan-Bahçe-Haruniye Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursu» adı verilerek Bahçe ilçesinin Haruniye bucağına taşındı.
Haruniye Köyü'nün etrafı tepe ve tepeciklerle çevrilidir. Bu tepelerden birinin üstünde, üç katlı, küçüklü büyüklü 34-35 odası olan, dörtte üçü harap büyük bir bina vardı- Ayrıca binanın yanında harap, kubbeli bir hamam, içme ve kullanma suyu akan yeterli bir çeşme de bulunmak­taydı. Bunların dışında bütün müştemilat yıkık haldeydi. Yıkıklarda yılanlar, irili ufaklı kerten­keleler, büyük küçük fareler cirit atıyorlardı.
Bu bina Anadolu-Bağdat Demiryolu yapılır­ken Alman Misyoner örgütlerince okul olarak yaptırılmış ve kullanılmıştı. I. Dünya Savaşı için­de ya da sonra kapatılmıştı. 1939-1940 yılında bu kadınlar, kendilerine postacılık eden, dış hiz­metlerini gören Bahçeli Mehmet'e, bütün müştemilatı, ayrıntıları da içinde olmak üzere bağışla­mışlar, tapusunu vermişlerdi. Şimdi Mehmet bu harap binayı ne yapsındı. O zamanın Bahçe Kaymakamı, Milli Eğitim Bakanlığı ile ilişki kurarak binayı, Mehmet'den, Mehmet'in tam rızasıyla, çok küçük bir fiyatla satın almıştı. Satan mem­nun alan memnun. Böylece bu binada Seyhan- Bahçe-Haruniye Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursu'nu, 1940 ilkbaharında açtık.
Alman'lardan kalan   üç katlı binanın yanına yeni binalar yapıyoruz.
(Alman binası fotoğrafı : Arka plânda Düziçi   Ovası)
Bu binadan Haruniye Bucağı sınırları içinde­ki Düziçi Ovası, etrafını çeviren dağlar o kadar görkemli, o kadar renkli, o kadar güzel bir görü­nüm içinde ki gel de bu doğaya tutulma!
Bu Düziçi Ovasını, halkını, oradan ayrılalı kırk yılı bulduğu halde bir mecnun gibi seviyo­rum, gönül bağı, yazgıya inanabilsem «Yazgım bu benim» derim.
Eğitmen Kursundan Köy Enstitüsüne
Önce eğitmen adaylarının yetiştirilmesi, son­ra da bu adaylarla köy enstitüsünün kurulması için gereken hazırlıkların yapılması ve harap binanın onarılması gerekti.
Binanın şöyle böyle kullanılabilecek odaları­na eğitmen adaylarım yerleştirmeye, eşyamızı depo etmeye çalışırken ilk mutfağımızı da açıkta kuruyoruz, yağmura karşı gerekli önlemleri ala­rak.
Hiç vakit geçirmeden onarıma başlamak ge­rekiyor. Osmaniye ilçesinin ad yapmış başarılı, çalışkan dülger, marangoz ve yapıcı ustalarından 10-12 kişilik bir ekip kurarak Haruniye'ye getirdim. Bu ustalarla onarım planını yaptık, her çe­şit araç, gereç ihtiyacını saptadık. Çok çabuk sağlanması gereken kum, çakıl, taş, kireç, keres­te, çimento, demir çivi vb. gibi.
Bunların bir de, patikadan başka yolu olma­yan tepedeki yerimize taşınması vardı. Adana'dan satın alınanlar trenle Bahçe istasyonuna, oradan at, katır ve develerle taşıtıldı dağ yollarından. Osmaniye'den satın almanlar da öyle. Ya taş, kum, çakıl, kireç nasıl sağlandı? Atı, katırı, eşeği olanlara haber saldık, çağrımıza gelenlerle durumu görüştük, taşıma ücretlerinde, ödeme­lerin nasıl yapılacağında, ölçü birimlerinde anlaş­tık. İlk hafta taşıma işine az katılım oldu. Hafta sonu teslim fişlerine (alındılara) göre paraları ödendi. İkinci hafta taşımaya istek o kadar art­tı ki sırtında bebesi sarılı, önünde kum, çakıl ya da taş yüklü hayvanı ile katılan, işten yılmayan erkekler gibi, belki de daha fazla bir çaba ve güçle çalışan köylü kadınlarımız da vardı. (Bu sıralarda bir gün Köy Milli Eğitim Önderi, sayın hocamız Hakkı Tonguç durumu incelemeye gel­mişti. Sırtında bebesi, önünde yüklü eşeği ile kum taşıyan köylü onu öyle etkiledi ki hocamızın göz pınarları yaşla doldu...)
Adana'dan Osmaniye'den ve Haruniye sınır­ları içinden sağlanan her ihtiyaç tepedeki yeri­mize at, katır eşek ve develerle karıncaların çalış­malarını andıran bir düzen içinde taşmıyor, iş­ler hızla ilerliyor, gelişiyordu. Hele Köy Enstitüsü açılıp ta öğrenciler gelmeye başlayınca taşıma iş­leri erzak, diğer ihtiyaçlar bakımından da artıyor­du, zorlaşıyordu. Böyle olmakla beraber iki ayda bütün onarım bitirildi, müştemilat tamamen ye­niden yapıldı. Büyük bir çamaşırlık ve depo te­sis edildi.
Düziçi Ovası'nın ve çevresinin hayranı ola­rak, gerekçeli bir yazı yazdım İlköğretim Genel Müdürlüğü'ne, Enstitümüzün adının «Düziçi» ol­masını istedim, kabul edildi. Ve Düziçi Köy Enstitüsü, 17 Nisan 1940 ta kuruldu.
Daha sonra onarım işlerini yeni bina ihtiyaç­ları ve yapımları izledi. Bu çok kısa açıkladığım ilk aylardan sonra Enstitümüzün çalışmalarını yazmak niyetinde değilim. Köy Enstitülerinin çalışmaları (eğitim, öğretim, uygulama, tarım, çe­şitli küçük sanatlar vb.) hakkında birçok yazılar yazılmış, kitaplar çıkarılmıştır.


Ercan Kucukosmanoglu Sayfasından
Benim amacım Düziçi Köy Enstitüsü'nün ken­di yakın çevresine yaptığı bazı ilginç hizmetleri yazmaktır. Şuna inanıyorum ve de biliyorum ki her köy enstitüsü kurulduğu yere, o yerin gerek­lerine göre enstitü çalışmaları dışında bazı hiz­metler vermiş, faydalı olmuştur o yerlerin insanlarına.
Her köy enstitüsünün bu yakın çevre hizmetleri o enstitülerde çalışanlarca yazılırsa, köy enstitüleri dediğimiz büyük Köy Eğitim Kurumları'nın görkemli hizmetleri daha çok anlaşıla­caktır.
Ahmet Lütfü Dağlar ve Düziçi Köy Enstitüsü.. http://yenicizgihaber.com/ahmet-lutfu-daglar-ve-duzici-koy-enstitusu/
Köy Enstitüleri ülkemizin en büyük eğitim atılımıdır. Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olarak , İsmail Hakkı Tonguç İlköğretim Genel Müdürü olarak bu atılımın mimarları olarak kabul edilirler.   İsmail Hakkı Tonguç’un en çok güvendiği müdürlerden birisidir Ahmet Lütfü Dağlar. Düziçi Köy Enstitüsünün kurucu müdürü Ahmet Lütfü Dağlar’ın memleketim Düziçi’ne katkıları büyüktür. Düziçi esas olarak ovanın adıdır. Köy Enstitüsü de adını ovadan almaktadır. Aslında Düziçi’nde Haruniye ve Hacılar(Yeniköy) olmak üzere yan yana iki kasaba ve belediyelik var idi. Tarihi olarak esas yerleşim yeri olarak Haruniye bilinir. Haruniye adı da kasabanın hemen üstündeki Harun-ur Reşit kalesinden gelir. Düziçi Köy Enstitüsü, Köy Enstitülerinin kuruluş tarihi olan 17 Nisan 1940 tarihinden kısa bir sonra hemen açılır. Kurucu müdür olarak atanan Ahmet Lütfü Dağlar, Almanlardan kalan eski kolej binasının onarımına 13 Nisan 1940 günü başlar. Eğitmen kursu öğrencileri ve köylülerin bilek gücüyle 24 Nisan tarihinde binanın bir kısmı kullanılır hale getirilir. Alman binasını tam olarak kullanılır hale getirdikten sonra, Düziçi Köy Enstitülülerinin binalarının yapımına girişilir. Başta Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü bina olmak üzere okul binaları, yatakhaneler, yemekhane, lojmanlar, ahırlar, sinema salonu, amfi tiyatro gibi yapılar hızla yapılır. Babam Mehmet Küçükosmanoğlu 1945-1950 yıllarında Düziçi Köy Enstitüsünde okumuştur. Bizlere bu binaları nasıl yaptıklarını çok anlatmıştır. Kolay değildir bu binaları yapmak. Şimdi bile çoğu ayakta olan binalarımız, özellikle 1980’den sonra Öğretmen Okullarının kaldırılmasıyla birlikte kullanılmadığı için, kaderine terkedilmiştir. Yalnızca bir bina müze olarak korunmaktadır. Düziçi Köy Enstitüsünde on bin dönüm arazi üzerine tarım, hayvancılık yapılarak öğrencilere tarımsal üretim ve hayvancılık alanında teorik ve pratik eğitim de verilmiştir.

Köy Enstitülerinin kuruluş kanununda, Köy Enstitülerinin bir amacının da kamunun miri arazilerine sahip çıkmak olduğu yazılmıştır. Bu nedenle de Düziçi Köy Enstitüsü ve A. Lütfü Dağlar kamu arazilerine sahip çıkıp bunu okul için kullanılır duruma getirince, ağalar bu duruma karşı gelirler.  O yıllarda ağalarla, Köy Enstitüsünün arası hiç iyi olmamıştır. Ülkemizde toprak meselesi hep bilinmezlikten gelinir ama gerçek şudur; 1864 yılına kadar azınlıklar dışında kimseye özel tapu verilmez. Toprak Beytülmalin (Allahın) sayılır. Cumhuriyet’in ilk yılları hep bu kamu arazilerinin paylaşılmasıyla geçmiştir. Ağalar kendi işlemedikleri, siyasi nüfuzlarıyla kendilerinin olmayan toprakları sahiplenirler. Orhan Kemal Çukurova’yı anlatan romanlarında hep bu konuyu işlemiştir.

1945 yılından sonra ABD emperyalizmin ülkemiz üzerinde nüfuzunu artırması sonucunda ve kırsal alanda, tam bir toprak reformu yapılamadığı için ağaların, tefeci-bezirgân sermayenin baskıları sonucunda İsmet İnönü, Hasan Ali Yüceli bakanlık görevinden alır. Köy Enstitülerine karşı bir kişi olan Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanı yapılır. Köy Enstitülerini 1950’de Adnan Menderes Hükümeti kapatır. Hasan Ali Yücelin ardından İsmail Hakkı Tonguç ve tüm Köy Enstitüsü müdürleri görevlerinden alınır. A. Lütfü Dağlar da İzmir Kestel Ortaokuluna müdür olarak atanır. Babam Lütfü Dağlar’dan çok söz ederdi. Düziçi’nde o yıllarda pek çok çocuğa Lütfü adı verilmiş. Yıllar sonra, babamın da teşvikiyle, Tıp Fakültesi son sınıfta 1985 yılında A.Lütfü Dağlar ve eşini,  İzmir Alsancak’taki evlerinde ziyaret etmiştim. Çok cana yakın insanlardı, beni son derece güzel ağırlamışlardı.

Düziçi Köy Enstitüsü ülkemizde binaları en çok ayakta kalan Köy Enstitüsü olarak kabul edilmektedir. A. Lütfü Dağlar bitmez, tükenmez enerjisiyle, ülkemizde bilimsel, laik eğitimi geliştiren eğitim neferlerimizden birisidir. Onun ve onun gibilerin sayesinde ülkemizde onbinlerce öğretmen yetiştirilmiş, yetişen o öğretmenler de yüzbinlerce, öğretmen, doktor, mühendis yetiştirmiştir. Köy Enstitülerin kuruluşunun 79. Yılında A.Lütfü Dağlar’ı , İsmail Hakkı Tonguç’u ve Hasan Ali Yüceli saygıyla anıyorum.

Yıl: 1940 Düziçi Köy Enstitüsü 78 yıl önce 17 Nisan günü kuruldu.

«200» dekarlık bir araziyi taş ve çakıllarından temizleyerek tarla haline getirdik.Yeniden açılan bu tarlalarda yulaf, yerfıstığı, muhtelif cins sebze yetiştirdik, yetiştirmekteyiz. Halen, kabak, fasulye, patlıcan, domates, biber, hıyar, lahana, pırasa olmak üzere 50 dekarlık bir sebze bahçemiz vardır. Yetiştirdiğimiz sebze Eğitmen Kursu ile birlikte 400’ü bulan günlük tabela mevcudunun sebze ihtiyacını bol bol karşıladığı gibi şimdiden domateslerden salça yapmaya ve diğer sebzelerden bazılarını da kurutmaya başladık. Pazar bulsak satışa bile çıkaracağız. Fakat yol imkânsızlıkları, bu yüzden nakil masraflarının pahalıya mal oluşu harice satma fırsat ve imkânını bize vermemektedir. Bu fırsat ve imkânı bekliyoruz.Büyük bir fidanlığın nüvesi olmak üzere2 dekarlık dut, turunç ve muhtelif meyveli, meyvesiz ağaçlar fidanlığı kurduk.

10 dekarlık bir sahada portakal, limon ve yenidünya olmak üzere bir meyve bahçesi tesis ettik.Bahçemizde açtığımız büyük ana yolun iki yanına okaliptüs fidanları diktik.Tarlalarımızın 60 dekarına ekmiş olduğumuz yulafın hasat ve harmanını yaptık. 20 dekarlık bir yere fıstık ektik mahsulünü aldık, tekrar ektik.

Müstakbel büyük kümeslerin yine nüvesi olmak üzere 60 tavukluk bir kümes kurduk.Köylüye sebze fideleri verdik.Gelecek yılların büyük miktardaki ipek böcekçiliğine bir başlangıç olmak üzere beslediğimiz ipekböceklerinden 5 kg. saf ipek aldık,

Kurucu Müdür Ahmet Lütfi DAĞLAR'ın Düziçi Köy Enstitüsü ve Sonrası Bir Kısım Anılarım kitabından Alıntı

3 Ağustos 1941 Ankara Radyosu konuşmasından..

Sayın dinleyiciler,

Enstitümüz Haruniye Nahiyesinde kurulmuştur. Bu Nahiye, Seyhan Vilayeti’nin Bahçe kazasına bağlı bir köydür. Adana’nın kuzey doğusunda ve Adana’ya 125 km. mesafededir. Etrafı dağlarla çevrilmiş Düziçi adında bir ovası vardır. Bu verimli ovanın adı aynı zamanda Enstitümüze konmuş böylece müessesemiz «Düziçi Köy Enstitüsü» adını almıştır.

Bu ova, nahiyenin sınırlan içinden akan, suyunun 1/5 inden çeltikçilerin istifade ettiği «Sabunsunyu»’na hasret çekmektedir. 1.000.000 dekardan fazla arazi küçük bir hizmetle bu su ile sulanabileceği gibi, nahiyenin bu ovadaki köyleri de bugünkü gibi susuzluktan bunalmayacaklardır. Bugün bir yanda koca «Sabunsuyu» akıp gitmekte diğer yanda köylüler susuzluktan bunalmaktadırlar. Bu tezadın ortadan kaldırılması Haruniye Nahiyesi’nin sıhhatine ve iktisadi hayatına hayırlı tesirler yapacaktır.

Kanını dökerek, yurdunu ve bu arada güzel Düziçi’ni’düşmandan temizleyen cesur köylüler maalesef bu topraklardan hakları olan azamî istifadeyi temin edememişlerdir. Bunun çok basit ve pek acı- sebebi şudur: Arazi köylüye tevzi edilmemiş veya edilememiştir. Tapu muameleleri pek karışmış adeta içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. Gücü yeten, sözü geçen arazi sahibi olmuştur. Toprak bolluğu içinde topraksız kalan köylüler, gözleri önünde çalıların, yabani otların kapladığı boş ve haksız yere tesahup edilen bu topraklara en büyük bir hasret ve temellük duygusuyla bakıp duruyorlar… Kısaca anlatmaya çalıştığım bu yere, Haruniye’ye 1940 yılı mart sonlarında Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursu’nu açmak üzere gittim. Haruniye’ye geldiğim zaman, Maarif Vekilliği’nce o zaman yeni satın alınmış bulunan ve vaktiyle Hıristiyan çocuklarının okutulması için yapılmış olan, bir tepe üzerinde harap bir Alman Koleji binası, bunun yanı başında, yine harap iki kubbeli bir hamamı vardı. Bir taraftan bunların tamirlerine, bir taraftan yeni yaptıracağımız binaların malzemesini hazırlamaya ve bir yandan da Eğitmen Kursunu açma hazırlığına başladık. 24 Nisan 1940 ta Eğitmen Yetiştirme Kursu’nu açtık. Eğitmen namzetlerinin değerli yardımlarının da karışmasıyla bina ve hamamın tamiri iki ayda bitirildi, pavyonların inşasına başlandı.

Bu sırada 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’nun çıkması ve tatbikine geçilmesi üzerine Enstitümüz Bölgesi’ne dahil Seyhan, İçel, Hatay, Maraş ve Gaziantep vilayetlerinin beş sınıflı köy okullarım bitirmiş köylü çocuklarını seçme suretiyle almaya başladık. Talebe kadromuzu süratle doldurmamız mümkün iken karşımıza dikilen büyük bir engel bu imkânı kirdi: Trahom belası. Belli olduğu gibi bu beş vilayetimizde trahom yaygın bir haldedir. Trahomla mücadele teşkilâtı çalışmakta ise de henüz önüne geçilememiştir, îşte enstitümüze girmek isteyen bir çok köylü çocuklarını bu yüzden alamadık ve çok üzüldük. Alamadık çünkü sağlam bünyeli ve her uzvu iyi işleyen çocukları seçmek zarureti vardır. Zira köy enstitülerinde fikri çalışma ile bedeni çalışma birlikte gider. Düşünmesini bilen, iş yapmasını bilen bilgili ve müstahsil köy öğretmeni köy enstitülerinde yetişmektedir.

Bu münasebetle köy enstitülerinde çocukları bulunan ve köy enstitülerine çocuklarını gönderecek olan ana ve babalara söylüyorum: Çocuklarınızı köy enstitülerine gönderirken her ay kendilerine, öğretmen olduktan sonra kaç lira verileceğini hiç düşünmeyin. Onlar ay başını bekleyen ve geçimlerini yalnız aylıklarıyla temin eden kimseler olmayacaklardır. Onlar hem çocuk terbiye etmesini ve okutmasını bilen, hem de ellerinde bir sanatı olan ve aynı zamanda ziraat işlerinden arılayan şahsiyetler olacaklardır. Çocuklarınız ne kadar çalışkan olurlarsa o nispette kendilerine kazanç temin edeceklerdir. Zaten köy enstitülerinde sözden fazla işe kıymet verildiğinden çocuklarınız işten korkmayan, güçlükleri yenen yetiştirici, yapıcı ve yaratıcı insan olarak yetişeceklerdir ve yetişmektedirler.

Ahmet Lütfi DAĞLAR(Düziçi Köy Enstitüsü Kurucu Müdür)



Yorumlar

  1. Sevgli Osman Yılmaz. Yaptığın iş çok ama çok önemli. Özellikle fotoğrafları çok beğendim. O yıllarda düziçi Köy Enstitüsünün Lutfi Dağlar kadar simgesi olmuş Höke Dayı'yı çok merak ediyorum. Lutfi Dağlar'ın kitabının dışında bilgi edinemedim. Özellikle Höke Dayı'nın fotoğrafı var mı? . Merak ediyorum. Sevgiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende yok ama ikisine rastlamıştım eklemeye çalışacağım

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar